Yıldıray OĞUR
Büyük mahkeme salonunun tribünlerinde bir kaç gazeteci ve davayı izleyen milletvekilleri dışında artık geriye sadece davanın iki tarafı kalmış.
- duruşma bu. 18 ay önce, İstanbul Boğaz’ının ortasında herkesin gözü önünde meydana gelmiş kanlı bir gecenin epey gecikmiş hesabı bu salonda görülmeye devam ediyor.
Salondaki tribünlerin bir tarafında 15 Temmuz gecesi köprüde şehit olan 34 insanın yakınları ve bazı gaziler oturuyor. Boşluklar var, insanlar yorulmuş, yüzlerindeki acı ifadesi ise geçmemiş. Öfke ise zaman zaman bir sanık ifadesinde duyulan bir cümleyle tekrar depreşiyor.
Sanıklardan birinin kendisine tepki gösteren tribünlere doğru bakışı, el hareketi bir anda salonun karışmasına, küfürlerin, “katiller” seslerinin yükselmesine neden oluyor.
Adaletin gecikmesi bazı mağdur avukatlarının sanıklara sordukları öfkeli sorulara da yansımış. Hem mahkeme başkanı hem de duruşma savcısı ise dosyaya hakim, haklı müdahalelerle adalet standardını yüksekte tutmaya çalışıyorlar.
Tam karşıdaki sanık yakınlarının oturduğu tribün ise daha kalabalık. Ama neredeyse oradan çıt çıkmıyor.
İlk kez salona gelen birinin hangi tribünde mağdur yakınlarının, hangi tribünde sanık yakınlarının oturduğunu anlaması mümkün değil.
Çünkü iki tribünde de birbirine benzeyen, aynı sosyal dokudan gelmiş insanlar var. Ayrı kapılardan salona giren, birbirilerine değmeden salondan çıkmaya çalışan bu insanların bir araya geldikleri tek yer ise mahkemenin mescit olarak kullanılan küçük odası...
Öğle arasında mahkeme salonun dışında kurulan çadırda dağıtılan yiyecekler hızlıca yeniyor. Şehit ve gazi ailelerine belediyenin dağıttığı öğle yemeği peynirli ekmek, meyve suyu ve bir meyveden ibaret. Görevliler “çıkarken herkes masasındaki çöpleri toplasın” diye bağırıyor. İlk zamanlardaki hürmetten geriye az şey kalmış.
Abisi Erol Olçok’u, ve yeğeni Abdullah’ı o gece köprüde şehit veren Cevat Olçok ise sık sık notlar alıyor. Bütün duruşmalara katılmış. İddianameye hakim, herkesi tanıyor. Haftalardır benzer şeyler duyduğu için de haklı olarak kızgın, bazen “yalan söylüyor” diye belli ediyor tepkisini. Tam olarak abisinin ve yeğeninin şehit edildiği 01.30‘la 01.45 arası kimin ateş açmış olabileceğini tespit etmeye çalışıyor. Avukatlar görüntülerden ateş açmak için yere oturmuş sekiz kişiye kadar bu sayıyı düşürmüş. Ama o görüntülerden onların yüzlerini seçmek de zor.
Çünkü iddianamede köprüde o gece şehit düşmüş 34 insanın, yargılanan bu 152 sanıktan kimin ve kimlerin silahlarından çıkan kurşunların hedefi olduğu sorusunun cevabı yok. O olağanüstü şartlarda olay yeri incelemesi, alınabilen el svabları, bulunabilen kurşunlar, askerlerin üzerlerine kayıtlı olmayan silahları kullanmış olması bunun tespitini engelliyor.
Bu yüzden 34 insanın kim tarafından ve nasıl öldürüldüğü sorusu mahkemenin ortasında salınıp duruyor. Sorunun muhatabı olan sanıkların hiçbiri de halka ateş ettiklerini kabul etmiyor.
Ama tutuklu yargılanan bazı er ve öğrenciler savcılık ifadelerinde ateş eden ve ateş etme talimatı veren rütbelilerin adlarını vermişlerdi:
“Ahmet Binbaşı, Vedat Üsteğmen ve bir grup uzman çavuşun ateş ettiğini gördüm. Şahıs yere düştü. Bunun üzerine biz şahsın terörist olmadığını anlayarak korktuk ve ağlamaya başladık.”
“Yine bir ara dışarı baktığımda Vedat Üsteğmenin diğer tankın üstündeki makineli tüfekten halka doğru durmadan ateş ettiğini gördüm.”
“Halk gelmeye başlayınca Binbaşı Ahmet bizim yanımıza geldi, silahını bize doğrulttu, halkın ayaklarına ateş edin, aksi halde sizi vururum diye bağırdı. Bunun üzerine hepimiz ateş açtık. Ancak ben yine de halka doğru ateş açmadım, havaya ateş açtım. Ancak atışlar sonucu kadın yere düştü.“
O gece köprüdeki askerlerin komutanlığını yürüten ve bu davanin esas aktörleri olan Kuleli’den Yarbay Turgay Ödemiş, Binbaşı Ahmet Taştan ve Hava Harp Okulu öğrencilerinin başındaki Binbaşı Gazi Odacı henüz ifade vermediler, haftaya ifade vermeleri bekleniyor.
Herhalde mahkeme salonunda en arkada jandarmanın arasında ayrı olarak oturmalarının sebebi kürsüye çıkan her öğrenci ve erin onlardan da şikayetçi olduğunu söylemesi.
Ama mahkemede öğrenci ve erlerin ateş açmak, ateş açma emri vermekle suçladıkları komutanların savcılık ifadelerine bakılırsa onların da hiçbir şeyden haberi yoktu, terör tehdidi diye oraya gelmişlerdi ve halka da hiç ateş açmadılar. Şu ana verdikleri ifadelerde o gece sorumluluklarını taşıdıkları erleri ve öğrencileri koruyan bir tutum takınmadılar.
- duruşmada o gece saat 02.00’den sonra köprüye çıkmış 48 Hava Harp Okulu öğrencisinin savunmaları devam etti. Zaten bu davada durumları en tartışmalı olanlar da Hava Harp Okulu öğrencileri ve erler.
Sanık sandalyesine çıkan öğrenciler ifadelerine “1995 yılında, 1994 yılında şurada doğdum...” diye başladıkça davayı izlemek için salona gelmiş arkamızda oturan Burhan Kuzu’nun Fethullah Gülen’i kastederek öfkeyle ve vahlanmayla karışık söylediği cümle aslında durumu özetliyor “Bir nesli mahvetti.”
Ama davada öğrenciler darbeyle birlikte FETÖ üyeliğinden de yargılansa da iddianamede ‘askeri okullarda FETÖ’nün örgütlendiği’ gibi genel bir ifade dışında buna dair somut bir kanıt yok. (Bylock kaydı, sivil imamla ilişki vb.) .
Bu duruşmada ifade veren öğrenciler, hem darbeye, hem FETÖ’ye hem de Gülen’e yönelik (şarlatan, hain vb.) sert ifadeler kullanmaktan da çekinmiyor.
(Darbe gecesi 12’den sonra Yalova’daki yıllık planör eğitimi kampından otobüslerle yola çıkıp İstanbul’a getirilen yaşları 20 ile 22 arasında değişen bu 312 öğrencilerin durumuyla ilgili daha önce bu köşede yazılar çıkmıştı.
http://www.karar.com/yazarlar/yildiray-ogur/koprunun-karsi-tarafindakiler-4707
http://www.karar.com/yazarlar/yildiray-ogur/yalova-iskelesine-yanasan-bir-tekne-4730
http://www.karar.com/yazarlar/yildiray-ogur/istanbul-trafigine-takilan-darbe-4740
http://www.karar.com/yazarlar/yildiray-ogur/karanlik-bir-gecenin-sonunda-4762.)
İddianameye göre Hava Harp Okulu öğrencileri saat 02.00’den sonra köprüye geldiklerinde Kuleli Askeri Lisesi’nden Yarbay Turgay Ödemiş ve Binbaşı Ahmet Taştan komutasında, iki Unimog araç ve bir itfaiye ile rütbeliler, çavuşlar ve erlerden oluşan ağır silahlı 56 asker 22.00’den beri köprüdeydi.
Daha sonra onlara Maltepe’deki 2'nci Zırhlı Komutanlığı’ndan Üsteğmen Vedat Yıldız komutasında yola çıkan dört tank ve iki ZPT içindeki rütbeli ve erlerden oluşan ağır silahlı 41 asker de saat 01.00 sularında onlara katılmıştı.
Davanın diğer sanıkları da onlar.
Yine iddianameye göre 48 Hava Harp Okulu öğrencisinden 23’ü o gece hiç silah kullanmamış, 25’i ise silah kullanmış görünüyor. Yine iddianamedeki tanık ifadeleri ve adli tıp bilgilerine göre öğrenciler köprüye geldiklerinde en az 15 sivil vatandaşımız ve iki polis darbeciler tarafından şehit edilmiş durumdaydı. (Tam olarak zamanın belli olmadığı ifadelerle bu sayı 27’ye kadar çıkarılabilir)
Öğrenciler ifadelerinde ısrarla emre itaat etmek zorunda olduklarını ve sadece havaya ateş açtıklarını, verdikleri birkaç komutan adı dışında ateş açarken kimseyi görmediklerini söylüyorlar. Muhtemelen birbirlerini korumak için verdikleri bu ortak ifadeleri mağdurlar, avukatlar ve muhtemelen mahkeme heyeti örgütlü ifade olarak yorumluyor.
Savunmalar ve avukatların sorguları ise esas olarak emre itaat kavramı etrafında dolaşıyor. Öğrenciler, darbeden habersiz olarak komutanları tarafından oraya getirildiklerini, emirlere uymak zorun olduklarını, o sırada bunun kanunsuz emir ve darbe olduğunu anlamalarının mümkün olmadığını anlatıyor. Avukatlar ise kanunsuz emre neden uyduklarını, karşılarındaki insanların provokatör ya da terör destekçisi değil, halk olduğunu nasıl anlamadıklarını sorguluyor. Ama kanunsuz emirlere uymayı reddetmiş bir öğrenci de tutuklu sanıklar arasında oturuyor.
Mahkemedeki en dikkat çekici savunmalardan biri, o gece köprüden kaçan Hava Harp Okulu ikinci sınıf öğrencisi Habibulllah Şahin’e ait: “Bu sırada da sürekli silah sesleri geliyordu. Hatta köprünün girişindeki bir tank ateş etti. Biz köprüye girdiğimiz yönün aksi istikametine koşarak oradaki askeri araçların arkasına yattık. Orada erlerde vardı.
Erlerde sersem gibi geziyordu. Ne olduğunu sorduk. Bilmediklerini söylediler. Arkadaşlarımdan biri asker vuruldu diye bağırınca, bir iki metre yakınımdaki askerin yerde yattığını gördüm. Yerde yatan asker can çekişiyordu. Biz komutanım asker vuruldu diye bağırdık. Kompozit başlıklı başka bir komutan gelip, askere ayağıyla dokunduktan sonra, bu ölmüş siz devam edin diye oradaki erlere talimat verdi. Ben koşarak Gazi Binbaşının yanına gittim. Komutanım asker öldü niye böyle oluyor, polis çağırın dedim.
Gazi Odacı' da destek gelecek habip git yat dedi. Ben bu kez köprünün giriş yaptığımız tarafına gittim. Orada dört beş öğrenci arkadaş gördüm. Orada ilk gördüğüm komutan onlara ateş edin diye bağırıyordu. Ben orada duran arkadaşlarıma ben gidicem dedim. Köprünün sağ tarafındaki elektrik tamiratları için kullanıldığını düşündüğüm bir merdiven gördüm. Dört beş basamaklı bu merdivenden aşağıya indim. Silahım ve hücum yeleğimi köprüde bırakıp, köprünün ayağına yapışık telden aşağıya indim. Köprünün altına indim. Taşlık ve çimlik alan vardı. Üzerimdeki kamuflajın üstünü çıkardım köprünün iki ayağının ortasına bıraktım. Biraz ileri yürüdüm. Küçük bir bahçe vardı. Saat 02.45-02.50 sıralarıydı. Bahçenin girişindeki merdivenin altına yattım, sabaha kadar orada bekledim. Saat 07.30 sıralarında yukarıda sesler kesildi. Ben üzerimdeki kamuflajın altını ve botumu da çıkardım.
Çorabım baksırım ve tişörtüm kaldı. Bu şekilde yürüyerek köprünün üstene tekrar çıktım. Orada bir tane polisi görünce bana yardım edin diye bağırdım. Polis gelip bana sarıldı. Vatandaş mısın diye bağırarak sorarken, sessizce de kafa salla dedi. Ben kafamı salladım. Beni yakınındaki trafik şubeye götürdü. Orada askeri öğrenci olduğumu anlattım. Bana kıyafet ve su verdiler. Karakolda olayın gerçeklerini polislerden öğrendik Hiç bir olaya karışmadım. Kimseye silah dahi doğrultmadım. Vatanıma ihanet etmeyi hayatım hiç bir saniyesinde düşünmedim otobüsten indiğimizde köprüye geldiğimiz bile anlamamıştık. Köprüdeyken bile ne amaçla orada olduğumuzu bilmiyordum. Suçsuzum savunmam bundan ibarettir.”
Yine tutuklu sırasında oturan sanıklar arasında, öğrencileri taşıyan otobüs, köprü girişinde halk tarafından durdurulurken yaralanmış, köprüye çıkmadan hastaneye götürülmüş Samet Yazgaç, halkın köprüye çıkmasına izin vermediği ve polise teslim olan Lokman Hekim Avcı ve Ahmet Kertiş adında üç Hava Harp Okulu öğrencisi de var. Onlar da müebbetle yargılanıyorlar.
Mahkemedeki ifadelere ve sanıkların psikolojisine, o gece Yalova’dan helikopterle İstanbul’a taşınmış, Avea ve Telekom binalarına götürülmüş 19 Hava Harp öğrencisine geçen hafta verilmiş müebbet cezanın ağırlığı çökmüş durumda.
İddianamede aynen yer verilen ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan bir tümgeneralin imzasıyla savcılığa gönderilen tahkikat raporuna göre kamptan İstanbul’a taşınan öğrenciler emirleri yerine getirdiler ve darbeye katıldıklarının çok sonra farkına vardılar. Bu yüzden emirlerin dışına çıkamazlardı. Savcılıklar ise bunun tersini düşünüyor. Ama yine de bu tahkikat raporuyla başka davalarda tahliye edilen Hava Harp Okulu öğrencileri oldu.
Mahkemeye heyeti için karar vermenin zor olduğu bir dava bu. Aslında Türkiye’nin uzun darbeler tarihinde bunun tek bir örneği var. Talat Aydemir’in ikinci darbe girişimi olan 21 Mayıs 1963’ten sonra gece yataklarından kaldırılıp, darbeye katılmış 1459 Harbiye öğrencisi de yargılanmıştı.
Aydemir ve üst düzey komutanlardan ayrı bir mahkemede yargılanan öğrenciler için iddianamede savcı “Talat Aydemir ve rüfekası menfi emellerinin tahakkuku için tasarladıkları hukuk dışı plan ver tertiplerinin tatbiki mevkine konulmasında genç ve körpe dimağlardan daha kolay istifade edebilecekleri hususunu göz önünde tutarak sistemlerinin icabı olan çengellerini Harp Okulu öğrenci grubuna da atmak suretiyle...” diye başlayan bir giriş yapmış ama öğrenciler için 3 aydan 15 yıla kadar hapis cezaları istemişti.
Harp Okulu öğrencilerinden Erol Ege’nin mahkemede yaptığı savunma ise Türkiye’deki darbe tarihinin özeti gibiydi:
“Yıl 1876, vatanperverler meşrutiyet istiyor. Bunu kim yapar, Harbiye yapar. Gel Harbiye. Senler geçti. İstibdat baş gösterdi. Buna kim mani olacak, yine gel Harbiye. Yıl 1960. Millet bağırıyor. Menderes diktatör olacak, buna kim mani olabilir, Harbiye. Gel bakalım Harbiye. Yıl 1963. Harbiyeliler uykudan uyandırılır. Vatan elden gidiyor denir... Olur ya bir kere muvaffak olamaz, bu sefer de gel mahkemeye bakalım Harbiye. Takdir Yüksek Mahkeme heyetine ve tarihe aittir.”
Mahkeme, 1459 Harbiyeliden doğrudan darbeci cuntayla bağlantılı olduğunu tespit ettiği 75 öğrenciye 4 sene iki ay, 91 öğrenciye de 3 ay hapis cezası vermiş geri kalan öğrencileri de beraat ettirmişti.
34 insanın hayatını kaybettiği bir gecenin yargılandığı bu davada suç işlemişlerle oraya sürüklenmişler arasında ayrım yaparak, adaleti bulmak ise daha zor.
Ama herkesin içini ferahlatacak adaletten başka bir çözüm de yok...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025
26.05.2025