Yasemin ÇONGAR
Evlad-ı mehteran
21.10.2010
1453
Türkiye’nin şansı, gelecekte olabileceklerden endişelenmeyi artık neredeyse bir hayat biçimine, bir kimliğe dönüştürmekten yüksünmezken, hâlihazırda olup bitenlerden utanç duymayan vesveseli “modern”lerin küçücük bir azınlığı oluşturması; Türkiye’nin şanssızlığı ise, bu küçük azınlığın hâlâ devlete hâkim olmasıdır.
Başörtüsü tartışması, ne zaman bugünkü gibi ön plana çıksa ve çözüm olasılığı belirginleşse, hep aynı manzarayla karşılaşmamız bu şanssızlığın eseri bence.
Bir yandan, bakıyorsunuz, yavaş ama geri dönüşü pek de mümkün olmayan bir normalleşme yaşanıyor.
Devletin zihniyeti daha dönüşmemiş de olsa, toplumun hâkim sağduyusu giderek ağır basıyor; devletin tepesindeki resim bile bu sayede değişiyor.
Hayrünnisa Gül, kendisinin hem hakkı hem de görevi olduğu üzere, devlet protokolünde gerektiği gibi yer almaya, kırmızı halıda şeref kıtasının önünde yürümeye, Köşk’te devlet erkânına verilecek davetlere ev sahibeliği yapmaya, eşinin Cumhurbaşkanı seçilmesinden tam üç yıl sonra nihayet başlayabiliyor.
Bu bir normalleşmedir.
Bu, Türkiye’de azınlığının vesvesesiyle beslenen anomalinin aşılmasıdır.
Bir Cumhurbaşkanı’nın eşini, sürekli geri planda kalmaya, protokol görevlerini eksik yapmaya, hakkı olan saygı ve itibarı kendisine göstermeyen generallerle köşe kapmaca oynamaya zorlayan bu vesvese, toplumun ayrımcılıktan utanç duyan çoğunluğunun sağduyusu karşısında mağlup oldu.
Bence, referandumdaki yüzde 58 “evet” sonucu da, bu yenilginin dolaylı bir tescili, normalleşme talebinin tecellisiydi.
Üniversitelerdeki fiili başörtüsü yasağının aşılmasına dönük arayışın yeniden ön plana çıkmasını, yine aynı “normalleşme” arayışının parçası sayabiliriz.
Nitekim CHP’yi saplanıp kaldığı çukurdan çıkarmak için debelenen Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü meselesini çözmekten bahsetme gereği duyması ve yine CHP’li birçok ismin “Üniversitelinin başının örtüsüne karışılmasın” deme noktasına gelmesi de, esasen ana muhalefetin, toplumun o vesveseli azınlık dışında kalan kesimleriyle ilişki kurma ihtiyacından doğdu.
Normalleşme talebinin CHP’yi bile zorlamış olması, Türkiye’nin şansının bir tezahürüdür velhasıl.
Türkiye’nin şanssızlığı ise, “Başörtülüler üniversiteye girerse, yarın başı açıklar üniversiteye giremez” türü abuk lafları televizyon kameralarının içine bakarak söyleyebilen “modern” azınlık mensuplarının CHP’yi hizada, yani “çukur”da tutmaktaki başarısıdır.
Hayali bir ihlalin endişesini kuvvetle hissettiğini cümle âleme hissettirerek konuşan bu vesveseliler, her ne hikmetse, başörtülülerin üniversiteye gidememesinin, yani hâlihazırda süren bir ihlalin utancını ve endişesini hiç taşımıyorlar.
Bu kesimin en cazgır temsilcilerinden biri, dün Kılıçdaroğlu için, “Kemal Bey, başörtüsü sorununu biz çözeriz derken, CHP’nin iktidar olması kaydıyla konuşuyordu” diye açıklama yapma gereği duydu örneğin.
Meali: Üniversite çağındaki genç kızların temel bir hak ihlalinden kurtarılması vaadi, CHP’nin iktidar olmayacağına güvenerek söylenmiş bir sözden ibarettir.
Nitekim dün AKP ile CHP arasında başörtüsü konusunun ele alınmasının sonucu da, ana muhalefet partisinin vesveselilere teslim olduğunu, aslında üzerinden siyaset yapılması bile abes olan bir özgürlük meselesinde çözümü yokuşa sürdüğünü gösterdi.
İşin ilginci, dünkü gazetelerin birinci sayfalarında yer alan ve toplumun “normalleşme” talebinin kısmen karşılık bulduğunu gösteren “kırmızı halı” fotoğraflarının, medyanın en vesveseli köşelerinde bile olumsuz bir tepki görmemesi; Hayrünnisa Gül’e uygulanan ayrımcılıktan utananların ağır basmış olmasıydı.
Türkiye’nin şanssızlığından ziyade, şansı okunuyordu dünkü gazetelerde...
Belki de bu yüzden, Yargıtay Başsavcısı yerinde duramadı; ya içindeki müzmin vesvese kabarıp taşmış ya da devlete hâkim olan “endişeli modern” azınlık ona “görev”ini hatırlatmış olmalı ki, Abdurrahman Yalçınkaya, “Aman ha, Meclis başörtüsü yasağını kaldırmaya kalkmasın, çok fena yaparım” türü bir açıklamada bulundu dün.
Hani derler ya, “zamanlama manidar”dı.
AKP ile CHP’nin başörtüsü meselesini görüşmesi bile yetmişti Başsavcı’yı yerinden zıplatmaya; Taraf’ın “N’aber asker” diye duyurduğu, “kırmızı halıda bir ilk” haberi de Yalçınkaya’nın ayakkabılarının altında “yay” işlevi görmüştü anlaşılan.
Neyse ki AKP, Başsavcı’nın hak ettiği açıklamayı hızla yaptı:
“Yargı yetkisini kullananların görevi kanun koymak değil, uygulamaktır. Başsavcılık önleyici bir yargısal yetkiye sahip değildir. Hiçbir kişi, organ veya makam Meclis’e emir ve talimat veremez.”
Türkiye’nin normalleşme yürüyüşü böyle kendine özgü stiliyle süreceğe benziyor.
Şansımız, yürüyor olmak!
Şanssızlığımız, her iki adımda bir geri adım atmaya zorlanmak.
Buna da şükür.
[email protected]
Başörtüsü tartışması, ne zaman bugünkü gibi ön plana çıksa ve çözüm olasılığı belirginleşse, hep aynı manzarayla karşılaşmamız bu şanssızlığın eseri bence.
Bir yandan, bakıyorsunuz, yavaş ama geri dönüşü pek de mümkün olmayan bir normalleşme yaşanıyor.
Devletin zihniyeti daha dönüşmemiş de olsa, toplumun hâkim sağduyusu giderek ağır basıyor; devletin tepesindeki resim bile bu sayede değişiyor.
Hayrünnisa Gül, kendisinin hem hakkı hem de görevi olduğu üzere, devlet protokolünde gerektiği gibi yer almaya, kırmızı halıda şeref kıtasının önünde yürümeye, Köşk’te devlet erkânına verilecek davetlere ev sahibeliği yapmaya, eşinin Cumhurbaşkanı seçilmesinden tam üç yıl sonra nihayet başlayabiliyor.
Bu bir normalleşmedir.
Bu, Türkiye’de azınlığının vesvesesiyle beslenen anomalinin aşılmasıdır.
Bir Cumhurbaşkanı’nın eşini, sürekli geri planda kalmaya, protokol görevlerini eksik yapmaya, hakkı olan saygı ve itibarı kendisine göstermeyen generallerle köşe kapmaca oynamaya zorlayan bu vesvese, toplumun ayrımcılıktan utanç duyan çoğunluğunun sağduyusu karşısında mağlup oldu.
Bence, referandumdaki yüzde 58 “evet” sonucu da, bu yenilginin dolaylı bir tescili, normalleşme talebinin tecellisiydi.
Üniversitelerdeki fiili başörtüsü yasağının aşılmasına dönük arayışın yeniden ön plana çıkmasını, yine aynı “normalleşme” arayışının parçası sayabiliriz.
Nitekim CHP’yi saplanıp kaldığı çukurdan çıkarmak için debelenen Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü meselesini çözmekten bahsetme gereği duyması ve yine CHP’li birçok ismin “Üniversitelinin başının örtüsüne karışılmasın” deme noktasına gelmesi de, esasen ana muhalefetin, toplumun o vesveseli azınlık dışında kalan kesimleriyle ilişki kurma ihtiyacından doğdu.
Normalleşme talebinin CHP’yi bile zorlamış olması, Türkiye’nin şansının bir tezahürüdür velhasıl.
Türkiye’nin şanssızlığı ise, “Başörtülüler üniversiteye girerse, yarın başı açıklar üniversiteye giremez” türü abuk lafları televizyon kameralarının içine bakarak söyleyebilen “modern” azınlık mensuplarının CHP’yi hizada, yani “çukur”da tutmaktaki başarısıdır.
Hayali bir ihlalin endişesini kuvvetle hissettiğini cümle âleme hissettirerek konuşan bu vesveseliler, her ne hikmetse, başörtülülerin üniversiteye gidememesinin, yani hâlihazırda süren bir ihlalin utancını ve endişesini hiç taşımıyorlar.
Bu kesimin en cazgır temsilcilerinden biri, dün Kılıçdaroğlu için, “Kemal Bey, başörtüsü sorununu biz çözeriz derken, CHP’nin iktidar olması kaydıyla konuşuyordu” diye açıklama yapma gereği duydu örneğin.
Meali: Üniversite çağındaki genç kızların temel bir hak ihlalinden kurtarılması vaadi, CHP’nin iktidar olmayacağına güvenerek söylenmiş bir sözden ibarettir.
Nitekim dün AKP ile CHP arasında başörtüsü konusunun ele alınmasının sonucu da, ana muhalefet partisinin vesveselilere teslim olduğunu, aslında üzerinden siyaset yapılması bile abes olan bir özgürlük meselesinde çözümü yokuşa sürdüğünü gösterdi.
İşin ilginci, dünkü gazetelerin birinci sayfalarında yer alan ve toplumun “normalleşme” talebinin kısmen karşılık bulduğunu gösteren “kırmızı halı” fotoğraflarının, medyanın en vesveseli köşelerinde bile olumsuz bir tepki görmemesi; Hayrünnisa Gül’e uygulanan ayrımcılıktan utananların ağır basmış olmasıydı.
Türkiye’nin şanssızlığından ziyade, şansı okunuyordu dünkü gazetelerde...
Belki de bu yüzden, Yargıtay Başsavcısı yerinde duramadı; ya içindeki müzmin vesvese kabarıp taşmış ya da devlete hâkim olan “endişeli modern” azınlık ona “görev”ini hatırlatmış olmalı ki, Abdurrahman Yalçınkaya, “Aman ha, Meclis başörtüsü yasağını kaldırmaya kalkmasın, çok fena yaparım” türü bir açıklamada bulundu dün.
Hani derler ya, “zamanlama manidar”dı.
AKP ile CHP’nin başörtüsü meselesini görüşmesi bile yetmişti Başsavcı’yı yerinden zıplatmaya; Taraf’ın “N’aber asker” diye duyurduğu, “kırmızı halıda bir ilk” haberi de Yalçınkaya’nın ayakkabılarının altında “yay” işlevi görmüştü anlaşılan.
Neyse ki AKP, Başsavcı’nın hak ettiği açıklamayı hızla yaptı:
“Yargı yetkisini kullananların görevi kanun koymak değil, uygulamaktır. Başsavcılık önleyici bir yargısal yetkiye sahip değildir. Hiçbir kişi, organ veya makam Meclis’e emir ve talimat veremez.”
Türkiye’nin normalleşme yürüyüşü böyle kendine özgü stiliyle süreceğe benziyor.
Şansımız, yürüyor olmak!
Şanssızlığımız, her iki adımda bir geri adım atmaya zorlanmak.
Buna da şükür.
[email protected]
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.12.2013
24.09.2013
27.07.2013
29.05.2013
1.04.2013
8.12.2012
1.12.2012
17.11.2012
10.11.2012
3.11.2012