Fehmi KORU
Ahmet Davutoğlu dışişleri bakanı olduktan sonra da danışmanlığı döneminde başlattığı bir alışkanlığını sürdürmüştü; ardından başbakan oldu, aynı alışkanlığı geleneksel hale getirdi.
Medyada dış politka konularıyla ilgilendiği bilinen isimleri zaman zaman topluyor, benim de aralarında bulunduğum bir grup gazeteciyle, dış politika alanında medyana gelen veya gelmesi muhtemel gelişmeleri paylaşıyordu Davutoğlu.
Sorular ve cevaplarla anlattıklarını daha anlaşılır kılma fırsatı da tanıyordu.
Katıldığım son toplantı
Türkiye ‘Esad-sonrası’ dönem için müttefiklerinin karşısına çıkaracağı muhalif cepheyi oluşturmuş, kısa süre sonra yapılacak bir uluslararası toplantıya sunma noktasına gelmişti.
Çözümün kapıda olduğundan duyduğu güvenle düzenlediği basını bilgilendirme toplantısına umutla gelmişti dışişleri bakanı Davutoğlu. İlkinde (30 Haziran 2012) alınan kararlar tarafların verdikleri sözleri yerine getirmemeleri yüzünden işlevsiz kalmış Cenevre Barış Toplantısı’nın ikincisi yapılacaktı ve Türkiye oradan savaşı sona erdirecek bir sonuç alınmasına umutla bakıyordu.
Umutları kırma pahasına soruya tahvil edilmiş görüşlerimi paylaşma ihtiyacı hissetmiştim o toplantıda.
Dediğim şuydu:
Ortadoğu bölgesinde farklı bir ülkenin adıyla anılan sorunlarda bile her zaman akılda tutulması gereken bir başka ülke vardır: İsrail… ABD başta olmak üzere Batı ülkelerinin çoğu için, ‘diğer bütün ülkeler bir yana İsrail bir yana’ denilebilecek bir durum söz konusudur.
‘Arap baharı’ süreci başlayınca beliren değişim beklentisinden en fazla İsrail yararlandı. Kurulduğu günden başlayarak üç kez savaşmak zorunda kaldığı Arap ülkeleri o süreçte kendisi için ‘tehdit’ olmaktan çıktı.
Mısır ve Ürdün’le önceden saldırmazlık anlaşması yapmıştı zaten, Irak ve Libya süreçte askeri birer güç olmaktan uzaklaştı. Suriye de iç-savaşla karşı karşıyaydı.
Ardından şu soruyu dışişleri bakanına yönelttiğimi hatırlıyorum:
“Size göre, şu anda Suriye İsrail için askeri bir tehdit olmaktan tamamiyle uzaklaşmış sayılır mı? Esad ile birlikte veya Esad-sonrası için ülkeyi yönetmek üzere oluşturduğunuz cephede yer alan isimlere bu açıdan baktığınızda, sunmaya hazırlandığınız çözüm önerisi taraflarca kabul edilebilir gibi görünüyor mu?”
Suriye bölünüp parçalanmadan, ya da hiç değilse askeri bir tehdit olmaktan uzaklaşmadan savaşın bitirilmeyeceğine inanıyordum çünkü.
Cenevre-2 bizim o toplantımızdan aylar sonra ancak yapılabildi (22 Ocak 2014) ve tabii herhangi bir kalıcı sonuç da alınamadı.
Liderler bugün Soçi’de buluşuyor
O toplantıyı hatırlamamın sebebini herhalde anladınız: Kazakistan’ın başkenti Astana’da gerçekleştirilen BM nezaretindeki müzakerelerde yer alan üç ülkenin –Türkiye, Rusya ile İran’ın– liderleri bugün Soçi’de buluşuyor ve Türkiye bu buluşmadan kalıcı çözüm çıkabileceği umudunda.
Yine umutluyuz.
Temennim, bu defa umudumuz istikametinde bir sonuca ulaşılmasıdır; ancak ben yine eski kuşkumu muhafaza ediyorum.
Her ne kadar Rusya devlet başkanı Vladimir Putin üçlü buluşma öncesinde ABD başkanı Donald Trump ile görüşse ve gelişmelerden Amerika’yı haberdar etse de, İsrail’in güvenliğini merkeze koyan Batılı ülkelerin, Suriye’nin bugünkü durumunu, kalıcıya dönüştürülebilecek olgunlukta bulacaklarını sanmıyorum.
Ülkenin yarıya yakınının iç-savaştan olumsuz etkilenmesine, nüfusunun dörtte birinin eski yerlerinden göç etmek zorunda kalmış, 600 binden fazla insanının hayatını kaybetmiş olmasına rağmen…
Suriye’nin bütünlüğünü korumasının istenmediği kanaatindeyim.
İsrail’in güvenliği için, Suriye’nin Esad’lı veya Esad’sız olması değil, askeri gücünü bütünüyle yitirmesi gerekir.
Çözüm arayanlar arasında İran’ın bulunması da istenmez.
Esad da desek aynı, Esed de desek…
Suriye’de iç-savaş başladığı ve Türkiye konuya taraf olduğu ilk günden beri, bizim kamuoyu, işin ‘Esad mı, yoksa Esed mi?’ olduğu yönüyle ilgilendiriliyor. Yani, Suriye’yi yönetenler, başta Beşşar Esad olmak üzere, yerlerinde kalmaya devam mı edecekler, yoksa yeni yüzler mi ön plana çıkacak?
Bugün bile, gazetelere baktım, konuya bu yönüyle yaklaşanlar hâlâ birbirleriyle çekişme halindeler.
Aklımızı başımıza toplamaz ve bölgedeki esas sorunu göz önünde tutarak politikalar geliştirme çabasına girmezsek sorun varlığını sürdürmeye devam edecektir.
Tabii bize ekstra yükler getirmeye de…
Suudi Arabistan bile, daha Kral Abdullah döneminde, 2004 yılında, var olan hassasiyetleri göz önünde tutarak bir ‘Ortadoğu barış planı’ ile ortaya çıktığı, bu günlerde de aynı istikamette arayışlar içerisine girdiği halde, Türkiye, etrafında neler olup bittiğini tam değerlendiremediği görüntüsünü veriyor.
Yapmamız gereken, tek tek ülkeler ile ilgili çözümler üretmeye çalışmaktan öteye geçip bölge için bütüncül bir plan çalışmasını gerçekleştirmek ve işe Filistin ile İsrail arasındaki ihtilafı çözecek adımlarla başlamaktır.
Buna varmayacak her girişim nafile çabadır.
Ahmet Davutoğlu tarafından düzenlenen davet edildiğim son basını bilgilendirme toplantısında anlatmaya çalıştığım da buydu işte.
Yazarlar
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖzgür Özel’in özgül ağırlığı 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarVatandaşlık tanımı değişmeli mi? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİltica ve mülteciler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİyi yönetim üzerine düşünceler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUİslam Dünyası’nın kayıp yılları… 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.07.2025
25.07.2025
24.07.2025
23.07.2025
21.07.2025
19.07.2025
17.07.2025
15.07.2025
13.07.2025
11.07.2025