Zeki ALPTEKİN
Daha önceleri, 20. yüzyıl başlarından II. dünya savaşına kadarki dönemde ağırlıkla Gelişmiş Ülkelerden sömürge yada az gelişmiş ülkelere doğru yapılan sermaye ihracında yatırımlar, endüstriyel alanlara yapılan direk yatırımlar şeklinde değil, daha ziyade „ödünç-borç“ yada „kredi sermayesi“ (portofolio) şeklinde idi.[1] Bu trend (yani, sermaye ihracının akışı), II. dünya savaşı sonrasında, „meta ve direk sermaye“ ticareti şeklinde ve büyük oranlarda (%80’lerin üzerinde) Gelişmiş Batılı Kapitalist Ülkelerin kendi aralarındaki alış verişe doğru kaydı!. Bu gelişmeyi, Federal Almanya’nın dünya ekonomisi ile olan ilişkilerinde açıkça görebiliyoruz:
Ürün Gruplarına ve Ülkelere göre F. Almanya'nın DışTicaret Yapısı 1984 / Milyon – US$ olarak |
|
|
|
||||||||
Ülke Grupları |
Tüm Ürünler |
Gıda, Hammadde, Yakıt |
Yakıt |
Endüstriyel Ürün |
|
|
|
||||
|
İhracat |
İthalat |
İhracat |
İthalat |
İhracat |
İthalat |
İhracat |
İthalat |
|
|
|
Batılı Endüstri Ülkeleri |
137.414 |
117.156 |
15.755 |
36.689 |
4.896 |
16.993 |
121.659 |
80.467 |
|
||
Toplamda Yüzdesi |
%80,4 |
%77,0 |
%85,2 |
%61,7 |
%86,3 |
%54,4 |
%79,8 |
%86,9 |
|
||
Gelişmekte olan Ülkeler
- OPEC - Diğer
Toplamda Yüzdesi |
22.873 |
24.341 |
1.482 |
16.671 |
141 |
9.549 |
21.391 |
7.670 |
|
||
9.775 |
9.654 |
628 |
9.196 |
45 |
8.872 |
9.147 |
458 |
|
|||
13.098 |
14.687 |
854 |
7.475 |
96 |
677 |
12.244 |
7.212 |
|
|||
%13,4 |
%16,0 |
%8,0 |
%28,1 |
%86,3 |
%54,4 |
%14,0 |
%8,3 |
|
|||
Sosyalist Ülkeler |
10.193 |
10.437 |
760 |
6.072 |
149 |
4.673 |
9.433 |
4.365 |
|
||
Toplamda Yüzdesi |
%6,0 |
%6,9 |
%4,1 |
%10,2 |
%2,6 |
%15,0 |
%6,2 |
%4,7 |
|
||
Toplam |
171.014 |
152.017 |
18.481 |
59.432 |
5.670 |
31.215 |
152.533 |
92.585 |
|
||
Kaynak: Die Wirtschaft kapitalistischer Länder in Zahlen, IPW-Forschungshefte, 1/1987, Berlin, S. 160 ve devamındaki verilere göre hesaplamıştır. |
|
|
|
Yukardaki tabloya göre -petrol hariç- diğer tüm ürün gruplarında Almanya, 1984 yılında dış ticaretinin %77-80'ini gelişmiş kapitalist ülkeler ile yapmış! Gelişmekte olan yada az gelişmiş ülkelerin Almanya ile ticaretteki payı %13-6 arası!Bu oranlar, özellikle endüstriyel ürünlerde Gelişmiş Ülkeler lehine daha da yüksek (%79-87). Bu rakamlar aynı zamanda, o dönemde Gelişmiş kapitalist Ülkeler arasındaki -keskin rekabet koşullarının bir ifadesi olarak- karşılıklı direk sermaye yatırımlarının da getirdiği bir sonuç idi. 1960-70 yıllarında maddi üretim alanlarına yapılan direk yatırımların aşağıdaki şekilde oluşması bu açıdan bir sürpriz değil:
Federal Almanya'dan Direk Yatırım olarak Sermaye İhracı Milyon DM olarak, sene sonu itibarı ile |
||||
|
1965 |
1970 |
1975 |
1980 |
Batılı Endüstri Ülkeleri |
5.705 |
14.901 |
29.704 |
61.542 |
Avrupa |
3.362 |
9.317 |
18.799 |
32.464 |
ABD + Kanada |
1.349 |
3.473 |
7.122 |
18.322 |
Japonya |
54 |
121 |
275 |
978 |
Toplamda Yüzdesi |
%68,6 |
%70,6 |
%70,7 |
%82,8 |
GoÜ + AgÜ* |
2.613 |
6.212 |
12.282 |
12.725 |
GoÜ |
1.333 |
2.431 |
4.623 |
9.045 |
Toplamda Yüzdesi |
%31,4 |
%29,4 |
%29,3 |
%17,2 |
TOPLAM |
8.317 |
21.113 |
41.992 |
74.353 |
* GoÜ: Gelişmekte olan Ülkeler (Güney Afrika, Brezilya, Arjantin, Meksika,)+Singapur ve Hong Kong; AgÜ: Az Gelişmiş Ülkeler |
||||
Kaynak:Die Wirtschaft kapitalistischer Länder in Zahlen, IPW-Forschungshefte, 1/1987, Berlin, S. 75'deki verilere göre hesaplamıştır. |
Sayılar gayet açık! 1960-80 arası maddi üretim alanlarına direk yatırım olarak ihraç edilen Federal Almanya kaynaklı sermaye, giderek artan bir şekilde - Az gelişmiş, ya da gelişmekte olan ülkelerin aleyhine- %80'lerin üzerinde çıkacak şekilde Batılı kapitalist merkez ülkelere aktarılmış! Bu durum, o dönemde (II.Dünya Savaşı sonrasında) Almanya'nın dünya ile olan ticaretini göz önüne aldığımızda rahatlıkla genelleyebileceğimiz şöyle bir trende işaret ediyor:Uluslararası meta ve sermaye akımını belirleyen etken, eskiden olduğu gibi artık Gelişmiş Endüstri Ülkeleri ile Gelişmekte olan Ülkeler arasındaki komplementer iş bölümü (makinaya karşılık hammadde) değildir. Burada belirleyici olan artık Gelişmiş Endüstri Ülkeleri arasındaki intra-endüstriyel (sektör içi) iş bölümü oluyor.[2]
Daha sonra, 21. yüzyılda tekrar değişecek olan bu gelişmenin nedenlerini kanımızca şöyle özetlemek mümkün:
Bilimsel teknik devrimin endüstrileşmiş batılı ülkelerde ortaya çıkmasının ve bu dönemde bu sürecin taşıyıcıları olan uluslararası tekellerin kendi aralarındaki iş bölümünü karşılıklı direk yatırımlar, kooperasyonlar, teknoloji transferleri ve de rekabet yolu ile oluşturmaları şeklindeki trendin ön koşulları özellikle Gelişmiş kapitalist ülkelerde vardı. Burada, savaştan sonra oluşan „yeniden inşa“ zorunluluğunun (Marshall yardımı) merkez kapitalist ülkelere getirdiği birikim olanaklarını da dönemin özgün koşulları olarak göz önünde bulundurmak gerek!. Bu bağlamda o döneme özgü devletin „kurucu“ sıfatı ile insiyatif alarak öne çıkmasının Keynesçi ekonomi politikalara denk gelmesiyle birlikte „Fordist birikim rejimi“, sermayenin kendini yeniden değerlendirmesi konusunda özellikle Batılı Endüstri Ülkelerinde yeni „kârlı“ olanakları ortaya çıkardı.
Bölgelerarası göreceli teknolojik eşitliğin bir ifadesi olarak bu temelde intra-endüstriyel ticaretin buralarda oluşması da böylesi bir gelişmeye uygunluk gösteriyordu. Bunlara, bu bazda meydana gelen keskin rekabeti, olgunlaşmış pazarlarda yer kapma hedefine yönelik stratejileri, transnasyonal şirketlerin direk yatırımlar yolu ile „gümrük duvarlarını aşma“ vb. hedeflerini de eklemek gerek! Son olarak; bu dönemde „sosyalist bloğun“ ortaya çıkması ve kimi az gelişmiş bölgelerde „anti-emperyalist“ eğilimlerin güçlenmesiyle birlikte bu tip ülkeler genelde, gelişmiş ülkelerden yapılan sermaye ihraçlarının esas tercihleri olmaktan çıktılar. Kanada, Avustralya gibi gelişmiş kapitalist ülkelerde zengin hammadde kaynaklarının bulunması ve bu alanda aktif olan transnasyonal şirketlerin az gelişmiş ülkelerin aleyhine „rizikonun yaygınlaştırılması“ (diverzifikasyon) stratejisi izlemeleri de bu trendi hızlandıcı bir etkide bulundu.
Peki, dünyanın diğer bölgelerinde hangi gelişmeler yaşandı?
II. dünya savaşından sonra hemen hemen dünyanın her yerinde, tarihsel olarak kıyaslanamayacak ölçüde, alışılagelmişin dışında ekonomik büyümeler yaşandı. Bu tür gelişmeler, sadece Batılı ülkeler için değil, Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkeleri için de geçerli idi. 1973-75 krizinden sonra Batı'da zayıflayan büyüme trendi, Asya'da durmaksızın devam etti ve “Asya'nın Kaplanları”nı (G. Kore, Taiwan, Singapur vs.) ortaya çıkardı. 80'li yıllardan itibaren ise Çin'de, hakim neo-liberal stratejilerin dışında gelişen, devlet kontrolünde bir “gecikmiş endüstrileşme süreci” başladı. Bu öylesine kendine özgü bir gelişmeydi ki, “serbest, liberal kapitalist ekonomi dinamiği” için lazım olan ne varsa -kapitalist özel mülkiyet edinme hakkı ve bununla ilgili hukuksal düzenlemeler ve bunların üst yapısal kurumları vs.- bunların hiçbirinin yada çoğunun olmadığı bir ortamda, adeta şimdiye kadarki ekonomik kuralları ihlal edercesine mümkün olabildi. Böylesine bir gelişme, yine tarihte örneği olmayanölçüde artan hammadde talebini de beraberinde getiriyordu. Öte yandan, bu talebin, hammadde fiyatlarını yükseltmesi nedeniyle, hammadde sağlayan Afrika ve Latin Amerika ülkeleri de, 90'lı yıllardan itibaren ekonomik gelişimlerinde kullanabilecekleri önemli bir ek kaynak elde etmiş oldular. Bu ve benzeri olanakları her “gelişmekte olan” ülke kendince, kendi “kapitalist birikimlerinde” kullanmaya çalıştı. Hatta, “az gelişmiş ülkeler” grubunda bulanan ülkeler bile bu süreçten yararlanma firsatını bulabildiler.
Güney Kore, özellikle 60'lı yıllardan itibaren 19. yüzyıl Avrupa ülkelerini “taklit ederek”, yani gümrük duvarlarını yükselterek (ithal ikameci yöntemelerle kendini dış rekabete karşı koruyarak) ve bu sırada özellikle devlet eliyle enerji, demir-çelik vs. kilit sanayilerine bizzat yatırım yaparak sivil birikim rejimine destek oldu, onun yatağını hazırladı. Böylelikle yakalanan teknolojik düzey, daha sonraki ileri gelişmelerin dayandığı zemini oluşturdu. Taiwan, Hindistan gibi ülkeler zaten 70-80'li yıllardan itibaren “Uzak Doğu'nun Kaplanları” olarak belli bir kapitalist gelişmenin yaşandığı ülkeler olarak biliniyordu! Brezilya ve Meksika da, talebin arttığı zamanlarda hammadde zengini ülke olma avantajlarını kullanarak “birikim” yapmaya çalıştılar. Güney Afrika ise, zengin değerli maden yatakları ile gelişmede özel bir yere sahipti! Çin, başlangıcını yukarda ifade ettiğimiz gelişme ile, “korunmacı” bir süreçte, “yabancı sermayenin”, özel girişimin ve rekabetin devlet kontrolünde “parça parça” serbest bırakılması yoluyla (örneğin global sermaye ile birlikte oluşturulan “joint venture”lar vs. yolu ile) ileri bir büyüme trendi yakaladı. Rusya, global ekonomik süreçlere devlet kontrolünde dahil olmak ile birlikte, burada halâ eski (oligark-otoriter) yapıların varlığı, toplumsal düzeyde transformasyona ve global sürece tam entegrasyona geciktirici etkide bulunuyor. Türkiye'de ise, 30'lı yıllardan gelen ve devlet eliyle geliştirilen tedbirlerin “eşyanın tabiatı gereği” 50'li yıllarda sivil kapitalist birikime evrilmesi, bunun 60'lı yıllarda da devam ederek yükselmesi ile birlikte belli bir gelişme temeli oluştu, ki bu gelişmenin önü ara darbelerle de önlenemedi.[3]
Uluslararası Direk Yatırımlar / Yıllık Sermaye Giriş ve Çıkışları (Milyar US-$ olarak) |
|
|
|
|||||||||||||
|
1970 |
1980 |
1990 |
2000 |
2010 |
2013 |
|
|||||||||
|
Giriş |
Çıkış |
Giriş |
Çıkış |
Giriş |
Çıkış |
Giriş |
Çıkış |
Giriş |
Çıkış |
Giriş |
Çıkış |
|
|||
EbÜ* |
9,5 |
14,1 |
46,6 |
48,4 |
173,1 |
230,3 |
1.142,4 |
1.090,7 |
703,5 |
988,8 |
565,6 |
857,6 |
|
|||
GoU** |
3,9 |
0,041 |
7,5 |
2,9 |
35,1 |
11,3 |
272,6 |
150,6 |
718,8 |
478,8 |
886,3 |
553,2 |
|
|||
D*** |
13,3 |
14,1 |
54,1 |
51,3 |
208,2 |
241,6 |
1.415,0 |
1.241,2 |
1.422,3 |
1.467,6 |
1.451,9 |
1.410,8 |
|
|||
*) Endüstrileşmiş, gelişmiş Batılı Ülkeler + Japonya **) Gelişmekte olan ülkeler ***) Dünya toplamı. Buradaki kimi sayısal uyuşmazlıklar, istatiksel hatalardan ve yuvarlak olarak alınan rakamlardan ileri gelmektedir. Kaynak:UNCTAD, World Invesment Report 2014, verilerine göre hesaplanmıştır. |
|
|
|
|||||||||||||
Maddi üretime yapılan yatırımları gösteren yukarıdaki rakamlarda iki şey göze çarpıyor:
1. 20. yüzyılın ikinci yarısında kapitalist ülkelerde direk yatırımlar şeklinde vücut bulan yabancı sermaye ihraçları çoğunlukla Gelişmiş Ülkeler arasında yapılırken şimdi işin rengi değişmişe benziyor: Sermaye artık, direk yatırım olarak, artan bir şekilde -20. yüzyılın ikinci yarısındaki trendin tersine- endüstri ülkelerinden ziyade, Gelişmekte olan Ülkelere doğru akıyor. Bu trend, özellikle 2000’li yılların başında itibaren kendini hissettirmeye başlamıştır. 2010’da ve ondan sonra gelen yıllarda Gelişmekte olan Ülkelere yapılan direk yatırımlar (sermaye ihracı) gelişmiş kapitalist merkez ülkelere yapılan direk yatırımları „sollamaya“ başlar.
2. Gelişmekte olan Ülkelerde bu konuda dikkati çeken yeni bir gelişme de, özellikle2000’li yıllardan itibaren buralardan hatırı sayılır bir sermaye ihracının gerçekleştirilmekte olduğudur. 20. yüzyıl gerçeklerine göre tamamen yepyeni bir olgu bu!. Bu gelişme, aynı zamanda ilgili ülkelerdeki (üretici güçlerin) gelişme potansiyeline, birikimin geldiği yere de işaret ediyor. Böylesi bir sürecin ülkelerin ekonomik büyümelerine etkilerini de aşağıdaki tablo yansıtıyor:
Bölgelere göre Dünya Ekonomisinin Büyümesi (10 Yıllık Ortalamalar; Değişimler % olarak ve enflasyondan arındırılmış) |
|
|
||||
|
1980-1989 |
1990-1999 |
2000-2009 |
2010-20144 |
|
|
Endüstri Ülkeleri1 |
3,0 |
2,7 |
1,7 |
2,0 |
|
|
Gelişmekte olan Ülkeler |
3,8 |
3,9 |
6,1 |
6,3 |
|
|
- BDT/Rusya |
3,5 |
-5,0 |
6,0 |
4,3 |
|
|
-Asya2 (toplam) -Çin -Hindistan |
6,9 9,7 5,6 |
7,4 10,0 5,7 |
8,2 10,3 7,0 |
8,2 9,1 8,1 |
|
|
-Latin Amerika |
2,1 |
3,0 |
3,1 |
4,8 |
|
|
-Afrika3 |
2,5 |
2,1 |
5,6 |
5,2 |
|
|
Dünya |
3,3 |
3,2 |
3,6 |
4,1 |
|
|
1„Asya Kaplanı“ olarak anılan ülkeler dahil olmak üzere; 2Asya'nın Endüstri Ülkeleri hariç, 3Sahranın Güneyinde kalan Ülkeler;; 4Ocak 2012'deki tahminlere göre Kaynak:IMF, Word Economic Outlook, Database: Z., Zeitschrift Marxistischer Erneuerung, Nr. 89-März 2012, Frankfurt/M |
|
|
Burada dikkati çeken olgu, ekonomik büyümenin Gelişmiş kapitalist Ülkelerde son 35 yıldır giderek düşme, Gelişmekte olan Ülkelerde ise tam tersine yükselme eğiliminde olmasıdır!Latin Amerika ve Afrika'da göreceli daha „mütevazi“ bir ekonomik büyüme olmakla birlikte yükselme trendini burada da tespit etmek mümkün. Türkçesi ile: „Gelişmiş Ülkeler“ ile „Gelişmekte olan Ülkeler“ arasındaki „makas“ ekonomik olarak en azından 35 yıldır belirgin bir şekilde kapanıyor! Bu gerçekler bazında dünya ticaretindeki gelişmeler de aşağıdaki şekilde gerçekleşmiş:
Dünya Ticareti: Cari meta ihracında seçilmiş bölge ve ülkelerin payları |
|
|
||||
Bölge / Ülke |
2000 |
2010 |
|
|||
|
US-$ Milyar |
Pay (%) |
US-$ Milyar |
Pay (%) |
|
|
Kuzey Amerika(toplam) -ABD |
10.225 782 |
19,0 12,1 |
1.946 1.278 |
12,8 8,4 |
|
|
Güney ve Orta Amerika(toplam) -Brezilya |
198 55 |
3,1 0,9 |
577 202 |
3,8 1,3 |
|
|
Avrupa(toplam) -AB -Almanya |
2.634 2.453 552 |
40,8 38,0 8,6 |
5.632 5.153 1.269 |
37,0 33,8 8,3 |
|
|
BDT(toplam) -Rusya |
146 106 |
2,3 1,6 |
588 400 |
3,9 2,6 |
|
|
Afrika(toplam) -Güney Afrika Cumhuriyet |
149 30 |
2,3 0,5 |
508 82 |
3,3 0,5 |
|
|
Orta Doğu |
268 |
4,2 |
895 |
5,9 |
|
|
Asya (toplam) -Japonya -Çin / Honkong -Hindistan |
1.837 479 249 / 203 42 |
28,5 7,4 3,9 / 3,1 0,7 |
5.072 770 1.578 / 401 220 |
33,3 5,1 10,4 / 2,6 1,4 |
|
|
Dünya Toplamı |
6.456 |
100 |
15.237 |
100 |
|
|
Kaynak:WTO, International Trade Statistics 2011: Z., Zeitschrift Marxistischer Erneuerung, Nr. 89-März 2012, Frankfurt/M |
|
|
Evet. Burada da günümüze ilişkin belli bir trendi yakalamak mümkün. Gelişmiş kapitalist ülkelerin dünya ticaretindeki payı düşmeye devam ediyor.Onların dışında kalan ülkelerin dünya ticaretindeki payı ise %50'ye yükselmiş. Özellikle 2008-09 krizinden sonra Gelişmekte olan Ülkelerin global ekonomideki payının ağırlıkları açık bir şekilde arttığını görüyoruz. Klasik kapitalist merkez ülkelerini vuran ve etkileri bugün bile hala hissedilen kriz, Gelişmekte olan Ülkeleri yaygın deyimi ile „teğet“ geçti!. Krizden hemen birkaç yıl sonra bu ülkeler eski büyüme trendlerine dönmekte zorlanmadılar. Özetle, her iki grup ülkeler arasında son yıllarda, Gelişmekte olan Ülkeler lehine güçler dengesinde bir kayma yaşandı.
Yukarda verdiğimiz bir dizi ististikden çıkan sonuçları şöyle toparlayabiliriz:
Yazımızın başında gördüğümüz gibi, 90'lı yılların başına kadar eski merkez kapitalist ülkeler dünya pazarlarında ve üretiminde belirleyici güç idiler. Bugün ise -giderek artan bir şekilde- hemen her açıdan “Güney”in “Kuzey”e galebe çalması söz konusudur! Uluslararası planda maddi üretim alanlarına yapılan direk yatırımların yarısından fazlası artık Gelişmekte olan Ülkelerde gerçekleştiriliyor. Bizzat bu ülkelerin dünyanın diğer bölgelerinde yaptıkları direk yatırımların bu tür yatırımlar içindeki payı ise %40'lara dayandı. Bugün dünyada var olan döviz rezervlerini üçte ikisi de bu bölgelerde bulunuyor.[4] “Global Üretim Zincirleri” (GVC: Global value chain), başlangıçta Batılı ülkelerden gelen transnasyonal şirketlerin hakimiyetinde ve burada Gelişmekte olan Ülkeler klasik biçimiyle “Endüstri Ülkelerinin uzatılmış montaj tezgahı” iken, bugün onlar bu zincirlerde değer yaratımının üst basamaklarına, inovatif-teknik kademelerine tırmanmaktalar.
Peki, nasıl oldu da böylesi bir gelişme yaşandı? Global (ekonomik) güçler dengesindeki bu kaymaların dayandığı zemin nedir?
Gelişmekte olan her ülkenin kendine özgü gelişme yolu olmakla birlikte, burada dikkatimizi çeken tek bir ortak olgu var: Şu yada bu şekilde oluşmuş-oluşturulmuş belli bir kapitalist birikim!
Yukarda özetlemeye çalıştığımız gelişmeler, değişimler hep bu temelde yükseliyor. Yani, tohumun yeşermesini mümkün kılan mümbit toprak bu! Bu gelişmenin herhangi bir az gelişmiş Afrika ülkesi yerine buralarda boy atması bir tesadüf değil; böylesi bir kapitalist bazın varlığı, ücretlerin göreceli düşüklüğü, yeni pazar perspektifleri, logistik ve stratejik nedenlerle birleşince “sermayenin yeniden değerlendirilmesi” yada “genişletilmiş yeniden üretim” konusunda -Gelişmiş Batılı Ülkelerde tükenmiş olan- yeni olanakları ortaya çıkardı. Diğer yandan, bu „mümbit toprağa“, kapitalizmin merkez ülkelerindeki geçmişten gelen „aşırı üretim-birikim“ sonucu oluşan ve „yeniden değerlendirilmeyi“ bekleyen „sermaye fazlalığı“ denk geldi. Gelişimin geldiği noktada bilimsel teknolojik devrimin ivmelenmesi ve teknolojiye ulaşımda tekellerin kırılması sürecinde kapitalizmin serbest rekabeti yeniden keşfetmesi ile birlikte belli bir kapitalist birikimin ve “tecrübenin” var olduğu bu ülkeler, kaçınılmaz olarak öne çıktı.Global sermayeye, kapitalizmin klasik merkez ülkeleri dışında tek bir alternatif kalıyordu: Gelişmekte olan Ülkeler!Onlar da bir önceki cümlelerde ifade ettiğimiz nedenlerden dolayı buraları tercih ettiler. Bu tercih, keskin serbest rekabet koşullarının varlığı nedeniyle 20. yüzyıl kapitalizminden farklı olarak buralarda “sınırsız” teknolojik gelişimin önünü açtı. Sonuç: Bkz. yukardaki istatistikler!
Özetle“.. gelişmeye çalışan ülkeler bugün artık sadece kendi ayakları üzerinde durmakla kalmıyorlar, onlar aynı zamanda kendilerine özgü, tarihsel olarak gelişmiş kurumlarını sürece entegre ederek kendi kapitalist gelişim modellerini de takip ediyorlar. Kapitalizmin dünya çapındaki zaferi, Avrupa Modernitesinin kurumlarının Güney tarafından üstlenilmesi ile gerçekleşmiyor!. Yükselme, Güney’in bir dizi ülkesi tarafından kullanılan ekonomik enternasyonalleşme çerçevesinde başarılıyor. Öyle ki bu, enternasyonalleşmenin (daha kısa bir süre öncesine kadar) eski kapitalist ülkelerin (ve de özellikle ABD'nin) koyduğu kurallara göre işletilmesine rağmen mümkün oluyor... Ne Güney'in “modernite” öncesi kurumları, ne de dünya pazarının egemenliği, Güney'in yükselişini engelleyemiyor.”[5]
Bu noktada Gelişmekte olan Ülkeler, hakim ekonomi politikalara boyun eğmeden, bu politikalar içinde var olan yapılanlamaların işlerine yarayan elementlerini kullanarak, kendilerini sınırlayan yada engelleyen kurallardan ise kaçınarak gelişmeye çalışan bir politika izlediler.Bu politika, reel olarak var olan global düzeni, onu daha adil bir ekonomik dünya düzeni yolunda değiştirmek üzere hiçbir zaman sorgulama yönüne gitmeden, bunun yanı sıra, kendi yapılarını da kurmayı (BRICS) beraberinde getirdi. “.. Görünen o ki, alternatif bir global işletme sisteminin inşası, Güney'in büyük ülkelerinin bir önceliği değildi! Her ne kadar var olan global işletme sistemi Batı'nın “doğum lekelerini” (tırnak işaretleri bana ait) taşısa da, bu ülkeler -gereğinde Batı'nın dayatmalarını savuşturabildikleri için- bu reel durumla gayet iyi başa çıkabiliyorlardı.”[6] Kimi Gelişmekte olan ülkelerde tekil de olsa uygulanan (60’lı yıllardan Batı Avrupa'dan tanıdığımız) bazı “sosyal devlet tedbirlerini” yada “IMF'den bağımsızlaşma politikalarını” bu bağlamda görmek gerekir!
Tüm bunlardan ne sonuç çıkarıyoruz: Kendini yeniden değerlendirmesi için ihraç edilen sermaye, artık ya direk olarak (rekabet şartları nedeniyle) hiçbir engel koymadan, kaçınılmaz bir şekilde teknolojiyi de beraberinde götürüyor; yada bir noktadan sonra başka türlü ayakta kalma şansı olmayacağı için, en nihayetinde onu da (ileri teknolojiyi de) gittiği ülkelerde üretime sokuyor. Bu süreç ise, kaçınılmaz olarak, Gelişmekte olan Ülkelerde -gecikmeli de olsa- üretici güçlerin ve üretimin gelişmesinin önünü açıyor. İşte, 21. yüzyıl global ekonomisini 20. yüzyılın enternasyonalleşme sürecinden ayıran fark budur; Gelişmekte olan Ülkeleri her açıdan gelişmiş ülkelere yaklaştıran diyalektik budur![7]
Eski tipte sınırları aşan sermaye hareketlerinin yanısıra, günümüze özgü, bölgelerarası teknolojik farkların aşınması, göreceleşmesi yada yerine göre hemen hemen ortadan kalkması sermaye hareketlerini sınırlamıyor, tam tersine onları daha da hareketlendiriyor. Zira gelişme, farkların ortadan kalkma trendine rağmen kısa momentlerle de olsa bir uzmanlaşma, teknolojik inovasyonlarla biraz ve belli süre itibarı ile bir adım ileride olma (kendine özgü farklılıklar yaratarak pazarda -artı- pay kapma) şeklinde “göreceli eşitsizlikleri” de içinde barındırıyor. Böylece oluşan göreceli kısa süreli farklılıklar, farkı kapatmak için yeni bir yarışın nedeni oluyor. Rekabet sonunda farklar aşılıyor, eşitleniyor, kısa süreli farkları yaratmak üzere peşi sıra devreye giren yeni inovasyonlar ile tekrar rekabetin yolunu açıyor ! Birdenbire ileri bir teknolojik inovasyonla öne fırlayan, kısa bir süre sonra tekrar yakalanıyor, farklar kapanıyor; sonra yeniden serbest rekabetle kozlar paylaşılıyor, yeniden „barış ve yarış“; bu böyle devam ediyor! Sermaye bu şartlar altında “ihraç” ediliyor, bölgeler arasında gidip geliyor. Global şartlarda kapitalizm, geçmişde kendi koyduğu kuralları böyle relative ediyor.
ÖZETLE,son rakamların bir önceki aktüel rakamlarla kıyaslaması bize, kapitalist dünyada (eskinin üç kutuplu dünyası yerine „tekleşen çok kutuplu dünyada“) ekonomik olarak 4. bir „gelişmekte olan ülkeler“ grubunun daha ortaya çıktığını; merkez kapitalist ülkelerle, onun dışındaki -ağırlığını Gelişmekte olan Ülkelerin oluşturduğu- ülkeler arasında eskinin tipik komplementer sermaye ve meta ilişkilerinin yerini, giderek artan bir şekilde intra-indüstriyel iş bölümünün aldığını, bunun ise, gruplar, bölgeler ve ülkeler arasındaki -yani yaygın deyimi ile Güney ile Kuzey arasındaki- ekonomik (teknolojik) farkların aşınmaya başladığının göstergesi olduğunu, kimi jeopolitik nitelikteki kararların bu global gerçekliği gözardı edemeyeceğini gösteriyor. Bu durumu, tanınmış alman ekonomi enstitüsüifo şu cümleler ile ifade ediyor:[8]
“.. Bu gelişme, özellikle Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya ve Türkiye gibi önde gelen Gelişmekte olan Ülkelerdeki hızlı büyüme dolayısıyle oluyor. Rekabete dayanıklı ulusal firmalar ile, büyüyen bir orta sınıf ve de doğal hammadde kaynaklarının varlığı, bu gibi ülkelerde böylesi bir büyümeyi kolaylaştırıyor. Aynı ölçüde ABD ve AB'nin dünya ekonomisindeki ağırlığı azalıyor.”
NOT: İncelememizi geniş şekli ile http://www.aktolga.de/z3.pdf ‘den takip edebilirsiniz:
[1]Katja Nehls, “Kapitalexport und Kapitalimport”, in: Handbuch “Wirtschaftsgeschichte” deb Verlag das europäische Handbuch, West-Berlin 1981, S. 684
[2]Örneğin bir ülkede çıkarılan hammadeye karşılık, bunları işlemeye yarıyan, ama ülkede üretilmeyen makinaların değişimi yada ticareti bu türe girer. Bunun gibi 20. yüzyıla özgü ve bir “az gelişmişliğin” ifadesi olan ülkelerarası iş bölümüne de komplementer iş bölümü, bu temelde yapılan ticarete de komlementer ticaret deniyor.
İntra-endüstriyelticaret ise sektör içi ticareti ifade eder; yani mesela makina sanayisine ilişkin, o sektöre konu olan tüm metaların karşılıklı ticaretine verilen addır. Bölgeler yada ülkeler arası böylesi bir ticaretin varlığı, genelde göreceli eşit (teknolojik) gelişmeye işaret eder. Ticaretin mamül çeşidi olarak „tek taraflı“ yapılması durumunda ise söz konusu olan tek taraflı bir inter-endüstriyel -sektörler arası- ticarettir.
[3]Bu konu için
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- İrrasyonel İlliberallik ile Nereye Kadar?
25.02.2025 - Bir Tasarımın Ekonomi Politiği: Endüstri 4.0
4.02.2025 - Dünyada Enerji Krizleri ve Yenilenebilir Enerjiler
22.12.2024 - Almanya’da “Enerjide Dönüşüm” Sürecinin Köşe Taşları
1.07.2024 - Yenilenebilir Enerji Kaynaklarına Giriş
12.05.2024 - Hidrojen Enerjisi ve Küresel İşbirlikleri
15.04.2024 - Bir Enerji Kaynağı Olarak “Hidrojen”
3.02.2024 - Enerji Sorunu ve Yerkürenin Geleceği: Nereye Gidiyoruz?
24.11.2023 - Akbelen Ormanları, Enerji ve Çevre Sorunu
6.08.2023 - Anti-Emperyalistleştiremediklerimizden misiniz?
11.07.2023
Yazarlar
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
Galip sonmez
Vay be tecrubeli gazetecı Hadi uluenginin krizi bağladığı yerebakın Dünyanın nersinde zenginler ve lşberaller vergi veriyorki Yunanistandakiler versin
Galip sonmez
Vay be tecrubeli gazetecı Hadi uluenginin krizi bağladığı yerebakın Dünyanın nersinde zenginler ve lşberaller vergi veriyorki Yunanistandakiler versin