Halil BERKTAY
[18 Temmuz 2014] Gazze’de kara harekâtı da başladı ve kimbilir neye; yaşlılar, kadınlar ve çocuklar dahil daha kaç Filistinlinin hayatına mal olacak. Ama ben, İsrail’in ve işgal altındaki toprakların iç gerçekliği hakkında gene muhalif İsrail aydınlarının (ABD’nin liberal Doğu Kıyısı entelektüel basınında çıkan) tanıklıklarını aktarmayı iki gün daha erteleyip, gene biraz Yahudi düşmanlığı üzerinde duracağım.
Çünkü sahneye, son yıllarda bu gibi durumlarda hep rastladığımız gibi, gene Yeni Akitçıkmış bulunuyor. Sırf başbakanın tek-yanlı öfkesinden hareketle Türkiyeli Yahudilerin endişeleri’ne ancak hafifçe değinmiştim ki, inanılmaz zehirli dili ve nefret söyleminin en aşırısıyla Yeni Akit devreye girdi ve herkese Nazi tipi antisemitizmin ne demek olduğunu bir kere daha hatırlattı. Aynı zamanda, bu ülkenin gayrimüslim “azınlık”larının ne gibi açık-örtük tehditlerle yaşamaya zorlandığını; 1915’teki veya 6-7 Eylül 1955’teki gibi, her an başlarına neler gelebileceğini (en azından, bunu sürekli isteyen ve özleyenlerin varlığını), hem de kendi mantığıyla, efelenerek ve böbürlenerek, bütün çıplaklığıyla ortaya koydu.
Hrant’ın öldürülmesiyle başlayan o karanlık, uğultulu, Atatürkçülüğün ve ulusalcılığın saldırgan zorlamaları karşısında demokrasinin yaşayıp yaşamayacağının belli olmadığı 2007-2008 yıllarıydı. Bu kritik dönemeçte, Kasım 2007’de yayın hayatına atılan Taraf’ta (eski Taraf’ta, yani Ahmet Altan ve Yasemin Çongar’ın Taraf’ında), taş kafa solculuğun “liberal/izm”i bir suçlama ve aşağılama olarak kullanmasına karşı bir dizi yazı yazmaya girişmiştim. Birinde Voltaire ve Mill’den özgürlük dersleri’ni konu ediyordum (sonradan bu fikir, söz konusu yazıları derlediğim Özgürlük Dersleri cildinin başlığına taşındı). Voltaire’in Helvétius’a bir mektubunda yer aldığı rivayet edilen “Söylediklerinize katılmıyorum, ama bunları söyleme hakkınızı hayatım pahasına savunacağım” (ya da bir başka varyantında, “Yazdıklarınızdan nefret ediyorum, ama yazmayı sürdürmenizi mümkün kılmak uğruna canımı veririm”) sözleri ile John Stuart Mill’in On Liberty’sini (1859; Özgürlük Üzerine) yan yana koymuş ve kimilerine çok heretik geleceğini bildiğim şu cümlelerle bitirmiştim:
Bu Türkiye’nin, çok yüksek dozda bir Voltaire-Mill tedavisine ihtiyacı var, hem de âcilen. Dahası, gayet net söylüyorum, şu anda Marx’tan fazla Voltaire ve Mill’e ihtiyacı var. Zira Marx’ın “burjuva” diye sırt çevirdiği, geliştirmekle ilgilenmediği, devrimle aşılacağını sandığı olağan demokrasi ve özgürlük standartlarına, o horlanan liberal-demokratik düşünce çok daha fazla ışık tutuyor. Kâh Atatürkçü kâh Solcu yasakçılara, çoğulculuk ve tolerans adına, Marx’tan hareketle söylenecek çok şey yok, ama Voltaire ve Mill’den hareketle söylenecek çok şey var. En azından şu örnekte, John Stuart Mill zamanın sınavına Karl Marx’tan daha iyi dayanıyor. (5 Temmuz 2008)
Altı yıl iki hafta sonra bugün, söylediklerimin aynen ve hattâ daha bile kuvvetle yanındayım. Hemen bütün ideolojik tandansları içinde, iktidarı ve muhalefetiyle bu toplum oldukça şizoid. Bir, Voltaire’i ve Mill’i hâlâ anlayabilmiş değil. Cümleten demokratlığımıza toz kondurmayız ama başkalarının bize aykırı gelen şeyler düşünme ve söyleme özgürlüğüne aslında pek saygımız yoktur. Çok da sükûnetle karşılamayız ters bulduğumuz fikirleri; şu veya bu şekilde yayınlamamanın, es geçmenin, göz ardı etmenin, yumuşak yöntemlerle susturmanın, limitte düpedüz yasaklamanın yoluna bakarız.
İki, hem muzaffer ve kahhar bir fetihçiliğimiz, hem kültürümüz ve uygarlığımızla övünmekten vaz geçemez; “muasır medeniyet seviyesi”ne hayranlık ile “medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar”dan nefret arasında nerede duracağımızı bir türlü bilemeyiz. Bu temel karışıklığın uzantısında, “yabancı”lara karşı milletçe çok cömert, çok âlicenap, çok misafirperver geçiniriz. Yüzyıllar boyu sığınmacılara nasıl kucak açtığımızla iftihar ederiz. Ama aynı zamanda, bunu sürekli başlarına kakar, yüzlerine vurur, bir tahakküm aracına dönüştürürüz. Hep tedirgin eder ve eğretiliklerini hissettirir; bak, senin kaderin benim iki dudağımın arasında, onun için haddini bil, yoksa karışmam demeye getiririz. Ömer Seyfettin’in Diyet’inde, hırsızlık iftirasına kurban gitmiş namuslu kılıç ustası Koca Ali, Hacı Mehmet’in “Kolunun diyetini benim verdiğimi unutuyorsun galiba, ben olmasam şimdi çolak kalacaktın” dırdırına bir noktada dayanamaz; kendi kolunu kestiği gibi zengin ve hasis kasabın suratına çarparak çıkıp gider. Nâzım’ın bir Şahende Hanımı vardır Memleketimden İnsan Manzaraları’nda. Rahmetli Şerif Ağanın yedi yıldır dul karısı, tam bir kötülük timsalidir. Aş eren bir “tazecik” gebe kadına iki tutam vermektense, “kalın kemikleriyle yeldirmesinin içinden sıyrılır gibi” ağır ağır yerinden kalkıp, bütün bir kiraz sepetini trenin penceresinden dışarı döker (Adam Yayınları, 84). Bizim de iyiliğimiz ve hoşgörümüz Hacı Mehmetler sahte ve yapmacık mıdır; biz de özünde Şahende Hanımlar kadar kötü ve kavruk ruhlu muyuzdur ki “azınlık”larımızı mânen böylesine ezer, aşağılar, esir ve rehin muamelesi çeker, kirazları dışarı dökercesine tarihsel ve bugünü gerçekliklerini kabul etmez, faraza vakıf mallarını vermez, cemaat seçimlerine karışır, ikide bir biat ettirir, tabii siz haklısınız efendimiz, siz her zaman haklısınız anlamına gelecek şeyler söylettirir, sonunda bir şeyleri suratımıza çarpmak noktasına getiririz? acı Mehmet kadar Hacı
Şimdi ne çağrıştırdı bütün bunları? Akıl ve mantık gereği biliyorum ki Yeni Akit’e (veSözcü’ye, Aydınlık’a vb) hiç bulaşmamak lâzım aslında. Ama bu kadarı da tahammül edilir gibi değil. Meğer benim Endişeler’imden bir gün önce, Faruk Köse imzalı bir yazı çıkmışYeni Akit’te (15 Temmuz). Aynen şöyle başlıyor: “Her gittikleri yerde fitne-fesat çıkaran Yahudiler İspanya’dan kovulduklarında, Osmanlı onlara kucak açmış. Getirmiş, ülkemizin en güzel yerlerine yerleştirmiş.” Hem uzun uzadıya sayıp döküyor, hem de demagojik bir tavırla ekliyor ki “bunlar sorun değil.” Çünkü “sırf yahudi diye ölsün yok olsun” istemezmiş. “Hani yok olurlarsa da üzülme[zmiş] ama sırf yahudi diye böyle bir muamele görmelerine taraftar olma[zmış].” Lûtfetmiş yani; böylesine de merhametliymiş! Ama sonra kükremeye başlıyor: “Ancak sen, yahudi kimliğinle çıkıp, benim müslüman kardeşlerimi katletmeye başlarsan” işte o zaman Faruk Köse de “sana kısas uygulanmasını isteme hakkını elde eder” ve “Siyonist öldürmek caiz mi? sualini gündeme getirir”miş. “Bu noktada, Hahambaşı Rav İsak Haleva’ya çağrıda bulunuyor”muş: “Hemen, hiç geciktirmeden, açık ve net ifadelerle, Türkiye’de yaşayan yahudiler adına bir açıklama” yapmalı; “İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırımı” kınamalıymış. Bunu Türkiye’ye borçluymuşlar bir şekilde — “bu ülkede beş asırdan fazla bir süredir güven içinde yaşamış olma”nın “bir gereği”ymiş. dir. Ve ardından, yahudi cemaatinin kaderi hakkında güya endişe duyarmış gibi yapan, hemen hiç kamufle edilmemiş bir tehditler furyası geliyor: “Bu güven içinde yaşayışın devamı bakımından, (…) bu ülkenin müslüman halkının, (…) yahudi cemaatine karşı toplumsal öfke duymaması çok önemli”miymiş. Zira, diyor, “toplumsal öfkede adalet yoktur. Toplumsal öfkenin aklı yoktur. Toplumsal öfkenin vicdanı yoktur. Toplumsal öfkenin freni de yoktur; nereye kadar varacağı, nerede duracağı bilinmez.” Masum ve kederli, baştan aşağı iyi niyetli Faruk Köse, “Yahudilere karşı birikecek ve taşacak toplumsal öfkenin, 6-7 Eylül 1955’te Rum vatandaşlara karşı girişilen akıl tutulmasına benzer bir sonuca varmasından endişe” edermiş.
Devamı da var. Faruk Köse’nin yazısı doğrultusunda, Türkiye Yahudilerinin önde gelenlerine koşturmuş Yeni Akit muhabirleri. İllâ mahkûm edeceksiniz diye üzerine üzerine gidilen ve hizaya girmeye zorlanan cemaatten Silvio Ovedia, bir şeyler söylemeye mecbur bırakılmış; “ortada kınanacak bir şey olmadığını” çünkü iki tarafın da birbirine füze ve bomba attığını ifade etmiş. Benim tavrım açık: İlkin, yanlış ve haksız bir düşünce. Aynen Bir okuyucu mektubu vesilesiyle yazdığım gibi, İsrail’in yaptığı Hamas’ın yaptığına cevap olmadığı; yerleşimci-kolonyalist (settler-colonial) bir devletin Filistin halkına karşı 1948 nakba’sından beri sürdürdüğü etnik temizlik, mülksüzleştirme ve tahakküm politikasının devamını oluşturduğu için. Ama ikinci olarak, bu da meşru bir düşünce sonuçta — dünyada ve Türkiye’de mevcut bir düşünce; isteyenin istediği gibi savunabileceği bir düşünce; herhangi bir tehdit ve yıldırmaya konu olmaması gereken bir düşünce. Oysa Yeni Akit hiç bu kafada değil, tahmin edebileceğiniz gibi. Ertesi gün “resmen hainlik” manşetiyle vermişler Ovedia’nın demecini; haberin içinde “haince yorumlar” diye tekrar vurgulamayı da ihmal etmemişler.
Hep söylerim, “hain” olmak ne kadar kolay bu memlekette! Çünkü İttihatçılıktan ve 1910’lardan beri proto-faşist bir siyasal kültür kılcal damarlarımıza sinmiş. Naziler iktidara gelmeden veya geldikten sonraki 1930’lar Almanyasını gözünüzün önüne getirin. Sürekli kükreyen Hitler’ler, Ernst Röhm’ler, Joseph Goebbels’ler. — Ey Yahudiler, makul olun, boyun eğin, SA’larımızın sabrını taşırmayın; üstün Germen ırkının aklı olmayan, vicdanı olmayan, nerede duracağı bilinmeyen, elbette yüzde yüz spontane toplumsal öfkesini üzerinize çekmeyin, patlamasına meydan vermeyin. (Bizim de şimdi böyle lâflar etmekle o toplumsal öfkeyi kışkırttığımızı filân sanmayın; biz sadece sizi gözetiyoruz…Kristallnacht’a, Varşova Gettosuna, Auschwitz’e, gaz odalarına kadar.)
Demişler midir acaba? Pekâlâ demiş olabilirler, buna oldukça yakın şeyler; bu satırları evde yazarken bütün Faşizm/Nazizm kaynak ve belge derlemelerimi, Winkle ve Stackelberg’lerimi, Companion to Nazi Germany ve Nazi Germany Source Book’larımı üniversitedeki odamda bırakmış olmasam, oturur bulurum da. Bulurum çünkü NazizmYeni Akit’i değil, Yeni Akit Nazizmi izlemekte. Fakat uzun söze ne hacet? Sokratik bir soru-cevap silsilesinden geçelim isterseniz. İsrail ile Yahudilik özdeş mi? Hayır, değil. Bütün Yahudiler İsrail’in yaptıklarından sorumlu mu? Hayır, değil. Öte yandan, İsrail devlet terörü diye bir şey var mı? Evet, kuşkusuz.
Aynı şekilde — Müslümanlık bağnazlıkla, fanatizmle, Yahudi düşmanlığıyla, gizli Hitler hayranlığıyla özdeş mi? Hayır, değil. Bütün Müslümanlar cihadçı mı? Hayır, değil. Bütün Müslümanlar Hamas’ın, Boko Haram’ın, IŞİD’in, El Kaide’nin yaptıklarından sorumlu mu? Elbette hayır. Öte yandan, gerçekten İslâmi terör ve İslamofaşizm diye bir şey de var mı yeryüzünde?
Siz karar verin. İşte Şekil 1 önünüzde.
Yazarlar
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURPKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarışın Halklaşması ve Demokratik Toplum Sürecine Çağrı... 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçYoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu? Olur ama… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENVe casusluk hikâyesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇete savaşı mı? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolSarkozy hapiste 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAsker göndermek ya da göndermemek… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkumuş hainler ülkeden kaçıyor! 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (2) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMuhalefetin gerçeklikle bağı koparsa… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKronik siyaset bunalımı… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan‘Büyük iddialar, büyük kanıtlar gerektirir’ 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTGöbeklitepe… Urfa İzlenimleri – 2 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Türk soylu yabancı” mı, “herkes Türktür mü (vatandaş?) daha doğru? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDem Parti’ye çullanmanın hafifliği 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon yerli ve demokratik çözümün yol haritasını hazırlamalı 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNMadencilik yasasının gölgesinde hasat: Çatalağaç zeytin taşınamaz 21.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTürkiye’nin dilleri, İslam’ın lehçeleri, Allah’ın ayetleri 20.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERFransa’yı krizden kurtaran emeklilik hakları 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRMilyonlarca dolarlık LPG filosu ve otel zinciriyle Paramount operasyonunun en dikkat çekeni: Şaban K 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞTrump’ın meşruiyeti var mı ki! 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Bora“Çetin Ceviz Çıkan Ankara Ahalisi” 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuksuz Türkiye inadı ve af… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIREkonominin düzelmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÇifte hukukta son perde: Ünsal Ban nasıl kaçtı? 16.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları






















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024