Hakan TAHMAZ
Bugün, Türkiye’yi yasa boğan 10 Ekim Ankara Katliamı’nın 10'ncu yılı. 2013-2015 yılları arasında yürütülen çözüm sürecine destek vermek amacıyla düzenlenen, Ankara’nın yakın tarihindeki en kalabalık barış mitinglerinden birinin yıl dönümündeyiz. Orta Doğu’nun en radikal örgütü IŞİD’in gerçekleştirdiği bu saldırı, örgütün dünyadaki en büyük katliamı olarak kayıtlara geçti. 109 insanımız yaşamını yitirdi, 500’den fazla kişi yaralandı ve binlercesi uzun yıllar ağır travmalar yaşadı.
Türkiye'nin başkenti Ankara, dünya tarihinde eşi benzeri az görülen bir şekilde, izni alınmış ve tamamen yasal bir barış mitinginde gerçekleştirilen bu büyük katliamla anılır oldu. Bu olay, 2013-2015 çözüm sürecinin bitişine giden yolda atılan ilk işaret fişeklerinden biriydi. Ancak ne yazık ki, o dönemde bu yeterince fark edilmedi ya da anlaşılamadı.
Son bir haftadır Rojava’da yaşanan gelişmeler ve Meclis’teki tartışmalar, yeni bir çözüm süreci ihtimalini gündeme taşıdı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Abdullah Öcalan ile TBMM çatısı altında temsili bir heyetin görüşmesi yönündeki öneriye destek vermesi dikkat çekici bir gelişme oldu.
Bahçeli’nin açıklamasının ardından, 8 Ekim 2025 Çarşamba günü yapılan TBMM Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun 14. toplantısının ikinci oturumunda, benim de aralarında bulunduğum sekiz sivil toplum temsilcisi, aynı talebi yeniden gündeme getirdi.
Sunum yapan kurumlar sırasıyla şunlardı:
• MEBYA-DER (Medeniyetler Beşiğinde Yakınlarını Kaybeden Aileler Derneği): Nezahat Toprak, Ramazan Dengiz
• DEMBİRDER (Demokrasi ve Birlik Derneği): Mehmet Metiner
• PODEM (Kamusal Politika ve Demokrasi Çalışmaları Derneği): Oral Çalışlar
• Hak İnisiyatifi Derneği: Fatma Ünsal, Mehmet Arif Koçak
• Barış Vakfı: [Benim adım]
• Toplumsal Mutabakat Derneği (TMD): Mahmut Şimşek
Sunumumu buraya bırakıyorum:
Sürece dair bazı gözlemler
Rojava’daki gelişmeler, Meclis’te atılan “Abdullah Öcalan” sloganları ve AİHM’in Selahattin Demirtaş’ın tahliyesine dair verdiği kararın iktidar tarafından bir kez daha reddedilmesi, bu sürecin “yeni bir çözüm süreci”nin başlama ve bitme işaretleriyle benzerlik taşıdığına dair yaygın bir kanaat oluşturdu.
Bu da Türkiye’nin, yeni çözüm süreci kapsamında geliştirdiği kendine özgü çatışma çözüm modeli üzerine yeterince düşünülmediğini, hatta tam olarak kavranamadığını gösteriyor. Elbette bu durum, modelin uygulanmasında yaşanan aksaklıklar ve yavaş ilerleme ile doğrudan ilişkili.
Ancak son bir hafta içinde elde ettiğim bilgiler, sürecin siyasi aktörlerinin—istisnasız—negatif barış (çatışmasızlık) süreci konusunda farklı tarz ve biçimlerde özel bir hassasiyet gösterdiğini ortaya koyuyor. Asgari bir paydaşlık anlayışına sadık kalma yönünde güçlü bir irade var. Bu da sürecin, her ne kadar yavaş olsa da, istikrarlı bir şekilde ilerlediğini gösteriyor. Bu noktada daha sabırlı ve yapıcı davranmak, özellikle Kürtlerle barış hayali olanların temel sorumluluğu.
Kritik Eşik
Pozitif barış sürecine geçişin 2026 ilkbaharında mümkün olabileceğine dair inanç, taraflar arasında oldukça güçlü. Önümüzdeki beş ay bu anlamda oldukça kritik. Sürecin siyasal aktörleri umutlu ve iyimser. Bu, yüreklere ferahlık verse de, özellikle CHP’nin mevcut pozisyonuna dair belirsizlikler (örneğin, pozitif pozisyonun yasalaşma sürecindeki tutumu, olası operasyonlar karşısındaki tavrı gibi) önemli riskler barındırıyor.
Ayrıca iktidar ortaklarının, sürecin “pozitif barış” aşamasına geçişinde nasıl bir politika izleyeceği ve Rojava politikalarını nasıl güncelleyeceği de önemli bir soru işareti.
Silahların bırakılması konusunda iktidarın, MİT’in teyidini koşul olarak öne sürmesi, sürecin nasıl işleyeceği konusunda ciddi bilinmezler içeriyor. “Türk usulü” ilerleyen bu sürecin, dünyada örneği görülmemiş handikaplar taşıdığı açık.
2013 yılında yaşanan, PKK’lıların sınır dışına çekilmesine dair tartışmalar (“çekildik-çekilmedik” ikilemleri) gibi, üçüncü tarafların (kişi, kurum, gözlemci) dahil edilmemesi yine benzer sonuçlara yol açabilir. Bu riski azaltmak için Barış Vakfı ve birçok kurumun ilk günden beri önerdiği, BM’nin geliştirdiği DDR (Silahsızlanma, Terhis, Yeniden Entegrasyon) programlarına uygun bir yasal çerçeve oluşturulması gerektiği tekrar tekrar gündeme getirildi. Ancak bu öneri ne yazık ki taraflarca kabul görmedi. Bu da süreci risklere açık hale getiriyor.
Ne yapılabilir?
Bu noktada barış isteyenler, yalnızca itiraz etmekle yetinemez. Olası riskleri önceden görmek ve bu tehditleri savuşturmak için tedbirler geliştirmek zorundalar. Bu tedbirler ne kadar güçlü olursa, süreç de o derece sağlıklı ve kalıcı bir raya oturur.
Barış isteyenlerin tarihsel ve güncel sorumluluğu, tam da şu anda bu noktada belirginleşiyor. Ne yapılabilir sorusunun yanıtı da nettir: Sivil toplum, kendi içinde kuracağı ağlarla süreci açık kaynaklardan izlemeli, raporlamalı ve kamuoyuyla şeffaf bir şekilde paylaşmalıdır. Belirsizlikleri kaygıyla izlemek, iç çekerek beklemek, barışın yaşamın özü olduğuna inananların yaklaşımı olmamalı.
Yazarlar
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÜlkemizde maaş dengesizliği 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezYılın Sonuna Doğru Okuduğum Kitaplar 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYüzde 85 acaba niye geçinemiyor? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA6/7 Aralık Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı.. 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDöndün dolaştık yeniden ‘End game’ yokluğuna dayandık 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYeni aşama başladı mı? 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUHiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi? 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBeton Fikret’in 13 Yıldır Değişmeyen Hikâyesi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALÜcret asgari, yoksulluk azami… 6.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBarış sürecinde iç siyasetin sahne alma zamanı… 6.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERKanun önünde eşitlik 6.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURCHP’nin `Kürt Sorunu´, Kürtlerin sorunlarını çözebilir mi? 6.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANZor ve kırılgan sürece girdik! 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTepki oylarını yönetmek başka, iktidar olmak başka 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAdaletsizliğin böylesi 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRİşte faturalar: Şirketi kurduğu gibi ESK ile anlaştı! ‘Genç boğalar’ hep ondan alınmış 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİTürkiye Yüzyılı okullarda zorbalığı niye durduramıyor? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen Çalıkuşu5 Aralık tecavüzü… 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
2.12.2025
25.11.2025
20.11.2025
14.11.2025
11.11.2025
7.11.2025
4.11.2025
1.11.2025
28.10.2025
23.10.2025