Enver SEZGİN

Hepsi bu değil
24.06.2014
2052

Her şey sabaha doğru yapılan bir anonsla başladı. Yolda askerî araçlar devriye geziyorlardı.

 

Sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti. Televizyonu açtık: Önce istiklal marşı, sonra harbiye marşı çalındı. Marşın bitiminde, Milli Güvenlik Konseyi’nin bir numaralı bildirisi yayınlandı.

 

Parlamento ve hükümet feshedilmiş, tüm yurtta sıkıyönetim ilan edilmişi. Bir askerî darbeyle yüz yüze gelmiştik. Karanlık bir dönem başlamıştı. Artık pek çok şey eskisi gibi olmayacaktı. Gözaltına alınmalar daha birinci gün başlamıştı. O hâlde öncelikle polise yakalanmamam gerekiyordu. Tam on bir yıl kaçak bir insan olarak yaşadım. Olsun, hiç değilse “içeride” değildim. Arkadaşlarım benim kadar “şanslı” değildi. Pek çoğu gözaltına alındılar. Diyarbakır Cezaevi’nde insanlık dışı uygulamalara tabi tutuldular. Yıllarca hapis yattılar.

 

Darbeciler suç işliyorlardı.

 

İnsanlar işkence tezgâhlarından geçirildiler, idam edildiler, sakat bırakıldılar...

 

12 Eylül’cülerin yargılaması 18.06.2014 Çarşamba günü yapılan son oturumla yerel mahkemede sonuçlandı ve bilindiği üzere Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.

 

Yargılamalar başladığında, duruşmayı izlemek için Ankara’ya gitmiştim. Ankara Adliyesi önünde toplananları gördüğümde hayal kırıklığına uğradım. Bu memlekette, 12 Eylül sürecinden doğrudan etkilenen, gözaltına alınan, işkence gören, hapse atılan, öldürülen yüzbinlerce insan olduğunu biliyorduk. Uygulamalardan zarar gören aileleri de hesaplarsak bu büyük bir sayıyı oluşturmaktadır. Bütün bunlara rağmen adliye önünde ancak birkaç bin kişi toplanmıştı.

 

Peki, neden?

 

Pek çok sebep bulabiliriz.

 

En önemli neden ise şudur: Büyük çoğunluk yargılamayı göstermelik buluyor, sonucun fiyasko ile sonuçlanacağına inanıyordu. Bunun için de sürecin takipçisi olunamadı. Bu yargılamanın “iki eski orgeneral” ile sınırlı kalmaması için yeterli çaba gösterilemedi. Kararın, Yargıtay tarafından onanmasından sonra, 12 Eylül’ün bütün sonuçları ile birlikte ortadan kaldırılmasını talep eden güçlü bir aktivite yaratılmazsa bu dava istenen etkiyi yaratamayabilir. Oysa bu mahkûmiyet bize yeni kapıları aralayabilir, başka davaların önünü açabilir.

 

İki darbecinin ceza alması çok önemlidir. Çünkü tüm Türkiye’yi büyük bir cezaevine çeviren kararların altında onların da imzaları vardır. Toplumu daha da yoksullaştıran ekonomik önlemlerin gerisinde bunlar duruyorlardı.

 

Bu iki insana verilen ceza sembolik değerden çok daha fazla şeyi ifade etmektedir. Bu gerçeği bizzat savunma avukatının açıklamalarında bulmak mümkündür.

 

Avukat Bülent Hayri Acar, savunmasında, Milli Güvenlik Kurulu’nun kurucu iktidar olduğunu söyleyip, şunları ifade etmektedir: “Bugün 1982 Anayasası yürürlüktedir. Buna dayanarak mahkemeler çalışmakta, kararlar infaz edilmektedir.

 

O, açıkça 12 Eylül rejiminin devam ettiğini söylüyor.

 

İşte tam bu nedenle olsa bile mahkemenin kararını önemsemeliyiz.

 

Bu dava 12 Eylül rejiminin yarattığı sistemi yok etmek için yeni fırsatlar sağlayabilir.

 

Şimdi, askerî darbenin birer mağduru olarak bu kararı “göstermelik” olarak değerlendirip hayatımıza devam mı edeceğiz; yoksa bu kararın üzerine gidip, daha çok emek harcayarak tüm sorumluların ceza alması için mücadele mi edeceğiz?

 

Kendimize soracağımız soru budur.

 

On bir yıllık bir hasretten sonra memleketime dönmüştüm. Kapıyı açan en küçük kardeşim Erdem’den başkası değildi. Hayır, o artık ilkokul ikinci sınıfta okuyan bir çocuk değildi. Lise mezunu bir genç vardı karşımda. O an, askerî diktatörlüğün yıllarımı nasıl çalıp götürdüğünü daha iyi anlamıştım. Darbeciler yargılanıp ceza almayı çoktan hak etmişlerdi.

 

O gün geldi.

 

Evren ve Şahinkaya ömür boyu hapse mahkûm edildiler.

 

Ya diğerleri?

 

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar