Yasemin ÇONGAR
Gözlerimin önünde, diliyle kimliğiyle karman çorman bir çocuk yetişiyor işte ve koca koca adamların “tek” olma, “bir” olma sevdası nasıl kesif bir evham veriyorsa bana, bir çocuğun hercai hallerine bakarak aidiyet duygusunun çoğul, gevşek ve nihayetinde zayıf olma ihtimalini hatırlamak da öyle huzurlu bir nefes aldırıyor.İçine doğduğu arafın adını niye koyar ki insan? Niye ilk iş, tarafını seçer? Âlemin ona reva gördüğü tarife niye ve nasıl sığar?
Biliyorum; bir kimlik, bir dil uğruna; anasından süt emerken işittiği o ilk kelimelerin, hançeresini doğar doğmaz şekillendirmeye başlamış o derin sesli harflerin hürriyeti uğruna, bugün hâlâ kanayan —ve hâlâ kanatan— insanların memleketinde, kimliğin ve hattâ dilin duyguyu hapseden duvarlarından dem vurup, o duvarların ötesini düşlemenin “vakitsiz” bir yanı var.
Hikâyeler de vakitsizdir ama; şiir vakitsizdir.
Sevdiğim bir yazarın yeni hikâyeleri, sevdiğim bir başka yazarın eski şiirlerine döndürdü beni. Sahipsizliğin kader kadar karar da olabileceğini, aradakalmışlığın bir değil birkaç ömür sürebildiğini hatırlayarak okudum.
İkidilli yazarların yazı dili
1954 Chicago doğumlu Sandra Cisneros, “Chicano” edebiyatının en kudretli yazarlarından biri. ABD’de yaşayan Meksika kökenli yazarların İngilizce, İspanyolca ya da ikisini birlikte yoğuran o çok tuhaf, aynı zamanda çok sahici “Spanglish” dilinde ürettikleri edebiyatın, sadece “eril” adı“Chicano” ile değil, “Chicana” olan “dişil” adıyla da anılmaya başlaması Cisneros’un etkisiyle oldu. Büyükbabası, Meksika Devrimi’nin neferlerinden olan yazar, 1984’te yayımlanan The House on Mango Street (Mango Sokağı’ndaki Ev) kitabıyla büyük gürültü kopardı ve kitap Amerika’daki liselerde taze taze okutuldu. Benim, romana da, hikâye kitabına da, uzun bir şiire de benzeyen, hepsi ve hiçbiri olan, bu kitapla tanışmam da aynı yıl ve “ders” icabı olmuştu. Ama Cisneros’un, Chicago’da bir“Latina” olarak büyüyen Esperanza’nın çocukluktan kadınlığa uzanan iki dilli, iki ruhlu serüvenini bir iç konuşmanın kırık cümleleriyle kurulmuş lirik hikâyecikler halinde anlatmasından öyle canlı vinyetler ve öyle güçlü bir “ev” duygusu kalmış ki hafızamda, kitabın nihayet bu yıl Türkçede (Selin Yurdakul’un çevirisi, Olimpos) yayımlandığını bu yazı vesilesiyle fark edince, liseli —ya da ruhen liseli— okurlara tavsiye etmek istedim doğrusu.
Cisneros’un “ikidilli” anlatımını hatırlatan bir karmaşayla yazıyor Junot Díaz; birbirine bağlı hikâyelerden oluşan This is How You Lose Her’ün (Onu İşte Böyle Kaybedersin) Cisneros’la ilişkisi ise sadece bu dil benzerliği ve iki yazarın da Amerikan edebiyatının giderek daha güçlü bir bileşenine dönüşen “Latino” ruhunu paylaşması değil. Díaz, öyle meseleyi arka planda tutmak, bir gösterip bir kaybettirmek, başka konuların içinden süzüp damıtmak gibi oyunlara hiç girişmeksizin, gözlerini ejderhanın gözlerine dikerek, “aşk ve aldatmak” üzerine yazmış bu kitabı; hayatlarımızın alevini, korunu, külünü tam da hikâyelerin başkarakteri Yunior’dan beklenebilecek lakayıt bir tonla, ama o tonun gizleyemediği ve, son tahlilde, kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi ilgilendiren yaralara da dokunarak anlatmış.
Kitabın, Cisneros’un Amerika’da çok meşhur olan “One Last Poem for Richard” (Richard için son bir şiir) şiirinden dizelerle açılmasını ise, Díaz’ın “Latin kökenli Amerikalı” yazarların bir önceki kuşağına yaptığı reverans kadar, iki yazar arasındaki sessiz sözleşmenin işareti de saydım ben. Cisneros ile Diaz, hem “ateşi” anlatmaktan bıkmamak hem de en sıcak konunun bile sükûnet ve mizahla anlatılabileceğini göstermek hususunda suç ortaklığı yapmışlar sanki.
Cisneros, defalarca tekrarlananın aksine bu kez birbirlerine ayakkabı fırlatmadan, kapıları öfkeyle çarpmadan, “kıyafetlerimizi katladık ve ayrı yollarımıza gittik” diye başlayan ve hakikaten “son” olduğunu biraz da bu sükûnetiyle hissettiren ayrılığın ardından “eski sevgilisi” Richard’a şöyle sesleniyor o son şiirde, ve Díaz, tam da bu sözlerle başlamasını istiyor kendi hikâyelerinin:
Tamam, tıkır tıkır işlemiyorduk biz, ve bütün / hatıralarımız da iyi değil doğrusu. / Ama bazı iyi zamanlarımız oldu. / Aşk iyiydi. Yanımda kıvrılıp uyumanı / çok severdim ve hiç ürkek değildi düşlerim. / Bizimki gibi muazzam savaşların bir nişanı olmalı.
Barriodan çıkıp gettoya varmak…
Barrio, İspanyolca mahalle, kullanım itibariyle de daha ziyade, dış mahalle, yoksul mahalle demek. Junot Díaz’ın 31 Aralık 1968’de dünyaya gözlerini açtığı, Dominik Cumhuriyeti’nin başkenti Santo Domingo’nun Villa Juana bölgesi bu anlamda tam bir barrio. Altı yaşında, ailesiyle birlikte ABD’ye göç ediyor ve New Jersey eyaletinde, Karayib kökenlilerin yoğun olduğu, Díaz’ın sonradan “çok siyah, çok Puerto Rikolu ve çok yoksul” diye tarif edeceği bir yerde yaşamaya başlıyor.Birkaç yıl önce Independent gazetesinin kendisiyle yaptığı söyleşide, “barrio” ile “getto” arasında şekillenen kimliğini anlatırken, Díaz’a kelimelerin yetmemesi şaşırtıcı değil: “Afrika diasporasından, göçmen, Karayibli, Dominikli, Jersey delikanlısı—bunlar benim yapıtaşlarım. Tek bir noktadan ziyade birbirine geçmiş halkalar…” Aynı söyleşinin başka bir yerinde, “Göç etmek”demiş, “insanın evinin içindeki her şeyle birlikte yanmasına ve yaşananlardan geriye sadece bir fısıltının kalmasına benziyor…”
Bu metafora, Díaz’ın babasının, ülkeyi otuz yıldan fazla yöneten “El Jefe” (Şef) lakaplı Dominik diktatörü Rafael Trujillo’nun emrindeki askerî polislerden biri olduğu, ABD’ye yerleştikten sonra ise“üç karılı” bir hayat sürüp, üç ayrı aileyi geçindirdiği bilgisini ekleyin. “Yoksul olmadığımız hiçbir dönem olmadı” diye anlatıyor Díaz; on iki yaşına geldiğinde babası onları hepten terk edince, bu yoksulluk büsbütün derinleşmiş.
Böyle bir maziyi, halen Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) yaratıcı yazı hocalığı ve Boston Review dergisinin edebiyat editörlüğünü yapan, 2008’de The Brief Wondrous Life of Oscar Wao(Oscar Wao’nun Tuhaf Kısa Yaşamı; Püren Özgören’in çevirisi, Everest) ile kırk yaşında Pulitzer’i kazanarak Amerikan “yazı elitinin” parçası haline gelen Díaz’ın bugünüyle birlikte düşününce, hikâyelerine hâkim olan sızılı mizahı kavramak da kolaylaşıyor bence. “Siyah kızlar daha iyidir, sana iyi bakarlar” Oscar Wao’nun Tuhaf Kısa Yaşamı’nı okuyanlar, romanın anlatıcısı Yunior’ı hatırlayacaklardır. This is How Lose Her, Yunior’ın hayatını; çocukken ailesiyle birlikte ABD’ye göç etmesini, babasının sürekli olarak aldattığı annesiyle ilişkisini, kanserden ölmek üzereyken bile kendisinden daha önemli sayamadığı yakışıklı ve hasta ağabeyi Rafa’yla arasındaki tuhaf rekabeti, ve tabii, hepsi de aldatmayla, kalp kırıklığıyla, kıskançlık ve öfkeyle sonlanan aşklarını anlatıyor.
Kitabın en sakin ve görünüşte adı gibi “serin” de olsa bana en sıcak gelen hikâyesi “Invierno” (Kış), Yunior, Rafa ve annelerinin Santo Domingo’dan New Jersey’ye geldikten sonra, bütün gün“fabrikadaki” babalarının emriyle evin dışına hiç çıkamamalarının hikâyesi. İki oğlanın televizyon karşısında geçirdikleri sonsuz gibi görünen saatlerin; annesinin (Mami) “her şeyi en az on kez temizlemesinin”; Dominik’i onlardan çok önce terk ettiği için pek az hatırladığı babasının (Papi), Yunior’u hayalkırıklığına uğratan “ortalama boyunun, sıradan yüzünün”; Papi’nin beceriksiz Yunior’a “çok gerizekâlı tanıdım, hepsi de anasını s..tiğim ayakkabılarını bağlayabiliyor”diye bağırmasının; afro saçından kurtulması için kafası üç numaraya vurdurulunca “kocaman bir başparmağa” benzeyen Yunior’un beyaz çocuklarla bir türlü arkadaş olamamasının; bir keresinde“siyah kızlar daha iyidir, sana herkesten daha iyi bakarlar” diyen Papi’nin annesinden başka kadınlarla seviştiğinin sessiz bilgisinin ekşi bir koku gibi evin duvarlarına sinmesinin; ve sonunda, ağlayan bir Mami ile iki oğlunun, bir kar fırtınasında, yasağa rağmen hep birlikte dışarı çıkarak, hiç bilmedikleri bembeyaz bir örtünün içinde ilk kez neşelenmelerinin ve o sırada Yunior’un kazınmış kafasına takılan kar kristallerinin hikâyesi…
Bu çok basit olaylar – hatta olaysızlıklar— dizisini, olabilecek en yalın dille yazıp, yalnızlık ve yabancılaşma, aşk ve aldatma üzerine gayet dokunaklı bir hikâyeye dönüştürebiliyor Díaz. Ve siz, kitabın sonlarında yer alan “Invierno”daki karıkoca, baba-oğul ve ağabey-kardeş dinamiğine tanıklık ettiğiniz andan itibaren, önceki ve sonraki hikâyelerde Yunior’un kadınlarla niye öyle seviştiğini, onları niye aldattığını, niye kimseye bağlanamadığını ve niye kimseden vazgeçemediğini daha iyi anlıyorsunuz. Öyle ki “Miss Lora”da, içindeki iflah olmaz şehveti kavramaya başlayan yeni yetme bir Yunior’un, babasının aldattığı kadınları hatırlayıp, kendi kendine “Bu genin sana geçmemiş, bir kuşak atlamış olduğunu sanıyordun ama kendini kandırmışsın” diye söylenmesine hiç gerek kalmıyor aslında.
“The Sun, The Moon and The Stars” (Güneş, Ay ve Yıldızlar) adlı hikâyede, âşık olduğu Magdalena’yı, ondan daha iyi seviştiğini işittiği Cassandra’yla aldatan Yunior, bir gün yatakta Cassandra’nın sıcak vücudu vücuduna sarılmış halde ve her şey mükemmel görünürken, Magdalena’ya telefon edip, “Seni özledim” dediğinde pek şaşırmıyorsunuz. İflah olmayan sadece Yunior’un içindeki “şehvetin” bencil tezahürleri değil çünkü. Biliyorsunuz ki, kader olduğu kadar karar da olan bir yalnızlığı yaşamaya mahkûm o. Yoksa, aldatıldığını, bir kadından gelen ve “herşeyi, geçmişi, şimdiyi ve geleceği infilak ettiren” bir mektuptan öğrenen Magdalena’ya tam da o anda söyleyeceği üzere, Yunior da “herkes gibi” bir adam aslında, “zayıf, hatalarla dolu ve özünde iyi.”
[email protected]
Yazarlar
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları



















































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.12.2013
24.09.2013
27.07.2013
29.05.2013
1.04.2013
8.12.2012
1.12.2012
17.11.2012
10.11.2012
3.11.2012