Fehmi KORU
Bir insanı başkalarına zarar vermekten, kişileri tahkir ve tezyif etmekten, ulu orta yalan söylemekten uzak tutan nedir?
Eğer bu insan dindar biri ise sorunun cevabını biliyoruz: Allah korkusu ve öteki dünya inancı… Bu dünyada yaptıklarından kendisini yaratan tarafından hesaba çekileceği bir öte dünya olduğuna inanan kişi ‘kul hakkı’ endişesi taşır ve yanlışlıklardan mümkün olduğunca uzak durmaya çalışır.
‘Dindar’ olmayan birini de frenleyen dış ve iç mekanizmalar vardır. Yaptığı yasalara aykırı bir eylem ise kanunun yakasına yapışacağı endişesi ya da en basitinden çevresinden, ailesinin bireylerinden gelecek tepki ve herkeste bulunan ‘utanma’ duygusu insanı başkalarının ‘yanlış’ bulacağı söylem ve eylemlerden uzak tutar.
Tutması gerekir…
Peki öyleyse neden dindarlar ile dindar olmasa bile iyi insan olarak bilinenlerin içerisinde yer aldığı siyaset dünyasında bol miktarda yanlışlar yapılabiliyor?
‘Hakikat-ötesi’ ortamı yaygınlaşıyor
Yalanla dolanla sonuç alınmaya çalışıldığı gibi, şeref ve haysiyetlerle de oynanabiliyor.
Özellikle Türkiye’den ve bugünden söz ettiğimi sanmayınız, dünyanın çeşitli ülkelerinde siyaset çirkef yuvası halinde.
ABD’de Donald Trump‘ın daha seçim kampanyası sırasında başlattığı yalanı mübah gören söylemleri başkan seçildikten sonra da hızını kesmeden devam ediyor. İki yıl içerisinde söylediği-yazdığı ve medya tarafından tespit edilmiş ‘yalanlar’ binlerle ifade ediliyor.
Beğenmediği, sevmediği, kendisine hesap soran herkese en çirkin sıfatlar kullanarak saldırabiliyor ABD başkanı.
‘Popülist’ sıfatıyla anılan politikacılar, iktidara göz koydukları her ülkede, kendilerine aslında var olmayan bir veya birkaç ‘düşman’ belleyip yalanın arkasına gizlenerek ve düşman belledikleri için her türlü olumsuz sıfatı kullanarak seçmen karşısına çıkabiliyorlar.
Zaten bu yüzden siyaset bilimi literatürüne yeni bir kavram girdi: ‘Hakikat-ötesi’ kavramı… Gerçeklere bakan yok, sahte gerçekler gündemi belirleyici oldu çünkü.
Yeni Zelandalı sapığın cami cemaati üzerine açtığı ateşle 50 kişinin hayatını söndürmesi böyle bir global siyasi zemin yüzünden mümkün olabildi. Üretilmiş yalanlar ‘gerçek’ diye pazarlanıp onun üzerine bir ‘ideoloji’ inşa edilebiliyor. Breivik ve Tarrant gibilerin silahlarla yaptığını çeşitli ülkelerin ‘popülist’ politikacıları sözle yapıyorlar.
Yukarıda özellikle ülkemizden söz etmediğimi belirttim, ancak bizde de siyaset her geçen gün bu yönden sorunlu hale gelmeye başladı. Bizde de artık eldivensiz boks yapılır gibi yürütülüyor siyasi mücadele.
Ne hale geldiğimizi görmeye, siyasilerin birbirleri hakkında açtıkları hakaret davaları bile yeterli. Havada hakaretler uçuşuyor.
Sadece hakaretler de değil, dünyadaki ‘hakikat-ötesi’ zırvalığına uygun aslı astarı bulunduğu çok kuşkulu, kısa sürede ispatlanması mümkün olmayan vahim iddialar çok rahatlıkla gazete manşetlerine, ekranlara çıkarılabiliyor.
Galiba seçmeni etkilemek için her yolu mübah gören bir anlayış bizde de kendisine yer edinmeye başladı.
Siyaset ve gazetecilik kurallı uğraş alanlarıdır
Oysa, siyaset ülkeye ve insanına hizmet alanıdır. Bir makama talip olmak, seçilmek istemek, talip olan ve isteyen için fedakarlığa razı olmak demektir. Seçimler de o fedakarlığı göze alan insanların birbirleriyle yarışıdır ve her yarış gibi seçim kampanyalarının da sportmence yürütülmesi beklenir.
Son zamanlarda gündeme hakim olan görünüm öyle geliyor mu size?
En fazla da medyanın durumu beni rahatsız ediyor.
‘Medya’ adıyla anılmaya başlasa da aslında mesleğin adı ‘gazetecilik’tir ve onunla ilgili bütün temel başvuru metinlerinde ‘dördüncü kuvvet’ sıfatını hak etmesi için uyulması gereken kurallar uzun uzadıya anlatılır.
Kurallara kulak asılmayan bir biçimde veriliyor bugünlerde gazetecilik hizmeti.
Hangi taraf bu alanda daha aşırı kuralsızlık yapıyor diye kafamı yormak istemiyorum.
Gerçekten merak ettiğim tek bir şey var: Kalemlerini saygısızca kullanan, şeref ve haysiyetleri kolayca zedeleyici yazılarla okur karşısına çıkanlar yakın çevreleri tarafından nasıl karşılanıyorlar? Aile bireyleri, eşleri, çocukları, anne-babaları, kardeşleri, arkadaşları“Nedir bu yaptığın?” diye hesaba çekmiyor mu aşırıya kaçanları?
Siyasilerin konumlarını korumak veya başkalarının elinde olan konumları elde etmek gibi bir dertleri olabilir, peki gazetelerde yazanların siyasi alana hakim hale gelen saygısızlık korosuna katılmalarını hangi güdüyle açıklayabiliriz?
ABD’de ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde gazetecilerin saygınlıklarını korumak için nasıl bir mücadele verdiklerini, bütün baskılara ve siyasilerin onları da kendi düzeylerine çekme gayretlerine rağmen kurallardan şaşmadıklarını da izlemiyorlar mı?
Hiç değilse büyük bölümünün?
Siyasi hayat ve medya dünyası içerisinde yer alan dindarlar buradaki söylem ve eylemlerinin öyle veya böyle bir manevi karşılığı olduğunu akıllarından hiç çıkarmamalı.
Dindar olmayanlar da etraflarının kendileri hakkında ne düşündüklerine kulak verseler iyi olacak.
Yazarlar
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖzgür Özel’in özgül ağırlığı 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarVatandaşlık tanımı değişmeli mi? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİltica ve mülteciler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİyi yönetim üzerine düşünceler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUİslam Dünyası’nın kayıp yılları… 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.07.2025
25.07.2025
24.07.2025
23.07.2025
21.07.2025
19.07.2025
17.07.2025
15.07.2025
13.07.2025
11.07.2025