Yıldıray OĞUR
6 Ekim 1923 günü Hüsnü Erkilet Paşa komutasındaki Birinci Tümen’in İstanbul’a girmesiyle 4 yıl 10 ay 23 günlük işgal sona erdi. TBMM adına İstanbul’u işgal kuvvetlerinden teslim alan anlaşmayı imzalamak ise Türk milliyetçiliğinin kurucu babalarından İstanbul mebusu Yusuf Akçura’ya düşmüştü.
Kendi neslinin cevabını aradığı o çetin soruya, yani “bu ülke nasıl kurtulur”a cevap olarak yazdığı ve Türk milliyetçiliğinin ilk manifestosu kabul edilen Üç Tarz-ı Siyaset’i 1904’te yayınlatırken, herhalde Akçura, 19 yıl sonra ülkenin kurtuluşu bir tarafa, İstanbul’un kurtuluşuna dahi sevinecek hale gelineceğini düşünmemiştir.
Milliyetçilik geri çekilme değil tam tersine taarruzu, kapanmayı değil açılmayı, küçülmeyi değil büyümeyi akla getiren bir ideoloji. Nitekim, Almanların Lebensraum’u Yunanlıların Megalo Idea’sı, Mussolini’nin Mare Nostrum’u ve büyüklü küçüklü milletlerin önüne ‘Büyük’ sıfatı koyarak ürettikleri büyük ülkülerinin hepsinde bu büyüme, taarruz, açılma iddiası var.
Türk milliyetçiliği ise imparatorluğun çöküş yüzyılında ortaya çıkmış, ana motivasyonu yayılmak değil, çöküşü engellemek olmuştu. Bu özellikleri sadece zamanın şartlarından gelmiyordu, öncüleri de imparatorluğun ve Türklüğün uçlarında kimlik sorunlarından mustarip aydınlardı.
İsmail Gaspıralı, 1883’te Kırım’da çıkarmaya başladığı Türk milliyetçiliğinin öncü gazetesi Tercüman’la yükselen ve güçlenen Rusya hegemonyasına karşı bir beka mücadelesi vermekteydi. Türk milliyetçiliğinin iki kurucu babasından biri Kazanlı Yusuf Akçura, diğeri Diyarbakırlı Ziya Gökalp’ti.
Aslında günün sonunda bir hayal kırıklığı ideolojisiydi bu.
Yusuf Akçura’nın sıralamasıyla imparatorluğu kurtarmak için önce Osmanlıcılık, ardından İslamcılık denenmişti.
2.Mahmut’tan itibaren Tanzimat ve Islahat Fermanları’yla 2. Mahmud’a atfedilen o sözdeki gibi tebanın “Müslümanı camide, Hristiyanı kilisede, Musevisi ancak havradafark edilecek’ bir modern hukuk ve devlet sistemi etrafında bir Osmanlılık kimliğiyle bir arada tutulabileceği düşünülmüştü.
1876’da Meclis’in açılması ve Kanun-i Esasi bu Osmanlılık kimliğinin garantisiydi. “Lisanımız lisan-i Türkidir” diye başlayan Türkçe’nin ilk sözlüğünü yazan Şemseddin Sami Yanyalı bir Arnavut’tu. Ama onun tabiriyle Arnavutluk “vatan-i hususi”, imparatorluk ise “vatan-i umumi”ydi.
Ama isyanlar, savaşlar ve Rusya’nın yayılmacılığıyla depreşen beka kaygılarıyla bu hayal, II. Abdülhamit tarafından 33 yıl rafa kaldırıldı. Onun çözümü ise gemiden birkaç yolcu atma pahasına gemiyi denizde tutmaya çalışmak olacaktı. Osmanlı tarihinde ilk defa öne çıkarılan halife sıfatıyla, en azından Müslüman tebaanın aidiyet hislerinin güçlendirilmesi hedeflendi. Hareketlenmelerin başladığı Arnavutların meselelerini çözmek için raporlar hazırlatıldı, ıslah projeleri yürütüldü.
Sonra bu kez İttihatçılar, Osmanlılık tezini bir kere daha masaya getirdiler. İttihatçılığın kurucu isimlerinden, kendisi de Kürt olan İshak Sukuti, 1902’de yazdığı bir yazıda Kürtlere ve Arnavutlara seslenerek birlik siyasetini savunuyordu. Kurucularından hiçbiri Türk olmayan İttihatçıların Osmanlılık tasavvurunun içine ittifak yaptıkları Ermeniler, Rumlar, Museviler, Arnavutlar, Araplar ve Kürtler dahil bütün Osmanlı tebaası giriyordu. Nitekim 1908’den sonra kurdukları meclise her milletten temsilciler aldılar.
Ama hürriyet rüzgarları tez zamanda dinip, İttihatçıların Osmanlılığı Türklükle karışmaya başladı. Nitekim 1908’de Meclis’te konuşan Arnavutluk mebusu Müfid Bey’in “Arnavutlar” sözüne kızan, İttihatçıların entelektüel kanadının lideri Meclis Başkanı Ahmet Rıza Bey “Arnavutlar yok, Osmanlılar var” diye uyarmış, Müfid Bey’in “Evet efendim, Arnavutlar var” cevabı Arnavut milliyetçiliğinin sloganlarından biri haline gelmişti.
İttihatçıların içe sindirilmemiş hürriyetçiliği hızla otoriterliğe kaydı, merkeziyetçilik, Arnavutlara karşı bile saklayamadıkları millet-i hakimiyeci bakışları öteki milletleri küstürmüştü. Nitekim 1912’de patlayan Balkan Savaşı ile iki taraftaki milliyetçi cerahat boşaldı.
Artık Türk cephesinde boşa çıkan iyi niyetler, hayal kırıklıklarına, hayal kırıklıkları kin, nefret ve intikam hislerine dönüşmüştü. Türk milliyetçiliğinin kurucu babalarından Ziya Gökalp bile şöyle sesleniyordu:
Durma Yunan durma, kibrini artır.
Türklüğün başına hakaret yağdır
Uyuyan bu kavme bu zillet azdır
Vur, eski kölesi utandır onu
Bırakma uyusun, uyandır onu
En büyük hayal kırıklığı ise 1912’de aynı dinin mensubu olan, geç kalınmış da olsa reformlar ve açılımlarla imparatorluğa bağlı tutulmaya çalışılan Arnavutların, İttihatçılara daha fazla dayanamayıp isyan etmesi oldu. 4 yıl önce Osmanlı Meclisi’nde tartışan Müfid Bey artık Arnavutluk bağımsızlığını açıklayan Meclis’in üyelerinden biri olarak karşımıza çıkacaktı.
İslam kardeşliği de güvenilir bir liman değildi. Türkçe’nin ilk sözlüğünü yazan Şemseddin Sami de Türk milliyetçileri için artık içimizdeki bir haindi.
Daha sonra Ermeniler, Araplarla yaşanan ve “ihanet”, “arkadan vurma” kelimeleriyle ifade edilen ev içi şiddetin yakıcılığıyla hafızalara kazınan kötü tecrübeler, savaşlarda üst üste yenilgilerin yarattığı öfke ve tabii imparatorluk sınırlarının geriye doğru çekilmesiyle birlikte, Osmanlıcılık ve İslamcılık siyasetleri de geriye çekildi, geriye millet-i hakime fikri ve Türkçülük gibi demirbaşlar kaldı.
Aslında bu milliyetçilik, kibirli ve özgüvenli değil, beka kaygısıyla ürkmüş, vesveseli ilkel kendini koruma güdüsünden başka bir şey değildi.
Cumhuriyet bu güdünün üzerine kuruldu. Bilinmedik coğrafyalarda ‘telef olmuş’ bir neslin imparatorluğa öfkesiyle, içeriye kapanmak, etliye sütlüye karışmamak, başını ağartmamak, dengeleri iyi gözetmek, maceralara girmemek, halka fazla yüz vermemek, koca imparatorluğu çökerten iç düşmanlara, sorun çıkaran farklılıklara karşı teyakkuz halinde olmak bir dede tasviyesi, bir superego olarak hep kulaklara fısıldandı. Nitekim Türk milliyetçiliğinin kurucu babalarından Akçura, 1925’te verdiği bir konferansta “zevale mahkum olan taarruzi milliyetçiliğe karşı, savunmacı demokratik milliyetçiliği” savunmaktaydı.
Bir tür erken emekli psikolojisiydi bu. Her erken emekli gibi Türk Tarih Tezi, Güneş Dil Teorisi gibi milliyetçi hobiler edinilmişti. Aslında, kafatası ölçmeye kadar giden bu milliyetçiliğin kimseye zararı yoktu, bütün bunlar özgüveni fena halde kırılmış bir toplumun kendi kendini oyalamasından, sabır için tesbih çekmesinden ibaretti.
Sonra milliyetçilik yeni beka kaygılarına göre yeniden mevzilendi. Önce azınlıklara karşı aşırı bir hassasiyet, yeri geldiğinde öfke patlamaları, sonra bir tür kadim Rus tehdidi olarak anti-komünizm ve yakın zamanlarda da PKK tehdidi üzerinden bir Kürt endişesi ve fobisi karşımıza milliyetçilik olarak çıktı. Son zamanlarda milliyetçilerin Suriyeli mültecileri dillerine dolamalarının sebebi de yine bir beka kaygısı kokusu almaları olmalı.
Bu uzun tarihi arka plan bugün Türkiye’nin neden tekrar milliyetçilik ve devletçilik aksına girdiğine dair bize belki Yusuf Akçura’nın bundan 113 yıl önce yaptığı türden bir çerçeve sunabilir.
Yakın tarihimizin üç tarz-ı siyasetlerinden ilki 1980’lerde Özal’la birlikte başlatılabilir. Dünyaya açılma, statükoyu sorgulama, komşularla tanışma ve başta Kürt meselesi olmak üzere korkulan ama korkmuyormuş gibi yapılan kimlik sorunlarıyla yüzleşme siyasetinin zirvesi muhakkak Ak Parti iktidarıydı.
Batı’yla güçlü ilişkilerden gelen destekle içeride reformlar yapan, Kıbrıs meselesi, Kürt meselesi gibi dokunulmaz sorunlara dokunan, çözüm üreten, demokratikleşme paketleri çıkaran, sivilleşme adımları atan, özgürlükleri genişleten, farklılıkları zenginlik olarak gören açılımlar yapan, ekonomiyi büyüten, dünyayla ve komşularla iyi ilişkiler kuran bir tür 21. Yüzyıl Tanzimat reformculuğuydu bu. Demokratik siyaseti güçlendirerek sorunların çözülebileceğine, vatandaşlık bağlarının güçlendirilebileceğine duyulan kuvvetli inanç açısından bu dönem Akçura’nın Osmanlıcılık tarz-ı siyasetine benzetilebilir. Hatta bu dönemin, birleştirici olduğuna inanılan popüler kavramlarından Türkiyelilik üzerinden bile bir benzerlik kurmak mümkündür.
Ama bu liberal rüya hem dünyada hem de Türkiye’deki trendlerin değişmesiyle bozuldu. Türkiye’de iktidar güçlendikçe, vesayet kurumlarından kurtuldukça özgüveni geri geldi ve kendi sözünü söylemek istedi. Aynı dönemde Avrupa’dan Türkiye’ye esen soğuk rüzgarlar, dünyada Arap Baharı ile oluşan uluslararası itibar, Türkiye’nin yüzünü İslam dünyasına dönmesine, imparatorluk bakiyesine hamilik heyecanının depreşmesine, böylece İslami jargonun yükselmesine, ‘ümmet’, ‘dava’ gibi kavramların siyasete geri dönmesine yol açtı.
Türkiye sınırlarını zorlamaktan, Osmanlı coğrafyasındaki meselelerle ilgilenmekten ve uluslararası sistemde bir aktör olmaktan hoşlandı. Osmanlı tecrübesi, eyalet sistemi, İslam kardeşliği özgüveniyle, Kürt sorununu çözmek için de çok ciddi ve cesur adımlar atıldı.
Bu dönemi de Akçura’nın İslamcılık tarz-ı siyasetine benzetmek mümkündür.
Ama bu özgüvenli dışarıya açılma, büyüme, genişleme dönemi Gezi olayları ile beraber tekrar nükseden güvenlik ve beka kaygılarıyla tekrar içeriye doğru kapanma trendine girdi. Mısır darbesi karşısındaki tavrı, Suriye savaşı başta olmak üzere Arap baharına sırt çevirmesi, Batı’yla ahlaki ve duygusal kopuşu hızlandırdı. Kendi davalarında yalnız kalan Türkiye, bölgesel aktörlüğe askeri, istihbari olarak erken yakalanmanın şaşkınlıklarıyla bocaladı.
En büyük hayal kırıklığı ise kendi kendine çözmeye çok yaklaştığı Kürt meselesinin çözümünde, şiddetin yeniden başlaması oldu. Çözüm sürecindeki iyiniyetler, hayal kırıklıklarıyla öfkeye dönüştü. Uzun yıllar sonra dışarıda kıt imkanlarla yapılmış ilk askeri ve istihbari ileri hamle olan Suriye iç savaşında Türkiye’nin desteklediği muhaliflerin de kaybetmesi ve yenilginin mülteci olarak maliyetinin Türkiye’nin üzerine binmesi, cesaret kırıcı oldu ve içeriye kapanma, başını belaya sokmama güdülerini güçlendirdi.
Bütün bu hayal kırıklıklarının üzerine 17/25 Aralık ve darbeyle ortaya çıkan korkutucu ve öngörülemez iç tehdit, büyük bir güven erezyonuna neden FETÖ, beka kaygısının alarm zilleri çalmasına neden olmuştu.
Artık akıl değil, canlılardaki en ilkel gen olan hayatta kalma geni devredeydi.
İşte bu noktada geri çekilmeler başladı.
Onca adıma rağmen çözülemeyen Kürt meselesi yeniden güvenliğe teslim edildi. Suriye’deki aktörlük ve bölgesel iddia bir PKK devleti kurulmaması karşılığında bu aktörlüğe her bakımdan daha hazır olan İran ve Rusya’yla paylaşıldı. Uğruna dünyayla kavga edilen Gazze’de artık duvarlarda Sisi posterleri var. En güçlü müttefik Irak Kürdistan’ı dahi beka kaygısının radarına yakalanınca kırmızı kuvvet olarak işaretlendi. Hatta iktidar çevrelerinde tam olarak sadakat testlerinden geçmeyenler de bu tahliye ve tasfiyelerden nasibini aldılar.
Ortadoğu’dan, reformlardan, açılımlardan, Türkiyelilikten, yeni anayasadan geri çekinilen en güvenli kale de Akçura’nın üçüncü tarz-ı siyaseti milliyetçilik oldu.
“Birlik, beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz günler”, “iç ve dış düşmanlar”, hainler, vatanseverler, milliler, gayri milliler jargonunu paket olarak sunan, uygulanması ve anlaşılması en kolay tarz olan milliyetçilik, aynı zamanda geri çekilmeyi de örten bir işlev görüyordu.
Geri çekinilen ve uzun yıllardır uğranmamış o eski kalelerin artık ne kadar güvenli olduğu, beka kaygısının aklın önüne geçmesiyle 100 yıl önce tecrübe edilmişlere benzeyen yeni acı maliyetler ortaya çıkıp çıkmayacağı, kendini bu birlik ve beraberlik, yerli ve millilik tarifleri içinde bulamayanların kırılan kalpleriyle kalenin içinde ne kadar güvende kalabileceğimiz gibi sorular baki.
Muhakkak ki 113 yıl sonra artık Akçura’nın üç tarz-ı siyasetine mahkum değiliz. Ama bundan sonra toplumu ikna edecek ve heyecanlandıracak dördüncü tarz_ı siyaset herhalde bu üç tecrübeden faydalanarak bulunacak.
Yazarlar
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları





























































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.12.2025
23.12.2025
17.12.2025
15.12.2025
10.12.2025
9.12.2025
6.12.2025
3.12.2025
1.12.2025
24.11.2025