Mehmet Ocaktan

Mehmet Ocaktan
Mehmet Ocaktan
Karar Tüm Yazıları
Müslüman ülkelerde adalet yok ama adalet masalları çok güzel!
8.10.2025
145

Galiba Müslüman toplumların kaderi hiç değişmeyecek. İlk dönem Müslümanlarından bu yana, ilahi hitabın temel değer olarak vazettiği ‘adalet’ kavramı, en azından düşünsel anlamda hep ön planda olmuş ama hukuk kurumsallaşamadığı için ne yazık ki Müslümanlar gerçek anlamda bir adalet sistemi inşa edememişlerdir.

Farklı gerekçelerle bu duruma itiraz edilebilir elbette. Ama gerçek şu ki Müslümanların bütün tarihinde olduğu gibi, bugün de İslam ülkelerinin hiçbirinde dört başı mamur bir hukuk sistemi bulunmamaktadır.

Zaman değişmiş, nesiller değişmiş, insanlığın yaşadığı ortak tecrübeler sonucunda evrensel ölçekte geniş bir hukuk müktesebatı oluşmuştur.

Ancak bütün bu gelişmelere rağmen, Müslüman toplumlar kendileri bir hukuk sistemi geliştiremedikleri gibi, evrensel hukuk normlarına da uyum sağlayamamışlardır.

Maalesef Müslüman toplumlar, ezberlerinden bir türlü kurtulamadılar. Bugün bile hala “İslam’da adaletin en güzeli var, Batılı demokrasilerden adalet dilenmeye ihtiyacımız yok, bizim evrensel hukuk normlarına değil, İslam’ın hukukuna ihtiyacımız var” demeye devam ediyorlar.

İyi güzel de peki sonuç?

Sonucu tarif etmek için, çok özel bir gayrete gerek yok, Müslüman ülkelerin bugünkü perişan haline bakmak yeterli olacaktır. Bu ülkelerin hiçbirinde hukuk ve adalet yok, liyakat-ehliyet yok, şeffaflık yok.

Ne var peki?

Eleştirel düşünceyi, özgürlükleri, en doğal insani hakları baskılayan koyu bir otokrasi var ve bunun sonucu olarak da ekonomik sefalet var… Haliyle hukukun, özgürlüklerin olmadığı toplumlarda insanlar kendilerini güvende hissetmedikleri gibi, geleceğe umutla bakma duygularını da kaybederler.

Kabul edelim ki bu tabloyu görmezden gelerek, hala “İslam’da adaletin en güzeli var” ezberlerini tekrar edenlerin bir tek amacı olabilir, dini kullanarak bu dünyadaki saltanatlarını, iktidarlarını sonsuza dek sürdürmek…

Aslında Türkiye, ekonomik ve demokratik anlamda diğer Müslüman ülkelerden pozitif olarak ayrılması gereken bir ülke. Çünkü Türkiye hem hatırı sayılır bir demokratik tecrübeye hem de pozitif hukuk anlamında ciddi bir müktesebata sahip.

Zaman zaman eleştirsek de çok partili hayata geçildiği günden bu yana, yargıda önemli mesafeler alındığı muhakkak. Bu çerçevede, aynı zamanda yargının itibar kaybettiği gerçeğini de bir yere not etmek gerekiyor. Özellikle darbe dönemlerinde yargıda ciddi zaaflar yaşanmış, bu yüzde de adalete güven duygusu yara almıştır.

Ama hemen belirtmek gerekiyor ki hiçbir dönemde yargı, bugün olduğu kadar siyasetin yönlendirmesine açık hale gelmemişti.

Yargı üzerindeki siyaset gölgesi öyle bir noktaya gelmiş bulunuyor ki hukuken ‘tedbir’ olarak uygulanması gereken tutuklu yargılama fiilen cezalandırmaya dönüşmüş bulunuyor.

Talihsizliğe bakın ki Türkiye şu anda ‘hukukun üstünlüğü’ endeksinde Rusya ve Azerbaycan’ın bile gerisinde bulunuyor. Çükü iç hukukumuzun bir parçası haline getirdiğimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına meydan okuyoruz, Anayasa Mahkemesi’nin ‘hak ihlali’ kararlarını uygulamıyoruz. Yani açıkça ‘hukuk devleti’ olmamak için adeta direniyoruz. Hukukta, kelimenin tam anlamıyla trajikomik görüntü sergiliyoruz. Düşünün ki Ayşe Barım’ı, İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi bırakıyor, 27. Ağır Ceza Mahkemesi ise ‘Hasta ama cezaevinde kalabilir’ diyerek tekrar tutukluyor. 104 gün sonra hakim karşısına çıkan Fatih Altaylı için de tahliye çıkmıyor. YSK’nın kararına rağmen İstanbul 45. Asliye Hukuk mahkemesi CHP İstanbul İl Başkanlığı’na atadığı kayyum kararını kaldırmıyor.

Kimse kusura bakmasın ama böylesine bir hukuk komedisinin yaşandığı bir ülkede ‘hukuk devleti’ni olduğunu kimse söyleyemez, Adalet Bakanı hariç, çünkü o hukuktan muaf…

Bu çerçevede, Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya’nın geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamadaki şu sözlerin altını özellikle çizmek istiyorum: "Adalet terazisi, hakim ve savcıların elindedir. Bu terazi, dünyadaki en hassas terazidir. O, vicdanın derinliklerinde kurulmuş, hakikatin nefesiyle ayakta duran manevi bir terazidir. Bu teraziyi doğru tutabilmek için yalnızca kanun bilgisi yetmez; vicdan hassasiyeti ve ahlaki müktesebat da gerekir. Dolayısıyla hâkim ve savcı; her daim samimi, dürüst ve örnek olmalıdır. Vicdan sahibi olmalıdır.”

Evet bu ülkede hukuk normlarına riayet eden, ahlak ve vicdan kriterinin altını özellikle çizen hakimler ve hukukçular da var. Ama ne yazık ki ‘hukuk devleti’ ve yargı bağımsızlığı ilkelerini içselleştiremediğimiz için, her seferinde başa dönüyoruz ve adalete olan hasretimiz bir türlü bitmiyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar