Roni MARGULIES
Yoldaşlarım ve ben bu haftasonu BDP’nin bağımsız adaylarına oy vereceğiz.
Bunun sorunlu, çok uzun boylu tartışmayı gerektiren bir yaklaşım olduğunu hiç düşünmemiştim doğrusu. Başka ne halt edeceğiz ki?
Ama sandığım kadar sorunsuz değilmiş.
Halil Berktay’ın bu sayfalarda geçen hafta dile getirdiği çekinceler sandığımdan daha yaygın. En azından Taraf okurları (ve yazarları) arasında.
Berktay’ın itirazlarından birincisi, silahla ilgili:
“Ben Kürtlerin ezilmişliği ve mağduriyetine ilişkin bütün tesbitlere toptan katıldığımı daha baştan söylüyor ve ardından, ama, diyorum, bundan ‘Kürt siyaseti’nin, özellikle de ‘silâhlı mücadele’nin doğruluğu sonucu otomatik olarak çıkmaz.”
Ve dolayısıyla:
“‘Emek, demokrasi, özgürlük’ blokuna destek veren arkadaşlarımla da ‘ayrı dünya’larda mıyız acaba? İçlerinden biriyle bir sohbetimiz oldu. Tutumumu açıkladım: Bir eli silâhta olan ve/ya şiddeti maruz gösterebilen hiçbir örgüte oy veremem, dedim.”
Şimdi, ben de Kürtlerin ezilmişliği ve mağduriyetine ilişkin bütün tesbitlere toptan katılıyorum. Ve doğrudur, “Bundan ‘Kürt siyaseti’nin, özellikle de ‘silâhlı mücadele’nin doğruluğu sonucu otomatik olarak çıkmaz”.
Şu çıkar.
Ezilen ulusların kendi kaderini tayin etme hakkını savunuyorsam ve Kürtlerin ezilmiş ve eziliyor olduğu tartışma götürmez şekilde açıksa, Kürtlerin devletle mücadelesinde ben tarafım.
Burada ne dememiş olduğumu vurgulayayım.
“Kürtler sosyalist bir mücadele verirlerse desteklerim” demedim.
“Kürtlerin mücadelesine benim siyasî görüşlerimi paylaşan sosyalist bir örgüt önderlik ediyorsa desteklerim” demedim.
“Kürtlerin mücadelesi benim uygun gördüğüm ve onayladığım yöntemlerle yürütülürse desteklerim” demedim.
“Kürtlerin devletle mücadelesinde ben tarafım, Kürtleri desteklerim” dedim. Nokta.
“Şöyle yaparlarsa desteklerim, böyle yaparlarsa desteklemem” değil.
“Silah kullanırlarsa desteklemem, kullanmazlarsa desteklerim” değil.
Neyi kullanıp neyi kullanmayacakları kendi bilecekleri iştir. Kendi kaderlerini tayin etmek, tam da ne isterlerse kullanmaları anlamına gelir.
Kaldı ki, silah kullanmasalardı bugün bu konuyu tartışıyor bile olmayacaktık. Hâlâ “dağ Türkleri” olarak, “kart kurt” sesleri çıkararak yaşamaya ve erken ölmeye devam ediyor olacaklardı.
“Ah, keşke silah kullanmasaydınız” demek, hem haksızlık hem saflık.
“Bari şimdi silah bırakın” demek, daha da büyük saflık. Türk devletinin, karşısında silahsız bir düşman gördüğü anda neler yapacağını tahmin edebilen sadece ben değilim herhalde!
Berktay’ın ikinci itirazı da şöyle:
“Referandumun ‘evet’çi veya ‘yetmez ama evet’çileri, gidip işte böyle bir bloka katıldılar, maalesef. Neden böyle oldu ?.. önemli ölçüde alışkanlıkların ve klişelerin gücüyle (faraza ‘ezilen halkın partisi mutlaka ilericidir’ diye düşündükleri için).”
Yoo, hayır. O nedenle değil.
Şu nedenle: Seçimlerden sonra, seçilen Meclis’in önündeki temel iki mesele yeni anayasa ve Kürt sorununun çözümü olacak.
Bu iki konu tartışılırken, Meclis’te Kürt halkının taleplerini dile getiren temsilciler bulunması gerek.
Bu konuları Haberallarla Balbayların, Çiçeklerle Erdoğanların baş başa tartışıp karara bağlaması hem gülünç hem acıklı olur.
Kaldı ki, silahlı mücadeleye karşı olanların özellikle BDP’ye oy vermesi gerek. Parlamentoda temsil edilmeyen, grup kuramayan, güçlü bir ses çıkaramayan bir Kürt hareketinin başka ne seçeneği kalacak?
Son olarak şöyle demiş Berktay:
“Galiba çoğu solcu için öncelikle ‘sol içi birlik’ hâlâ çok önemli. Sanıyorlar ki 60 ve 70’lerin fraksiyonlaşmasının mirası bugün altedilir, yani o fraksiyonların kalıntıları birleştirilirse, halka gitmenin ve yeniden kitleselleşmenin önünü açacak bir cazibe merkezi kurulabilir.”
Hiç öyle bir düşüncem yok.
Aksine.
Önemli bir kısmı Kemalist, milliyetçi ve İslam düşmanı olan mevcut sol örgütlerden ne köy olur ne kasaba. Ama seçimlere bir hafta kala yeni bir sol yaratacak halimiz yok. Yine geç kaldık.
“Başka ne halt edeceğiz ki?” dedim başta. Bence cevabı açık, BDP’ye oy vermekten başka yapacak bir şey yok.
“Başka ne halt edebilirdik?” ise başka bir soru. Onun cevabı çok.
Ama onu seçimlerden hemen önce tartışmak anlamlı değil, doğru değil.
Şunun şurasında üç beş gün kaldı. Haftaya tartışırız.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Haydi başka gezegene gidelim!
22.03.2023 - Diktatör, komplo ve ölüm
13.03.2023 - “Maşallah şehrin temizliği gayet güzel”
27.02.2023 - Türk erkeği ağlamaz (ben ağlarım)
20.02.2023 - Puslu havayı seven yabancı kurtlar
13.02.2023 - Dört dilde geçinemiyoruz!
6.02.2023 - Yasaklamalı mı, yasaklamamalı mı?
29.01.2023 - İnsan insanın kurdu mudur?
21.01.2023 - Ardahan Umumî Helalar Müstahdemliği ve hukuk
15.01.2023 - Seküler milliyetçilik ve dindar milliyetçilik
15.01.2023
Yazarlar
-
Akif BEKİKimmiş bakalım devlete saldıran? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBüyük eşik atlandı, sıra mayınlı alanda… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasPara vermeden diploma alanlarımız da bunlar 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
muharrem
iyi güzelde bu parti ler sistemi ile Türkiye krizlerden darbelerden kurtulamaz.particilik Türkiye ye faydası olan bir sistem asla değil. iyi dürüst halkını seven bir başkan seçersin hem ülkeye hem millete faydası olur.partileri gördük geçmişte.basın kartellerinin işadamlarının darbecilerle elele ülkeyi yönettiği halkı dışladığı fakirleştirdiği devirleri unutmadık.basın kanunları yaptırıyor kartelin sahibi işadamı malı götürüyor itiraz eden erbakan hükümetinede birileri sopayı gösteriyordu