Yasemin ÇONGAR

* Yasemin Çongar’ın bu yazısı YA DA köşesinde değil, EX LIBRIS / DÜNYA BUNLARI OKUYORadlı köşede yayımlanmıştır.
***
Biz senin ölümünü gördük. Boşluğun kenarında yürüyordun. Sınırda. Her yer seninmiş gibi, sınırlar yokmuş gibi, her sondan sonra yeni bir şey başlarmış gibi. Öyle donmuş bakıyordum sana; yerimden kalksam, seslensem irkilirsin diye çekindiğimden, sadece bakıyordum. Bakıyorduk. Sen de bize baktın. Bir an. Durdun, baktın. Sonradan zihnimdeki binbir yavaş-çekim tekrarında, sonsuzluğun ta kendisi olduğunu kavrayacağım kısacık bir an boyunca durdun ve, “her şey, işte şimdi, şuradan şöyle…” diyen mânâsız bir cümleyle sustun sanki. Yüklemini kaybetmiş bir özne. Sonra, boşluğun kenarından dönüş varmış gibi, yerçekiminin hikmetinden suâl edercesine, tepeden tırnağa duman rengi bir nispete dönüştürdün kendini. Döndün. Biz senin dönüşünü gördük. Önce boşlukta açılan ayakların, ardından sırrını kimselere vermeyen küçük ketum kafan kaydı terasın kenarından. Kaydın. Kayboldun. Kalakaldık. Bir an. Sadece bir an, sessiz bir soruyla birbirimize baktık. Baktık ve anladık: Bu kâbustan hiç uyanmayacağız. Gözbebeklerimize bir kor parçası değdi çünkü.Sekizinci kattan düştün sen. Ve biz hayatla ölüm arasındaki o sonsuz ânın başladığını gördük, bittiğini gördük.
“Ne güzeldir, pek çok şeyi açıklar…”
Tarihin en ünlü diyaloglarından biridir; güneş sisteminin istikrarını ilâhi kudretle açıklamakta beis görmeyen büyük ustası Isaac Newton’dan tam bir asır sonra, Satürn’le Jüpiter’in yörüngelerindeki değişimin seküler teorisini kurmayı başaran Pierre-Simon Laplace, gururlu bir sunumun bitiminde, Napoleon’un sorusuyla karşılaşır: “Mais où est Dieu dans tout cela?” (Ama bütün bunların içinde Tanrı nerede?) Laplace’ın Fransız imparatoruna verdiği samimi cevabı, pragmatist felsefe kadar postmodern ilâhiyatın da belkemiği sayabiliriz bugün: “Sire, je n’avais pas besoin de cette hypothèse-là.” (Böyle bir hipoteze ihtiyacım olmadı efendim.) Dünyanın sonradan Victor Hugo’dan öğrendiği üzere, Napoleon da aslında susmamıştır bu cevap karşısında: “Ah ! C’est une belle hypothèse; ça explique beaucoup de choses.” (Ah! Güzel bir hipotezdir bu; pek çok şeyi açıklar.) Ama sihirli anahtarı bize Laplace’ın verdiğini düşünüyorum ben: Tanrı’yı yapan ihtiyaçtır!
Muğlak olandan emin, kesin olandan şüpheli
Bir tesadüf olduğumu biliyorum. Doğmam, bu dünyaya “ben” olarak gelmiş ve “ben” olarak yaşıyor olmam bir tesadüften ibaret; sayısız şarta bağlı bir ihtimaldim yokluğumda; varlığım hiçbir zaman kesin değildi. Tohumundan filizlendiğim erkeğin, rahminden çıktığım kadının, rahmimi dölleyen erkeğin, rahmimden çıkan çocuğun başlangıcı da öyle… Hepimiz “rast” geldik bu dünyaya. Tesadüfen geldik. Gelmeyebilirdik. Biz “biz” olmayabilirdik. Başlangıcımız, her birimizin başlangıcı –kelimenin etrafında dolaşmaya ne hacet— küçük birer “mucize”ydi işte! Tıpkı henüz olmayanlar gibi—“şimdinin hiç kimsesi” ve “istikbâlin herkesi” gibi— bizim de, gün gelip olacağımız kesin değildi. Başlangıcımız bir ihtimaldi. Sonumuz bir ihtimal değil oysa; sonumuz kesin. Her birimiz ve hepimiz er geç, istisnasız, mucizesiz öleceğiz. O kadarı kesin.
Hâl böyleyken, nasıl oldu da aksine inandırdık kendimizi? Zihnimizi muğlak olandan emin, kesin olandan şüpheli kılan nedir? Tesadüflerin bahşettiği hayatiyetimize başka türlüsü imkânsızmış, hiçbir tesadüfün değiştiremeyeceği nihayetimize ise başka türlüsü mümkünmüş gibi yaklaşmamız, insan olmanın en tuhaf hasletlerinden biri değil mi?
Ölümle aramızdaki –bir kandırmacadan ibaret olduğunu elbette bildiğimiz– o mesafe hissinin bizi yaşattığını düşünürdüm eskiden; yaşlandıkça, kendi başlangıcımızla ilgili hüsn-i kabûlümüzün daha kuvvetli bir iksir olduğuna inanmaya başladım. Bizatihî varlığımızda mündemiç bir hak iddiası, bir sebeplilik evhamı var zira bizim. “Olmalıydım, olacaktım, oldum” diyen bilgiç bir iç sesimiz var ki, maaşallah hiç susmuyor: “Boşuna gelmedik ya bu âleme! Yoktan varolduysak bir sebebi, bir mânâsı, bir amacı vardır elbet. Vardır değil mi canım? Olmalı değil mi hadd-i zâtinde?”
Sizi bir Möbiüs şeridi gibi katlıyor…
İmzasını New Yorker ve New York Review of Books dergilerinde, daha ziyade matematiğin, fiziğin ve felsefenin günlük hayatla alışverişi üzerine yazdığı makalelerden tanıdığım Jim Holt, yeni kitabına Britanyalı romancı Martin Amis’in bir sözünden yola çıkarak karar vermiş. Amis, bir televizyon programında, herhalde varoluşla ilgili gizemli bir vecize ümidiyle kendisini sıkıştıran muhatabına,“Evrenin varoluşunu açıklamaktan beş Einstein kadar uzağız” deyiverince, Holt haklı bulmuş onu: “Amis’in tahmini doğru görünüyordu ama bu Einsteinlardan herhangi biri bugün etrafta olabilir miydi acaba? Onlardan biri olmaya heves etmenin haddim olmadığı aşikârdı, fakat ya onlardan birini bulabilirsem ya da ikisini, üçünü, hattâ dördünü; ve sonra onları makûl bir sıraya dizer gibi yaparsam… Eh, işte bu, mükemmel bir serüven olurdu.”
Holt’un, Einstein’ın kafa yorduğu şeyler üzerine bugünlerde düşünen matematikçi, fizikçi, evrenbilimci, felsefeci, ilâhiyatçı ve romancılardan bazılarıyla ve hep aynı sorular çevresinde konuşarak yazdığı kitabın adı: Why Does The World Exist? An Existential Detective Story (Âlem Niye Var? Varoluşsal Bir Polisiye). Adından ve “iki ya da üç ya da hattâ dört Einstein” aramasından herhalde anlaşıldığı üzere, “hafifmeşrep” bir bilim kitabı bu; Holt, hepimizin sorduğu sorulara hepimizin veremediği cevapların peşine düşmüş çapkın bir hafiye gibi yazıyor hakikaten; eğlenceli, akıcı bir üslûbu, en karmaşık fikirleri berraklaştıran basit ve sağlam bir dili var. Ama üç yüz küsur sayfanın sonunda, hiç de öyleha-ha-ha hi-hi-hi bir popüler bilim kitabı okumuş gibi “hafiflemiş”hissetmiyorsunuz kendinizi. Aksine, kitaptaki felsefî terennüm, bir bütün olarak, sizi hangi noktadan yola çıkarsanız çıkın hep aynı noktaya döndüren bir Möbius şeridi misali orta yerinizden büküp, kendi üzerinize katlıyor sanki; her zamankinden daha “düz” ve daha “zor” bir düğüme dönüşüyor zihniniz. Ve ben, Holt’un kitabını asıl bu yüzden sevdim.
Üç asırlık taze bir soruya taptaze cevaplar
Ezelden gelip ebede gider gibi görünen bir soru bu; oysa sormakta çok geciktik. Hiçliği merak etmek, Aristo’nun, Thales’in, Heraklit’in aklına gelmedi nedense. Ve Gottfried Wilhelm Leibniz 1714’te,“Neden hiçbir şey yerine bir şeyler var” sorusunu beşeriyet adına ilk kez sorduğunda, sadece muhtemel cevapların sonsuzluğuna davet etmiyordu bizi. Bir soru cümlesi mi sayacaktık bunu, yoksa bir ünlem cümlesi mi? Cevapları bulmak mıydı mesele, yoksa şaşırıp kalmak mı?Heidegger’in mesela, şaşırmayı tercih ettiğini hatırlatıyor Holt; “genç”Wittgenstein’ın ise önce şaşırdığını, sonra şaşırmaktan vazgeçtiğini yazıyor.
“Neden hiçbir şey yerine bir şeyler var”daki çocuksu merakı bile onun için imkânsız kılan Katolik terbiyenin tortusunu kendinden yavaş yavaş kazırken, bir yandan da Platon’dan Hume’a, Schopenhauer’den Sartre’a ve tabii illâki Kant’a, illâki William James’e uzanan okumalarını anlatıyor Holt. Kitabı “taze” kılansa, Amerikalı yazarın, ABD’nin çeşitli üniversitelerinde ve bu arada Oxford’da, Londra’da, Paris’te bulduğu çağdaş “Einsteinlarla” yaptığı konuşmalar kuşkusuz. Leibniz’in üç asırlık sorusuna verilen güncel cevaplar, insanın insanı anlama konusundaki eksiklerinin bir özetini oluşturduğu ölçüde, “boşlukları neyle doldurabileceğimiz” sorusuyla da başbaşa bırakıyor bizi. İhtiyaçlarımız hiç bitmiyor.
Grünbaum, Deutsch, Swinburne, Updike...
Boşlukların kadrini bilmeyi öğrenmemiz de mümkün tabii. 1923 Köln doğumlu, daha ziyade“Freudyen psikanalizin yeminli düşmanı” olarak ünlenmiş olan, halen Pittsburgh Üniversitesi’nde ders veren bilim filozofu Adolf Grünbaum mesela, kendisini şaşırtanın varlık değil hiçlik olduğunu anlatıyor Holt’a. “Leibniz’in ve Schopenhauer’in, Wittgenstein’ın ve Heidegger’in ve Dawkins’in ve Hawking’in ve Proust’un aksine” diyor Holt, “sayısız çağdaş filozofun, bilimcinin ve ilâhiyatçının ve hemen her sıradan mütefekkir insanın aksine, Grünbaum, âlemin varolmasını hiç de şaşırtıcı bulmuyor.”
Niye? Çünkü Leibniz’in aklını kurcalayan şeye “varoluşun temel sorusu” adını veren Grünbaum, bu merakın da meşruiyetini sorguluyor ilkin. Bütün “niçin” soruları gibi, gizli önkabullere dayanıyor soru. Sadece âlemin varlığının bir açıklaması olduğu önkabulüne değil, aynı zamanda, âlemin bir açıklamaya ihtiyaç duyduğu önkabulüne de dayanıyor: “Sanki her şeyi açıklayan bir sebep ya da mantık olmazsa, hiçlik galip gelecekmiş gibi. Ama niye hiçlik galip gelsin ki? Bizimki gibi —hayatla, yıldızlarla, bilinçle, karanlık maddeyle ve daha henüz keşif bile etmediğimiz envayi çeşit şeyle dolup taşan— bir âlemin varolması karşısında hayrete düşmeyi meslek haline getirenlerin, Hiç Âlem’i kayıran entelektüel bir önyargısı var gibi geliyor bana. İçten içe hiçliğin doğal bir durum, ontolojik açıdan varsayılan seçenek olduğuna inanıyorlar. O zaman da sadece hiçlikten sapmalar gizemli oluyor, onların açıklanması gerekiyor.”
Bu girizgâhın bizi nereye taşıyacağını tahmin edebilirsiniz. Hiçliğin “basit, doğal, el değmemiş” bir durum olduğu kabulünü reddediyor Grünbaum; “Başlangıçta hiçbir şey yoktu” diye başlayan Tanrıcı söylemin gölgesini görüyor hiçliğin üzerinde ve diyor ki, “Fizik bizim geçmişi düşünürken, ‘şu tekil olaydan –mesela Büyük Patlama’dan– önce hiçlik vardı’ dememize müsaade etmez… Büyük Patlama modelinden çıkarılacak ders, o ilk durumdan önce zamanın olmadığıdır.”
Grünbaum’ın tezini okurken, yine boşlukları düşündüm ben. Hiçliği salt “mekânsal” bir durum gibi, cismani ya da ruhani ama illâki “yer” kaplayan şeylerin yokluğu gibi algıladığımı anladım hayretle; içi boş bir kova, yıldızsız bir gökyüzü, rüyasız bir uyku geliyordu aklıma; hiçlikte, zamanın da olmadığını kavramam zaman aldı!
Meseleyi ister Büyük Patlama’ya yani on dört milyar yıl öncesine dayandırın; ister Tanrı’nın bundan hepi topu üç bin dört yüz yıl kadar önce Musa’ya yazdırdığı rivayet olunan beş kitaba inanıp, üzerinde yaşadığımız dünyayı altı bin beş yüz yıllık ter ü tâze bir küre sayın, aslında her başlangıç hikâyesi, geriye doğru sonsuz sayıda soruya yer açıyor: “Başlangıçta ne vardı”; ve cevap ne olursa olsun,“Peki, ondan önce ne vardı?”
Holt, bu soruyu “doğal ilâhiyat” okulunun önemli temsilcilerinden ve Richard Dawkins gibi ünlü ateistlerin başrakiplerinden 1934 doğumlu Britanyalı din filozofu Richard Swinburne’e soruyor. Yanan çalıların ardından Musa’ya “Ben neysem oyum” diye seslenen Tanrı, “Peki ben nereden geliyorum” diye hiç sormuş muydu kendine ve eğer sorsaydı ne cevap verirdi acaba? Tanrı, kendisinin “şartlara bağlı bir varlık” olmasının “ziyadesiyle ihtimal dışı” olduğunu söylerdi Swinburne’e göre. Okurken, “Öyle ya, Tanrı bu” diye mırıldanıyorum, “rast” gelmiş bir kul değil nihayetinde! Sonra içimdeki bilgiç ses, “Senin de bir sebebin var” diyor. Bu kadar mı özenilir Tanrı’ya!
Biraz da kendimden silkinmek için, Swinburne’den ayrılıp, Dawkins gibi ateistlerin yakın müttefiklerinden birine, 1953 Hayfa doğumlu Britanyalı kuantum fizikçisi David Deutsch’a dönüyorum yüzümü. Deutsch tam benlik konuşuyor: “Gerçekliğin nihai bir açıklamasının mümkün olduğunu sanmıyorum. Bu, neyi ne kadar açıklayacağımızın bir sınırı olduğunu düşündüğüm anlamına gelmiyor ama. Hiçbir zaman üzerinde ‘BU NOKTADAN SONRA AÇIKLAMA YOK’ yazan bir duvara toslamayacağız. Öte yandan, ‘BU HER ŞEYİN NİHAİ AÇIKLAMASIDIR’ yazan bir duvar da çıkmayacak karşımıza. Esasen, bu iki duvar hemen hemen aynı şey olurdu. İmkânsız olmasaydı ve nihai bir açıklamaya erişseydiniz, bunun niye gerçek açıklama olduğu –gerçekliğin niye böyle olduğu ve başka türlü olmadığı— konusundaki felsefi problem yine de sonsuza dek çözülemezdi.”
Peki ama başlangıçta ne vardı? 1990’larda ABD’ye göç eden, halen Stanford Üniversitesi’nde ders veren 1948 doğumlu Rus teorik fizikçi Adrei Linde’nin “kaotik enflasyon” teorisi, biraz da CERN’deki“Tanrı Parçacığı” deneyi sayesinde, benim artık bir parça “yontulabilmiş” aklımı makûl bir cevaba en fazla yaklaştıran şey belki de. “Bu teoriyi geliştirirken” diyor Linde, “bizimki gibi bir evreni başlatmak için bir gramın yüzbinde biri kadar maddeye ihtiyaç olduğunu keşfettim. Bu, patlayıp, etrafta gördüğümüz milyarlarca milyarlarca galaksiyi oluşturabilecek küçücük bir boşluk yaratmak için yeterliydi.”
Yine boşluk ve aklımda yine “mekânsal” büyüklükler… Neyse ki Linde beni sarsmakta gecikmiyor:“Evrenimizin, başka bir evrendeki biri tarafından sırf canı istediği için yaratılmış olabileceği ihtimalini ihmal edemeyiz.” Kaçınılmaz soruyu ise haliyle Holt soruyor:“Laboratuvarda Büyük Patlama’yı yaparsanız, yarattığınız bebek evren birden büyüyüp sizin kendi âleminize yayılmaz mı, insanları öldürmez mi, binaları yıkmaz mı, her yeri kaplamaz mı?” Cevabı çok seviyorum: “Merak etmeyin” diyor Linde, “Yeni evren kendi içine genişleyecektir. Uzayı öylesine bükülecektir ki, yaratıcısına temel bir parçacık kadar görünecektir. Esasen, onun dünyasında tamamen yitip gitmesi bile mümkün.”
Sonra bir başka bölümde, varoluş meselesini romanlarının baş konusu yapan, Holt’un, ölümünden bir yıl önce konuştuğu Amerikalı yazar John Updike (1932-2009), usulcacık bir fiske konduruyor şakağıma: “Kusura bakma ama benim sürüngen beynim bu teorilere güvenmeme izin vermiyor. Değil bütün evrenin, sadece Dünya’nın bile bir zamanlar bir bezelye kadar küçük olduğunu hayal etmem imkânsız.” Ağzımı açıyorum; tam “Belki de hâlâ bezelye kadarız” diyecekken vazgeçip, gülümsüyorum sadece. Nihayetinde, 1933 doğumlu Amerikalı teorik fizikçi Steven Weinberg’in söylediği gibi, “Evreni anlama gayreti, insan hayatını kaba güldürü seviyesinin üzerine çıkarıp, ona trajedinin zarafetinden bir parça kazandıran çok az şeyden biridir.” Hayatını vakfettiği evreni anlama gayretinde “epik” bir yön yerine, trajedinin zarafetini gören Nobelli bir bilimadamının tevazuundan daha öğretici ne olabilir ki? Holt’un kitabını kapatıyorum. Sen, sekizinci kattan düştüğünün ertesi günü, dört ayaklı bir mucize gibi oturuyorsun not aldığım kâğıtların üstünde. Otur. Klavyenin tıkırtısını dinle. Bak, yazmaya başlıyorum nihayet: Biz senin ölümünü gördük.
[email protected]
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları


































































































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.12.2013
24.09.2013
27.07.2013
29.05.2013
1.04.2013
8.12.2012
1.12.2012
17.11.2012
10.11.2012
3.11.2012