Yasemin ÇONGAR
|
|||
![]()
* Yasemin Çongar’ın bu yazısı YA DA köşesinde değil, EX LIBRIS / DÜNYA BUNLARI OKUYOR adlı köşede yayımlanmıştır. Aşk, eşikte tutar insanı. Ayrılamazsın, yerleşemezsin. O tekinsiz eşiğin adına “henüz” diyelim. Fransız kimliğinin içinde büsbütün soğurulmayı reddeden pırıltılı Yahudiliklerinin milli allerjilerimizi gıdıklamasından mıdır, dillerinin yer yer tercümeyi zorlayan azizliklerinden mi, yoksa pop-felsefe alanında “ikoncan” üstüne “ikoncan” yaratırken hiç mesafe katetmeksizin son sürat giden bir sanal trenin arka vagonuna kurulup, zihinsel şekerleme yapmanın peltek hazzına kolay kapıldığımızdan mı tam kestiremiyorum ama Lévinas, Blanchot, Finkielkraut üçlüsünün kadrini pek bilmiyoruz bu memlekette. Oysa “öteki” ile karşılaşmalarımızın farkındalıktan ilişkiye, giderek bir “birbiri için varoluş” bilincine taşınmasının etik ve düşünsel zemini, biraz da bu üçlünün kelimeleriyle döşendi. Emmanuel Lévinas (1906-1995) ile Maurice Blanchot’nun (1907- 2003) “öteki” üzerine, kuşkusuz esas olarak Lévinas’ın açtığı yolda, ama birbirlerinin cümlelerini de kullanıp dönüştürerek ilerlettikleri tartışmanın günümüzdeki taşıyıcısı 1949 Paris doğumlu denemeci Alain Finkielkraut da, aşkın “henüz” eşiğini mükemmel anlatır bence. Evet, tabii, bir “beraber olma” halidir aşk, ama “henüz” değil, ah, asla henüz değil… Finkielkraut, 1984’te yazdığı La Sagesse del’amour (Aşkın Bilgeliği –Ayşen Ekmekçi’nin tercümesiyle, Ayrıntı’dan Sevginin Bilgeliği adıyla 1995’te çıkmıştı) adlı kitabında, üç ayrı aşk tarifinin içinden geçerken, bu eşikte süresiz bir mola verir. “Asla kişiler sevilmez, sevilen sadece niteliklerdir. O nitelikler kaybolunca ya da önemini yitirince aşk da biter” diyen Pascal…“Sevmek, sevilen kişiye, yaptıklarından, kişisel ve geçici özelliklerinden bağımsız olarak olumlu bir anlam atfetmektir” diyerek, Pascal’ın karşısına çıkan Hegel… Ve nihayet, Proust’un her ikisini de reddedip,“Hayır efendim, aşk ne kişiye ne de onun özelliklerine yöneliktir. Aşk, ‘öteki’nin esrarını, mesafesini, sırlarını, en samimi anlarımızda bile asla benimle aynı olmama halini hedef alır” diye diklenmesi… Finkielkraut, burada Proust’un yanındadır; aşk, doğası gereği, bir “başka olma” hali, bir müzmin ayrılıktır ona göre, örtüşmek değil çelişmektir: “‘Seni seviyorum’daki ‘sen,’ kesinlikle benim eşitim ve akranım değildir ve aşk, bu aşırı anakronizmin araştırılmasıdır” der. Orada durmaz, Blanchot’nun “aşk” formülüne getirir sözü; Lévinas “eşitliğin, adaletin, şefkatin, iletişimin ve aşkınlığın özeti” demiştir bu formül için, Finkielkraut ise, “kusursuzluğa ve zarafete dayanan muhteşem formül” diye över onu. Çok basittir aslında: “Âşıklar beraberdirler ama henüz değil.” Hepsi bu. Âşıksanız eğer, cevapları kendinizde de bulabilirsiniz belki: Ruhen ve bedenen henüz tamamlanmamış bir beraberlik değil mi âşık olduğunuz kadınla ya da erkekle aranızdaki? Ya günün birinde o cümledeki “henüz” kelimesi silindiğinde ne olacak? Eşiği geçmek istiyor musunuz hakikaten? Hayat beni fazla rahatsız etmesinEşiği hiç geçmemiş bir adamı anlatıyor elimdeki kitap. Aşkın tekinsizliğini bilerek seçecek kadar gözüpek olduğu ya da yumuşak gövdesinin ortasında “öteki”nin koynundayken bile hep biraz yabancı kalmayı becerebilmesine yetecek kadar sağlam bir çekirdek taşıdığı için değil ama… Eşikten içeri bir kez baktıktan sonra dönüp gidivermiş bir adam bu; sonrasında, odasının kapısını kapatıp evcilik oynayan bir çocuğun pür dikkat ciddiyeti içinde, hayatla gayet mesafeli bir hayat kurup, içine yerleşebilmiş bir adam. Ve hatırlamamanın unutmaktan daha kolay olduğunu bilinçaltında sezdiğinden belki, girintileri olmayan, kanalsız, kuytusuz, kunt gibi görünse de, hacimli haznesinde koca bir boşluktan başka pek bir şey barındırmayan bir tür hafıza çatmış kendine. Olayların çetelesini tek tek küçük çentiklerle tutmayı, hatırlamakla aynı şey sanarak yaşıyor ve yaşlanıyor. Derken… 1946 doğumlu İngiliz yazar Julian Barnes’ın, Man Booker Ödülü’ne de aday gösterilen son romanı –150 sayfalık ince bedeni ve ziyadesiyle iktisatlı anlatımıyla bir novella da denebilir buna– The Sense of an Ending (Bir Son Duygusu), bu “derken” dönemecinin hikâyesi işte. Dönemeçteki adam Tony Webster, altmış iki yaşında. Üniversiteden sonraki kırk yılını, “Hayatın beni çok fazla rahatsız etmemesini istemiştim ve bunu başarmıştım –ne acınaklı bir durum” diye özetlemesine imkân veren “başarılı” bir kariyer, “sevecen” bir evlilik, “sorunsuz” bir babalık ve “dostâne” bir boşanma var hayatında. Ama biz onu, Barnes’ın birkaç yüz kelimeye sığdırabildiği bu kırk yılın içinden tanımıyoruz. Tony’yi ilk gördüğümüzde, ortaokul yıllarında, zekâlarından ziyadesiyle emin üç hergele oğlanın elebaşısı; daha sonra üçüne kıyasla çekingen ama onlardan daha birikimli ve belirgin biçimde daha ciddi, Camus okuru bir dördüncü oğlan katılıyor aralarına: Adrian Finn. Kitabın ilk bölümünde, Tony ile Adrian’ın okulda hocalarla, birbirleriyle, ve nihayet Adrian, Cambridge’e ‘etik,’ Tony ise, Bristol’a ‘tarih’ okumaya gittiğinde ayrılan yollarının kavşağındaki genç kadın Veronica Ford’la ilişkilerini okurken, olup biteni pek anlayamıyoruz aslında. Zira anlatıcımız Tony, ve yaşadıklarını kendisi de anlamıyor. Adrian’ın arada “akıllı” sözlerle çizdiği keskin konturlar da olmasa, büsbütün buharlaşmaya meyyal görünen bir delikanlılık bulutu bu ve biz de, bu bulutun içinde yoğunlaşan ironiyi fark edebilmemiz için koca bir hayatın geçmesi gerekeceğini belli belirsiz sezerek okumakla yetiniyoruz. Hayatın kendisi gibi, hakikatli bir birinci şahsın dilindeki hikâyesi de, “son”u işaret eden başlangıçların ancak sona varıldığında fark edilebilmesi esasına dayanıyor sanki. Yaşarken ne yaşadığımızı bildiğimizi sansak bile aslında bilmiyoruz hiçbirimiz; Barnes’ın anlatımı ise, bir yandan bunu hatırlatırken, diğer yandan, yaşamaya devam edebilmemizi de, ilk anda bir “lânet” gibi görünen bu cahilliğimize borçlu olduğumuzu düşündürdü bana. Adrian’ın, okulda kız arkadaşını hamile bıraktığını öğrenince, “Üzgünüm anne” diye not yazarak kendini asan bir oğlanın hikâyesini tarih dersinde hocasına örnek vermesi gibi, “gerçekte ne olduğunu bilmenin imkânsızlığı,” sadece uzak çevremize değil, en yakınımıza, hatta kendimize bakışımızı bile körleştirebiliyor zira. Ve yine Adrian’ın uyduruk bir isme atfettiği o özlü deyişle söylersek,“tarih” gibi kişisel tarihlerimiz de, “hafızanın mükemmellikten uzak yönlerinin belgelerin yetersizliğiyle kesiştiği noktada üretilen bir mutlaklıktan ibraret ekseriya.” Kendi sırlarımıza vakıf olduğumuzda…Tony’nin, hafızasındaki o büyük boşluğun içinde gezinmeye başlaması da, altmış iki yaşında, artık “Hayatın amacı, bizi mukadder kaybına hazırlamaktır” nevinden cümleler kurabildiği ve “değişim ihtimalinin yok olduğunu” hissederek ölümle ilk kez hasbıhal ettiği bir anda eline geçen “belgelerle” mümkün oluyor. Kırk yıl önce üniversitedeyken âşık olduğu ama “henüz hiç beraber olamadığı” sevgilisi Veronica Ford’un annesi, beklenmedik bir biçimde, Tony’ye az miktarda para ve bir “günlük” bırakıyor. Adrian’ın ölümüne kadar tuttuğu günlük bu. O günlüğün sayfalarında Tony, Veronica’ya olan duygularını, Veronica’nın aile evine gidip annesiyle karşılaştığında hissettiklerini, Veronica’yı kendi arkadaş grubuyla tanıştırdığında olanları ve tabii, Adrian’ın son mektubunu hatırlayacaktır. Adrian, Tony ile Veronica’nın ayrılmalarından bir süre sonra yazdığı mektupta, Tony’den Veronica’yla birlikte olmak için izin ister. Tony çok öfkelenir ve bu öfkeyle verdiği cevap, her ikisiyle de ilişkisinin sonu olur. Kısa bir süre sonra, Tony bir Amerika seyahatinden dönüşünde, Adrian’ın bileklerini kestiğini öğrenir.“Hayatın şartları üzerine düşünmek ve bir karar vermek lâzımdır” Adrian’a göre, “ve bu karar, hayattan yana da, hayata karşı da olsa gereğini yapmak icap eder.” Tony’nin, o zaman, neredeyse gıpta ettiği bir intihar notudur bu; cesur, ikirciksiz. Oysa şimdi, Adrian’ı nihai kararına taşıyan adımların peşinde geçmişe gömülen Tony, kişiliklerinin şekillendiği ortak bulutun içinde gözlerini belki de ilk kez açarken, orada cesaretten ziyade cürete, kararlılıktan ziyade inada ve her ikisini besleyen ıstırabın yumuşak zemininde, kendi ayaklarının fütursuz izlerine ulaşacaktır. Kitabı, bu izlerin Tony ile Adrian’ın asla dile gelmeyen sırlarını nihayet ele vereceğini bilerek okurken, Barnes’ın metne baştan sona hâkim kıldığı esrar duygusunun kaynağının başka yerde olduğunu hissettim ben. Kırk yıl sonra yeniden görüşmeye başladığı Veronica, Tony’ye, “Anlamıyorsun. Hiç anlamadın” deyip duruyordu. Ve hepimiz bir parça Veronica, bir parça Tony’ydik aslında. Eşikte durmanın değerini anlamıyorduk. Ya içeri girip yerleşmeli ya da sırtımızı dönüp gitmeliydik bir an önce. Ya hemen beraber olacaktık ya hiç bir zaman. “Öteki”nin mesafesi ve sırları tükendiğinde, aşkın da tükeneceğini kavrayamadığımız gibi, “hayatımız” dediğimiz şeyin de, aslında kendi zihnimizde şekillendirdiğimiz, başkaları kadar kendimize de anlattığımız bir “hikâye” olduğunu itiraf edemiyorduk bir türlü. Benlik, tek bir “toplam” olarak tanımlanıyordu daha ziyade ve biz kimliğimizi o “toplam” üzerine kuruyorduk haliyle; kendi eşiğimizde durup, bir içeri, bir dışarı baktığımızı her birimiz bilsek de, kimselere söylemiyorduk. Ama işte hayatının son dönemecinde, kumdan bir kule gibi yıkılıyordu Tony’nin hikâyesi; bir “toplam,” nihayet parçalarına ayrılıyordu. Hayatımızla aramızdaki mesafe eriyip, ele güne “ben” diye sunduğumuz o toplamdaki “ötekiler”i görmeye, onların sırlarına vâkıf olmaya başladığımızda, içten içe biz de yıkılıyorduk. |
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.12.2013
24.09.2013
27.07.2013
29.05.2013
1.04.2013
8.12.2012
1.12.2012
17.11.2012
10.11.2012
3.11.2012