Yasemin ÇONGAR
Fetvaya karşı cesur, insana karşı hoyrat
22.09.2012
2909
Basitleştirmek iyidir. Karikatürü çizilebilir her şeyin. Buna inanıyorum. Ama bir duyguyu, bir fikri, bir inancı, bir ilişkiyi, bir insanı en basit tasvirinden ibaret sanmakta, karakteri karikatüre indirgemekte hoyrat bir yan da var elbet. Basitleştirilmiş ifadenin muhtemel boşluklarını yok sayan bir kesinlik iddiasından, karikatürdeki mizahı görmeyen gözden çekinirim ben. Şiddet tam da orada, o kesinlik iddiasında başlar çünkü. Kesin olan keskinleşir giderek. Keskin olan ise keser, kanatır.
Mizahını yitirmiş muktedirlerden korkarım ben. Yazı da bir iktidardır.
İdilin ortasında ölüm yine ölüm
Nehrin güney kıyısı boyunca, o köy senin, bu kasaba benim dolaştık durduk. Huş ağaçlarının yapraklarını dökmesine daha zaman vardı. Toprağın gerçek sahibi olduklarını, bizden öncesini gördükleri gibi bizden sonrasını da göreceklerini bilircesine dimdik duruyorlardı öyle. Bu diyarda meraklısı çok olan asalet bir tek onlara mahsusmuşçasına... Reçina sızdıran incecik çatlakların siyah beneklerle bezediği beyaz narin gövdeleri, yüz bir köpekli o masalı hatırlatmasa, huş ağaçlarını daha fazla ciddiye alabilirdik belki. Trenin penceresinden kendi çizgi filmlerine koşar gibi geçip gittiler. Yerlerini, kozalakları henüz pul pul olmamış dört mevsimlik köknarlar aldı; yaprakları yeni yeni kızaran akçaağaçlar gördük; Noel hiç gelmesin isteyen Berkshire çamlarına baktık.
Nehir Thames’di. “Hayırlı” bir iş için oradaydık. Ama aklında açık bir yarayla geziyorsan, İngiliz kırlarının çiyli sükûneti bile kurtaramıyor seni kendinden. Ahmet Altan telefonda ölüm haberleri veriyordu: “Bingöl’de on asker gitti... Tunceli’de savcı vuruldu.” Kızımı, adını çok sevdiğim Cold Ash (Soğuk Kül) Köyü’nde bir okula bıraktığımız gün, zamanın elle tutulacak kadar kesifleştiği küçük Newbury’den, daha küçük ve daha yeşil Thatcham’dan kaçıp, uzun bir güneş molasında kıpır kıpır oynaşan Reading şehrine attım kendimi. Thatcham’da tren beklerken, istasyonun hemen karşısındaki Black Swan (Siyah Kuğu) “pub”ında dirsek dirseğe bira içtiğim adamın “Ölümleri okumak istemiyorum” diye elime tutuşturduğu gazetede, Afganistan’da öldürülen iki Britanyalı askerin fotoğrafı vardı. “Daha kaç hayat heba edilecek” diye soruyordu manşet; ölenlerden biri on sekiz yaşındaymış! Birkaç saat sonra, Waterstones’da aldığım kitapların parasını öderken, “Daha kaç hayat heba edilecek” dedi kasadaki oğlan, çantamdan başını çıkaran gazeteye bakarak, “Doğru soru; Daily Mail ’den beklemezdim.” Sonra hıçkıran bir sesle güldü: “İmzalı kitabı almışsınız! Hemen bitecek, eminim. Yeni bir fetva çıkmış. Duydunuz mu?”
Duymuştum. İran’da Ayetullah Hasan Sani’nin yönettiği vakfın, Salman Rushdie’yi öldüren kişiye vereceği ödülü yarım milyon dolar arttırdığını, “Şeytan Fetvası” diye sürmanşete taşımıştıThe Independent. Rushdie’nin, haberi “laf ü güzaf” diye geçiştirdiğini ise henüz bilmiyordum. Çarşı içinde, uzun süre kımıldamayacağım bir kuytu buldum kendime; 1947 Bombay doğumlu, Keşmir kökenli Britanyalı yazarın 636 sayfalık hâtıratına gömüldüm.
Joseph Anton böyle başlıyor…
“Sonradan, dünyanın çevresinde patladığı ve ölüm taşıyan karatavukların okulun oyun bahçesindeki tırmanma platformunun demirine üşüştüğü sırada, ona eski hayatının artık bittiğini ve yeni, daha karanlık bir varoluşun başlamak üzere olduğunu söyleyen BBC muhabirinin, bir kadın muhabirin, adını unuttuğu için kendine kızacaktı. Onu evindeki özel hattından aramıştı, numarayı nasıl bulduğunu açıklamaksızın. ‘Nasıl bir duygu,’ diye sormuştu, ‘az önce Ayetullah Humeyni tarafından idam cezasına çarptırıldığınızı bilmek?’ Londra’da güneşli bir salı günüydü ama bu soru ışığı söndürüverdi. Şöyle demişti ne dediğini aslında bilmeden: ‘İyi bir duygu değil.’ Şöyle düşünüyordu: Ben ölü bir adamım. Kaç gün daha hayatta kalacağını merak ediyordu ve cevabın muhtemelen tek basamaklı bir sayı olduğu kanısındaydı. Telefonu kapattı ve Islington’da oturduğu teraslı, dar evin en üst katındaki çalışma odasından çıkıp merdivenlerden aşağı koştu. Salon pencerelerinin ahşap pancurları vardı ve saçma bir şekilde onları kapatıp sürgüledi. Sonra ön kapıyı kilitledi.
Sevgililer Günü’ydü ama karısı, Amerikalı yazar Marianne Wiggins’le arası iyi değildi. Altı gün önce kadın ona evliliklerinde mutsuz olduğunu, ‘artık onun yanındayken kendini iyi hissetmediğini’ söylemişti ve evleneli bir yıldan biraz daha uzun bir süre olmasına rağmen, o da bu evliliğin bir hata olduğunu şimdiden biliyordu. Şu anda, vücudu, aldığı haberle adeta içinden bir elektrik akımı geçiyormuşçasına sarsılmış bir halde, evin içinde sinirli bir şekilde dolaşıp, perdeleri kapatıp, pencerelerin kilitlerini kontrol eder ve neler olduğunu karısına da anlatması gerekirken, orada karşısında oturmuş öyle bakıyordu. İyi tepki verdi, bundan sonra ne yapmaları gerektiğini tartışmaya başladı. Biz kelimesini kullanmıştı. Bu cesaret vericiydi.
Eve, CBS televizyonundan gönderilmiş bir araba geldi. Amerikan kanalının Knightbridge’de, Boawater House’daki stüdyolarında, kanalın sabah programına uydu bağlantısıyla canlı katılmak üzere randevusu vardı. ‘Gitmem gerekir’ dedi. ‘Canlı yayın bu, gitmemek olmaz.’ O sabah daha sonra, Bayswater’da, Moscow Road üzerindeki Ortodoks Kilisesi’nde, arkadaşı Bruce Chatwin’in cenaze töreni yapılacaktı. Bruce’un Oxfordshire’daki evi Homer End’de, kendi kırkıncı yaş gününü kutlamasının üzerinden henüz iki yıl bile geçmemişti. Şimdi ise Bruce, Aids’den ölmüştü ve ölüm kendi kapısına da dayanmıştı işte. ‘Cenaze ne olacak’ diye sordu karısı. Ona verecek bir cevabı yoktu. Ön kapının kilidini açtı, dışarı çıktı, gelen arabaya bindi ve onu oradan alıp götürdüler; o sırada henüz bunu bilmediği için, evinden ayrılması her zamankinden daha fazla anlam yüklü gelmemişti ona ama beş yıldır yuvası olan bu eve döndüğünde, aradan üç yıl geçmiş olacak ve o zaman da ev artık ona ait olmayacaktı.”
Soru işaretleri siliniverdiğinde…
Haddinden uzun bir alıntı oldu biliyorum. Ama Rushdie’nin A Memoir (Bir Hâtırat) alt başlığıyla yayımladığı otobiyografik anlatısı Joseph Anton böyle başlıyor ve ben bu girizgâhtaki telaşı, ne olacağını bilmeyip en kötüsünden korkmanın verdiği çaresizlik duygusunu, “Ben ölü bir adamım” sözünde iç içe duran tevekkülü ve isyanı, kitabın geri kalanına hâkim olan “emniyetli” anlatımdan çok daha insanî bulduğumu söylemeliyim.
“İlk Karatavuk” başlıklı önsözün bana samimi gelen sesi çabuk kısıldı ama. Bu ilk paragraflara sinmiş, cevabından önce kendi soru cümlesini aradığı hissi veren bütün “acaba”lar, sayfalar ilerledikçe yerini ünlemli bir üslûba, kesin cevaplara, gittikçe keskinleşen hükümlere bıraktı. Yine de okumaya devam ettim. Sonuçta, fetva karşısındaki cesareti, hikâyeleri tutkuyla sevmesi ve edebiyata olan sadakatiyle Rushdie, rüştünü bir kez daha ispat ediyordu bu sayfalarda; her güçlü yazar gibi “inatçı” bir yarı–tanrıydı o.
Ama Rushdie’nin içine doğduğu aileyi, Hindistan’daki çocukluğunu, İngiltere’deki yatılı okul yıllarını, Cambridge’de tarih okuduğu dönemi, karılarını, sevgililerini, çocuklarını, kurduğu ve yıktığı aileleri, giderek yazarlarla, yayıncılarla, politikacılarla, toplumla, dinle, kültürle, fikirlerle ilişkilerini, fetva öncesindeki ve sonrasındaki iç monologlarını hep şırıl şırıl akan cümlelerle anlattığı bu kocaman kitaptan geriye, bir bütün olarak, çok daha farklı bir yazar imgesi kaldı bende; Joseph Anton’da “insana karşı hoyrat” bir adam gördüm. Sevimsiz bir imge. Öyle sert bir imge ki, Rushdie’nin zaaflarına duyduğum şefkat bile bu imgenin yüzeyine çarpınca dağılıveriyor. Vaktiyle, Humeyni’nin “Bana onun kellesini getirin” diye buyurduğu yazarın, bu tehdide rağmen, yazmaktan vazgeçmemesine duyduğum saygı ve The Satanic Verses’ın (Şeytan Âyetleri) Türkçede yayımlanamamasına duyduğum öfke bile, Joseph Anton hakkında mutedil bir yazı yazmamı kolaylaştırmıyor şimdi. Pek azını –bu ay Can Yayınları’nın yeniden bastığı— Midnight’s Children (Geceyarısı Çocukları) kadar sevsem de, bütün romanlarını okuduğum ve bir gün New York’ta, “Çok kibirlidir” uyarısını kafamın gerisinde tutarak onunla buluşup, iki saatten fazla söyleştikten sonra yanından “güzel konuştuğunu” düşünerek ayrıldığım Rushdie, kendini “büyüte büyüte” yazdığı bu kitapta, tahayyül bile edemeyeceğim kadar küçülmüş çünkü.
Niye? Hepsi aynı yola çıkacak muhtelif cevaplar verebilirim bu soruya; “soruların kadrini bilmediği için” desem yeter belki.
Biraz Conrad, biraz Çehov ama…
Joseph Anton, ölüm fetvası sonrasında, 1989’dan 1998’e dokuz küsur yıl hareketlerini sınırlayarak ve çoğunlukla “saklanarak” yaşamak zorunda kalan yazarı koruma görevini üstlenen Britanyalı ajanların Rushdie için kendi aralarında kullandıkları, yarısı (Joseph) Conrad’dan, yarısı (Anton) Çehov’dan mülhem bir isim. Tabiatıyla korkan ve korunan o adamla arasına mesafe koymak istercesine, Joseph Anton’ı, baştan sona, üçüncü tekil şahsın ağzından yazmış Rushdie. Oysa kitap sadece fetva yıllarına odaklanmıyor; fetvayla “sonsuza dek değişmiş” bir adamın, günün birinde Joseph Anton olmayı asla hayal etmediği günlerdeki haline bakışı da geniş ve bence değerli bir yere sahip. “Ben”i olmayan bir hâtırat bu; kendisinden bir başkası gibi söz eden Rushdie, her şeyi gören “tanrısal” bir gözü taklit ederken, öznelliğin sınırlarını aştığına sahiden inanıyor sanki. Sizse bunun böyle olmadığını biliyorsunuz.
Rushdie’nin kitaptaki tavrını “dürüstlük” yerine “dobralık” diye adlandırmak daha doğru sanırım; sözünü asla sakınmadığını, hiç sır saklamadığını düşündürerek yazıyor. Okurken, dobralıkla hoyratlık arasındaki ince çizginin eridiği yerlerde —belki de en sivri kelimeleri hep başkasına sapladığı için— birkaç kez içimin kasıldığını hissettim ben. Dinsiz bir din meraklısı ve Şeytan Âyetleri’ne giden yoldaki “müz”ü olan babasının belli bir miktar içtikten sonra, kendine ve çevresine, en çok da “yegâne oğlu”na zarar verdiğini anlattığı öfkeli bölümleri mesela, göğsümden, boynuma, yanaklarıma kadar yükselen bir ısınma duygusuyla, utançla kızardığımı hissederek okudum; Anis Bey, İngiltere’de okutmak için bütün servetini harcadığı yegâne oğlundan daha fazla sevgi görebilirdi sanki.
Tuhaf gelebilir, ama Rushdie’nin kadınlarından söz ettiği bölümlerde de utanca benzer bir his kapladı içimi. İkinci karısı Marianne için, “İyi bir yazar ve güzel bir kadındı ama onda beğenmediği yönler keşfetmeye başlamıştı” diye yazıyor bir yerde; “hep kızgın görünüyordu” diyor; “maskeli bir kadındı.” Giderek, bir yalancı, handiyse bir mitoman olarak tasvir ediyor onu. Marianne’e de söz hakkı verecek bir diyalogu, kitaptaki haliyle sevmemeye başladığınız kadının portresini yumuşatıp, maskesini indirecek bir nüansı boşuna bekliyorsunuz. Ayrılmalarından ve fetvadan çok sonra kanserden ölen ilk karısı, oğlu Zafar’ın annesi ve Joseph Anton’ı ithaf ettiği dört kişiden biri olan Clarissa’ya karşı biraz daha mûnis; “parlaklığının altında gizlenen çok şey vardı bu kadının; insanların, içindeki gölgeleri görmesini istemez ve melankoli onu vurduğunda odasına gidip kapıyı kapatırdı” diye anlatıyor onu, ama Rushdie’nin o kapıyı açmayı, o gölgeleri yumuşatmayı denediğine ilişkin bir işaret yok.
Esasen, her şey, her zaman ve her yönüyle Rushdie’yle ilgili. İlişkileri tek başına yaşıyor adeta. Clarissa ve Marianne’in babalarının intihar etmiş, sevgilisi Robyn’in annesinin kendini asmış olması karşısında, üçüncü karısı ve ikinci oğlu Milan’ın annesi olan Elizabeth’le ilk tanıştığında, “ailesinde kimsenin intihar etmediğini öğrenmek” içini rahatlatıyor. Fetva yıllarında ona büyük destek veren Elizabeth’e, ikinci bir çocuk istemesi nedeniyle öfkelenmesini, derken, Hint kökenli Amerikalı fotomodel Padma Lakshmi’ye âşık olup, Elizabeth’i ve küçük oğlunu terk edişini, Rushdie’nin ıstırap kadar hiddetin de alabildiğine “soğuk” anlatıldığı cümlelerinden öğreniyoruz. Nihayet dördüncü karısı Padma da, o sırada artık altmış yaşına varmak üzere olan yazarın “gözü kamaştığı için yanlışlıkla evlendiği” boş kafalı, duygusuz, bencil, gereksiz bir kadın, “bir hata” olarak payını alıyor kitaptan. Ondan, altı yıl boyunca boşanmamasını “Belki de terk edilemeyecek kadar lanet olası bir güzelliği vardı” diye açıklıyor Rushdie. Joseph Anton’ın sayfalarına sığan daha nice kadın, nice flört, nice aşk var ama her birini aynı duyguyla, “Anton (Çehov) da, Joseph (Conrad) da bu kadınları böyle ruhsuz, böyle etsiz, böyle sevgisiz yazamazdı” diyerek okudum ben.
Bir “provokatör” olarak Aziz Nesin
Kitabın, Şeytan Âyetleri’nin arka planındaki hikâyeyi yeniden anlatırken, İslam’ın peygamberini “meziyetleri ve zaaflarıyla tarihsel bir kişilik” olarak insanîleştiren bölümleri, bir romanı lanetlemeyi, bir yazarı öldürmeyi dinlerine reva görecek kadar kötü “Müslüman” olanlarımızı öfkelendirecektir yine. Ben, Rushdie’nin fetvaya kafa tutmasına, ölümü göze alarak kitabına sahip çıkmasına, zorbalığın önünde eğilmemesine hâlâ büyük saygı duyuyorum. Ama Rushdie’nin İslamî rejime olan öfkesinin, kitapta İran-Irak Savaşı’nı Saddam’ın değil de Humeyni’nin çıkardığını iddia edecek kadar gözünü karartmasına; yer yer İran’ı, Pakistan’ı ve aslında bir bütün olarak Müslümanlığı ve Müslümanları aşağılamaya varan bir üslûba kaymasına –Humeyni’nin ona yaşattığı bütün eziyete rağmen— anlam veremiyorum. Öyle ki, 1994’te Avrupa Parlamentosu’nda karşılaştığı Jacques Derrida, kendisinin “Yaşayan İslam, onun adına işlenen suçlardan sorumludur” fikrine itiraz ettiğinde, Rushdie’nin bu itirazı hiç kavrayamadığı kanısına kapıldım ben. “İslam’ın öfkesini, Batı’nın yanlışlarıyla ve iktidar ilişkileriyle açıklamaya kalkan” Derrida’yı, yanılan bir filozof olarak bile değil, basbayağı bir şarlatan olarak resmetmiş zira.
Ama Joseph Anton’ın eğlenceli bir tarafı da var: Rushdie, birkaç kuşak edebiyatçıyla paylaştığı özel ortamları, yemekleri, partileri, kavgaları, bazen kadınları, bazen daha da “vahim” sırları anlatıyor. Kitabı, Thomas Pynchon gibi münzevî bir yazarla uzun bir sohbete katılmaktan tutun da, Kurt Vonnegut, Jr., Saul Bellow, Günter Grass, John Updike, Norman Mailer, Ian McEwan, Paul Auster, Susan Sontag, Peter Carey, Cynthia Ozick, Julian Barnes ve daha nice yazarın yanı başında durup, edebiyat âleminin gayet lezzetli dedikodularına kulak kabarttığınız hissiyle de okumanız mümkün. Tabii, Rushdie’nin kendisine destek mektubu yazan Tunuslu psikanalist Fethi Benslama’yı “Türkiyeli yazar” diye tanıttığı düşünülürse, neyi ne kadar doğru aktardığı konusunda bir soru işaretini hep hazırda tutmanız gerekecek.
John Irving’den James Wood’a birçok yazar ise Rushdie’nin yer yer nefret saçan sivri dilinden nasibini alıyor. Rushdie’yle aynı görüşte olmayan herkes “lanetliler gemisi”nde! Ama bazen, hemfikir olduklarını da lanetlenebiliyor. Uğur Mumcu’nun öldürülmesini ve Sivas Katliamı’nı, fetvanın arkasındaki güçlerin suçları kapsamında gören Rushdie, Aziz Nesin’le İslam konusunda büyük ölçüde anlaşıyor mesela, ama bu anlaşma, Nesin’den bir “hırsız” ve “provokatör” olarak bahsetmesini engellemiyor. Şeytan Âyetleri ’ni, Rushdie’nin izni olmaksızın çevirtip, bazı bölümlerini “Salman Rushdie: Düşünür mü Şarlatan mı” başlığıyla Aydınlık’ta yayımlatan Nesin’in yaptığı işin savunulacak bir tarafı yok hakikaten. Yıllar sonra, Günter Wallraff’ın Köln’deki evinde Nesin’le buluştuğunda bile, öfkesi hafiflemiyo; buna rağmen, Madımak Oteli’nde yaşananlar konusundaki fikrini kayda geçirmek istiyor Rushdie: “Aziz Nesin ve eserini çalıp aşağıladığı yazar asla dost olmayacaklardı, ama böyle bir saldırı karşısında, Nesin dahil bütün Türk laikçileriyle omuz omuza duruyordu.”
Rushdie’nin Joseph Anton’ın sayfalarında küçüldüğünü yazmıştım; aslında,“kemalistleştiğini” de yazabilirdim. Çünkü bu sayfalarda fikirlerinin büsbütün kesinleştiğini, giderek keskinleştiğini, keskinleştikçe önün geleni kesip kanattığını, kanattıkça körleştiğini sezdim. Bu illetten mustarip muktedirlerden korkarım ben. Yazı da bir iktidardır. Joseph Anton’daki Rushdie’yi korkutucu buluyorum.
“Hiç kimse yazarın sahibi değildir”
Salman Rushdie’yle beş yıl önce New York’ta Wylie Ajansı’nın patronu Andrew Wylie’nin ofisinde bir söyleşi yapmıştım. 16-18 Mart 2007’de, Milliyet ’te üç bölüm halinde yayımlanan söyleşi, daha ziyade edebiyat üzerineydi. Rushdie, “politika konuşmak istemediğini” bana önceden söylemişti. Ama söz dolaşıp ister istemez fetva günlerine gelince, bu konudaki birkaç sorumu cevapsız bırakmadı. Şimdi o cevapları yeniden okuyunca Joseph Anton’daki dar bakışıyla Rushdie’nin kendi kendini yalanladığı hissine kapılmadım diyemem.
Kellenizin istendiği yıllar, farklı bir adam yaptı mı sizi?
Beni fetva öncesinde de iyi tanıyan dostlarımın hepsi, “Aslında hiç değişmedin” deyip nasıl değiştiğimi anlatıyorlar. O yıllarda ne kadar stresli göründüğümü söylüyorlar. Şimdiyse her zamankinden daha hafiflemiş olduğumu... Bana yapılan şey, her şeyden çok kişisel değerler üzerine düşündürdü beni. Bir kendime dönme sürecinden geçtim. Neyin yanında durduğum konusunda eskisinden çok daha netim artık.
Neyin yanındasınız?
Neyin karşısında olduğumu söyleyeyim: Eserlerime ve bana karşı çıkan güçlerin karşısındayım. Dindarlara değil, dar kafalılara, mizah duygusunu yitirmişlere, başkalarına onlar için neyin iyi olduğunu söyleme meraklılarına, kimin neyi okuması, neyi okumaması gerektiğine karar verenlere karşıyım. Hiçbir rahip çıkıp dükkânımda hangi kitapların olabileceğini söylemesin. Dünyanın neresinden gelirseniz gelin, “insanlığın özü” diyebileceğimiz bir şey var ki, belli özgürlüklere muhtaç. İfade özgürlüğü bunun esası, o olmazsa diğer özgürlüklerin anlamı kalmaz. İfadenin kısıtlandığı yerde insanlık yara alıyor. Din de, devlet de ifademizi kısıtladığı an, insanlığımızı öldürmeye başlıyor.
Britanyalı ajanlar gövdenizi korurken, benliğinizi kim ya da ne korudu?
Çok garip durumlarda kaldım. Benim söylediklerime benzer şeyler söylediğini düşündüğüm kişiler, fikirlerime sempati göstermedi. Entelektüel açıdan benden uzak olduklarını düşündüklerim ise davamı sahiplendi. Sonuçta, şu ya da bu gruba kendimi ait hissedemeyeceğimi anladım. Tek başıma kurtulacaktım. Bir tür varoluşsal bireycilikle.
Tek başına olmak kolay değil...
Değil. Ama bana yapılandan şunu öğrendim ki, edebiyatın en kuvvetli yanı tam da bu. Edebiyat bir gruba ait değildir, olamaz. Hiç kimse, yazarın sahibi değildir. Yazar, bir ideoloji adına konuşmaz. Yazarın işi sadece “Ben bunu böyle görüyorum” demektir. Bunu da tekil olarak yapar. Londra’da belli bir lokantada her cuma buluşan yazarlar vardı; başka bir lokantada salıları toplanan felsefeciler vardı. Gençken, bu grupların hepsine davet edildim ve galiba birer kez gittim. Sonra kuvvetli bir içgüdü, “Gitme” dedi. Fetva, bana o içgüdünün, cemaatçiliğe direnmenin doğruluğunu öğretti. Roman sanatının değeri, tek bir sesin konuşmasıdır. Kulübe girmeye gerek yok.
Yazarlar
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.12.2013
24.09.2013
27.07.2013
29.05.2013
1.04.2013
8.12.2012
1.12.2012
17.11.2012
10.11.2012
3.11.2012