Yıldıray OĞUR
Türkiye’de hoşuna gitmeyen, baş edemediğin ya da ne olduğunu çözemediğin hasımlarını ajanlıkla suçlamak milli bir spordur. Kolay ve zevkli bir spordur, taktik, emek, ter, akıl istemez. En son yanı başındaki Talabani’nin oğullarını ihanetinden bile habersiz Barzani’nin Türkiye’de ajanları olduğunu yazanlar oldu. Tabii zamanın şartlarına ve ihtiyaçlarına göre ajanlık, hainlik suçlamalarının değişmesi ilk defa olmuyor. Dış ve iç politikadaki ihtiyaçlara göre harekete geçen Emniyet ve Adliye cumhuriyet tarihimiz boyunca sayısız “ajan” yakalamış, pek çok ‘gizli örgütü” ortaya çıkarmış, mısır patlatırcasına “oyunları, planları” deşifre etmiştir. Herhalde bunların en meşhurları da İkinci Dünya Savaşı zamanında yaşanmıştı.
***
Savaşta denge politikası gütmeye çalışan Türkiye, Almanlar sınırlarımıza kadar dayanıp, NAZİ ordusu Sovyetlere doğru ünlü Barbarossa Harekatı’na başladığında Almanlarla işbirliği anlaşması imzalamakla kalmamış, polis de Türkiye’de komünist cadı avına çıkmıştı. Yetmemiş, Ankara’daki Salman elçiliğinin ve istihbaratının isteği doğrultusunda Anadolu Ajansı’nın Musevi ve ‘dönme’ çalışanları işten çıkarılmış, Nazilere bir selam olarak da Varlık Vergisi uygulaması başlamıştı. Anti-ırkçı fikirleriyle “vatan haini” ve “Moskova ajanı” olarak tutuklananlardan arasında Ankara Üniversitesi Psikoloji bölümü hocalarından Muzaffer Şerif de vardı. Onun tutuklanmasına neden olan cadı avını, Turancı-ırkçı öğretmen Nihal Atsız’ın Başbakan Şükrü Saraçoğlu’nu üniversitelerdeki komünist vatan hainlerine karşı harekete geçmeye çağıran açık mektupları başlatmıştı. Ama iki ay sonra cephelerde işin şekli değişip, Kızıl Ordu, Nazileri Berlin’e doğru kovalamaya başlayınca, Türkiye’nin ekseni bu kez müttefiklere doğru kaymış, yine kazanan cepheye hoş görünmek için Varlık Vergisi kaldırılmış, aralarında Muzaffer Şerif’in de olduğu “Moskof ajanlığı”ndan tutuklananlar serbest bırakılmıştı. Yetmemiş, Irkçılık-Turancılık davasında Nihal Atsız ve onu destekleyen akademisyenler, öğrenciler, Alparslan Türkeş gibi askerler “Alman yanlısı”, “bozguncu”, “vatan haini” ilan edilip, tutuklanmış, tabutluk denen hücrelere atılmıştı.
İşin daha da tuhafı önce komünistleri sonra Turancıları alıp vatana ihanetten, bozgunculuktan, ajanlıktan tabutluklara atan da aynı İstanbul Emniyet Müdürü’ydü (Ahmet Demir) Tabii onları hapse atan polisler, savcılar, hakimler olmadığı gibi kurtaran da onlar olmadı. 1945’te Stalin, Türkiye’den toprak talep edince, Turancıları tutuklayıp savaşı kazanan cepheye selam göndermenin bir manası kalmamış, hepsi serbest bırakılmıştı. Bu ‘heyecana’ daha fazla dayanamayan Muzaffer Şerif, ABD’ye gitmiş, orda sosyal psikolojinin kurucu isimlerden biri olmuştu. Daha sonra da iç politikada ve dış politikada önemli kırılma anlarında ajanlıkla, provokatörlükle, beşinci kol faaliyetiyle suçlananlar, bu yüzden tutuklananlar oldu.
***
Bu o kadar milli bir spordu ki, örneğin 1999’da Meclis’e başörtüsüyle giren Merve Kavakçı’ya Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel “ajan provokatör” demişti. Milli sporumuz bu olunca, bir operasyonda en çok “ajan” yakalama rekorunun da Türkiye’de olması sürpriz değildir herhalde. Türk polisi 2011 yılında tek bir operasyonda 300’den fazla “ajan”ı yakalayarak bu rekoru kırmıştı. Çoğu muvazzaf subay olan aralarında TÜBİTAK’ın üst düzey çalışanlarının, doktorların, işadamlarının olduğu bu 300’ü aşkın ‘casus’un bir kısmının travesti, hayat kadını, hatta hayat kadınlarının bazılarının yaşlı ve engelli olması da pek kimsenin ilgisini çekmemişti.
İzmir ve İstanbul Casusluk Davaları’nın şimdi bir FETÖ kumpası olduğu ortaya çıktı ama o günlerde hiç de öyle denmiyordu. Sadece cemaate yakın gazeteler de değil, hükümete yakın gazeteler, hatta bazı seküler gazetelerde de aylarca “İhanetin belgesi” “Resmen ihanet” “Casusluk çetesinde bir Yunan” “Heron bilgilerini PKK’ya vermişler, “İsrail’e satmışlar” manşetleriyle çıktılar. İnsanların özel hayatları deşifre edildi, belaltı iftiralar haber olarak gazetelere basıldı.
Herhalde o tecrübelerden kimse bir şey öğrenmemiş, ders çıkarmamış olacak ki, bugün de her gün polisler, savcılar ‘ajan’ yakalıyor, kumpas planlarını deşifre ediyor. Pek az insan aslında ne olduğuyla ilgileniyor. DünFETÖ kumpaslarında o başlıkları atanlar, haberleri yapanlar hiçbir ders çıkarmadan yine hoşlarına gitmeyen, siyaseten yaptıklarını beğenmedikleri insanlar için “ajan”, “provokatör” diye yazıp çiziyor. Tabii bu kez çok farklı. Hep öyledir zaten, hep bu kez çok farklıdır. Bu kez “esas büyük adamlara”, “kilit isimlere”, “hassas noktalara” dokunulmuştur. “Türkiye yine bağırsaklarını temizliyordur”, “bağımsızlık savaşı” veriyordur, beşinci kol faaliyetleri deşifre edilmiştir. O yüzden “bağırıyordur birileri kuyruklarına basılmış” gibi.
***
Bütün bu kalıp cümleleri arşivlerde bolca bulmak mümkün. Aslında değişen tek şey ajanlıkla suçlananların politik görüşleri. Türkiye’nin Batı ile iyi ilişkileri olduğu günlerdeki FETÖ operasyonlarının hedefinde ulusalcı olarak bilinen isimler vardı. Bu kez Türkiye, Batı ile sorunlar yaşıyor, ittifaklar sarsılıyor, ajanlıkla suçlanma sırası da Batı ile iyi ilişkileri olan isimler, çevreler, STK’larda. Konjonktür uygun, ör yargılar hat safhada. O yüzden “dokunulmayanlara dokunuluyor” çığlıkları altında, niye dokunulduğu gibi detaylarla ilgilenen yine çok az. Adı FETÖ’nün Selam-Tevhid soruşturmasında İran ajanlığına çıkmış, Ergenekon soruşturmalarında mağdur olmuş isimler de bu yeni ve bu kez hoşlarına giden casus avına katılmakta bir beis görmüyorlar. Halbuki eğer Türkiye’de bir yerde bir ajan yakalandıysa bunu polis operasyonu, gazete manşetleri, köşe yazıları, troll hesaplardan öğrenmemiz pek mümkün değil.
2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun 4. Maddesinin (g) bendindeki “İstihbarata Karşı Koymak” görevi MİT’e verilmiş bir görev. Bu maddeyle MİT, casusluk faaliyetleri yürüttüğünden şüphelenilen kişilere yönelik çalışmalar sırasında polise tanınan hak ve yetkileri kullanabiliyor. Tabii bunu genelde sessizce yapıyor. O yüzden MİT’in cumhuriyet tarihi boyunca resmen yakaladığı 131 ajandan çok azını tanıyoruz. Tuncay Özkan’ın içerden epeyce bilgiyle 1995’te yazdığı MİT’in Gizli Tarihi kitabındaki listeye göre, bu ajanların 73’ü Bulgaristan, 26’sı Sovyetler, 14’ü Suriye, 6’sı Yunanistan, 2’si Libya, 2’si Romanya, 2’si Mısır, 2’si Irak, 1’i İran ve ikisi de ABD hesabına çalışmaktaydı. ABD hesabına çalışırken yakalanan iki casus da asker kökenli üst düzey MİT çalışanlarıydı.
MİT İstihbarat Başkanı Sabahattin Savaşman, uzun süre MİT tarafından takip edildikten sonra 1977 yılında Ankara’da bir evde gizli belgeleri, CIA Ajanı William Philips’e teslim ederken suçüstü yakalanmıştı. 1983 yılında da uzun yıllar NATO’da görev yapmış, hatta Brüksel’deki NATO üssünde doğan kızına NATO adını vermiş MİT mensubu emekli Albay Turan Çağlar da İstanbul’da, NATO’da asker olarak görevli CIA ajanlarıyla buluştuğu sırada suçüstü yakalanmıştı. Savaşman 1987’ye kadar hapis yattıktan sonra tahliye olmuş, Turan Çağlar ise hapishanede alması gereken ilaçları almayıp intihara benzeyen bir enfaktüs sonucu hayatını kaybetmişti.
İki CIA için çalışan MİT ajanının bir ortak özelliği de daha vardı. Savaşman, hatıralarını Aydınlık grubuna vermiş ve hatıralar “MİT-CIA İlişkisi / 3. Adam Anlatıyor” başlığıyla kitap olarak yayınlanmıştı. Turan Çağlar’ın da 1980 öncesi Aydınlık gazetesinin Kontrgerilla yazı dizisindeki haber kaynaklarından biri olduğu ortaya çıkmıştı.
***
Hazır bu aralar herkese Amerikan, İngiliz ajanı, Kraliçe’nin adamı demek moda, Türkiye’de çalışmış, hatıraları yayınlanmış iki meşhur CIA ajanı ve ilişkilerine de yakından bakalım. Murat Yetkin’in çok iyi bir gazetecilik çalışması olan son kitabı Meraklısı İçin Entrikalar Kitabı, polisiye ve istihbarat meraklıları için bir cevher. Kitapta komplo teorileri dışında gerçek istihbarat hikayeleri var.
Bu hikayelerden en ilginçleri tabii ki Türkiye’de çalışmış iki ünlü CIA ajanı Ruzi Nazar ve Duane Clarridge’in hikayeleri. Yetkin, daha sonra emeklilikleri sırasında röportajlar da yaptığı bu iki ismin Türkiye maceralarının izini açık kaynaklardan sürmüş.
Ortaya henüz cevaplanmamış çok önemli sorular ve açığa çıkmamış bağlantılar çıkmış. Kitabı okumak için, herkese iki gün süre. Bu iki casusun hatıralarında pek ayrıntılarına girmedikleri Türkiye maceralarından devam edelim.
Yazarlar
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.09.2025
22.09.2025
20.09.2025
17.09.2025
10.09.2025
8.09.2025
6.09.2025
3.09.2025
2.09.2025
30.08.2025