Sinan ÇİFTYÜREK
Fransa ve Belçika’da Mayıs ayından beri işçi ve emekçiler ayakta. Dün Paris başta olmak üzere Fransa işçi ile yoksulları; hükümetin, sermayenin dayattığı ve işçilerin kanlı mücadelelerle elde ettikleri yüz yıllık kazanımlarını ortadan kaldıracak yeni yasal düzenlemelere barikat kurup “hayır” demek için sokaklardaydılar. Sermayenin çıkar bekçileri güvenlik güçlerinin tüm engellerine, çatışma ve yaralanmalara rağmen meydanları, caddeleri doldurdular. İşten “esnek çalışma “ adı altında çıkarılmayı kolaylaştıracak, çalışma saatlerini uzatacak ve toplu sözleşme düzenini ortadan kaldıracak iş yasa tasarısına karşı grev ve gösteriler devam ediyor
Dayatılan yeni kölelik yasasına “hayır” dediler!
Bugün yanıtı aranması gereken temel soru şudur: sermaye ve siyasal iktidarları, işçilerin uzun tarihi süreç içerisindeki kazanımlarını ortadan kaldırmak için son yıllarda neden saldırıya geçtiler?
Bu sorunun/soruların yanıtlarını, Kürdistan komünistlerinin Manifestosu’ndan konu ile ilgili çarpıcı birkaç paragrafını yanı bugün yaşananların temelinde yatanları öngören bölümlerini kısa yorumla aktarıyorum.
“Kapitalizm, mülkiyeti kutsayarak tanrı katına çıkarttı; ama aynı kapitalizm toplumun ezici çoğunluğunu mülkiyetten koparttı, mülksüzleştirdi. Üretimin toplumsal niteliği ile üretim araçlarının özel mülkiyeti arasındaki çelişkinin, yani üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çelişkilerin derinleşmesi buradan gelir.
Kapitalizm, iktisadi çalışmayı araç olmaktan çıkartıp amaç haline getirerek kutsallaştırdı. Öyle ki aklı iktisadi akla, iktisadi aklı da akıl dışılığa vardırarak, genelde insanı, özelde ücretli emek gücünü çalışmanın kölesi haline getirdi. Bütün bunların temelinde burjuvazinin bencil sınıf çıkarları yatar. Fakat aynı kapitalizm, üretim sürecinde teknolojik girdilerin büyümesiyle orantılı ücretli emek gücünü gittikçe çalışmadan koparttı, kopartıyor. 2000’li yıllarda hızla büyüyen işsizlik kapitalizmin sosyal çelişkisini derinleştiriyor. İşsizlik dün burjuvazi için yedek emek gücü ve çalışan emek gücünü baskılama aracıydı. Bugün artık 1 milyara yaklaşan işsizler ordusu, kapitalist sistemi tehdit eden bir güç haline geldi.
Kapitalizm, hiçbir toplumun ulaşamadığı düzeyde teknolojiyi geliştirdi; sanayiden ticarete, tarımdan hizmet sektörüne, eğitimden ulaşım-iletişime varana kadar her alanda geliştirdi, geliştiriyor. Ancak aynı kapitalizm, teknolojiyi genel olarak insanlığın değil, bir avuç egemen sınıfların hizmetinde kullandı, kullanıyor. Teknoloji halka, işçi-emekçiye ancak burjuvaziye sömürü ve kâr alanı açmasıyla orantılı olarak yansıtıldı, yansıtılıyor. Ekonominin tüm sektörlerinde teknolojik girdilerle paralel olarak toplam sermaye bileşiminde sabit (değişmeyen) sermaye oranı büyüdü, değişen sermaye (canlı emek) oranı ise küçüldü, küçülüyor. Bu gelişme ücretli çalışana, 12, 10, 8 saat ücretli iş günü yerine özgün koşullara bağlı olarak 8, 6 hatta 4 saat çalışma imkanı sunarken; sermaye tersine, çalışan sayısını azaltıp çalışma saatlerini koruyarak hatta artırarak canlı emek gücünü sokağa (işsizler ordusuna) atıyor. Bunda ısrar eden burjuvazi, kapitalist toplumda teknolojinin, özellikle üretimde otomasyonun (yani canlı emek yerine robot olarak makinenin yer almasının) gelişmesini frenliyor. Kısacası; üretim aracı olarak makine (teknoloji) işçinin, insanlığın hizmetinde olması gerekirken, sermayenin hizmetinde işçiyi adeta yere seriyor. Bu gelişme, kapitalizmde üretici güçlerin gelişimini frenliyor; dahası Batı toplumlarında sermaye giderek üretici niteliğiyle birlikte meşruiyetini de yitirdiği oranda, üretimi emeğin ucuz ve bol bulunduğu Güney’e kaydırıyor. Bu yönelim Güney’de sınıfları ve sınıf savaşımının koşullarını güçlendirirken (çünkü ekonominin ve üretimin ağırlık merkezini de yeniden Güney’e kaydırıyor), Kuzey’de ise büyüyen işsizlik ve ekonomik durgunluğa yol açıyor.
Kimi burjuva ideologları, ‘bilim/bilgi çağı’nda, ‘teknoloji sayesinde üretimde emek gücü ihtiyacı aşıldı ve emek-sermaye çelişkisi ortadan kalktı’ diyorlar. Çin’den Mısır’a uzanan coğrafyada 1.5 milyarı aşkın işçinin uluslararası sermayenin sömürüsüne açıldığı günümüzde bu iddialar sadece gülünç kalıyor. Emek ile sermaye arasındaki çelişki hem dünya çapında derinleşiyor hem de insan ile kapitalizm, doğa ile kapitalizm arasında büyüyen çelişki ile artan oranda örtüşüyor. Kapitalist sistemin insanla, insanlıkla büyüyen çelişkilerinin emek-sermaye çelişkisinden beslenerek gelişmesi öyle bir noktaya gelmiş bulunuyor ki anti-kapitalist mücadele, özelde ücretli emek gücünün, genelde ise bir avuç egemenin dışında tüm insanlığın sorunu haline dönüşüyor.
Kapitalizm, insanın ruhsal, bedensel, zihinsel bütün arzularını, dürtülerini, ihtiyaçlarını, toplumsallığını aşırı kâr hırsının, iktidar ve piyasa ilişkilerinin kuşatması altına aldı. Öyle ki insana ait her şey metalaştırılıyor, toplumsal olan her şey ticarileştiriliyor, bütün doğa ve insanlık piyasanın noteri haline getiriliyor. Kapitalizm, insanı üretimin, tüketimin, kârın, sömürünün nesnesi haline getirerek manevi dünyasını yok edip ruhsal ve zihinsel olarak sakatladı. Dahası üretim-tüketim döngüsünün yani insanı tüketimin nesnesi olarak görmenin dışında artık insanı işçileştirmeye, sömürmeye bile değmeyecek kadar değersizleştiriyor, adeta böcekleştiriyor.
Elbette robotlar üretiyor, üstelik sendika istemiyor, grev yapmıyor; ama üretileni de tüketemiyor(!)
Üretimde robotların devreye girmesiyle birlikte burjuvazinin ‘baldırı çıplaklardan kurtuluyoruz; robot ne isyan eder, ne sendika ne de grev ister; ayrıca istediğim kadar üretebilirim’ sevinç çığlıklarının çok kısa sürmesinin asıl nedeni, üreten robotun tüketici olamamasıdır. Dolayısıyla sermaye, ya işçileri, halkı hiç çalıştırmadan veya çalışma saatlerini düşürerek fakat üretilenin tüketimi için halka alım gücü (para) verecek ki bu, kâr ve sömürü üzerine kurulu kapitalizmin doğasına aykırıdır; ya da şimdi yaptığı gibi otomasyon sürecinde daha çok üretime yönelecek ve büyüyen işsizler ordusunu yer yer sosyal yardıma bağlasa bile ana kitlesini açlığa, sefalete terk ederek, aşırı birikim bunalımıyla artan oranda yüzleşecektir. Çünkü üretim ile tüketim döngüsü bir bütündür. Üretim olmadan tüketim, tüketim olmadan da üretim olmaz; olsa da bir değer taşımaz. Kapitalizmin birikim (aşırı üretim) krizinin temelinde ya piyasanın ilgili ürün/ürünlere olan talepte doyuma ulaşması ya da toplumda talep açlığına rağmen alım gücünün olmaması nedeniyle oluşan talep yetersizliği bulunur. 2000’li yıllarda başta Kuzey toplumlarında olmak üzere, dünyada her iki unsur da kapitalizmin krizini derinleştiriyor.
Taşıyamadığından dolayı, emek rejiminde fordizmi aşma hamlesi olan post-fordizm (yalın, esnek üretim vb.) yine eski ile yeninin yamalı bohçalığını sergiler. ‘Fordist-Taylorist modelin az ya da çok aşıldığı her yerde, post-fordizm hem işçilerin çalışmayı yeniden sahiplenme biçiminin habercisi, hem de işçinin kişisel varlığına varana kadar tam anlamıyla köleleştirilmesine, neredeyse tamamen bağımlı kılınmasına doğru bir gerileme olarak ortaya çıkıyor.’ (Andre Gorz, Yaşadığımız Sefalet, sy 50, Ayrıntı Yay.) Yani yeni olarak geleceğin ‘habercisi’ olan veriler ile eskiye ‘gerileme’ olarak işçiye ortaçağ köleliğini dayatan uygulamaların aynı şirket ya da fabrika bünyesinde yaşandığı görülür.” (21. Yüzyılda Özgürlük ve Sosyalizm Manifestosu sy, 10, 22)
Fransız sermayesi ve hükemeti, başta 12 saatlik çalışma yasasının önünü açmak başta olmak üzere yeni çalışma yasası ile Ortaçağ karanlığını işçilere dayatıyor. Sadece Fransa değil Avrupa başta olmak üzere tüm kapitalist ülkeler ya daha once Fransa’nın yapmak istediğini yaptılar ya da yapmak için sıradalar!
Bu büyük saldırıya karşı küresel emek hareketinin ayağa kalkması gerekiyor, er geç kalkacağına da inanıyorum.
Öyle ki doğanın, sermanin özel mülk edinme aracı olmaktan kurtarılıp “üretimin toplumsal niteliği ile üretim araçlarının özel mülkiyeti arasındaki çelişki yani üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çelişki” ortadan kaldırılana kadar …
Öyle ki çalışmanın, iktisadi çalışmanın aracı olmaktan kurtarılarak aklın iktisadi akla, iktisadi aklın da “akıl dışılığa vardırarak genelde insanı, özelde ücretli emek gücünü çalışmanın kölesi haline getirmekten” kurtarılana kadar …
Öyle ki, sadece işçilerin değil genel olarak insanın “ruhsal, bedensel, zihinsel bütün arzularını, dürtülerini, ihtiyaçlarını, toplumsallığını” son özel mülkiyet düzeni olan kapitalizmin “aşırı kâr hırsının, iktidar ve piyasa ilişkilerinin” esiri olmaktan özgürleştirilene kadar …
Öyle ki teknoloji gelişmenin, sermayenin elinde, işçi ve emekçilere karşı kullanılan bir silah olmaktan çıkartılıp emeğin ve halkların hizmetine sunulana kadar! Yanı teknoloji bir avuç sermayenin değil işçi ve emekçilerin bir bütün olarak halkın refahının ve özgür yaşamının aracı haline getirilene kadar …
Öyle ki robotlar (nesnelleşmiş emek), canlı emeği (işçiyi, emekçiyi) maddi üretimden özgürleştidiği ve böylece halkın özgürleşen zamanını sanat, kültür ve estetiğe ayırmasına imkan sağlanaya kadar …
Öyle ki teknoloji, dizginlenmeyen kâr hırsı ile doğayı yokeden sınırsız üretim ve tüketime değil yaşamsal olanla sınırlı üretim ve tüketiminin hizmetine sokulana kadar ….. bu kavga devam edecek!
Dünya işçi sınıfının özelde de Fransa işçi, emekçilerinin yüz yılı aşan zaman diliminde kazanılmış haklarının savunulmasına odaklanmış bugünkü mücadelesinin geleceği nihai olarak kapitalizmin aşılmasına dönüktür. Bu kavga devam edecektir. 15.06.2016
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTSayıştay'ın Düzce karnesi.. 2.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUHaksızlık mı dediniz? 2.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZDemokrasinin hasta kökleri: Osmanlı’dan günümüze tekerrür eden otoriterlik 2.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECHP’nin iktidara yürüdüğü yolun taşlarını kim döşüyor? 2.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUCHP kendisini iktidara hazırlıyor, ama… 2.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP: Doktrin’den kitleye 2.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENCHP’deki coşkuya iktidarın katkısı 2.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKBaşkanlık sistemi CHP’yi çözüme zorluyor 2.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanOrta gelir tuzağı: 17 yıldır aklı başında herkes aynı çözümü öneriyorken… 2.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezBüyüme Buysa Niçin Şikâyet Ediyorlar? 2.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURBüyük ülkenin, küçük insanları… 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÇözüm için ilk adım ne zaman atılacak? 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÖzgür Özel’in ve CHP’nin siyasi portföyü 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKürt olmak 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALTers köşe... 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇNifak ve münafık 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞZEHİRLENMELER “GIDA TERÖR” DEĞL Mİ? 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciSadece orta sınıf ezilmedi, akıl ve bilim de ezildi 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞReel politika, pragmatizm, ilkesizlik, oportünizm batağında AKP 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanOrtodoks solu ve merdiven altı İslamcılığı aşamazsak… 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİİznik’e gelen Papa değil Haçlı Ordusu sanki 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRDevletin “büyük bir gizlilik” içerisinde gerçekleştirdiği İmralı Ziyareti! 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Özgürlük Yasaları Çıkarılmalı"; Mücadele ve Sahiplenme Birlikte Yürür... 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP nereye? 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBorçları SDG mi ödeyecek? 28.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYKürt Sorununu Kavrayamayanlar Barışı da Kavrayamazlar 28.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİlk adım Öcalan olunca süreç zorlanıyor 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRLİDER APO MU DEMİRTAŞ MI? 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRİthal ette skandal bitmiyor: Sığırlar da hep aynı şirketten alınmış! 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİlk yılında Trump yönetimi: Yeni sınıf ittifakları ve alternatifler 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNÜç görüntü: Amerikan katarı püfleye püfleye ilerliyor 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKodlar 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilDevlet Bahçeli, MHP ve Kürt Sorunu: Çelişkiler, strateji ve olasılıklar 25.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasÖcalan ziyaretinin kilitlediği çözüm 25.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP'ye haksızlık ediliyor 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist stratejiye dair hayati tartışmalar 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezİBB iddianamesi: İslamî kesimden örnek yorum 22.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselDezenflasyon havlu mu attı? 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpEnflasyon raporu: Bozulan diyet ve kredibilite sorunu 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları










































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.06.2019
7.02.2019
18.03.2019
4.02.2019
28.01.2019
9.02.2019
7.01.2018
26.10.2018
28.09.2018