Vahap COŞKUN
PKK’nin hendek savaşlarındaki başarısızlığını gerekçelendirmek için ileri sürülen iki argüman var: Biri, PKK’nin halkın devlete karşı ayaklanacağına duyduğu güvendir. Buna göre, PKK 7 Haziran’da elden edilen % 13’lük oyu, hendek ve barikatlara bir destek olarak yorumladı. Bir de PKK üst yönetimine şehirlerden gönderilen raporlar var. Gerek yazılı olarak iletilen raporlarda ve gerek yüz yüze yapılan görüşmelerde halkın ayaklanmaya hazır olduğu belirtildi. PKK de bu raporlara ve bilgilere itimat ederek savaşı şehirlere taşıdı.
Bunun gerçeğe tekabül ettiği kanısında değilim. Zira HDP’nin seçim zaferini, halkın siyaseti öne çekmek iradesinin bir yansıması olarak görülmesi gerektiğini anlatan birçok analiz yazıldı, çizildi. PKK’nin bunlardan haberdar olmadığı düşünülemez. Kaldı ki uzun boylu analizlere bile gerek yoktu. Halkın arasında yapılacak küçük bir gezinti, insanların savaştan bezdiğini, problemlerin siyasi olarak çözülmesini talep ettiklerini ve oylarıyla da bunun önünü açmak istediklerini görmek için yeterdi. Gözünü gerçeklere kapatmayan herkes, halkın demokratik siyasete arka çıktığını görebilirdi. Bunun “savaşa onay” olarak okunmasının imkanı yoktu.
Keza, PKK’nin kentlerden gönderilen raporlara bel bağlayarak savaşı başlattığı da çok su götürür. PKK merkezine yerelden her zaman çok sayıda rapor gelir. PKK yönetimi bir karara varmadan önce, bu raporları çeşitli kaynaklara doğrulatır. Yani “Halk, savaşı bekliyor” diyen bir rapor aldığında alelacele harekete geçecek bir örgüt değildir. Raporlar gelir ama salt bunlara dayanılarak harekete geçilmez.
Nitekim PKK’nin eski yöneticilerinden Hüseyin Turhallı, eskiden beri örgüte bu tarz raporların geldiğini ama bunların sadece zamanlama üzerinde etkili olabileceğini belirtiyor:
“Mesele sadece bu raporlar değil. Rojava ayağı var, bir ihtimal dışarıdan verilen bir umut var. Tabii bir de devletin kışkırtmalar var. Raporlar ancak ve ancak zaman üzerinde etkili olur. PKK’de bir plan ve program varsa raporlar sadece onun zamanını belirler.” [1]
PKK’nin beklemediği hamle!
Bir diğer argüman ise, PKK’nin devletten bu kadar sert bir hamle beklemediğidir. Bizatihi PKK yöneticilerinin sözlerine atıf yapılarak savunuluyor bu argüman. Önce 29 Mart’ta Murat Karayılan, şehirlerdeki hendek stratejisinin yanlış olduğunu ifade eden bir açıklama yaptı. Karayılan’a göre “Şehirlerde bu düzeyde bir savaş yaşanmasına gerek yoktu.”
Akabinde Duran Kalkan’ın beyanı geldi. “Ağır bir bilanço oldu. Bu düzeyde saldırı beklemiyorduk; yanılmışız, hata yapmışız. Düşman da olsa karşımızdaki güçlerin insan olduklarını sanıyorduk” diyen Kalkan öngörülerin doğru çıkmadığını belirtiyordu.
Bu argümanın da olan-biteni açıklayabildiği kanısında değilim. “Devletten bunu beklemiyorduk” tarzı açıklamalar iki sebepten ötürü inandırıcılık taşımıyor: Bir kere, PKK bu kadar naif bir örgüt değil. Devletle 40 yıldır savaşıyor ve devlet PKK’yi ne kadar tanıyorsa PKK de devleti o kadar iyi tanıyor. PKK, hangi damarına bastığında devletin ne tür tepki vereceğini herkesten çok iyi biliyor. Nizamettin Taş, bunu çok açık bir şekilde ortaya koyuyor:
“Devlet çok mecbur kalırsa uçağı kaldırırdı. Devlet gelir tankla yıkar gider. İsterse on dakika içinde bitirir. Bu tür ayaklanmalarda istediğin kadar kahramanca savaş. Sen kendini tecride, ölüme yatırmışsın. O a geliyor zamana yayıyor ve bütün Kürtler bir daha ayaklanma çıkarmasın diye gözdağı veriyor. Devlet ‘ayaklanırsan sonun böyle olur’ demeye getiriyor. Sonradan bazı PKK yöneticileri özeleştiri verdiler.’Biz Türkiye devletinin bu kadar vahşi olduğunu bilmiyorduk’ dediler. PKK 40 yıldır Türk devletinin soykırım uyguladığını söylüyor, bunu nasıl bilmeyecek? Devlete karşı ayaklanacak o da merhametli mi davranacak? Bunu bilmeyecek kadar bilinçsizler mi? Tam tersine çok iyi biliyorlar.”[2]
İkincisi, PKK’nin göz önündeki tahribata rağmen şehir savaşlarını sürdürmedeki kararlılığıdır. Sur ve Cizre’de çatışmalar nihayetlendiğinde ortaya bir savaş enkazı çıkmıştı. Devletin artık nasıl davrandığı belli olmuştu. Eğer sorun Kalkan’ın ifade ettiği gibi sorun devlet şiddetini öngörememek olsaydı, devletin bu reaksiyonu tahlil edilir ve savaş diğer şehir merkezlerine taşınmazdı. Ancak öyle olmadı, PKK aynı stratejiyi, Nusaybin, Yüksekova ve Cizre’de de sürdürdü.
“Pardon!”
Bu itibarla, PKK’nin şehir savaşı tercihi, yerelin merkezi yanlış yönlendirmesine ve PKK’nin devletin karşı atağını iyi hesap edememesine bağlanamaz. PKK'nın ana bir hedefi vardı; bu hedefe ulaşmak için izlenen yolda meydana gelen kayıplar ve yıkımlar ödenmesi gereken bir bedel olarak düşünüldü. Lakin hedefe varılamadı ve her açıdan büyük bir tahribat yaşandı. Bu da bir sorgulamayı kaçınılmaz kıldı.
Zannım o ki; bu iki argümanın piyasaya sürülmesindeki gaye, PKK merkezi yönetiminin sorumluluğunu perdelemek veya en azından azaltmaktı. Fakat ortaya çıkan tablo o kadar ağır oldu ki, bu tür bir sorgulamanın önüne geçilemez. Altan Tan’ın deyimiyle “7 bin Kürt genci hayatını kaybetmişse sadece ‘pardon’ diyemezsiniz.”[3] Şehir savaşlarına karar verenler, er ya da geç, bunun sorumluluğunu üstlenmek mecburiyetinde kalacaklar.
Devam edeceğim…
[1] Söz konusu argümana ilişkin bir haber analiz için bakınız: Mahmut Bozarslan, PKK şehirlere nasıl geldi?, http://www.al-monitor.com/pulse/tr/contents/articles/originals/2016/03/turkey-why-pkk-carry-clashes-cities.html
[2] BasHaber, Sayı 105, 06-12 Haziran 2016, s. 8-9.
[3] Kübra Par ile yaptığı röportajda Altan Tan, PKK yöneticilerinin görevi bırakmaları gerektiğini belirtiyor: “Bunun (PKK’nin şiddete dönmesinin) hiçbir izahı yok. Cumhurbaşkanı’nın, AK Parti’nin, devletin işine geleceğini bile bile PKK şiddet sarmalına girdi. Bunun Ortadoğu’daki geliş¬melerden, uluslararası müdahalelerden kaynaklandığı söyleniyor. Belki bu çatışmalar¬dan sonra devletin bazı adımları atmaya mecbur edilebileceği düşünülüyordu. Ama sonra bir PKK yetkilisi “2016 yılında devletin bu kadar sert bir şekilde üzerimize geleceğini düşünemedik” dedi. Bu özrü kabahatinden çok daha büyük bir ifadedir. 7 bin Kürt genci hayatını kaybetmişse sadece “pardon” diyemezsiniz. Bunu görememiş ve hesaplayamamışlarsa görevi bırakmaları lazım.”http://www.haberturk.com/gundem/haber/1252584-altan-tan-kurt-siyasetinde-bir-yol-ayrimindayiz
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025
28.03.2025
19.03.2025
16.03.2025