Yasemin ÇONGAR
Kadınla erkek, okurla yazar, âşıkla casus
6.10.2012
3269

Casus romanı kisvesine girmiş olmasına bakmayın siz; 1948 doğumlu İngiliz yazar Ian McEwan’ın yeni romanı Sweet Tooth (Tatlıya Düşkün), aslında kadınlarla erkeklerin, yazarlarla okurların birbirleriyle ve yazıyla ilişkisini anlatma derdine düşmüş bir kitap; “dert” bu olunca da, Amis’in şiirinin, zamanında temas ettiği her noktayı hafızama nakşetmiş bir kılçık misali kendini hatırlatmasına şaşırmamak gerek.
Edebiyat üzerine bir meditasyon…
McEwan, “Bütün romanlar casus romanıdır” diyor bir söyleşisinde, “ve bütün yazarlar da birer casustur aslında.”Sweet Tooth’a “casus romanı” demek, galiba ancak bu bakışla mümkün. Yoksa, “Sweet Tooth”un, 1970’lerde Britanya İç İstihbarat Servisi MI5 tarafından yürütülen gizli bir operasyonun adı olması da, romanın, Cambridge’de matematik okuduktan sonra MI5 için çalışmaya başlayan çok güzel, çok zeki, aynı zamanda ziyadesiyle naif bir genç kadın olan Serena Frome’un etrafında dönmesi de, McEwan’ın romanını, espiyonajın benim kendimce hep el üstünde tuttuğum edebî coğrafyasına ait kılmıyor doğrusu. McEwan iyi bir “ilişkiler romanı” yazmış, iyi bir “casus romanı” değil.
Türkçede de çok okunduğundan, uzun uzadıya tarif gereksiz; McEwan, kurmaca zekâsı kadar atmosfer yaratma yeteneğine de, hikâyesi kadar duygusuna da –çoğunlukla— güvenilebilecek bir yazar olduğunu, dış kabuğu sağlam karakterler yaratmakla kalmayıp, onları bazen ince ince soyduğunu, hatta bazen etlerini bile deştiğini, kanattığını Enduring Love’ dan (Sonsuz Aşk) Atonement’ a (Kefaret) kadar birçok kitapta gösterdi bize. Bir McEwan romanına başlarken, kendini “emin ellerde” hisseden okur sayısı az değildir. Onların, suçluluk duygusu gibi, korku gibi, saplantı gibi tanıdık McEwan temaları açısından belki biraz hafif bulacakları Sweet Tooth’u yine seveceklerini sanıyorum. Nihayetinde, son satırındaki sürprize kadar tıkır tıkır işleyen bir düzenek sunuyor bize yazar; ve okuru, postmodernizmin şu malûm “metin içinde metin” oyunlarından ziyade klasik romanlardaki“mektup” bölümlerini hatırlatan birkaç uzun parantezde başka hikâyelerin içinden de geçirmesinin haricinde, son derece düz ve akıcı bir anlatımla yapıyor bunu.
Bense her şeyden ziyade “derdini,” o dert etrafındaki terennümlerini sevdim romanın. McEwan’la birlikte, Serena’nın aklında gezinerek, zevklerinin ve ihtiyaçlarının basitliğinden yüksünmeyen“sıradan” bir okurun yazı ve yazarlarla ilişkisi üzerine düşünebilmeyi sevdim. Serena’nın,MI5’taki işi gereği temas kurduğu genç yazar Tom Haley ile, sadece aralarındaki —yalana dayalı— iş ilişkisini değil, cinsel ve duygusal beraberliği de Tom’un yazdıklarından bir türlü ayrı tutamamasındaki, onun hikâyelerinde inatla ortak hayatlarından bir şeyler aramasındaki sahiciliği sevdim. Tom, Cambridge’de genç yazarlar için düzenlenen bir etkinlikte —tesadüf bu ya, tıpkı kendisi gibi ilk romanını yayımlamak üzere olan “oğul” (Martin) Amis’le birlikte— yeni kitabının son bölümünü okumaya hazırlanırken,“keşke olay örgüsünü ele vermesen” diye kendisini uyaran Serena’ya basit bir cevap veriyor:“Son, daha en başta mevcut zaten… Olay örgüsü diye bir şey yok ki. Bu bir meditasyon.”Bu cümlelerin aynı zamanda Sweet Tooth’un yapısına ilişkin genel bir hüküm verdiğini kavramak için romanın sonundaki “sürpriz”i bilmek gerekiyor aslında. Ama McEwan’ın, casusluğun ve aşkın mahremiyetini, edebiyat üzerine, en çok da kendi edebiyatı üzerine bir meditasyon vesilesi yaptığını o sona ulaşmadan da pekâlâ seziyorsunuz. Ben bu meditasyonu sevdim.
“Sıradan” bir okur romandan ne bekler
Saygın bir piskoposun —Anglikan esnekliğinin bir lütfu olarak—hayatını dinle sınırlamadan yetişen kızı Serena, aslında sadece “basit” romanlar okuyarak mutlu olup, üniversitede edebiyat eğitimi almak istese de “bir kadında böylesine keskin bir zekâ asla heba edilmemeli” diyen annesinin ısrarıyla, matematik bölümünü zor bela bitirmesi ertesinde, henüz yirmili yaşların başındayken, kendini MI5’ın kapısında bulur. Cambridge’de hocalık yapan, vaktiyle MI5’a çalıştığını ve bir dönem karşı casusluk yaptığından şüphe edildiğini sonradan öğreneceğimiz, kendisinden epeyce yaşlı ve evli olan sevgilisi Tony Canning, “casusluk” kariyeri için bizzat seçip hazırlamıştır Serena’yı; genç kadın, Tony onu tuhaf bir şekilde terk edip, uzak bir diyarda sessiz sedasız kanserden öldükten sonra da kopamaz MI5’tan. Kopamadığı bir şey daha vardır: Okumak.Üniversite yıllarını anlatırken, “Okumak, benim için matematiği düşünmemenin bir yoluydu. Daha da fazlası (ya da daha azı mı demek istiyorum?): okumak, düşünmemenin bir yoluydu” diyor Serena. Sonraki dönemde, “O şuursuz hâlimle bir şey arıyordum; kendimin bir başka versiyonunu, çok sevdiğim eski bir çift ayakkabı ya da çılgın bir ipek bluz misali içine girebileceğim bir kadın kahraman arıyordum…” diye de hatırlayacak o günleri: “çünkü istediğim şey, benliğimin en iyi haliydi, akşamları eskiciden alınmış koltuğunda, kitapların cildi hemen dağılan ucuz baskılarını kamburu çıkmış bir halde okuyan o kız değil, bir spor arabanın kapısını açıp, direksiyondaki sevgilisi kendisini öpebilsin diye eğilen ve onunla birlikte şehir dışındaki bir kaçamağa doğru son sürat ilerleyen o hızlı genç kadın olmak istiyordum.”
Serena bir kadın ve bir okur olarak olgunlaştıkça “piyasa” romanlarıyla “has” edebiyatı birbirinden ayırmaya başlıyor ama zamanın ona asıl hediyesi, okumak istediği karakterlerin bu ayrımı anlamsızlaştıran bir sahicilik taşıdığını anlamasıdır: “Bazen alter egom satır aralarından uçuşarak parıldar, Doris Lessing’in ya da Margaret Drabble’ın veya Iris Murdoch’un sayfalarından sevimli bir hayalet gibi bana doğru süzülerek gelir, sonra yok oluverirdi –ben olamayacak kadar akıllı ve eğitimliydi onların versiyonları, ve ben olabilecek kadar yalnız değildiler bu dünyada.”
Bir okur olarak “naif gerçekçilik” dediği şeyin peşindedir Serena; bildiği bir sokağın, tanıdık gelen bir kıyafetin, hakiki bir şahsiyetin sayfalardaki varlığı ona güven verir. Borges’i, Barth’ı, Pynchon’ı, Cortazar’ı, Gaddis’i okumayı dener ve bırakır: “Okurların en asgarisiydim ben. Yegâne arzum, kendi dünyamın ve o dünyanın içindeki kendimin sanatsal biçimlerde ve erişilebilir bir üslûpla bana geri verilmesiydi.”
Can sıkmadan, ürkütmeden, sarsmadan...
“Sıradan” okur Serena’yı, “iddialı” yazar Tom’la buluşturan proje, Soğuk Savaş’ın en soğuk yıllarında, Britanya’da özellikle sol entelektüeller arasında “karşı kampa olan sempatiyi”sınırlamak ve distopyaların edebiyata hâkim olmasını önlemek amacıyla MI5 tarafından başlatılan bir nüfuz harekâtının parçası. Geçinmekte zorlanan genç yazarlara, bağımsız bir vakıf kisvesiyle ciddi miktarda para akıtan istihbarat örgütü, onların bu yolla daha mutlu, daha az muhalif olmalarını sağlamaya çalışıyor. “Sweet Tooth” projesinin hedefindeki Tom’u, vakfa (MI5’e) bağlama görevini Serena üstleniyor. Bu iş için, önce —McEwan’ın da sayfalarına taşıdığı— hikâyelerini okuyor Tom’un, kâh sevip kâh yadırgadığı bu hikâyelerden etkileniyor, sonra onunla tanışıyor ve Amis’in şiirindekini hatırlatan bir edebî uçurumun karşı kıyısından uzanıp tutuyor elini. Tom, gerçek görevini bilmeden Serena’ya, Serena ise görevinin sınırlarında duramadan Tom’a âşık oluyor; beraberlikleri, MI5’ın ideolojik telkinlerinden ziyade, sıradan bir okurun sahici beklentilerinin Tom’un yazarlığını şekillendirmeye başlayacağı bir ortak hayata doğru evriliyor. Sonra bir gün…Artık o günü de anlatmayayım! Hikâyeyle hakikat arasındaki çizginin, Tom’un okurları kadar McEwan’ın okurları için de bulanıklaştığı pasajlarda, Sweet Tooth’un çok katmanlı bir hal aldığını söyleyeyim yetsin. Bu pasajlardan birinde, Serena, bir hikâyesindeki “matematiksel” yanlışı düzeltmek için Tom’un daktilosunun başına geçip yazmaya başlıyor, yazıyor, yazıyor ve yazdıkça, edebiyatın ne olduğunu ilk kez kavrıyor sanki: “Yemek pişirmek gibi bir şey diye düşündüm... Isının, malzemeleri dönüştürmesinden ziyade, saf bir buluş var burada, bir kıvılcım, gizli bir element var. Sonuçta ortaya çıkan şey, parçalarının toplamından daha fazla.”
McEwan da, Sweet Tooth’ta parçalarının toplamından daha fazla bir şey anlatıyor bize. Ama Kingsley Amis bu yazının mukim şeytanı madem, yine onun “gör” dediği bir şerhle bitireceğim. Adı gibi “tatlı,”asla ürkütmeyen, insanın içini kamaştırmayan, fazla sarsmayan, asla kanatmayan bir roman yazmış McEwan. “Eğer birilerinin canını sıkmıyorsan, yazmanın pek de anlamı yok” diyen hırçın“Baba”ya göre değil vesselam.
[email protected]
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.12.2013
24.09.2013
27.07.2013
29.05.2013
1.04.2013
8.12.2012
1.12.2012
17.11.2012
10.11.2012
3.11.2012