Kemal CAN

Kemal CAN
Kemal CAN
Tüm Yazıları
Sürecin ikinci ve belki de “final” sezonu
12.10.2025
18

1 Ekim 2024, Bahçeli’nin DEM sıralarına doğru yürüdüğü ve elini uzattığı bir fotoğrafla hatırlanıyor. Sonra adı hâlâ konulamamış malum “Süreç” başladı. 1 Ekim 2025 ise başka bir fotoğrafla kayda girdi. Altın varaklı koltukta oturan Erdoğan’ın etrafına CHP, TİP, EMEP dışındaki bütün parti temsilcilerini oturtarak verdiği pozla. Bu iki resim de elbette aynı sürece ilişkin. Ancak kritik fotoğraf kareleri -bundan sonraki gelişmelerle daha net göreceğimiz üzere- galiba sürecin birbirinden farklı evrelerini temsil ediyorlar (edecekler). Birincisine başlatıcısı olarak Bahçeli dönemi dersek, ikincisinin Erdoğan dönemi olması ihtimali hayli yüksek.

Güncel pek çok mesele, bu vites (ya da makas) değişimiyle doğrudan bağlı veya kısa bir vadede bağlanacak. Birinci evrenin başlatıcısı ve sürükleyicisi Bahçeli, Öcalan’ı “kurucu önder” payesi vererek -kamuoyu nezdinde- meşru aktör olarak sahneye sürmüştü. İkinci evrenin patronluğunu ise ilk yılın en nazlı aktörü Erdoğan almaya hazırlanıyor ve Öcalan’ın rolünü -daha önce alınan (veya alınamayan) mektuplarda olduğu gibi- kendi önceliklerine göre yeniden tanzim niyetinde. İki devrenin başrollerindeki bu önemli değişim, en azından bu hâliyle Bahçeli’nin koçbaşı fonksiyonuyla sınırlı gibi durmuyor.

Kemal Can yazdı: Sürecin ikinci ve belki de “final” sezonu
Kemal Can yazdı: Sürecin ikinci ve belki de “final” sezonu

Erdoğan ilk devrede nasıl davrandı?

Erdoğan, sürecin ilk yılında -bazen “çatlak” iddialarına neden olacak kadar- hayli geride pozisyon aldı. Bazıları bunu, Erdoğan’ı risklerden koruma kaygısına veya Bahçeli ile rol paylaşımına bağladı. Ancak rahatsız edici sessizlik, çeşitli kereler İmralı temaslarına izin verilmemesi, komisyonun kuruluşunu erteleme girişimi, Suriye konusundaki sert çıkışlar ve en önemlisi 19 Mart Sürecinin aşırı şedit oluşu, bu yavaşlığın (direncin) pek de kurgusal (ya da sanal) olmadığını düşündürüyor. Ayrıca Erdoğan’ın herhangi bir şeyin geri planına razı olması zaten pek beklenmez.

Neden böyle olduğu hakkında çeşitli görüşler ortaya atıldı. Bence, Erdoğan’ın sürecin kendi öncelikleriyle ilişkisini kurmadaki sıkıntısı en önemli faktördü. Erdoğan’ın hiçbir şeyin önüne geçmesine izin vermeyeceği önceliği, her zaman “şahsım iktidarının” geleceği. Bu önceliğe hizmet etmeyen hatta dolaylı faydası garanti altına alınmamış (taahhüt edilmemiş) her gelişmeye, ihtiyatla (şüpheyle) yaklaşıyor. Ulusal ve uluslararası düzeyde zorlu ama kolay “iş yapılır” pazarlıkçı olmasını sağlayan da gayet basit bir soruya daima aradığı cevapla ilgili: “Benim bundan ne menfaatim olacak.” Trump’ın da söylediği gibi, zorlu ama ne istediği açık olan pazarlıkçıyla kolay mesafe alınıyor.

Kemal Can yazdı: Sürecin ikinci ve belki de “final” sezonu
Kemal Can yazdı: Sürecin ikinci ve belki de “final” sezonu

Erdoğan süreçteki pozisyonunu yeniliyor mu?

Bir yılın sonunda ne oldu da Erdoğan, meclise “inerek” siyasete ve sürece bizzat vaziyet etmeye yöneldi? Yine birileri “zamanı geldiği için” diyebilir ama üst üste gelen bazı gelişmelerin neden olduğu fırsat ya da zorunluluk algısının payı da var sanki. En başa ABD gezisi ve Trump’tan temin edilen “meşruiyet” yerleştirilebilir. Ham hâliyle iç politikada kullanılabilir, rıza veya siyasi destek ikamesine dönüşebilir olmayan bu meşruiyet ya da “çalışılmaya devam edilecek aktör” görüntüsü, çeşitli çatışma alanlarındaki -ağırlıklı dış (komşu) dinamiklerdeki- muhataplara dönük. İçeride de “görünmeyen” aktörlere.

İç politika dinamikleri açısından da ciddi imkânlar görmüş olabilir Erdoğan. Diğer muhatapların -restleşmeye götüremeyecekleri anlaşılan- hızlandırma baskısına, beklenenden uzun direnerek; onları hamlesiz, siyasetsiz bıraktı. “Hadi sıra sizde” denilmesinden sonra herhangi bir adım atılmadı; talepkâr beklentiler dile gelemeden çabuk yoruldu, Erdoğan’ın lütfu beklenir (fotoğraflara göre ağzına bakılır) hâle gelindi. Hatta Pervin Buldan’a göre “medyaya çeki düzen verilmesi” bile beklenir oldu. “CHP-DEM kırılması” için imkân işaretleri de hiç azalmadı, muhalefet medyasını domine eden koro, plana çok sadık çıktı. 19 Mart süreci mitingler ve operasyonlar (transferler) şeklinde garip bir dengeye oturdu.

Meclis’in ilk günü olanlar ne anlatıyor?

Erdoğan’ın sürecin kontrolü ve siyasete -siyasi araçlarla- müdahale niyetini en iyi gördüğümüz sahneler: Meclis açılışı görüntüleri, oturum sonrasında Numan Kurtulmuş’un odasındaki mizansen ve resepsiyondaki fotoğraflar. Erdoğan uzun süredir, siyasete siyaset dışı araçlarla (yargı başta) katılıyor. Muhtemelen bu konuda herhangi bir değişiklik olmayacak (hatta belki artacak) ama Erdoğan’ın “meclise inmesi” ve CHP dışındaki bütün profesyonel siyasi kadroyu etrafına toplaması, artık siyaset yapar gibi görüneceğini düşündürüyor. Teşkilat operasyonları ve önümüzdeki günler için konuşulan kabine revizyonu AKP Genel Başkanı şapkasını işaret ediyor.

Süreçle ilgili durumda beliren emâreler ise Erdoğan önceliklerinin galebe çalmaya başladığını gösteriyor. Başından itibaren ve ısrarla komisyonun kendisine gelmesini isteyen Öcalan, meâlen “ben devletle kısmını tamamladım, siyasi tarafını komisyona anlatacağım” diyordu. Şimdi hem Bahçeli’nin Suriye için istediği çağrı hem Erdoğan’ın komisyona yüklediği görev; komisyonun, “istenilen” mesajları Öcalan’dan alıp getirmesi. Bu komisyona biçilen misyonun tamamen ters yüz edilmesi demek. Bir başka güçlü işaret, külliyedeki anayasa çalışmalarının hızlandığı bilgisi. Erdoğan, önceden deneyip geri çekildiği, süreçle anayasayı entegre etme hevesini tazeliyor.

Kemal Can yazdı: Sürecin ikinci ve belki de “final” sezonu
Kemal Can yazdı: Sürecin ikinci ve belki de “final” sezonu

Suriye meselesi nasıl ilerleyecek?

Suriye’de işlerin istendiği hızda ve istendiği istikamette ilerlemediği sır değil. Zaten açık tehditler ve çatışmalar, saklanmayıp karşılıklı kozlar hâlinde alenileştiriliyor. Fakat ciddiye alınabilecek bütün gözlemci ve yorumcular, işlerin kolay olmadığını söylemekle birlikte, yüksek tehditlerin de gerçekleşmesi olasılığını hâlâ düşük görüyor. Türkiye’nin ABD’ye rağmen SDG’ye taarruzu, SDG’nin sürecin hilafına köprüleri atması pek mümkün değil. Kimsenin tam olarak istediğini alması da, kimsenin tam olarak istenileni vermesi de zor. Son haberler, SDG silahlı gücü için bir ara entegrasyon formülüne yaklaşıldığı yolunda.

ABD’den tedarik edilen meşruiyet, onun Gazze’ye uzanan ayağı ve bölgede edinilen yeni rol (ve bunun biraz ekmeğini yeme hevesi), son günlerde Erdoğan’ın Suriye konusunda daha ılımlı bir dil tutturması, krizin gerilim yerine suhuletle atlatma niyetini düşündürüyor. Nobel almaya bile heves etmiş Trump’ın da bölgede yeni gerilim arzu etmeyecek olması muhtemel. Erdoğan, böylesi gerilim aralarını, pazarlık şansı için kullanmakta becerikli. Eğer Suriye’de elini rahatlatacak “meşruiyeti” -en azından böyle sunulabilecek kadar- tedarik edebilirse, içerdeki süreci kendine yontma iştahı çok artar.

Kemal Can yazdı: Sürecin ikinci ve belki de “final” sezonu

Demirtaş’ı içeride tutmanın anlamı ne?

Sürecin iyice Erdoğan kontrolüne geçmesi ve onun önceliklerine göre biçimlenmesi ihtimalini güçlendiren göstergelerden en önemlisi, kuşkusuz Demirtaş kararı. AİHM kararına itiraz edilmemesi gibi “hukuki kılıklı” bir “onurlu dönüş” imkanı kullanılmadı ve beklentilerin aksine -ve neredeyse inadına- son gün itiraz yapıldı. Bu hamle, Erdoğan’ın kişisel husumetine muhatap olan Demirtaş’ı hapiste tutmak yanında, böyle bir beklentiye çok yaklaşan herkese önemli bir mesajdı. Hatta sürecin halkla ilişkiler (ikna edicilik) kısmının hiç önemsenmediğinin ve “lütuf” ilişkisinin dayatılacağının altını kalınca çiziyordu.

Demirtaş hamlesi, hemen sonuç verdi. CHP’de sürekli kurcalanan İmamoğlu-Özel tansiyonunun bir benzeri, DEM ve tabanı için Öcalan-Demirtaş hattında yeniden tetiklendi. Bu konudaki spekülasyonlar sağanak hâlde tekrar yağmaya başladı. Bunun DEM’i zaten iyice sıkıştığı dar alanda büyük sıkıntı üretmesi sürpriz olmaz ama sürece -istendiği ve kışkırtıldığı kadar- fazla itiraz etmeyen hatta destekleyen muhalefet kamuoyu üzerinde de yıpratıcı bir etkisi olacağı kesin. Şimdilik siyaseten iktidarı eleştirme imkânı verse bile, sürecin dışında kalmamaya çalışan CHP yönetimi açısından da kısa ve orta vadede sorun olacak. Özellikle de Komisyon-Öcalan görüşmesi bağlamında.

Kemal Can yazdı: Sürecin ikinci ve belki de “final” sezonu

Erdoğan çok öne çıkarsa sürece ne olur?

Erdoğan’ın herhangi bir sürecin belirleyicisi olması, yaşanacakların daha basit ve kaba cereyan etmeye başlaması demek. Arkasında, uygulamasında son derece karmaşık hatta fazlasıyla uyanıkça mühendislikler gündeme gelse bile, çıktığı nokta ile varmak istenen yer arasında kolayca izlenebilen doğrusal bir çizgi (yol) beliriyor. Süreç ilerleyebilsin diye, “Erdoğan daha çok dahil olsun” talebini dile getiren herkesin, bundan sonra yaşanacaklardan memnun kalacaklarını sanmıyorum. (İnsan ne dilediğine dikkat etmeli.) Özellikle Sırrı Süreyya Önder’in Öcalan mektubu okunduktan sonra dile getirdiği dipnottaki “hukuk” ve “demokrasi” bağlamında beklentisi olan iyimserler.

Şimdi pek çok kişi çıkıp “Olay başından itibaren böyleydi zaten” diyebilir. “Bahçeli yolu açtı, DEM rolü kabul etti, Öcalan devreye girdi, Erdoğan’ın iktidarı koruma hesabı için kurulan oyun işliyor” diye düşünebilir. Meselenin basit bir siyasi aritmetik hadisesi veya “at pazarlığı” olduğunu iddia edenler haklı çıktıklarını ilan edebilirler. Fakat ben, olayın gerilimli ve henüz tamamlanmamış bir mücadeleyle bu noktaya geldiğini, Erdoğan’ın bir yıldır hep zorladığı kendi önceliklerini tekrar dayatmak için uygun bir zemin yakaladığı düşüncesiyle hamle yaptığını düşünüyorum. Bu hamlenin devamının nasıl geleceği, diğer aktörlerin tutumlarına bağlı. Ancak ilk devrede diğer aktörlerin hamle alanlarını pek genişletemediklerini de not etmem gerek.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar