Zeki ALPTEKİN
Almanya örneğinde Avrupa'da ırkçılığın maddi kökenleri
Eskiden Avrupa'da 20. yüzyılın 2. yarısında ırkçılık, yabancı düşmanı eğilimler özellikle siyasi arenada konjöktürel olarak ortaya çıkan ve sonradan kaybolan bir olgu idi. 21. yüzyılda başını alıp giden küreselleşme döneminde ise bu -gelişmeye başlaması 90'lı yıllarının başlarına dayanan- uzunca bir dönem toplumda kalıcı eğilimler olarak kendini göstermeye başladı. Batı ve Orta Avrupa'da, Fransa'da Le Pen hareketi, Almanya'da AfD vb. örneğinde kitleselleşen hareketlerin (toplumsal destekler %15-30 arası değişiyor) diğer ülkelerde de yansımaları var. Nedenleri açısından biraz değişik bir manzara arz etseler de, çoğu Doğu Avrupa ülkelerinde (eskinin „reel sosyalist“ ülkelerinde) de benzeri eğilimler iktidarlarda ifadesini buldu.
Irkçı, göçmen düşmanı bu eğilimlerin politik arenada şimdilik kalıcı olması gerçeği nereden ileri geliyor? Sınırların ve 20. yüzyılın klasik ulus-devletlerinin aşınması, inkar edilmesi olan küreselleşme döneminde, ona „ters“, uluslararasılaşmaya ve onun sonuçlarına karşı olmayı, diğer bir deyimle „içe kapanmacılığı“ ifade eden, toplumda gıdasını başka kültür kökenlerinden gelen insanları ötekileştirmeden, dışlama ve toplumda onlara karşı ön yargıları şiddetlendirmeden ve en nihayetinde kimi yerlerde yaygın bir biçimde islamofobiyi körüklemekten alan bir tür „modern“ ırkçılık; genelde Avrupa'da, özelde Almanya'da nasıl ve hangi zeminde yükselip kitleselleşebiliyor? Sorun, aşağıda ele alacağımız çeşitli nedenleri içeriyor:
1. Almanya toplumunda kendisinden olmayan, „yabancı“ olan şeylere mesafeli, kuşkulu ya da rezerve yaklaşımlar; istisna sayılamayacak, sisteme özgün bir eğilimi ifade ediyor. Bu eğilim bizce, Almanya'nın kapitalizm sahnesine geç çıkmasında, dünyanın ekonomik olarak paylaşımı mücadelesinde geç kalmasından ileri geliyor. Diğer Avrupa ülkelerinin 300 yıllık sömürge edinme deneyimlerine Almanya 20. yüzyıl başlarında başarısız bir şekilde başlar. Bu zamanlarda uluslararası (ekonomik) ilişkilerde ülkenin yeri, diğer emperyalist ülkelere kıyasla oldukça geridir. Öyle ki, o dönemde Almanya'da yapılan sermaye ihracı rekabet ettiği diğer ülkelere göre oldukça az ve önemsizdir. Zamanında diğer kültürlerle buluşmayı, onları tanımayı engelleyen bu tarihsel arka plan, ilişki ve davranışlarda belli bir içe kapanmacılığın, kendisinden olmayana mesafeli durma, ön yargılı yaklaşmanın maddi temelini oluşturur.
Bu tür eğilim ve alışkanlıklar, toplumsal gelişim sürecinde giderek aşınsa da, belli toplumsal kesimlerde ya da hafızada varlığını sürdürüyor.
2. II. Dünya savaşında faşizmin yenilmesinden sonra bile, faşizan eğilimler Almanya'da şu ya da bu şekilde varlığını korudu. Bunda, başlangıçta Nazi geçmişi ile yüzleşememe, devlet kademelerinde, örneğin yargıda üst kademelerinin yarısından fazlasında Hitler dönemine ait güçlerin yer alması ve bu dönemde ortaya çıkan „ekonomik refah“ dönemi ile bu gibi gerçeklerin, faşizm-ırkçılık olgusunun üstününün örtülmesi rol oynadı.
68 döneminden sonra Batı Avrupa'da gelişen liberalleşme-demokratikleşme döneminde geçmiş ile yüzleşmede yol alındı ise de sorun tam olarak çözülemedi. 60'lı yılların sonunda Batı Almanya'da NPD (Almanya nasyonalist Partisi)'nin göreceli güçlü olduğu biliniyor.
Özellikle 60'lı yıllarda ekonomik refah döneminde Batı Avrupa'da ekonomik gelişmeye bağlı olarak ortaya çıkan işgücü ihtiyacı, ulus-devletlerce „dışardan“, yani ekonomik olarak daha geri olan bölgelerden ikili anlaşmalarla getirtilen „misafir işçiler“ ile giderildi. 1970'lerde (özellikle 1973 petrol krizinden itibaren) ekonomik refah döneminin sona ermesiyle durdurulan bu „devlet tarafından örgütlenmiş göç“, bu sefer bölge- ve ülkeler arası gelişmişlik farklılıklarının giderek daha da keskinleşmesi temelinde, kah „iltica“ kılığı altında, kah „aile birleşimi“ adı altında değişik biçimlerde devam etti. Başlangıçdaki misafir işçiler kalıcılışarak göçmenliğe evrildiler. Göç alan ülkelerin iktidarları bu gelişmenin farkına varamadı, toplumda gerekli hazırlıkları yapmakta geç kalındı. Sonra da sanki sorun göçmenlerde imiş gibi tek taraflı işleyecek olan bir „entegrasyon“ çözümü(!) ortaya atıldı. Burada kasdedilen ya da istenen, göçmenlerin tek taraflı olarak topluma uyum göstermesi idi. Oysa olgunun göçmenler kadar göçü kabul eden çoğunluğun da göçmenlere „uyum“ göstermesi, öncelikle en azından onları olduğu gibi kabul etmesi, onların da sadece „çalışan biyolojik bir makina“ değil, her insan gibi toplumsal gereksinimleri olan insanlar olduğu, sadece vergi verme mükellefiyeti olan vatandaşlar değil ama aynı zamanda vergi politikasını uygulayacak olan partiyi de seçme hakkının olması gerektiğinin kabul edilmesi, özetle eşit vatandaşlar olduğunun kabulü vardı. Hala daha sorun olmaya devam eden bu durum ifadesini, örneğin Almanya'daki iş yasasında buluyor: Bir işgücü arandığında öncelik Almanlara, sonra Avrupalı işçilere, daha sonra da Avrupa dışı ülkelerden gelenlere veriliyor. Sıralamanın en sonunda ise Afrika kökenli insanlar yer alıyor. Burada geçerli olan „Yabancılar Yasası“ oldukça sıkı ve yabancı kökenli insanları bir güvenlik sorunu olarak görüyor. Almanya Anayasası hala daha vatandaşını teritoryal olarak değil, etnik açıdan tanımlıyor.
Ayrımcılık ve eşitsizlik üreten bu statüko pratikte ifadesini, örneğin işsizlikten en çok etkilenen kişilerin başında göçmen kökenli insanların gelmesinde, öğrenme sorunlu ögrencilerin olduğu okulların çoğunun alman kökenli olmayanlar tarafından doldurulmasında, devlet kurumlarında göçmenlerin temsil oranlarının onların genel nüfusa oranlarının (%15) çok altında olması vs. gerçeklerinde buluyor. Bu hali ile sosyal olarak mağdur, mükellefiyetleri olan ama vatandaşlık hakları olmayan, 2. sınıf, ekonomik kriz durumlarında kolayca hedef olabilecek zayıf bir toplumsal tabaka yaratılmış oluyor.
Geçmişte kimi eyalet seçimlerinde bu tabakadan insanlar seçimlere malzeme yapıldı. Politikacıların kimi „yabancı karşıtı“ propagandaları, militan faşistlerin kundaklamalarında kullandıkları Molotof kokteyllerinde benzin oldu. Bu ve benzeri uygulamalar ve saldırılar, göçmen kökenli insanların korunma reflexleri ile içe kapanmasını beraberinde getirdi. Bu korunma dürtüsü pratikte kendisini bazen kör milliyetçiliğe yada dini motiflere sarılmada, en iyi hallerde ise topluma sırt çevirme şeklinde ifadesini buldu, halen daha buluyor. Bu sürecin toplumsal yaşamdaki sonucu ise doğal entegrasyonun, „azınlık“ ve „çoğunluğun“ toplumda karşılaşmasının, biraraya gelmesinin engellenmesi oldu. Bu ise, karşılıklı olarak ön yargıların güçlenmesinin yolunu açtı.
3. Avrupa’nın genelinde göçmen kökenli insanlara yönelik önyargıların, ayrımcılığın, ırkçı yaklaşımların 90’lı yıllarından itibaren oldukça arttığını, militan fiziksel saldırıların yükseldiği gözlemlendi. Bu, Batı ve Doğu Almanya’da da böyle.Yani sorun her yerde, ama belli farklılıklar göstererek. Şöyle ki;
Almanya’nın doğusunda (yani eski „sosyalist“ DDR’de) yabancı düşmanlığı nicel olarak daha fazla; nitel olarak da daha saldırgan ve militan! Bunun diğer Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi geçmişle ilgili „özgül“ nedenleri de var. Örneğin, bölgede göçmenlerle ilgili bir geçmişin yada tarihin (bir-iki istisna dışında) hemen hemen hiç olmaması gibi... Dünyaya açık olmayan, tek tip eğitimin olduğu, „anti-faşizm“ ve „halkların kardeşliği" gibi politikaların devlet eliyle yukarıdan dayatılan ideolojik söylemler olarak kaldığı bir sistemdi bu özetle! Bu sistemin hakim ideolojisine ya da resmi devlet görüşüne göre „reel sosyalizmde ırkçılığın maddi temelleri yoktu“; bu yüzden sorunun varlığı sürekli inkar edildi, yani Batı’nın tersine sorun hasır altı edilerek onunla yüzleşilmedi, tartışılmadı.
Buna ek olarak; her iki Almanya’nın birleşmesinin getirdiği ve hala varlığı hissedilen kimi ekonomik ve sosyal sorunların (örneğin göreceli yüksek işsizlik) varlığı, ırkçı ön yargıların kolayca yeşereceği bir zemini sunuyordu. Öyle ki, Doğu Almanya’da faaliyetteki camilerin ve oralarda yaşayan müslüman göçmenlerin sayısı bir elin parmağı ile sayılacak kadar az olmasına rağmen göçmenlere karşı ön yargılar ülkenin Batı’sına kıyasla göreceli olarak daha yüksek: Müslümanlığı bile bilmeyen bir sürü insan; kendi ülkelerinin mülteciler tarafından istila edileceğine, islamlaştırılacağına inanıyor ve her gelenin potansiyel bir İŞİD teröristi olduğunu düşünüyor.
Tabi ırkçılık sadece Almanya’nın doğusuna özgün bir olgu değil, ülkenin batısında da var; nicel olarak belki biraz daha az, daha az militan ve saldırgan bir şekilde. Ama var! Ön yargılar her yerde aynı. Bir örnekle açıklayacak olursak;
Bu yıl Doğu’daki Mecklenburg-Vorpommern eyaletinde yapılan -ilk defa katıldığı- seçimlerde göçmen karşıtı, ırkçı AfD (Almanya için Alternatif Partisi) neredeyse %25 oy alarak ikinci büyük parti konumuna geldi. Aynı parti BatıAlmanya’nın güneyinde yer alan Baden-Württemberg eyaletinde ise %15 oy aldı. Yani aradaki fark %10 gibi. AfD’yi seçen kitlenin yapısı da oldukça ilginç. Sadece eğitim seviyesi düşük, toplumdan deklase edilmiş işsiz lumpen kesimlerin değil, özellikle işçi sınıfından ve de orta kesimlerden de hatırı sayılır bir seçmen desteği var. Araştırmaya değer bir sosyolojik bir vaka!..
4. Bu noktada eklenebilecek son bir faktör de ırkçılık olgusunun dünyamızın küreselleşmesine koşut olarak, aynı zamanda ona ve onun „olumsuz“ sonuçlarına bir tepki olarak ortaya çıkması ve bunun Avrupa özelinde, AB birliğinin anti-demokratik, aşırı merkeziyetçi, bölgelerin yerel özellik ve çıkarlarını dikkate almayan eski 20. yüzyıla özgün yapısı nedeniyle, daha da şiddetlenmesi gerçeği! Avrupa'da tüm ırkçı partilerin Avrupa Birliği karşıtlığı üzerinden de hatırı sayılır oranlarda oy toplaması, birliğin bu tür sorunlarını ortaya koyuyor.
Son tahlilde ırkçılık, orta ve uzun vadede küreselleşmenin dünyanın her yanına ekonomik, sosyal ve politik olarak yerleşmesi ve kök salması ile ortadan kalkacak bir gelişme! Ama bu, ırkçılığa karşı politik planda tavır alma zorunluluğunu ortadan kaldırmıyor. Tam tersine, küreselleşme sürecinin insanlığın yararına düzenlenmesini gerekli kılıyor.
Burada ortaya çıkan ilginç bir diyalektik de küreselleşme ve bunun sonuçları karşısında „ırkçı sağcılar“ ile Sol Parti'nin çoğu noktalarda aynı noktalarda buluşmaları! İşçi sınıfının sınıf olarak ortaya çıkmasından beri sağ ya da sol olma konusunda tayin edici olan sosyal sorun, yani toplumsal adalet gerçeği idi. 21. yüzyılda politik koordinat sisteminin nirengi noktasını oluşturacak olan ise küreselleşme gerçeği! 'Kendini hapsetmek mi“ yoksa „açık toplum olmak mı“? Bu konuda AfD ve Sol Parti'nin birbirine benzer tandanslar göstermesi, Merkel'in savaş mağduru göçmenler konusundaki politikasına karşı çıkmaları her iki partinin ortak yanlarını oluşturuyor. Bu yılki eyalet seçimlerinde her iki parti arasındaki oy geliş-gidişlerinin fazla olması da bu gerçeğin altını çiziyor…
Mülteci sorununun çözümü konusunda diğer tüm Alman Partileri ve Avrupa Ülkeleri tarafından topa tutulan başbakan Merkel'in savaş göçmenleri konusundaki ilkesel politikası hristiyan kültürünün hümanist değerlerine gönderme yapıyor. Türkiye bunu anlamalı ve Merkel’e ırkçılara karşı desteğini sunmalıdır. Bu; hem Türkiye'nin dış politikadaki yalnızlığına derman olabilir, hem de ortada var olan „global“ bir sorunun çözülmesine katkıda bulunabilir. Ama, tetikçi medyada konjonktürel olarak bir „komplo“ mantığı ile oluşturulan Almanya-Avrupa düşmanlığı bunun önünde bir engel! Derdimizi anlatması açısından yazımızı Almanya'nin ünlü bestecilerinden biri olan Konstantin Wecker'in sözleri ile bitiriyoruz:
„ .. AfD ile Birlik Partilerinde (kasdedilen kardeş partiler olan CDU ve CSU / Z.A.) var olan aşırı sağcılar arasında görünüşe göre bir iş bölümü var:
AfD, aşırı fazla olarak görülen insani yardımlara karşı olan protestoları yakalayarak içine alıyor. Söder (CSU’lu politikacı) gibileri ise birlik partileri içindeki „sağa kayışı“ -sözümona AfD’nin gelişmesinin engellenmesi için- ona uyarak ilerletiyor. Göründüğü kadarı ile Merkel sonrası bir „sağ-muhafazakar“ dönem hazırlanma aşamasında. Eski bir solcu olarak günün birinde bayan Merkel’i savunmak zorunda kalacağım hiç aklıma gelmemişti. Ama „Merkel çekip gitmeli“ ırkçı bağırtıları bende doğal bir korunma duygusu uyandırıyor. Bayan Petry’nin (AfD başkanı) şansölye olması durumunda illegaliteye geçmeyi tercih ederim.“
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları








































































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
13.04.2025
25.02.2025
4.02.2025
22.12.2024
1.07.2024
12.05.2024
15.04.2024
3.02.2024
24.11.2023
6.08.2023