Yıldıray OĞUR
14 Ağustos 2001 günü kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi, 21 yaşına bastı.
AK Parti kurulmasından sadece 15 ay sonra tek parti olarak iktidara geldi ve 20 yıldır Türkiye’yi yönetiyor.
İlk seçimlerin yapıldığı 1908’den bu yana rakipsiz 27 yıllık tek parti devrini saymazsak, Türkiye tarihinde bu kadar uzun bir iktidar tecrübesi yok.
27 yıllık tek parti dönemi de aslında 23. yılında 1946’deki hileli seçimlerle bitmişti.
Cumhuriyet Halk Partisi dışında Türkiye’yi yönetmiş partiler içerisinde varlığını 21 yıl boyunca iktidarda kalarak sürdürmüş bir parti de yok.
Şimdi bir şaka partisine dönen ANAP, tutanın elinde kalan DYP, neredeyse Beştepe’de ofis verilecek DSP ancak tabela partileri olarak yaşıyor.
AK Parti ise 21 yıl sonra her şeye rağmen, taraflı tarafsız, güvenilir güvenilmez bütün anketlerde hala birinci sırada görünüyor.
Hatta bir anketin AK Parti’yi ikinci sırada göstermesi, onun abarttığının, politize davrandığının bir delili oluyor.
10 ay kalan 2023 seçimlerinde de Türkiye’yi dünyanın en yüksek beş enflasyonundan birine ulaştırmış AK Parti hala iktidarın en güçlü alternatifi. Erdoğan hala karşısına çıkarılan bütün adaylarla başabaş yarışan, en iddialı Cumhurbaşkanı adayı.
Bu herkesin bildiği bilgileri tekrarlayarak kimsenin sinirlerini bozmaya çalışmıyorum.
Sadece karşı karşı olduğumuz çok özel tarihi durumun biricikliğini hatırlatmaya çalışıyorum.
Muhtemelen buraya kadar okumaya sabredenlerin bir kısmı bu yorumsuz gerçeklere bile öfkelenmiş, yazıyı yarıda bırakmış durumdalar.
Çünkü bunlar baş edilmesi kolay gerçekler değiller.
O yüzden bu gerçeklerden kaçmak isteyenler yıllardır kendini kandırmanın çeşitli yollarını buldu, buluyor.
Neyse ki artık AK Parti’nin bugüne kadar kazandığı bütün seçimleri hile yaparak kazandığını söyleyenlerin sayısı 2019 yerel seçimlerindeki CHP’nin başarısından sonra bir hayli azaldı.
Daha büyük bir kitle AK Parti’ye oy veren 21 milyonu aşkın insanın iktidardan bir çıkarı olduğuna, iktidar tarafından beslendiğine inanıyor.
Dünyanın hiçbir bütçesi 21 milyon insanı seçmen olarak doyurmaya yetmez.
Ama seçmenlerin destekledikleri siyasi partiden bir çıkarları olması kadar da rasyonel bir oy tercihi yok.
Tabii ki AK Parti’nin seçmenlerini din, iman vatan ve propagandayla uyuttuğunu, seçmenlerin cahil, yaşlı, saplantılı insanlar olduğunu düşünenler de çok.
70 yıldır üç kuşak her seçimde ne olursa olsun CHP’ye oy vermek pür bir rasyonalitenin sonucuymuş gibi.
Her neyse, AK Parti hala Türkiye’nin birinci partisi
Ve seçime 10 ay kala muhalefet hala bunun sebepleri üzerine serinkanlılıkla oturup düşünmüş değil.
İktidarın yarattığı atmosfer o kadar boğucu ki böyle bir serinkanlı düşünmenin de pek müşterisi yok.
Kılıçdaroğlu, Akşener, İmamoğlu gibi siyasetçilerin bu çetin soru üzerine uzun süredir düşündükleri, çözümler bulmaya çalıştıkları, buldukları çözümleri hayata geçirdikleri malum.
Davutoğlu, Babacan, Karamollaoğlu zaten sorunun cevabını iyi biliyorlar.
Ama aşağıdan gelen basınç, seçimde beliren iktidar olma ihtimali bu serinkanlı düşünme ve uygulama pratiklerini sürekli baltalıyor.
O yüzden Kılıçdaroğlu tek başına herkesle helalleşmeye çalışan biri gibi kalıyor.
Bir kitlenin sözcüsü, tarihsel bir misyonun taşıyıcısı olarak yapmıyor bunu.
Helalleşme dedikçe kitlesinin yüzü düşüyor, muhalif gazeteciler “ne yanlış yaptık ki helalleşiyorsun” diye sitem ediyor.
Çünkü bir adım geri atarak neden 21 yıl sonra ve bunca ekonomik sıkıntıya rağmen AK Parti neden hala birinci parti ve hala iktidarın en güçlü adayı sorusuyla yüzleşmek kolay değil.
Bu hayatta doğruluğundan şüphe etmedikleri, anne ve babalarının, bütün çevrelerinin hayatlarını üzerine kurdukları bazı siyasi, tarihi, toplumsal inançların sorgulanması demek.
En baştan şunu kabul etmek demek:
Cumhuriyet birbirine vatandaşlık bağlarıyla bağlı bir toplum yaratamadı.
Böyle bir siyasi, hukuki ve toplumsal modern vasat oluşmadı.
Cumhuriyetin kurucu değerleri hiçbir zaman herkesin kurucu değerleri olmadı, tam aksine kurucu değerlerin önemli bir kısmı toplumu bölen, çeşitli kesimleri dışlayan değerler oldu ve siyasi fay hatları bu zorlamalar üzerine kuruldu.
Devlet kapsayıcı olamadı, demokrasi tecrübemiz demokratik bir toplum yaratamadı. Partiler premodern paylaşım kavgasının ve kimlik mücadelelerinin, devleti ele geçirmenin araçları oldu ama modern siyasi partiler olamadılar.
Cumhuriyetçi yurttaşlık, demokratik vatandaşlık, modern anayasal vatandaşlıktan hiçbiri olmayınca da geriye geleneksel toplumsal bağlarla birbirine bağlı, cemaatlere bölünmüş bir toplum kaldı.
Hala toplumu toplum yapan değerler din, milliyet, hemşerilik, aile bağları gibi kadim ve geleneksel bağlar.
Günün sonunda elimizde din etrafında birleşenler, vatan-millet etrafında birleşenler, Atatürk’ün etrafında birleşenler, Kürtlük etrafında birleşenlerin partileri var.
AK Parti, uzun yıllar bu geleneksel bağları aşabilen bir parti oldu.
21 yıl önce işe başlarken söylenen “milli görüş gömleğini çıkardık” sözü hala Türkiye’de geçmişiyle hesaplaşma ve onu aşma adına söylenmiş en cesur sözlerden biri.
İktidar yılları boyunca “açılım” diye adlandırılan adımların amacı da farklı kesimlere açılmak ve onları kapsamaktı.
Kürt açılımı, başarısız da olsa denenen Alevi açılımı, Roman açılımı, Gayri-müslim vakıflara mallarının iadesi, Dersim Katliamı özrü, Ermenistan açılımı, 1915 için taziye bugün bile Türkiye’de muhalefet partilerinin cesaret edemeyeceği açılımlardı.
Parti kadroları, medyası bu açılımlara uygun olarak farklı kesimlerden insanlara açıldı.
Türkiye’nin 2013 yılında kurulan Akil İnsanlar Heyeti’nin kompozisyonundaki çeşitliliği tekrar bir arada görmesi uzun yıllar alabilir.
Bu kapsayıcı politikalar ve açılımlar sayesinde AK Parti 2015 yılına kadar tek başına yüzde 50lere ulaşabilen bir parti oldu.
Sonrası malum.
AK Parti, büyük kırılmaların da etkisiyle kapsayıcılık yetisini kaybetti ve kendi sularına, kalesine doğru çekildi.
Ama çekildiği kale hala Türkiye’deki en fazla insanı kesen, en büyük küme yani dindarlık.
Bugün hala AK Parti’nin birinci parti olmasının sebebi dinin en kapsayıcı birleştirici güç olması.
Bu belki artık yüzde 50’ye yetmiyor ama partiyi yüzde 30’ların üzerinde tutuyor.
15 Temmuz itibarıyla İslamcılığın gerilemesi, ideolojik kimliklerin çökmesiyle açılan alanda milliyetçiliğin bu kadar rağbet bulmasının sebebi de bu.
Çünkü millet bağı dinden sonra en kapsayıcı, en çok kişiyi kesen bağ.
Anlaşılması basit, sorumluğu olmayan garantili bir bağ.
O yüzden Türkiye siyasi tarihinde ilk kez milliyetçi partiler hem iktidar cephesinde hem de muhalefet cephesinde yüzde 20’lerin üzerine çıkmış durumda. Hala daha bu pastadan pay alabilmek için yeni partiler kuruluyor, milliyetçilik gençler arasında yayılıyor.
HDP de aynı millet bağı üzerine kurulmuş bir parti.
Ve tabii Atatürk, laiklik ve Alevilik kimlikleri etrafında kümelenmiş kesimler ve onları temsil eden CHP.
Fakat bu geleneksel bağların hiçbiri bir partiyi yüzde 50’nin üzerine çıkarmaya yetmiyor.
Hiçbiri toplumun en az yarısını kapsamıyor.
Ne dindarlık ne cumhuriyetin kurucu değerleri ne de milliyetçilik bu toplumu birleştiremedi, modern bir toplum yapamadı, yapamıyor, yapamayacak.
Hala birleştirici, merkezi değerler olarak cumhuriyetin kurucu değerleri ya da milliyetçiliği önerenler, AK Parti iktidarının tahribatını entelektüel olarak fırsata çevirmeye çalışanlar en fazla kendi dar cemaatlerinin alkışlarıyla, aile büyüklerinden aldıkları aferinlerle idare edecekler.
Yüzde 50’yi geçmenin tek yolu açık; kapsayıcılık.
Farklı gruplara bir gelecek güvencesi ve ortak yaşam vizyonu vermek, kendi mutlak hakikatlerini esnetmek, taviz vermek, kapı açmak ve böylece modern bir demokratik toplumsal bağ inşa etmeye çalışmak.
Muhalefet liderleri bunun nihayet farkına vardılar ve son üç yıldır önemli adımlar atıyorlar. Altılı Masa bunun somut bir sonucu.
Ama yılların kötü hatıraları, birikimleri öyle kolayca silinemiyor.
O yüzden seçime 10 ay kala hala tüm toplumu ikna edici kapsayıcı bir dil ve herkesin kendini huzurlu hissedeceği ortak bir gelecek vizyonu, toplumu birleştirecek ortak değerler ve güvenceler ortaya konulamadı.
Liderler düzeyinde ortaya konan kapsayıcılık toplumsallaşmadı, medyada, kanaat önderlerinde karşılık bulmadı, onlar tarafından beslenmiyor, hatta tam tersine köstekleniyor.
Kimse alışkanlıklarından ve bildiklerinden kolay kolay fedakarlık yapmak istemiyor.
Bu olmayınca da insanlar bildikleri ve kendilerini güvende hissettikleri kümeler içinde kalmaya devam ediyor.
Belirsizlik yerine, bildikleri, anlamlı oldukları yerde duruyorlar.
Öyle olunca da en büyük küme olan dindarları temsil eden AK Parti hala birinci parti kalmaya devam ediyor.
Enflasyonun yüzde 100’ü geçmesi bile bu kararı şimdilik büyük ölçekte değiştirmemiş görünüyor.
Seçim günü ve karar anı yaklaştıkça geleceğe ilişkin belirsizlik ve korkular artacak, dışarıda kapıları kendilerine açık, misafir değil evsahibi olabilecekleri daha güvenli bir ev olduğunu göremeyenler kendi yıkık dökük evlerinde oturmaya devam edecek.
Muhalif kanallardaki sinirli abilerin rövanşist yayınları, bir psikoloğun başörtülü kadınlarla ilgili toplumun bir kesiminin içinde tuttuğu duygularını faş eden sözleri, soğuk savaş yıllarındaki bütün kötülüklerin anası “komünistler” gibi bir nefret söylemine dönmeye başlamış “siyasal İslamcılar” suçlaması, sabahlamış bir piyaniste Silivri’ye otobüs kaldırtan erken iktidar özgüveni bu hissin tahrik edilmesine yetecektir.
İktidar da seçim kampanyasını bu gerçek beka kaygısı üzerine kuracaktır.
Eğer muhalefet bugün “AK Parti 21 yıl sonra neden hala birinci parti” sorusu üzerine serinkanlılıkla düşünmezse, 2023 seçimleri sonrası bu soru üzerine düşünmek için herkesin çok vakti olacak.
Yazarlar
-
Taha AkyolDemirtaş’a tahliye 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBahçeli haklı: Ok yaydan çıktı bir kere… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSırada Nijerya mı var? 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAAİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır... 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'nin doldurduğu öbür boşluk 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanDemirtaş kararı sonrasında iktidar ‘Terörsüz Türkiye’ sınavında… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZHak, özgürlük mücadelesi – Devletin güvenliği siyaseti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Öcalan misyonu” 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUZombileşmiş bir toplum 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYüzde altmış, üç yüz kişi mi? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 16 yıldır beklenen samimiyet! 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSiyasetin altın kuralını unutanlara hatırlatırım 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFiyatı zengin siyaseti de fakir belirliyor 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜREmniyet’in yazısı ortaya çıktı! Bahis baronu nasıl kaçtı? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEGemi batarken… 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLU31 Mart’tan 19 Mart’a neler değişti? 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları


































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.11.2025
29.10.2025
27.10.2025
21.10.2025
18.10.2025
13.10.2025
11.10.2025
8.10.2025
6.10.2025
4.10.2025