Yıldıray OĞUR
Her zaman olduğu gibi oluyor.
Korkular ve endişeler azaldıkça deprem gündemden düşüyor.
Ama fay yerinde duruyor. O fayın kırılacağı, İstanbul’da 7 üstü bir deprem olacağı kesin. 2000 yılında 30 yıl içinde olma ihtimali yüzde 65 deniyordu. O sürenin 20 yılı tükendi bile. Son depremlerin fayın üzerindeki baskıyı artırdığı, bunun beklenen depremin tarihini öne çektiği konusunda itibarlı bilim insanları hemfikir.
Resmi simülasyonlarda bile ölü sayısı en az 70 bin. Böyle bir depremle İstanbul’un, yani Türkiye’nin kalbinin duracağı öylesine ekranlarda söylenip, geçiliyor.
Ama her işi bırakıp en önce bununla ilgilenmeyi gerektiren böyle bir akıbet bizi beklerken, deprem kendini hatırlatmadıkça unutuluyor, ülkenin gerçek beka sorunu kimseyi o kadar da telaşlandırmıyor.
Deprem tartışmaları çoktan siyasi tartışmalara dönüştü bile.
Zaten Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın açıklamasına göre de devlet İstanbul depremine hazır:
“Yıllarca yaptığımız hazırlıkların aslında son derece ciddi bir hazırlık olduğunu, 28 çalışma grubuyla ne kadar sağlıklı bir sistem kurduğumuzu bir kez daha görmüş olduk.”
Peki bu açıklama İstanbulluların kendilerini güven içinde hissetmesine neden olabilir mi?
O hazırlıklara bakalım.
Türkiye’nin 1999 depreminden sonra deprem ve benzeri afetlere karşı kurduğu en etkili yapının AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı) olduğuna kuşku yok.
Ama AFAD da ancak depremden 10 yıl sonra, 2009 yılında İçişleri Bakanlığı’na bağlı Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve Başbakanlık’a bağlı Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü birleştirilerek kurulmuştu.
Yani beklenen deprem 2009 yılında gelseydi, acil durumu yönetmek için üç bakanlığa bağlı üç başkanlık mevcuttu. Tabii askerin içindeki sivil savunma örgütlenmesini saymazsak.
2012-2016 yılları arasında AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı) başkanlığı yapan Fuat Oktay’ın bahsettiği 28 çalışma grubu, onun başkanlığı döneminde 2015’de yürürlüğe giren Türkiye Afet Müdahale Planı kapsamında oluşturulmuş 28 hizmet grubu.
2009 yılında kurulan AFAD, ancak 2015 yılında bütün devlet bürokrasisini örgütleyerek bir Türkiye Afet Müdahale Planı hazırlayabildi.
Bürokrasinin çarklarını fay hatlarından gelen sarsıntılar bile ancak bu kadar hızlı döndürebiliyor.
Yine de dağınık devlet kurumlarının depremden 16 sene sonra olsa da bir Afet Mücadele Planı etrafında örgütlenmesi önemliydi.
Bunda, yönetim alanında akademik kariyer yapmış, önemli şirketlerde görev almış Fuat Oktay’ın katkısı da muhakkak büyük olmuştur.
Fakat, bu planlar 20 milyon insanın yaşadığı bir şehirde yaşanacak büyük bir yıkımdan sonra kağıt üzerinde durduğu gibi çalışmayabilir.
Örnek olarak üzerinde hararetli bir tartışmanın sürdüğü afet sonrası toplanma alanları meselesine bakalım.
Türkiye Afet Müdahale Planı’ndaki 28 hizmet grubu içinde toplanma alanlarından sorumlu olan bir grup da var; Tahliye ve Yerleştirme Planlama Hizmet Grubu.
Afet sonrası toplanma alanları, deprem gibi afetlerden sonra evsiz kalan insanların kalıcı barınma yerlerine götürülmeden önce toplanacakları ve bir süre yaşayacakları alanlar demek.
İstanbul depremini düşündüğümüzde bunların insanların uzun bir süre yaşamak zorunda kalacakları alanlar olacağını tahmin etmek zor değil.
Planda hizmet gruplarının sorumluluğu çeşitli bakanlıklar arasında dağıtılmış. Yani bir afet sonrası devletim memurlarının bir kısmı AFAD çalışanı olarak sahada olacak. Örneğin ulaşım meseleleri Ulaştırma Bakanlığı’na, para toplama işleri Aile ve Sosyal Yardım Bakanlığı’na verilmiş. Bakanlıklar da bu görevleri teşkilatları içinde ilgili müdürlüklere devretmişler.
Toplanma alanlarına bakan Tahliye ve Yerleştirme Planlama Hizmet Grubu’nun sorumluluğu İçişleri Bakanlığı’nda. Tahmin edin bakanlık bu görevi hangi genel müdürlüğe vermiş?
Tabii ki mesele tahliye ve yerleştirme olduğu için Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’ne!
Onlar da bu görevi il göç müdürlüklerine devretmişler.
Yani İstanbul’daki toplanma alanlarının sorumluluğu, esas işi İstanbul’daki bir milyona yakın mülteci olan İstanbul İl Göç İdaresi Müdürlüğü’nde.
Planda İl Göç İdaresi Müdürlükleri’ndeki memurların afet öncesi ve sonrasındaki görevleri şöyle sıralanmış: “Afet öncesi, sırası ve sonrasında tahliye öncelikleri, tahliye yolları ve tahliye edilecek bölgeleri saptamak, planlamak ve uygulamak. Acil durum toplanma alanlarını belirlemek ve alanların kullanıma uygunluğunu kontrol etmek. Afet bölgesindeki halka tahliye yapılacağının duyurulmasını sağlamak. Tahliye edilenlerin afet bölgesinden güvenli bölgelere taşınarak yerleştirilmesini sağlamak.”
İstanbul’da, Allah korusun, büyük bir deprem olduğunda halkı, esas işi Suriyeliler başta olmak üzere göçmenler olan göç idaresinin memurları tahliye edip, toplanma alanlarında toplayacak.
Ama tek görevleri de bu değil. Bir de afet öncesi masa başı görevleri var; Türkiye Afet Müdahale Planı ile birlikte kurulan ve afet işlerinin elektronik ortamda takibini sağlayan coğrafya tabanlı AYDES sistemine toplanma alanlarıyla ilgili güncel bilgileri girmek.
Bu konudaki resmi yazışmalardan toplanma alanları listesinin belediyeler tarafından sık sık güncellendiğini anlıyoruz.
Çünkü belediyeler afet sonrası toplanma alanlarını zamanla imara açabiliyor, bu yüzden bu alanlar değişebiliyor.
Afet sonrası toplanma alanları son olarak 2018 yılının Ekim ayında güncellenmiş.
Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildikten sonra AFAD, İçişleri Bakanlığı’na bağlandı ve bakanlık da 2018 yılının eylül ayında AFAD müdürlüklerine bir yazı yazarak, afet sonrası toplanma alanlarının halka duyurulması için e-devlete yüklenmesinin planlandığını, o yüzden belediyelerle iletişime geçerek toplanma alanlarının güncellenmesini ve bu bilgilerin AYDES sistemine girilmesini istedi.
Yani bugünlerde afet sonrası toplanma alanlarını e-devletten gördüğümüz sistem bir yıl önce kuruldu.
Bu gördüğümüz toplanma alanları da bir yıl önce belediyelerin güncelleyip bildirdiği yerler.
Bu durumda devam eden tartışmada 99 depreminden sonra belirlenmiş, büyük ölçekli 480 toplanma alanından sadece 70’i kalmış iddiası da, AFAD’ın on binlerce başka toplanma alanı olduğu cevabı da doğru.
Ama bu son güncellenmiş toplanma alanları listesindeki pek çok yerin, AFAD tarafından öngörülen kişi başına en az 2.5 metre kare şartını da, buralarda uzun süre yaşama imkanlarını da taşımadığı açık.
Bu arada bu güncellemenin devlet içindeki yazışma hiyerarşisi de şöyle: İçişleri Bakanlığı AFAD Genel Müdürlüğü’ne yazıyor, AFAD, bu toplanma alanlarından sorumlu İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’ne, onlar İstanbul İl Göç İdaresi Müdürlüğü’ne, müdürlük de bu güncelleme işinden sorumlu tutulmuş memura emri iletiyor, memur da belediyelere yazıyor. Belediyelerin bildirdiği güncel toplanma alanları da AYDES sistemine, oradan e-devlete yükleniyor.
Bütün bunları organize etmek, toplanma alanlarını standartlara uygun olup olmadığını belirleme işi de göç idaresinin bu konuda uzmanlığı olmayan memurlarına bırakılmış. Deprem sonrası o memurlardan depremden etkilenmemiş olanları sahada olacak.
Yani kağıt üstünde işler görünen ama pratikte bürokrasinin çarkları içinde kalmış bu afet sonrası hazırlıkları çok da güven verici değil.
Böylesine büyük bir depremde sağ kalmayı başaranların, toplanma alanlarına ulaşması da, oralarda bir süre yaşayabilmesi de pek kolay görünmüyor.
Ama herhalde işin en tuhaf kısmına şimdi geldik.
Böylesine yıkıcı bir depremle yüz yüzeyken en hararetli tartışma konusu tam olarak ne işe yarayacakları bile meçhul deprem sonrası toplanma alanları!
İnsani çıldırtacak bir ön kabul bu!
Evet depremin olacağı gerçeğini değiştiremiyoruz, ne zaman olacağını da bilmiyoruz. Tabii ki bir depreme tümüyle hazır olmak da mümkün değil.
Ama hala elde fırsat varken neden devletin deprem sonrası için böyle bir acil eylem planı varken, deprem olmadan yapılacaklar için de benzer bir acil eylem planı yok?
Senaryolarda muhtemel kayıp bilançosuna yazılan 70 bin insanı kurtarmak için neden kimse acilen bir şey yapmıyor?
Yaşadığımız şehri bekleyen depremde büyük yıkımların olacağına kesin gözüyle bakılan ilçelerde yaşayan milyonlar için, İstanbul’un bütün ilçelerindeki eski ve sakat yapılarda yaşayan milyonlarca insan için hala kaçınılmaz akıbeti beklemekten fazlası yapılabilir.
Onlar için bugün tahliye alanlarını tartışmanın hiçbir anlamı yok.
İstanbul’un ihtiyacı olan artık beklemek, tartışmak da değil, radikal bir müdahale.
Eğer vakit olsaydı sorunların uzun uzun konuşarak, demokratik müzakereyle yapılması tavsiye edilebilirdi.
Ama bir önceki depremin üzerinden 20 yıl geçmişken, yani 20 yıl kaybedildikten sonra, büyük deprem de bağıra bağıra gelirken, milyonlarca insan ölüm ihtimaline bu kadar yakın yaşarken artık vakit kaybına tahammül yok.
En iyimser deprem bilimcileri ve inşaat mühendisleri bile acilen yapılması gereken işleri sıralarken milyonlarca insanın taşınmasını, İstanbul ve çevresindeki sanayinin Anadolu’ya kaydırılmasını, Atatürk Havalimanı’nın deprem sonrası için karargah ve yaşam alanı olarak tutulmasını sayıyor.
Bunlar AFAD’ın ya da İstanbul Belediyesi’nin boyunu aşan işler.
O yüzden İstanbul’un depreme karşı acilen bir III. Napolyon’a ve bir Haussmann’a ihtiyacı var.
Devrimlerle yıkılmış, yakılmış, nüfusu artmış, açlık ve kolerayla boğuşan Paris’i 1853 ile 1970 arasında yıkıp, bugün gördüğümüz Paris’i inşa ettiren, imparator III. Napolyon’un (Napolyon’un yeğeni Louis Bonaparte) demir yumruğu ve onun vali olarak atadığı Haussmann’ın kendi doğduğu evi dahi yıkacak kadar kararlılığı olmuştu.
Tabii ki bugün herkesin bayıldığı Paris, binlerce insanın evlerinin yıkılmasıyla, büyük mülkiyet sorunlarına, acılara sebebiyet vererek, tarihin bir kısmı yok edilerek inşa edildi.
Bizde 50’lerde Menderes’in İstanbul’daki yıkım ve inşa faaliyetlerinin çok daha büyük çaplı olanından bahsediyoruz.
O yüzden ilk başta bu örnek kulağa iyi gelmeyebilir.
Ama tabii ki şehri altüst etmek, tarihine zarar vermek için değil depreme hazırlık için yapılması zorunlu yıkım ve inşa faaliyetleri konusunda bugün yetkili ve kararlı bir iradeye ihtiyaç var.
Sadece bakanlıklar, belediye düzeyinde yapılamayacak, devletin bütün gücünü ve kaynaklarını seferber edebilecek, hukuken eli güçlü, halkı ikna edebilecek, özel sektörü harekete geçirebilecek bir iradeden bahsediyoruz.
O yüzden siyaseten destekleyin ya da karşısında olun, bir realite olarak Paris’te III. Napolyon’un oynadığı rolü bugün İstanbul için oynayacak güçlü irade deyince herhalde akla tek isim geliyor: Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Türkiye’de İstanbul’u en iyi bilen isim. 1994’den beri belediye başkanı, Başbakan, Cumhurbaşkanı olarak bir şekilde İstanbul’u yönetiyor. Bu yüzden şehirdeki pek çok iyi şeyin altında imzası olduğu gibi, “İstanbul’a ihanet ettik” diyerek kendisinin de kabul ettiği pek çok yanlışın altında da imzası var.
Depremle ilgili şu ana kadar çok konuşmadı Cumhurbaşkanı.
Ama eğer İstanbul’da deprem öncesi radikal kararlar ve uygulamalar devreye sokulacaksa bunun için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni sistemdeki anayasal ve fiili gücüne ihtiyaç var.
Cumhurbaşkanlığı sistemine en baştan beri karşı çıkmış, bu yüzden bir önceki gazetesinden kovulmuş biri olarak bunu söylemek zor ama cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde cumhurbaşkanına verilen yetkiler işte şimdi burada işe yarayabilir.
Siyasi kariyeri İstanbul’da başlamış, İstanbul’a hizmet ederek popüler olmuş Cumhurbaşkanı’nın çaresizce depremi bekleyen İstanbul’a karşı böyle bir sorumluluğu var. İstanbul’a karşı son ve en tarihi görevi diyebiliriz.
Her işi bırakıp, İstanbul’u depreme hazırlamak için İstanbul Belediyesi’nden, Kandilli Rasathanesi’ne, AFAD’dan İTÜ’lü hocalara, büyük işadamlarına, müteahhitlere kadar herkesi toplayarak acil bir plan hazırlanmasına ve uygulanmasına öncülük edebilir. Bunu en iyi yapabilecek isim o.
Paris’teki Haussmann rolünün en güçlü adayı ise İstanbul yeni seçilmiş, genç belediye başkanı Ekrem İmamoğlu.
Onun, iktidarın siyasi blokajını aşıp İstanbul için radikal adımları tek başına atabilmesi mümkün gözükmüyor. Mutlaka, en azından bu acil mesele için, her ne kadar zor olsa da, karar alma süreçlerinden dışlansa da merkezi yönetimle işbirliği içinde çalışması gerekli. Ama İstanbul şehrinin yarısından fazlasını güvenini daha yeni kazanmış, yeni bir şehir perspektifi olan İmamoğlu’nu dışlayarak bu işi başarmak, İstanbulluların en az yarısının rızasını almak da mümkün değil.
Bugün İstanbul, milyonlarca insanın akşam yatağa deprem tedirginliğiyle gittiği bir şehir. Şehri terk edenler var, evini değiştirmeye çalışanlar, çocuğuyla birlikte uyumaya başlayanlar...
Milyonlarca insanın hayatı, geleceği, siyasi önyargıları, eski defterleri bir tarafa bırakarak Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu arasında deprem için bu işbirliğinin kurulmasına bağlı.
Aksi takdirde bu iletişimsizlikten kaynaklanacak yanlışlar, böyle bir depremin yıkımı ve sonrasında yaşanacak krizler, sorumlulukları olsun olmasın, merkezi hükümette ve yerelde iktidar olan bütün siyasetçilerin kariyerine yazılacaktır.
Ülkenin kalbi olan şehirde yaşanacak bir yıkımdan sonra Türkiye eskisi gibi olmaz, siyasetçiler için de bu bir yıkım olur. 1999 depremi böyle olmuştu.
O yüzden depremden önce ellerinden geleni yapmalılar.
Yıkım, inşa, nüfus taşıma gibi radikal adımlarla okları üzerlerine çekmeyi, bir kısım insanı küstürmeyi göze alarak işin siyasi sorumluluğunu birlikte üstlenmeliler.
Abartı değil, yüzbinlerce insanın hayatını kurtarmak ellerinde.
Bunu başarırlarsa siyasi kariyerlerindeki en büyük başarı olur bu. Gelecek nesiller de onları hayırla yad eder.
Yoksa yüzbinlerce insanın öldüğü, sakat kaldığı, enkaz altında kurtarılmayı beklediği bir şehirde kimse toplanma alanlarının konforu ve genişliğiyle övünemez.
İstanbul yıkılırsa da geride kalan Türkiye de uzun bir süre daha mutlu olamaz.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış, Demokratik Toplum ve Demokratik Sosyalizmin İnşası.. 31.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇözüm Süreci’nin künhüne vakıf kaç kişi var? 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAktaş serbest, Özer niye tutuklu? İşte skandalın kanıtı 3 rapor 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasLiderleri neden ‘insan üstü’ gibi görüyoruz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan çok beğenmiştir… 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKızışan Ortadoğu ve Amerikan sağında ihtilaflar 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSurvivor entelektüel! 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUBir uğraktır sevgili… Bir durak olsa bile! 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİPlazma Toplumu: Bir sinyal okyanusunda yüzen balıklar gibiyiz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYATürk futbolunun acı gerçeği: Kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSıfır oranlı gelir vergisi neden uygulanmıyor? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokratların çilesi 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunBarışın kaçınılmazlığı… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon yol temizliği için harekete geçmeli 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİTasarruf edilecek makam aracı bulunamamış mı yani? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuAnkara neden huzursuz? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBüyük hesaplaşmaya doğru 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCezaevinden yükselen çığlık: Yaşamak istiyorum! 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANSiyaset kulislerinde konuşulan baskın seçim senaryosu… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Baba Evi’nde Yarenlik… 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİR"KILIÇ KININDAN ÇIKARSA!" 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluGerçekten “adrese teslim” kadro ilanı, memurken başka yerde okuma rahatlığı ve yandaş medyanın “ezbe 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciTefeci faizi gerçek ama nedeni ne? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: İtalya-Güney Tirol Özerk Bölgesi 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden çürüyor ve çürüme neden durdurulamıyor? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİslam ülkelerinin liderleri de acaba bir gün utanır mı? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNHepimize Yetecek Evrensel Bir Utanç 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgünİsrail hedefine ulaşırken… 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKKM kasıtlı bir uygulamaydı, kastı da zengine servet transfer etmekti 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİsrail masasında HTŞ’ye Rus ruleti 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUAKP+MHP ‘koalisyonu’ da bozuluyor mu? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyolİslam düşüncesi nereye? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelTek adama alışmış bir ülkede CHP'de ‘çift lider’ stratejisi ne kadar çalışır? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRDünyanın temel düzeni sarsılıyor: Yeni bir ütopya, krizlerden çıkışın anahtarı olabilir 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞFAİLİ MEÇHULLER BİR “DEVLET POLİTİKASI” MIYDI? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİran yeniden menzilde 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTKelbaşa Şimşir Tarak… 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKIlımlılar, İslamcılar, Fundamentalistler: “Batı Türkiye’ye Nasıl Bakıyor?” meselesi 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava Tümseği 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKGerçekten emperyalist güçler bölgede Kürdistan istiyor mu? Irak ve Suriye’de olanlar bu tezi yalanlı 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKalıcı toplumsal barış: Engeller, imkanlar 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKardeşlik 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİller Bankası Genel Müdürü Recep Türk: Listemizde sadece Aydın yok 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMutlak kötülüğün mutlak zaferine doğru mu? 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNAK Parti’den yeni tarzı siyaset: seçmeni kazanamıyorsan seçileni kazan 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. Yılmazİpe un serme komisyonu mu? 21.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu17 Ağustos ve 6 Şubat niye akılları başa getirmedi? 18.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçDiyanet anayasaya aykırı bir hukuk rejimi öğütleyemez! 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayEnflasyon raporu: Faiz, fiyatlar, sofradan eksilen tabaklar 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANBitmeyen CHP tartışmaları (II): Yelin kayadan toz koparması 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.08.2025
23.08.2025
20.08.2025
18.08.2025
16.08.2025
13.08.2025
11.08.2025
9.08.2025
4.08.2025
2.08.2025