Sezin ÖNEY
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının Türkiye’yi bağlayıp bağlamadığını sorgulamak, aslında Türkiye ile Avrupa’nın ilişkisini temelinden değiştirmeyi, yeniden kurgulamayı tartmak demek. Diğer bir deyişle, AİHM kararlarının aleyhine karar verilen ülkeyi “bağlamadığını” öne sürmek, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği’nden de vazgeçmeyi göze almak demek.
Öncelikle, “AİHM kararlarının bağlayıcı olduğu”, Mahkeme’nin kendini tanıtan el kitapçıklarında bile yer alan en temel, basit bilgilerden biri. “50 Soruda AİHM” gibi, Avrupa’nın en üst düzey yargı kurumlarından birini hiç bilmeyenlere tanıtmayı amaçlayan kitapçıklarda bile açıkça yazdığı üzere:
“İhlal bulan kararlar bağlayıcıdır. Muhattap, devletlerdir ve kararların gereğini yerine getirip, kararları infaz etmekle yükümlüdürler. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, kararların icrasını izlemek; özellikle de, başvuranların uğradıkları zararlara karşılık kendilerine verilmesi öngörülen tazminat miktarlarının ödenmesini sağlamakla görevlidirler.”
Şu söylenebilir: AİHM kararları, taraf ülkeleri bağlamakla beraber, elbette bu kararlara uymamak da bir seçenektir -ancak, sonuçlarına katlanmak koşuluyla... Eğer ki, AİHM kararları “yok sayılırsa”, o zaman Avrupa kurumları da, söz konusu ülkeyi “yok saymaya” başlar. Sonuçta, AİHM’nin tutup da, kararlarına uymayan ülkelere atom bombası atacak hali yok -fakat, AİHM ile inatlaşma, Türkiye için “nükleer” etkisi yaratabilecek bir zıtlaşma sürecinin başlamasına neden olabilir.
Denebilir ki, AİHM kararlarına uymayan mı yok? Şimdiye kadar ne gibi bir yaptırımla karşılaştılar ki, şimdi Türkiye karşılaşsın? Hele ki, “mülteci kartını” elinde tutan, Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in hep son dakika jokerini uzattığı Türkiye mi bir yaptırıma maruz kalsın?
Haksız mı Ankara'da yapılan hesap?
AİHM’nin mahkumların oy verme hakkının ihlal edildiğine hükmeden 2005 tarihli “Hirst/Birleşik Krallık” davasına yönelik kararının, “en hafif biçimde uygulanmaya konması”, neredeyse 15 yılı bulan bir süre almıştı. Üstelik de, kararı uygulamayı reddeden, demokrasinin beşiği kabul edilen bir ülkeydi. 2012’de dönemin Britanya Başbakanı David Cameron, AİHM’ye hitaben Strasbourg’da yaptığı bir konuşmada “Mahkeme, ulusal düzeyde ele alınabilecek sahte davalara karşı kendini tam olarak koruyabilmelidir” diyerek Hirst/Birleşik Krallık davasını küçümsemişti.
Ama işin şurası da var...
Bugün, David Cameron siyasetten “erken emekli” oldu; unutuldu gitti. Selefi Theresa May, 2016’da ülkesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olmaktan çekilmesi gerektiğini düşündüğünü söylemişti. May de silindi gitti. Birleşik Krallık, yaklaşık bir hafta sonra Brexit ile Avrupa Birliği’ne veda edecek olmanın sancısını yaşıyor.
Bir de Avrupa Birliği dışından AİHM ile çatışan örneklere bakalım:
AİHM’nin 2010 tarihli, Moskova’da “Onur Yürüyüşü”nün yasaklanmasını konu eden Rusya/Alekseyev davasının kararı da hâlâ uygulanmaya konmadı. Dahası Rusya, LGBTİ+ kesimine yönelik hak ihlallerini arttırarak sürdürüyor. Dava, AİHM’ye gittikten sonra Onur Yürüyüşleri Moskova’da “bir asırlığına” yasaklandı.
Rusya’nın AİHM’ye karşı “bizi bağlamaz” tavrını sergilediği ne ilk dava, ne de sonuncusu Rusya/Alekseyev oldu. Ancak, bu gibi davalar, AİHM ve Rusya arasında kırılma yaratacak büyüklükte restleşmelerden çok “ayak sürüme” biçimindeydi.
Rusya’nın en büyük gaz ve petrol şirketi Yukos’a, 2004-2007’de “vergi kaçakçılığı” başta olmak çeşitli suçlamalarla el konulması ve sonunda şirketin iflas ettirilmesi konusu da, AİHM’ye giden davalardandı. Yukos’un iflasına giden süreci, en büyük hissedarı ve yöneticisi Mikhail Khodorkovsky’nin Kremlin ile ters düşmesi ve Devlet Başkanı Vladimir Putin’e muhalif olması tetiklemişti. 2014’te AİHM, Rusya’yı Yukos hissedarlarına 2 milyar Euro’ya yakın tazminat ödemeye mahkum etti.
İşte bu dava, AİHM ile Rusya’nın arasındaki asıl kırılma noktası oldu.
Rusya’da, 2015’te yerel mahkemelerinin kararlarının AİHM’ninkilerin üstünde olduğunu öngören bir kanun yasalaştırıldı; 2017’de de Yukos tazminatını ödemeyi tamamen reddetti.
Tabii, bu arada Rusya ve Avrupa arasında çok büyük bir kırılma yaşanmıştı: 2014’te Kırım’ın ilhâkı. Bu sebeple, Rusya’nın Avrupa Konseyi’ndeki oy hakkı alınmıştı.
2019’da, Rusya ile diyalog penceresini açık tutmak isteyen Fransa ve Almanya’nın ortak inisiyatifinin de etkisiyle, Rusya’ya Avrupa Konseyi’ndeki oy hakları geri verildi.
Bu örneğe Ankara’dan bakınca, “biz de yapabiliriz” diye düşünmek herhalde, “2+2” kadar basit bir denklem gibi geliyor.
Son dönemde Karabağ Savaşı üzerinden iyice bütünleşilen Azerbaycan’ın da, AİHM ile, neredeyse Avrupa Konseyi’nden atılmaya gidecek ölçüde restleşmesi örneği de var -ki, bu konu üzerinde başka bir yazıda ayrıca duracağım.
Ancak, Türkiye, ne Rusya ne de Azerbaycan.
AİHM de, dünyanın en eski ve köklü bölgesel mahkemelerinden biri. 1959’dan beri, insan hakları alanında içtihat oluşturuyor ve Avrupa Konseyi üyesi olark tarafı olup da mahkum etmediği ülke de yok. Rusya ve Azerbaycan bile, hiçbir zaman AİHM ve Avrupa Konseyi’ne sırtlarını tamamen dönemediler; dönmediler.
Dahası, Türkiye ve Avrupa’nın çok yıpranmış olsa da, farklı tarihsel göbek bağları var. Bu bağlar da, taraflarca seçilerek, isteyerek, uzun zaman zarfında oluşturulmuş.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın kendisi web sayfasında, övünçle Avrupa Konseyi’nin “kurucuları” arasında olduğundan bahsediyor:
“Türkiye AK’nın kurucu üyeleri arasında sayılmaktadır. AİHS’nin denetim sürecine bireysel başvuru hakkını 1987’de ve AİHM’nin zorunlu yargı yetkisini 1990’da kabul etmiştir. Ülkemiz, ulusal düzeyde yürütülen reform çalışmalarında, Sözleşme hükümlerini ve Mahkeme içtihadını temel almaktadır. Anayasa Mahkemesi de, AİHM kararlarının ulusal yargı sistemimiz tarafından esas alınmasını öngören bir karar kabul etmiştir. Gerçekte AB’nin Kopenhag kriterleri olarak tanımlanan demokrasi ve insan hakları ölçütlerinin temeli de büyük ölçüde bu Sözleşme hükümleri ve Mahkeme içtihadıdır. Dolayısıyla, bu ölçütlere uyum ile esasen AB’ye üyelik hedefinden kaynaklanan yükümlülükler de yerine getirilmiş olmaktadır.”
Sadece Dışişleri’ninki değil, Türkiye’nin valilikler de dahil olmak üzere pek çok resmî makamlarının internet sitelerinde Avrupa Konseyi ve AİHM’ye gayet pozitif atıflar yer de alıyor.
Yalnızca Avrupa Konseyi değil, Avrupa Birliği’nin kendisiyle bağlarını kesmeyi göze almak, Türkiye için o kadar kolay mı? Avrupa ile bağlarını, tamamen pragmatik alışverişe bağlamış bir Türkiye’nin, ne devletinin ne de toplumunun hiçbir şey kaybetmeyeceğini söyleyebilir miyiz?
Avrupa Birliği’nin Türkiye ile ilişkilerini, ABD’de 20 Ocak’ta göreve başlayacak Joe Biden yönetimine endeksleme kararı aldığından bahsetmiştik.
Kırılgan ve kartların yeniden dağıtılacağı bir üç ay var Türkiye’nin önünde; 2021 Mart’ı Nisan’ına değin...
10-11 Aralık’ta AB için 2020’yi kapatma ve 2021’in ilk gündem maddelerini oluşturma zirvesinden çıkan kararlardan birini şöyle özetlemiştik:
“Türkiye-AB ilişkilerinin sapacağı rota için ABD’de Joe Biden’ın başkanlık görevini devralması ve Washington ile ilişkiler de dikkate alınacak. Yani, AB-Türkiye ilişkileri, ABD-Türkiye ilişkilerine endekslenecek.”
Uluslararası ilişkiler boyutunu geçelim: Bir de, Türkiye devleti ve toplumu açısından bakalım konuya...
AİHM, son kertede; Türkiye’nin taraf olduğu günden bu yana, devlete kendi içinde temizlenmeyi ve aşırı noktalara giden-hatta devletin, iktidarların varlığını tehlikeye atacak hak ihlallerinden kurtulmayı sağlamadı mı? Eksikliklerine ve bana kalırsa hiç de “ilerici” bir mahkeme olmamasına rağmen, Türkiye Cumhuriyeti devleti yargısı için bir nevi “Kuzey Yıldızı” gibi pusula görevini görmedi mi?
İnsan hakları ihlallerinin aslında, insan haklarının kendisinin olabildiğinden daha eşitlikçi bir yönü var: Bir kere ihlallerin önü alınmadı mı, herkes kendini eninde sonunda hedefte bulabiliyor. Herkesin hakkı bir şekilde yeniyor.
Pusulasını şaşırmak isteyene son kertede kimse engel olmaz; her şey bir seçimdir. Seçimler yapılır, sonuçlarına da katlanılır.
Yazarlar
-
Cihan TuğalMüslüman düşmanı Hegseth ve ‘İslami rejimler’in suç ortaklığı 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat Sevinç'Belirsizlik' kullanışlı bir idare yöntemidir, yurttaşı iki dudak arasına hapseder! 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin ikinci ve belki de “final” sezonu 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEHüseyin Kocabıyık’ın sözü 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezAtaerkil pazarlık 2.0 ve cinskırım 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySanayi verileri alarm veriyor: Almanya serbest düşüşte 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖcalan’ın Uyarısı... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan da olsan meşruiyet şart 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHatay’ı haritasına ilk kim koymuştu? 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanErdoğan ve kurmayları acaba neden isteksiz davranıyor? 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTOysa Her Şey Çok Farklı Olabilirdi… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm sürecinde bazı işaretler 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTutuklama tutkusu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBorsada vurgun nasıl yapılır? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYargıda “Kin” motivasyonu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUUyuşturucu kullanımı ortaokullara kadar indiyse… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuTürkiye neden bu kadar siyasi? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAteş hattında bir ülke: Suriye sahnesinde Türkiye 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman ülkelerde adalet yok ama adalet masalları çok güzel! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin geleceği giderek daha az tartışılırken… 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRTürkiye yeniden karanlık film günlerine mi dönüyor? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDevletin sahipleri ve DEM Parti! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyon, bir temel hak olan mülkiyet hakkının ihlali ve öneriler 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREkonomide akıldışılık sona erdi mi? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezFenerbahçe'nin Yeni Yönetimine İlk Açık Mektup 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.04.2025
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024