Yasemin ÇONGAR
Beyin yiyen bir halkın çocuklarıyız biz. Ben küçükken bol limonlusunu severdim. Gri-beyaz kıvrımların arasına sıkardım limonu; kaynatıla kaynatıla iyice yumuşamış lopların içinde yüzdüğü zeytinyağlı sos, ne kadar tuzlu, ne kadar ekşi olursa o kadar iyiydi. Beynini yediğim kuzucuğun hayalini kurmazdım pek. Her lokmada, o kuzunun yeşil bayırlarını da yediğimi düşünmezdim. Önüme konan beyin salatasına iştahla uzanırken, o kuzunun içine doğduğu sürünün teklifsiz kardeşliğinin, kesilmekten kurtuldu diye herkese akıl öğretmeye kalkan ihtiyar bir koyunun tahammülfersâ tembihlerinin, katırtırnaklarının sarı lezzetinin, kekik kokulu bir ikindi vakti onu bir kuytuda yakalayıp canını yakan tek boynuzlu kara koçun da çatalıma takılabileceği aklıma gelmezdi hiç. Kuzuların hafızası değildi soframızın konusu, insanların hafızasıydı. Anneannem “fosfor, protein, D vitamini, zihin açıklığı” filan diyordu. Ben de limonu sıkıp sıkıp yiyordum.
Alışkanlıklardan ibaretiz hepimiz
Hadi üç asır öncesine gidelim; 1711 doğumlu İskoç filozof David Hume’un yazdıklarından başlayalım. Hume, Treatise on Human Nature’da (İnsan Doğası Üzerine İnceleme) “ben” dediğimizde aslında ne dediğimiz üzerine düşünür: “Ben kendi adıma, kendim dediğim şeyin mahremiyetine girdiğim zaman, daima şöyle ya da böyle, sıcak ya da soğuk, ışık ya da gölge, aşk ya da nefret, acı ya da haz, biri ya da diğeri olan bir algıya takılıyor ayaklarım. Kendimi her türlü algıdan muaf yakalayamıyorum hiçbir zaman ve belli bir algı olmaksızın hiçbir şeyi gözlemleyemiyorum... Algılarım bütünüyle alınsaydı ve artık düşünemese, hissedemese, göremese, sevemese ya da nefret edemeseydim, tamamen yok olurdum... Hattâ insanlığın geri kalanı için şunu da söylemeye cüret edeceğim ki, onlar, akıl almaz bir hızla birbirini takip eden, sürekli hareket ve akışkanlık içinde olan farklı algıların bir demetinden, bir koleksiyonundan başka bir şey değiller.”
Hume’un “ben” dediği şey, çeşitli, parçalı, değişken ve gevşek bir bütündür velhasıl; doğanın üzerimizdeki oyunlarının bizde yarattığı ve bizi zamanla alıştırdığı algılardan ibaret bir bütün... Fransız filozof Gilles Deleuze’ün (1925-1995) yıllar sonra Empirisme et subjectivité’de (Ampirizm ve Öznellik) anlamamızı kolaylaştıracağı gibi, Hume’a göre, “Alışkanlıklarız biz; alışkanlıklardan başka hiçbir şey değiliz” aslında: ‘Ben’ deme alışkanlığından başka bir şey değiliz. Her şey ampirik yani; deneye yanıla oluşmuş bir varlık bizim öznelliğimiz, denediği ve yanıldığı sürece var olan bir şey... Benliğimizin aşkın bir yanı yok; doğanın üzerimizde oyun oynamaya başlamasından önce oluşmuş bir öznesi yok aklımızın.
Nesne halimiz ile özne halimiz
Hume’un karşısına William James’i çıkaran bir kitap okuyorum şimdi. Bir felsefe kitabı değil bu; dünyanın en önemli sinirbilimcilerinden Antonio Damasio’nun insan beyninden yola çıkarak kurduğu bir nevi evrim teorisi... 1944 Lizbon doğumlu, tıp doktorasını anayurdu Portekiz’de tamamladıktan sonra ABD’ye yerleşen ve çalışmalarını halen Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde sürdüren Antonio Damasio, Self Comes to Mind: Constructing the Conscious Brain (Benlik Akla Geliyor: Bilinçli Beynin İnşası) adlı yeni kitabında, yine insan beynine bakıyor. Daha önceki tezleri, en azından Descartes’in Yanılgısı: Duygu, Akıl ve İnsan Beyni (Bahar Atlamaz’ın çevirisi, Varlık) kitabına yansıdığı kadarıyla, Türkiye’deki meraklılarınca da bilinen Damasio, bu kez benlik üzerine kapsamlı bir teori geliştiriyor.
Teorinin temelinde, pragmatizmin kurucu babası James’in “nesne-olarak-benlik” tanımı var. James, insanı, evvel emirde “ruhani” bir varlık sayanlarımızın ya da maddiyata karşı mesafeli durmayı “siyaseten doğru” bulanlarımızın burun kıvırabileceği o muhteşem tanımı, 1890’da yayımladığı The Principles of Psychology’de (Psikolojinin Prensipleri) yapmıştı: “Nesne-olarak-benlik, bir adamın kendine ait saydığı şeylerin toplamıdır. Sadece vücudu ve ruhsal melekeleri değil, aynı zamanda kıyafetleri, karısı ve çocukları, ataları ve arkadaşları, itibarı ve eserleri, arazileri ve atları, banka hesabı ve yatıdır...”
Tabii, burada durmaz James; zaten dursaydı, Hume’un, öznelliğimizi, insan tabiatının tabiatla ve sosyal çevreyle ilişkisine indirgeyen temiz pak tanımıyla pek sorun yaşamazdı herhalde. Ama aşkın bir benlik tanımına, en az Hume kadar yabancı olan James için, bir yandan, “duygular” da önemlidir... Ya da şöyle diyeyim: James, “ben” dediğimiz şeyin farkında olmamızı da önemser; benliğin mülkiyetindeki her şeyin varlığını ve bize ait olduğunu bilmemizi sağlayan o müphem sahiplik duygusunu, kendim deyince aklımıza ne geliyorsa onun çekirdeği sayar. Hume, müthiş bir içe bakışla insan tabiatının sırlarını çözmeye girişmişken, birden aşırı bir uca savrulmuştur James’e göre: “Benliği sadece bir Birlik’ten, soyut ve mutlak bir birlikten ibaret gören tözcü filozofların durumuna düşüyor Hume. O da çıkıp, benliğin bir Çeşitlilik’ten, soyut ve mutlak bir çeşitlilikten ibaret olduğunu söylüyor. Oysa hakikatte, bu birlikle çeşitliliğin bir karışımıdır benlik... Hume, aradaki benzerlik bağını yok sayıyor; benlik dediğimiz şeyin bütün bileşenlerinin özündeki ayniyeti görmezden geliyor.”
Bu ‘ayniyet,’ duygularımızdır. Bir tek bizim bilebildiğimiz, ne kadar açıkça dışa vursak, ne kadar yakından müşahade edilsek de, sadece bizim içeriden görebildiğimiz duygularımız, bizi ‘nesne’ halimizden ‘özne’ halimize taşıyan özümüzdür.
Beyne bakarken benliği kayıran bilim
Self Comes to Mind’da, Hume ile James arasındaki tartışmanın ayrıntısına girmiyor Damasio; bu ayrımın okurlarca bilindiğini ya da öğrenilebileceğini varsayarak, bizi kendi uzmanlığı olan nörolojinin beyin üzerindeki bulgularından yola çıkan yeni bir “benlik” tanımına davet ediyor.
Damasio’ya göre, insanlığımız öznelliğimizle başladı. Gayet basit bir “bilinç” tanımı yapıyor: “Öznellikle donanmış akıl.” Bizi, evrimsel hikâyeleri bizimkine en çok benzeyen türlerden bile ayıran şey, akıllı olmamız değil ona göre, bilinçli olmamız, yani “özne” olduğunu bilen birer özne olmamız. “Öznellik başlamasaydı” diyor, “yaratıcılık olmazdı. Şarkı olmazdı, resim olmazdı, edebiyat olmazdı. Aşk hiçbir zaman aşk olmaz, sadece seks oldurdu... Ve acı, asla ıstıraba dönüşmezdi.”
Öznelliğimiz olmasaydı, temelini James’in “maddi ben”inde bulan “manevi ben” yani “özne-olarak-benlik” ya da Damasio’nun yeğlediği deyişle, “bir bilen-olarak-benlik” de ortaya çıkmayacaktı çünkü. Etimizi kanattıklarında, beynimiz bunu yine hissedecekti kuşkusuz; kanadığımızı bilecektik ama bilincinde olmayacaktık bunun; acının çeşidi üzerine, şiddeti üzerine, bizi nasıl değiştirdiği üzerine düşünmeyecektik. Öznelliğimiz olmasa, acıyı yine hissedecek ama acı çekmeyecektik.
Damasio, benliğe hem “aklî meleke ve işlemleri, davranışları ve geçmiş hayatı” ile bir nesne hem de bütün bunları bilebilen bir özne olarak bakarken, iki temel soru soruyor aslında: Beyin aklı nasıl inşa eder? Beyin aklı nasıl bilinçli kılar? Ve, bu sorular çevresinde yapılan çalışmalardan, yazılan kitaplardan az çok haberdar olanlarımızın hemen fark edeceği şekilde, bir nörologdan pek de beklenmeyecek bir tercihle, benliği kayıran bir perspektifi öne çıkarıyor. Karısı Hanna’nın bilinci kapalı ya da ağır beyin hasarına uğramış hastalar üzerindeki deneylerinden de yararlanan Damasio, sonuçta, bugün “bilinç” üzerine çalışan birçok nörologun aksine, ancak tamamen uyanık, kendimizin ve çevremizin bütünüyle farkında iken, evrimin bizi ulaştırdığı en üst noktaya tekabül eden anlamda bir benlik sahibi olduğumuzu savunuyor. Damasio’ya göre benlik bir “şey” değil bir “süreç” ve ancak temel aklî işlemlerin üzerine bu süreç inşa edildiğinde “bilinçli” bir varlık oluyoruz. “Benlik” aklımızı terk ettiğinde, mesela rüya görmeksizin uyurken ya da anestezi altında ya da beynimiz hastalandığında, bilincimiz de askıya alınıyor.
Duygular, duygulanımlar ve bir itiraz
Self Comes to Mind, bu tezlere, benim burada ayrıntılarını anlatmayacağım bir yolculukla, beynin içinden geçerek, adına “glia” denen o bağ dokuda, uzak bir galaksinin keşfine çıkmış bir dünyalı misali bir nörondan diğerine gidip gelerek ulaşan bir kitap. Beynin ve hafızanın olağanüstü haritalarını çıkarıyor Damasio. Bunu yaparken, çok kaba bir özetle, en ulvî tecrübelerimizin, en ruhani ilişkilerimizin bile temelinde “nevral” bir elektriklenme olduğundan emin kılmak istiyor bizi; benlik, son tahlilde, biyolojik evrimi diğer bütün hayvanlara fark atmış olan ve iyi çalışan bir insan beyninin nöronlarının tekelindeki bir marifete dönüşüyor.
Kitabın beni çarpan tezlerinden biri de, Damasio’nun bir “eylem” olarak nitelediği duygulanım (emotion) ile karmaşık bir “algı” olarak nitelediği duygu (feeling) arasında yaptığı keskin ayrım... Duygularımız, duygulanımın bir ileri aşamasına, duygulanımlarımıza ilişkin bilinçli bir algı geliştirdiğimize işaret ediyor ve benliğimizin yapıtaşlarından birini oluşturuyor. İnsan beyninde kaydı olan en eski duygulanımlardan birinin “tiksinme” olduğunu yazıyor Damasio; beynimizin, zehirli olması muhtemel yiyeceklere karşı geliştirdiği bir “eylem” bu; sonra zaman içinde, “tiksinme” eyleminden bir “duygu” üreten de yine beynimizdeki elektrik devreleri... Evrimleştikçe, kirlenmeyle, zehirle özdeşleştirdiğimiz her şey, “tiksinme” eylemine yol açıyor bizde ve biz, bu eylemin farkına vardıkça, ona ilişkin karmaşık bir algı, yani bir “duygu” geliştiriyoruz. Damasio, bu duyguya “iğrenti” diyor; ister pis bir kokudan, ister vicdansız bir tavırdan kaynaklansın, beynimiz kendisini tiksindiren şeyi ve ona karşı ne hissedeceğini biliyor artık.
Self Comes to Mind’ı okurken, bir yandan, beynimizin beynimizi kavramakta ne kadar zorlandığını düşündüm; bir yandan da, kendi kendimizi bu kadar az tanıyıp, bu kadar az anlarken, Damasio gibi “benliği” bunca kayıran, insan duygularını böylesine başat sayan bir evrim tezinin etik sonuçlarına gitti aklım. Beynine limon sıktığım o kuzucuğu düşündüm yani. Rüyaları, kendi tezinde yerini tam bulmayan bir “paradoks,” rüyasız uykuları “bilincin askıya alınması hali” diye açıklayan Damasio, beyin özürlüleri “benliksiz,” hayvanları ise tümden “bilinçsiz” saymanın da kıyısında duruyor zira. Böyle düşününce, kısacık hikâyesi, bıçağın keskin kenarını boğazında hissettiği o tiz andan anneannemin sofrasındaki ekşi beyin salatasına varmış bir kuzunun hayallerinden, hafızasından ve tabii, ıstırabından söz etmek de imkânsız oluyor.
İyi güzel de, o kuzunun ne hissedip ne hissetmediğini, bir kuzu beyninin neyi ne kadar algılayibldiğini nereden biliyoruz? Dört yüz sayfalık bir Damasio okumasından sonra, en azından bunun cevabını verebilecek durumdayım: Bilmiyoruz!
[email protected]
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları








































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.12.2013
24.09.2013
27.07.2013
29.05.2013
1.04.2013
8.12.2012
1.12.2012
17.11.2012
10.11.2012
3.11.2012