Ümit Akçay

Sanayi verileri alarm veriyor: Almanya serbest düşüşte
12.10.2025
57

2025 ağustos ayına ait sanayi üretimi verileri, Almanya ekonomisinin uzun süredir biriktirdiği yapısal sorunların artık istatistiksel olarak görünür hale geldiğini gösteriyor. Federal İstatistik Ofisinin (Destatis) verilerine göre, sanayi üretimi bir önceki aya göre yüzde 4.3, geçen yılın aynı dönemine göre ise yüzde 3.9 oranında azaldı. Otomotiv, makine, elektronik ve ilaç gibi yüksek katma değerli sektörlerde yaşanan üretim daralmaları, yalnızca geçici bir durgunlukla açıklanamayacak kadar derin. Aksine, bu veriler Almanya’nın 2000’li yıllardan bu yana uyguladığı ihracata dayalı sermaye birikim modelinin sınırlarına dayandığını gösteriyor. Borç freniyle kilitlenmiş mali yapısı ve dışsal şoklara aşırı duyarlılığı ile Almanya’nın ekonomik modeli serbest düşüşte. Gelin verilere bu çöküşe ve nedenlerine daha yakından bakalım.

Otomotivde çöküş: İhracatın kalbi tekliyor

Verilere göre en çarpıcı gerileme otomotiv sanayinde yaşandı. Ağustos ayında üretim yüzde 18.5 düştü. Bu sadece sezonluk üretim ayarlamaları ya da model değişimlerinden kaynaklanmıyor. Çin’de yeni gelişen firmaların güçlü rakipler olarak ortaya çıkmaları, ABD’de yükselen korumacı önlemler ve iç pazardaki zayıf talep, Almanya’nın küresel otomotiv gücünü temelden sarsıyor.

Makine ve ekipman üretimi de yüzde 6.2 oranında düştü. Bu, temmuzdaki yüzde 9.2’lik sıçramanın ardından yaşandı. Veriler, sanayi üretiminde süreklilik olmadığını, yatırım mallarına olan talebin inişli çıkışlı bir biçimde daraldığını gösteriyor. Bu da firmaların yatırım kararlarında tereddüt ettiklerini ve belirsizlikler kaynaklı güven eksikliğinin yayıldığını ortaya koyuyor.

Sert daralma, otomotive ve makine sektörleriyle sınırlı değil: İlaç sanayi yüzde 10.3, elektronik ve optik ürünler sektörü yüzde 6.1 oranında küçüldü. Bu sektörler genelde krizlerden daha az etkilenir. Fakat artık Almanya’nın yüksek katma değerli üretim hatları bile daralıyor. İç talep yetersiz, dış talep ise belirsiz.

Enerji ve inşaat gibi sanayi dışı bileşenlerde ise farklı bir tablo var. Enerji üretimi yüzde 0.5 düştü, inşaat sektörü ise yüzde 0.6 büyüdü. Bu veriler sanayideki şiddetli daralmayı telafi edecek düzeyde değil. Zira kritik olan sektörlerdeki daralma, ekonominin genelini etkileyecek kadar büyük.

Üçlü baskı: Ticaret savaşları, Çin rekabeti ve küresel kırılma

Verilerdeki düşüşü sadece iç faktörlerle açıklamak yetersiz olur. Almanya’nın ihracat temelli ekonomik modeli, dış dünyadaki değişimlere karşı fazlasıyla hassas.

İlk olarak, dünya çapında yükselen korumacılık ve gümrük vergileri, Almanya’nın serbest ticarete dayalı stratejisini boşa çıkarıyor. ABD’nin uygulamaya başladığı yeni gümrük tarifeleri, Çin’in kendi sanayicisini koruma hamleleri, Almanya’nın ihracat yollarını daraltıyor. Bir başka ifadeyle, 2000’lerin serbest ticaret döneminde iyi çalışan bu model, korumacılık altında tökezlemeye mahkum.

İkinci olarak, Çin artık Almanya için yalnızca büyük bir müşteri değil, doğrudan rakip. Çin 2023’te Japonya’yı geçerek dünyanın en büyük otomobil ihracatçısı oldu. Elektrikli araçlar, batarya teknolojisi, otomasyon gibi alanlarda Çin hem daha ucuz hem de giderek daha kaliteli üretim yapıyor. Hızla büyüyen bu güç karşısında, Almanya’nın geleneksel mühendislik avantajı zayıflıyor. Daha da önemlisi, Alman firmaların Çin pazarındaki payının hızla daralması. Zira Alman otomotiv devlerini en çok zorlayan gelişmelerden biri Çin pazarını kaybetmek. Konumuz Çin değil ama yeri gelmişken kısa bir not düşmek lazım: Almanya Çin pazarını kaybederken, Çinli firmalar Batı ambargosu altındaki Rusya pazarına otomobil satan tek güç haline geldi.

Üçüncü olarak, küresel jeopolitik kırılmalar Almanya’nın ticaret ortaklarını yeniden belirlemesini zorunlu kılıyor. Rusya’dan gelen ucuz gaz kaybedildi. ABD-Çin gerilimi tırmanıyor. Almanya’nın ticari olarak herkese açık pozisyonu artık sürdürülemez. Özellikle ucuz enerji olanağının ortadan kalkması, enerji yoğun sektörlerin tökezlemesinin başlıca nedenlerinden biri olarak görülebilir.

Borç freniyle kilitlenen dönüşüm

Uluslararası konjonktürde yaşanan bu değişimlere karşı kamu politikalarının tepkisiz kalmasının temel nedeni, Almanya’nın 2009’da anayasaya entegre ettiği borç freni uygulamasıdır. Bu kural, federal bütçede yapısal açık verilmesini yüzde 0.35 gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH) ile sınırlarken, eyalet düzeyinde bütçelerin denk olması şartını getiriyor. Eyalet düzeyinde denk bütçe uygulaması ise, fiiliyatta pek çok kamu kurumunda kesinti ve harcama kısılması anlamına geliyor. Evet, kulağa inanılmaz geliyor ama durum bu.

Borç freni, bir mali kural olarak anayasaya girdi. Ancak ‘anayasal iktisat’ yaklaşımının gerçek hayattaki bu absürt deneyi, aynı zamanda ekonomik dönüşüm kapasitesini engelleyen bir prangaya dönüşmüş durumda. Dijitalleşme, yeşil dönüşüm ya da altyapı yatırımları gibi alanlarda kamunun öncülük etmesi gerekirken, bütçe kısıtları nedeniyle bu alanlarda yatırım yapılamıyor. Demir yolu ulaşımındaki aksamalar artık olağanlaştı, eğitim ve sağlık sistemindeki yetersizlikler, altyapıdaki sorunlar ve bürokrasideki atalet, krizi daha da derinleştiriyor.

Sonuç olarak Almanya, mali olarak güçlü görünmesine rağmen politik olarak hareket edemez durumda. Borç freni artık bir mali araç değil, yapısal tıkanıklığın kurumsal ifadesidir. Bir önceki hükümetin yıkılmasında etkili olan bu tıkanıklık, yeni hükümeti de sarsacak kadar önemli.

İç talep bastırılıyor: Modelin içsel sınırları

Almanya’nın ihracat merkezli modelinin diğer yüzü, bastırılmış iç taleptir. Yukarıda sözünü ettiğim borç frenine ek olarak, düşük ücret politikaları, sınırlı sosyal harcamalar ve zayıf kamu hizmetleri, iç tüketimin yapısal olarak kısıtlanmasına neden oldu. Bu nedenle dış talepte yaşanan en küçük daralma, ekonomik büyümeyi doğrudan etkiliyor.

Kısacası Almanya’nın büyüme modeli şöyle özetlenebilir: Düşük ücret, ucuz enerji, düşük kamu harcaması ve yüksek ihracat. Bu denklemin işlemesi için dünya piyasalarının sürekli açık, dış talebin ise güçlü olması gerekiyor. Ancak 2025 itibarıyla artık böyle bir dünya yok. Dolayısıyla yaşanan yalnızca teknik bir yavaşlama değil, sermaye birikim modelinin iç ve dış kaynaklı krizinin kesişimidir.

Hegemonik kriz: Almanya’nın tıkanıklığı, Avrupa’nın sorunu

Almanya’nın mevcut birikim modeli krizinin etkileri, sadece ülkeyle sınırlı değil. Avrupa’nın üretim ve ticaret merkezi olan Almanya’nın daralması, tüm kıtanın ekonomik dengesini sarsacak nitelikte. Sanayi üretimi düştüğünde yalnızca Almanya değil, İtalya’dan Polonya’ya kadar tüm Avrupa etkilenecek. Dahası, Avrupa değer zincirlerinin merkezindeki ülkenin dönüşüm yeteneğini yitirmesi, Avrupa Birliği’nin ekonomik mimarisinin çatlamasına neden olabilir.

Almanya bugün hâlâ Avrupa’nın en büyük ekonomisi. Ama veriler açık: Sanayi üretimi düşüyor, ihracat daralıyor, kamu harcamaları durma noktasında. Dünya değişti ama Almanya’nın ekonomik refleksleri hâlâ 2000’li yıllara ait. Üstelik bu durum yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasal bir kriz üretme potansiyeli taşıyor. Almanya’nın serbest düşüşü, Avrupa Birliği projesinin dağılmasının da öncüsü olabilir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar