Fehmi KORU
Korona ve aşı konusundaki son açıklamalar üzerinde düşünürken zihnim 1970’li yılların başında genç bir turist olarak uğradığım Paris’e doğru yola çıktı.
Bunun sebebi var.
Kimsenin Fransa’ya Eyfel Kulesi’ni görmek için gideceğini sanmam; ancak yolu Paris’e düşenler, her yıl para ödeyip katlarında avare avare dolaşan yaklaşık 7 milyon yabancı turist gibi, oraya uğramadan edemez.
Oysa zaman içerisinde Paris’in sembolü haline gelmiş olan o kule bir çirkinlik abidesidir.
Daha anlamlı ve güzel pek çok projesi dünyanın değişik köşelerinde varlığını sürdüren mühendis Gustave Eiffel’in (1832-1923) ismi nedense yalnızca bu demir yığınıyla anılır.
İzmir’de son yıllarda bir tür alış-veriş merkezine dönüştürülerek ‘Konak Pier’ adıyla hizmet vermekte olan Pasaport semtindeki bina da Gustave Eiffel’in imzasını taşır. New York’taki başka bir mühendisin başlattığı, ancak onun ölümü üzerine kendisine havale edilmiş Özgürlük Heykeli inşasını tamamlama görevini Paris’te ikmal eden de odur. Heykel sandıklarla New York’a taşınmış ve orada bugünkü haline getirilmiştir.
Garip bir gelişmelere direnme öyküsü vardır Eyfel Kulesi’nin…
Mühendis Eiffel onu 1889’da Paris’te yapılması kararlaştırılmış ‘Dünya Fuarı’ için tasarlamıştır. Fuarın giriş kapısı olarak düşünülmüştür kule. Yapıldığında ciddi eleştiriler aldığında, kulenin yapımına izin verenler, “Merak etmeyin, bulunduğu yerde 20 yıl kalacak, 1910’da demir olarak kullanılmak üzere parçalanacak” açıklamasını yapmışlardır
Dönemin öndegelen sanat ve edebiyat dünyasından isimleri Eyfel Kulesi’ne şiddetle itiraz etmişler, Paris gibi güzelliğiyle ünlü kentlerine böyle bir çirkinliği yakıştıramadıklarını her vesileyle ifade etmişlerdir.
Eserleri dilimize de çevrilmiş, öykülerinde Gustave Eiffel’in de önemli unsurlarından biri olduğu Paris’te yaşanan hayatı anlatan yazar Guy de Maupassant (1850-1893) kuleyi ‘dev ve çirkin bir iskelet’ olarak tasvir etmiştir.
De Maupossant, gözüne çirkinliğinin batmasından korunmak için, her gün Eyfel’e kadar gidip öğle yemeğini demir yığınının altında yermiş…
Eyfel Kulesi’nin ikinci katında bugün gelmiş geçmiş bütün şeflerinin Michelin yıldızlı olduğu dünyaca ünlü Le Jules Verne adlı restoran bulunuyor. Fransa devlet ziyareti için Paris’e gelen önemli konuklarını hiç değilse bir gün o restoranda ağırlıyor.
Guy de Maupassant’ın korkulu rüyası bugünün iftihar vesilesi…
Sadece 20 yıllığına inşa edildiği duyurulmuş kule nasıl oldu da hala yerinde duruyor?
Kulenin yerli yerinde devamlı kalmasının kararı 1964 yılında verilmiş; o zamana kadar hep bir gün gelip yıkılacağı düşünülüyormuş…
Yapımı üzerinden 20 yıl geçmek üzere ve yıkım zamanı gelmekteyken, 1910 yılında, dünya o zaman için çok ileri bir haberleşme ve iletişim aracı olan ‘telgraf’ ile tanışmış. Telgrafın uzaklara iletilmesi için yüksek kulelere ihtiyaç duyulduğunda ilk akla gelen Eyfel Kulesi’nin bu amaçla kullanılması olmuş. Kullanılmış da.
Kule bu sayede yıkılmaktan kurtulmuş…
Hayli zamandır turistik faaliyetler bütün dünyada kendiliğinden durma noktasına geldiği için bu konuyu hatırladım. Pek çok ülkede normale dönülmeye başlanıyor ve neredeyse 1,5 yıldır evlere kapanmış insanların ilk aklına gelen kendilerini uzaklara atmak oluyor. Bu sebeple turizmde büyük canlanma yaşanması bekleniyor.
Galiba biz bu canlanmanın dışında kalacağız.
New York başta olmak üzere pek çok Amerikan eyaletinde maske zorunluluğu kaldırıldı.
Fotoğrafları bizim gazetelerde de görüyoruz; Avrupa ülkelerinde de artık çekincesiz samimi görüntülere rastlanıyor.
Futbolda en önemli kupanın sahibini belirleyecek olan Avrupa Şampiyonlar Ligi finali, çok önceden kararlaştırıldığı üzere, önümüzdeki hafta ülkemizde yapılacaktı; son dakikada İstanbul’dan vazgeçildi. Finalin yeni adresi Portekiz kenti Porto. Final maçı seyircili oynanacak. Finale kalan iki takımın (Manchester City ile Chelsea) 6 biner taraftarı stadda yerlerini alacak.
İstanbul’dan vazgeçilmesinin sebebi, ülkemizde korona salgınıyla mücadelenin istenen sonuca ulaşmaması.
Ülkemize kendi vatandaşlarının gelmesine iyi gözle bakmıyor Avrupa ülkeleri. İngiltere’nin gidilmesini istemediği ülkeleri yerleştirdiği kırmızı listenin en başında Türkiye bulunuyor.
Dün Alman sağlık bakanının bir açıklamasını bizim gazeteler ‘müjde’ olarak sundular.
Adamın ‘müjdesi’ şu: “BionTech aşısı olmuş Türkler turist olarak Avrupa ülkelerine gelebilir.”
Diğerlerimiz? Şimdiye kadar yalnızca Çin aşısı olanlar?
Avrupa ülkelerine turist olarak da gidemeyeceğiz.
Fransa’ya gidip Eyfel Kulesi’ni görmek istesek, var olan bütün paramızı üç yıldızlı şefi var diye kuledeki Le Jules Verne Restoran’da bir öğün yemeğe harcamayı göze alsak, demek ki, bu hevesimiz kursağımızda kalacak.
Resmi açıklamalar ülkemizdeki vaka sayılarının iyice azaldığını, ölümlerin asgariye indiğini göstermesine rağmen Avrupa ülkeleri bizleri turist olarak bile istemiyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Avrupa’nın tavrını ‘siyasi’ bulmuş galiba.
Kimse şimdilik sormaz görünüyor, ama ben yine de soracağım: Acaba Çin aşısı üzerine bir de BionTech aşısı olunabilir mi?
Sağlık bakanı Fahrettin Koca, “Uğur Şahin bey söz verdi, nüfusumuzun bir misli sayıda BionTech aşısı gelecek” açıklamasını yaptığına göre, acaba devlet de Çin aşısı olanlarımızı bir de BionTech ile sağlamlaştırmayı mı hedefliyor?
Eyfel ille görülmek isteniyorsa beklemek gerekecek.
Yazarlar
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖzgür Özel’in özgül ağırlığı 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarVatandaşlık tanımı değişmeli mi? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİltica ve mülteciler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİyi yönetim üzerine düşünceler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUİslam Dünyası’nın kayıp yılları… 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.07.2025
25.07.2025
24.07.2025
23.07.2025
21.07.2025
19.07.2025
17.07.2025
15.07.2025
13.07.2025
11.07.2025