Abdülkadir Küçükbayrak
AKP-Erdoğan siyasi hareketinin iktidara geldiği 2002 yılı itibarıyla bölgeye ve ülkeye baktığımızda karşımızda şöyle bir tablonun yaşandığı görlmekteydi: Türkiye, kangrenleşmiş yapısal sorunları ile boğuşup dururken, siyasi ve ekonomik açıdan tam bir çıkmazın içindeydi. Ayrıca uzun süredir çözüm yolu bulunmayan “Kürt sorun”u toplumsal dokuda ciddi bir parçalanma sinyalleri veriyordu.
İşte bu koşullarda geleneksel siyasal islami çizgiden kopan bir kısım unsurlar, “Milli Görüş” gömleğini “sırtlarından çıkardıklarını” ifade ederek, batı normlarında demokratik bir düzen inşaası ve kangrenleşmiş sorunları çözme vaadi ile siyasi arenade boy göstermeye başladılar. İki bin yılında, Ecevit’in başbakanlığında oluşturulan DSP-ANAP-MHP kooalisyon hükmetinin ekonomik krizin içine yuvarlanması çözüm alternatifi olabilecek bir siyasi yapılanma bulunmaması, yurttaşlar açısından tam bir çıkmaz sokağı işaret ediyordu. Bu koşullarda ortaya çıkan AKP-Erdoğan hareketi, T.C. yurttaşlarının önemli kısmı açısından bir umut olarak algılandı. Bu umut, ortaya çıkan yeni siyasi anlayışa iktidar kapısını araladı. İşte bu koşullarda AKP-Erdoğan hareketinin AB normlarında demokratik değişim ve dönüşüm çağrısı, yurttaşlardan ve küresel güçlerden de destek aldı. Küresel güçler, bölgesel istikrar bakımından önemli jeopolitik konuma sahip olan Türkiye’de çökme noktasına gelmiş sistemin, AB normlarını esas alan bu yeni siyasi güç tarafından restore edilmesi önemli bir kazanım olacağı açıktı. Mevcut statükoyu değiştirme vaadi 2012 yılında yapılan parlemento seçimlerinde Türkiyeli yurttaşların desteğini alarak AKP-Erdoğan hareketine tek başına iktidar olmasını sağladı.
Ortadoğu soğuk savaş sürecinin sona ermesiyle yeniden “dizayn edilmeyi bekleyen” bir sürece girmişti. Irak’ta Saddam Hüseyin başkanlığındaki Baas iktidarı, içeride Kürtlere ve Şiilere kan kustururken, dışarıda komşusu Kuveyt’i işgale yönelmesi bölgesel “istikrar” açısından yeterince tehdit olduğunu göstermeye yetti. Bu işgal soğuk savaşın galipleri olan ABD önderliğindeki batılı koaalisyonun bölgeye müdahalesinin fitilini atşlemeye yetmişti. ABD ve batılı devletlerin ihtiyaçları dikkate alındığında, bölge tam bir enerji havzası niteliğindeydi. Bölgenin İslam kimliği dikkate alınmak suretiyle düzenlemeye gitmek zaruri bir ihtiyaç olarak kendini dayattıyordu. Böyle bir zaman diliminde, Erdoğan önderliğindeki siyasi hareketin, batılı değerleri esas alan bir siyasi anlayışı İslam Dünyası’na taşıma olasılığı, batı dünyasında kendisine ciddi bir “meşruluk” zemini yarattı.
Türkiye’yi yaklaşık yüz yıldır yönetme gücünü elinde bulunduran geleneksel “İttihat”çı anlayışın “Anadolu” yu Türkleştirme ve İslamlaştırma çabası, bu coğrafyada eşi emsali görülmemiş acıların yaşanmasuna neden oldu. Geleneksel asker-sivil bürokrat kadrolar ve bu iktidar gücüne sırtını dayayan mütagalibe ve cumhuriyet sonrası devlet eliyle yaratılan “milli” burjuvazi, iktidarında kalıcı olabilmek için; muhaliflerine ve kendileri gibi olmayan veya kendileri gibi düşünmeyen, en azında kendilerine kayıtsız şartsız itaat etmeyenlere karşı her türlü baskıyı reve görmekten hiç bir zaman geri durmadı.
Rusya’da yaşanan 1917 Ekim Devrimi ile iktidarı ele geçiren sosyalistlerin üretim araçlarının mülkiyetini elinde bulunduran burjuvaziyi ve toprak sahiplerini iktidardan uzaklaştırıp mülklerine el koyması ve bütün dünyada bu iktidar anlayışını yaygınlaştırmaya yönelik çaba ve çağrıları, kapitalist üretim modelini esas alan batının gelişmiş kapitalist- emperyalist güçleri arasında büyük bir paniğe neden oldu. Diyebiliriz ki yirminci yüzyıla bu iki anlayışa sahip güç arasındaki çekişme damgasını vurdu. Bu nedenle bu iki büyük güç açısından dünyanın geri kalanına bakışta etkili olan şey, diğer ülkeleri yöneten iktidarların kimin yanında yer alıyor olmasıydı.
Osmanlı İmparatorluğunun tarih sayfasından silinme sürecinde yaşanmaya başlanan bu çatışma Anadolu’da birinci Dünya Savaşı sırasında yenilgiye uğrayıp kaçmak durumunda kalan İttihatçı ardılları açısından tarihi bir fırsat yaratarak kendilerine iktidarlaşma kapılarını araladı. Boğazları yeni kurulan SSCB kontrolüne kaptırmak istemeyen batı emperyalizmi, Aadolu’da iktidarı ele geçiren bu güçlere karşı ılımlı yaklaştı. Aynı şekilde SSCB’de boğazların doğrudan Emperyalist devletlerin kontrolüne geçmesinin ve Anadolu’da bu güçlerce mandatörlük sisteminin inşa edilmesine karşı, Anadolu’nun kısmen de olsa, daha bağımsız davranacağına inandığı bu ittihaçı iktidarın eğemenliğinde kalmasına destek verdi. İşte bu iki büyük gücün çatışmasının merkez noktalarından birinde yer alan Anadolu’nun iç iktidarına büyük bir serbestiyet sağladı. Her iki güçte Anadolu’da iktidar sahiplerinin kendi halkına karşı ne tür politika uyguladığı ile ilgilenmedi. İstedikleri tek şey, bu iktidarın, kamplar arasında kendisine biçilen statükoyu bozacak bir pozisyon değişikliğine gitmemesiydi. Bunun farkında olan iktidar sahipleri, bu iki güç arasındaki kavganın kendisine sağldığı zırhla içeride pervasız bir baskı ve sömrü sistemi uyguladı. Halk muhalefetinin iktidarın zırhında açtığı gedikler 1960, 1970, 1980 darbeleriyle onarılıp tahkim edildi.
Bu durum, bindokuzyüz doksanlı yılların başında SSCB’deki iktidar değişimi ile son bulunca Ortadoğu ve Türkiye yeni gerginliklere ve istikrarsızlıklara sürüklendi. Batı açısından Andolu’daki iç iktidarı ayakta tutmak için; bedel ödeme dönemi sona erdi. Gelişen Anadolu burjuvazisinin örgtlendiği siyasal islam hareketi ve Kürt halkının muhalefeti, geleneksel iktidarı önemli ölçüde yıprattı. Bu baskıya direnme gücü her gün biraz daha zayıflayan iktidar, büyük ölçüde güç kaybetmeye başladı. Bu değişim, geleneksel İttihatçı iktidar için sonun başlangıcı oldu.
Fransız devrimi sonrası, dünyada gelişen ulusal akımlardan etkilenen bütün toplumlar gibi Kürtlerde bu akımdan etkilendi. Bu etkilenme sonucu Kürt egemenleri egemenlik alanlarını genişletip, pekiştirme anlayışıyla Osmalı İmparatorluğu içinde kendilerine yeni bir statü talep etmeye başladılar. Osmanlı eğemenlerinin imparatorluğu merkezileştirerek “toprak kayıp”larını önleme çabasının yaşandığı zaman dilimine denk düşen bu süreç kaçınılmaz olarak çatışmalara neden oldu. Bu çatışmalar Kürtler açısından hak kayıpları ve büyük bir yıkımla sonuçlandı. Bab-ı Ali, bu süreci “Kürdistan’ın fethi” olarak tanımlayıp, 1847 yılında düzenlenen Kürdistan Eyalet Kanuname”siyle, tek taraflı olarak Kürt Mirlikleri ile olan ilişkisini merkezileşme lehine değiştirdi.
Bu durum bölgede istikrarı sağlamak bir yana çatışmaları daha da derinleştirdi. Yaklaşık İki yüz yılı aşkın bir süredir bu coğrafyada yaşayan Kürtlerin hak ve iktidara ortak olma talebi baskılarla kırılıp, kabul edilmez bir statüko içerisine hapsedilmeye çalışıldı. Bu durum her seferinde yeni bir baş kaldırının nedeni ve habercisi oldu. Sonuçta Cumhuriyet dönemi iktidar sahiplerinin Kürtlere tanıdığı tek bir hak Türklükle “şereflenme” hakkı oldu. Kürt olarak yaşama talebi, büyük baskı ve işkencelerle kırılmaya çalışıldı. Bunun karşılığında Kürtlerin iktidara cevabı daha büyük bir direniş örgütlemek oldu.
Kuzyde Koçgiri, Piran-Şeyh Said, Ağrı, Dersim başkaldırıları, Güneyde Şeyh Ahmet Barzani, Şeyh Mahmut Berzenci, M. Mustafa Barzani önderliğindeki KDP başkaldırısı, Doğuda Mahabat Cumhuriyeti, Kürtlerin hayatları pahasına köleliğe direneceklerini bütün dünyaya gösterdi. Güney Kürdistan’da KDP-Barzani önderliğindeki ulusal direniş, dünyadaki bütün Kürtleri derinden etkiledi. Kürdistan’ın bütün parçalarında esen bu rüzgarın etkisiyle Kurdistani harekette ciddi bir uyanış yaşanmaya başlandı.
T-KDP çevresinde gelişen mücadele Kürt aydın ve gençlerini ciddi biçimde etkiledi. Altmışlı yılları sonuna doğru DDKO çevresinde örgütlenen Kürt gençliği ciddi bir ulusal uyanışın kitlelere taşıyıcısı oldu. Bu uyanış 1970 Faşist darbesiyle bastırılmak istendiyse bile, Kürt yurtseverleri çok daha büyük bir direniş ruhunu içinde geliştirdi. 1973 yılından itibaren Bağımsız Birleşik Kürdistan hedefli birçok siyasi yapı ortaya çıktı ve Kürt toplumunu derinden etkiledi. Bu uyanışı bastırmak isteyen Türk egemenleri 1980 faşist darbesiyle aklın almayacağı zulümlerle Kürtleri asimle etmek için akla hayale gelmeyen insanlık dışı yöntemlere başvurdu.
- Öcalan’ın, Mahir Sayın ile yaptığı röportajı içeren “Erkeği öldürmek” kitabında anlattığına göre 1980 öncesi büyük ölçüde MİT tarafından finanse edilen PKK, Öcalan’ın 1979 de Suriye’ye geçmesinin ardından büyük ölçüde Suriye muhaberatının kontrolüne girdi. Bu doğrultuda alınan kararlar uyarınca 1984 yılında T.C. karşı silahlı mücadele başlatıldı. PKK saflarında iktidara karşı silahlı mücadeleye kalkışan Kürtler (Bu savaşı kimlerin örgütleyip, başlattığının, amaçlarının ne olduğunun Kürtlere uygulanan statükoyu red eden Kürtler açısından hiç bir anlamı yoktur. Özellikle bu statükoyu red eden Kürt gençleri, hayatları pahasına, kendilerine bu statükoyu reva görenlere bir bedel ödetmenin tek yolunun devlet güçlerine silahla karşı koymak olduğuna inanmış görünmektedirler.) devlet iktidarının çirkin yüzünü bütün çıplaklığıyla herkese gösterdi.
Kürtler arasında başlatılan silahlı saldırı siyaseti, Kürtlere her türlü baskıyı, eziyeti reva gören Türk Devlet İktidarına karşı başkaldırının tek yolu olarak görüldü. Bu mücadele büyük kayıplarına karşın, her geçen gün biraz daha destek görmeye başladı. Kürtler açısından kabulü imkansız görünen statükoyu devam ettirmenin T.C. açısından da büyük bir faturası oldu. Ancak buna karşın yanlışta ısrar edildi.
- Öcalan’ın, Mahir Sayın ile yaptığı röportajı içeren “Erkeği öldürmek” kitabında anlattığına göre 1980 öncesi büyük ölçüde MİT tarafından finanse edilen PKK, Öcalan’ın 1979’da Suriye’ye geçmesinin ardından büyük ölçüde Suriye muhaberatının kontrolüne girdi. Bu doğrultuda alınan kararlar uyarınca 1984 yılında T.C.’ye karşı silahlı mücadele başlatıldı. Kürtler arasında başltılan silahlı saldırı siyaseti, Kürtlere her türlü baskıyı, eziyeti reva gören Türk Devlet iktidarına karşı başkaldırının tek yolu olarak görüldü. Bu mücadele büyük kayıplarına karşın, her geçen gün biraz daha destek görmeye bşladı. Kürtler açısından kabulü imkansız görünen statükoyu devam ettirmenin T.C. açısından da büyük bir faturası oldu. Ancak buna karşın yanlışta ısrar edildi.
Öcalan’ın 1999’da Türkiye’ye teslimi ile yeni bir süreç başlamış ve PKK silahlı mücadeleden vazgeçmiş olsa da, Kürtlerin hak talebi daha büyük bir depremin habercisi gibi, sinyaller vermeye devam etti. Halepçe Katliamı sonrası Güney Kürdistan’da BM’nin aldığı kararla uygulanan uçuşa yasak bölge statüsü, bu bölgede Kürtlerin kendi kendilerini yönetmelerinin kapısını araladı. Bölgesel güçlerin tezgahladıkları oyunlara birçok kez birbirlerine silah doğrultan Kürt siyasi hareketleri, sonuçta küresel güçlerin ağırlıklarını koymasıyla bir uzlaşı sağlayıp kendi bölgelerinde nispi bir istikrar sağladılar. ABD’nin Iraka asker sevki ve Baas- Saddam’ın iktidarının son bulması Kürtlere yeni bir dünyanın kapılarının açılmasının habercisi oldu.
Durumu “kırmızı çizgi”ler çizerek tehditlerle kontrol altında tutmaya çalışan egemen Türk güçleri bunda başarılı olamadı. C.Talabani’nin Irak Cumhurbaşkanı, M.Barzani’nin Federe Kürd Devleti Başkanı olduğu bu süreçin neyin habercisi olduğunu gören egemen güçler Türkiye’de yaşayan Kürtler arasında Barzani ve Talabani’ye karşı gelişen sempatiye dur deyip bu gelişmeyi Güney Kürdistan’da boğmak için Türkiye’de iktidarda bulunan AKP-Erdoğan’a rağmen 2004 yılında İmralı’da A. Öcalan’a tasfiye ettirdikleri PKK’yi yeniden kurdurtma görevini tekrar A. Öcalan’a vermişlerdir. Kurulan yeni PKK’ye silahlı mücadeleye hazır olması talimatını İmralı’dan verdiren Öcalan, silahlı mücadelenin yöneleceği hedefi de “ilkel milliyetçi”, Amerika ve İsrail “ajan”ı olarak tanımladığı M. Barzani ve C. Talabani olarak gösterdi. Bunun nedenini de bölgede ikinci bir İsrail olarak tanımladığı “Kürdistan Devleti”nin kuruluşunu engellemek olarak gösterdi. Verilen talimatlar uyarınca PKK yeniden kurdurulup, silahlı mücadele kararı aldırıldı. Bu siyasete karşı olup barışçıl mücadeleye destek veren güçler PKK içerisinde hain ilan edilip tasfiye edildi. Silahlı mücadeleye karşı çıkan kesimin bir kısım önderleri suikastlar düzenlenerek (Kani Yılmaz, Kemal Sor, Hikmet Fidan …. gibi.) öldürüldü. Bu süreç A. Öcallan ile Avukatları arasında yapılan görüşme tutanakları üzerinden dizi filim gibi, haftalık bölümler biçiminde herkesin görebileceği şekilde internet sitelerinden dünyaca takip edildi.
ABD’nin Musul’da Türk özel timlerinin başına “çuval” geçirilmesiyle, provakasyonların önü kesildi. Bu gelişme üzerine ABD, Türkiye’de iktidara gelmiş olmasına rağmen “muktedir” olamayan ve her gün yeni bir askeri darbe tehdidi karşısında büklüm, püklüm ezilen AKP-Erdoğan iktidarına desteğini arttırarak, geleneksel asker-sivil iktidar çevrelerine de “darbe yapılmasına destek verilmeyeceği” sinallerini açıkça verdi. Bunun üzerine darbe girişimi deşifre olan bu güçler her gün biraz daha güç yitirerek adım adım iktidarlarını kaybetmeye başladılar. Ancak bu koşullarda PKK bizat Türkiye’deki derin güçlerce yeniden kurdurulup silahlandırılıp Güney Kürdistan’daki oluşuma karşı kullanmak istenirken buna güçlerinin yetmeyeceğini anladıklarından daha ucuz bir bedeli olan PKK’yi yeniden Türkiye’deki AKP-Erdoğan iktidarını zayıflatmak için iç savaşa yönlendirmek oldu. Bunu fark eden Erdoğan kendisini zayıflatmak üzere başlatılan bu savaşa son vermek için; öncelikle İmralı’yı ele geçirmeye karar verdi. MİT’in başına H. Fidan’ı getirme operasyonu neticesinde A. Öcalan ile direkt temasa geçilip, Öcalan üzerinden PKK ve Kandil kontrol altına alınmaya çalışıldı. (Bunun karşılığında PKK’nin Kürdistan’da siyasi ve askeri gücünü kullanıp, herkesin kendisine itaatini sağlayacak uygulamalar içine girmesi, iktidarın görmezden gelmesi sayesinde meşruluk kazandı.) Erdoğan iktidarı bu politikasında bir ölçüde de başarılı da oludu. PKK silahlı mücadeleyi durdurarak “ovaya inme” sinyalleri verdi. Buna karşın iktidar Kürtlerin temel taleplerini karşılamaktan uzak, bazı adımlar atarak, Kürt kamuoyundan önemli destek sağlandı. Bunlar kürtlerin “bireysel haklar”ı olarak tanımlanıp bir kısmı, yasal düzenlemeler yapılarak tanınmış oldu. Buna karşın Kürtlerin topluluk olmaktan kaynaklanan “siyasal haklar”ının tanınmayacağı açıkça deklere edildi. Bu tavır, Kürtler açısından, iktidara yönelik beklentilerin ne denli yersiz olduğunu gözler önüne serdi. Böylece PKK, bu siyasi atmosferin yarattığ koşullarda AKP iktidarına yönelik savaşında “silahlı mücadele”ye katılacak kadro bulmakta hiç bir zorluk çekmedi.
“Arap Baharı” sürecinde, Sünni İslam dünyasının önderliğine soyunan Erdoğan, bunun için öcelikle iç savaş riski taşıyan Kürt “sorunu”nu çözmek gerekliliğinin bilincine vararak PKK’nin silah bırakmasını temin için bir yandan Öcalan faktörünü kullanırken, öte yandan PKK ile direkt temas sağlayıp görüşmelere başladı. Bu sürece “Türk Kamuoyu”nun desteğini sağlayabilmek için kanaat önderlerini ve kamuoyunu etkileyebilecek popüler isimleri “akil insanlar” tanımı adı altında devreye sokarak “ANALAR AĞLAMASIN” şiarı ile Anadolunun birçok merkezinde toplantılar düzenletip, annelerin gözyaşının dindirilmesi için iktidarlarının yapacağı reformlara destek verilmesini istedi. AKP-Erdoğan muhalifi siyasi güçler ile geleneksel iktidar çevreleri bu sürecin “vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne son vereceği”nden bahisle süreci provoke etmeye kalkıştılar. Ancak halkın büyük bir yüzdesi bu barış çabasına destek verdi. İktidar küresel güçlerin desteğini de arkasına alıp, sürece muhalefet edenleri; “kandan nemalanan” güçler olarak tanımlayıp, kamuoyu nezinde mahkum etti. Bu süreç kör, topal da olsa ta ki, Erdoğan’ın Türkiye’nin batıyla ilşkilerini göz ardı edip kendi başına İslam’ı yönetme sevdasına kapılıncaya dek devam etti.
Erdoğan’ın 2012 yılında yapılan Anayasa değişikliği referandumu sonrası siyasi iktidarını iyice pekiştirip, ardından ikibinondört yılında Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturması ve yürürlükteki Anayasa’nın amir hükümlerinini hiçe sayarak Başbakanı ve hükmeti tamamen kontrolü altına alıp emir ve direktiflriyle yönetmeye kalkışması ve buna karşı çıkanlar “hain” ilan edip “tek adam” olma sevdasına kapılması siyasi gerginlikleri iyice arttırdı. Bu koşullarda yapılan ikibinonbeş yılı Haziran ayı seçimleri Erdoğan’ın kendisine “Başkanlık” kapılarının açılacağı bir referandum gibi algılanıp seçim sonuçlarını kendi lehine etkileyebileceği propaganda çalışmalarına girişti. Bu anlamda milliyetçi Türklerin oyunu alabilmek için “çözüm süreci”nin rafa kaldırıldığı sinyalleri vermeye başladı. Kendi kontrolünde geliştirilen ve kamuoyunda “Dolmabahçe Deklarasyonu” olarak bilinen AKP-HDP mutabakatının yanlış olduğunu beyan etti. Artk Kürt sorununun “çözüldüğü”nden bahisle, bunan böyle ancak “Kürt yurttaşların bireysel sorunları”ndan bahsedilebileceğini iddia etti. Suriye Kürdistanı’nda İŞİD’in geliştirdiği insanlık dışı saldırılardan kendi lehine sonuçlar elde etmeyi uman Erdoğan Kobani’de yaşanan saldırıların sonuçlarını elini ovuşturarak beklemeye başlaması, Kürt kamuoyunda, Erdoğan’a inanlarda ciddi bir hayal kırıklığı yaşanmasına yol açtı. Bu nedenlerle Haziran seçimlerinin sonuçları Erdoğan’ın Başkanlık beklentilerini boşa çıkardı. Kürtler AKP’ye olan desteklerini bir anlamda geri çekmiş oldular. Tek başına iktidar olma olanağını yitiren AKP-Erdoğan, muhalefetle bir koalisyon hükmeti kurmayacaklarını ilk günden anlaşılması, Erdoğan’a altın tepside yeni bir fırsat sundu. HDP’nin seçimin ertesi günü AKP ile koalisyona kapıları kapatması tarihi bir fırsatın kaçmasına sebep oldu. Gözünü Türkiye’nin statükocu partilerine çevirip, AKP karşıtı blokta kendisine yer araması, seçim ittifakı yapıp parlementoya taşıdığı Kemalist “Türk Solcuları”nı memnun etmiş olsa da, Kürtler ve Türkiye’li emekçiler açısından büyük kayıplara neden olmuştur.
Böylesi bir süreçte erken seçim kararı alınmasını takiben İŞİD’in organize ettiği anlaşılan (arkasında değişik karanlık güçler olma ihtimalini red etmeksizin) Suruç katliamı PKK’yi yeniden Türkiye’ye karşı savaşa sokmak isteyen bölgesel güçler açısından bulunmaz bir fırsat sundu. PKK bu saldırılara karşı polis ve askerlere yönelik saldırılar başlattı. Ankara’da aynı şekilde organize edilen yeni bir intihar bombacısı eylemi büyük sayıda insanın yaşamını yitirmesine neden oldu. PKK buna Kürt coğrafyasında yerel yönetimlerde iktidarda bulunduğu idari birimlerin bir kısmında “Öz yönetim” ilan ederek devletin asayiş güçlerinin bölgeye girmesini barikat ve hendekler kazarak engellemeye başladı. Böylece çatışmalar dahada şiddetlendi.
AKP-Erdoğan iktidarının Kasım ayında yapılan erken seçimden güç toparlayarak çıkıp tek başına iktidar olma gücünü elde etmesi, Erdoğan karşıtı güçlerin beklentilerini boşa çıkardığı. Bu koşullarda yeni bir seçim beklemeye tahhamülü olmayan güçler PKK eliyle çatışmaları daha da şiddetlendirip Erdoğan’ı köşeye sıkıştırmaya başladılar. Son ondört yıla damgasını vuran AKP-Erdoğan iktidarı (Diyebiliriz ki Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası artık AKP kurumsal olarak bütün gücünü T. Erdoğan’a kaptırmış olup tamamen onun vesayeti altına girmiştir. Hiç kuşkusuz bu Türkiye için büyük bir kayıptır.) bu süre içerisinde Kürt Halkının taleplerini eşitlik temelinde karşılayarak soruna ciddi bir çözüm üretmek yerine, Öcalan üzerinden PKK’yi kontrol altında tutarak, Kürtleri aldatmaya yönelmesi, bugün yaşananların temel nedenidir.
Almanya ziyaretinde Merkel’in hazır bulunduğu bir zeminde Türklere yönelik asimlasyonu “insanlık suçu” ilan eden Erdoğan, Kürtlerin ana dillerinde eğitim almalarını “bölücülük” olarak algılayıp bu temel hakkı şiddetle red etmektedir. Avrupa’nın büyük kısmında göçmen Türkiyelilere devletler anadillerinde eğitim olanakları sağlayıp eğitim eşitliği sağlamaya çalışırken, Erdoğan iktidarının Kürtlere önerisi “ana dilinizi öğrenmek istiyorsanız, paranız ile dershane açın, para vererek, dilinizi okuyup yazmayı öğrenin.” demek olmuştur.
Bu zeminde kendilerini, siyasal ve sosyal talepleri red edilmiş, ulusal kimliği inkar edilmiş bir toplumun fertleri olarak gören Kürt gençleri, bu haksızlığa şiddetle tepki vermeyi onurlu bir insan olarak yaşamanın kaçınılmaz reaksiyonu olarak görmektedirler. Bu talepleri onlarca yıldır büyük bir zulüm ve insanlık suçu uygulanarak red edilen Kürtlerin çocukları, gençliğin bütün dünyada görülen direnç ve başkaldırı ruhu ile ateşli tepkiler verip silaha sarılmayı meşru bir hakları olarak görmektedirler. İşte bu reaksiyonu açığa vurabilecekleri ve haklarını elde edebilecekleri tek zemin olarak kendilerine PKK saflarını görüyorlar. Çünkü siyasetin sorunlarını çözmekten oldukça uzak olduğunu görmektedirler. Bu taleplerini elde etmek için uygun araçlar üretilmedeiği sürece kürtlerin en azından bir kısmı açısından temel insani haklarını elde etmenin tek yolunun silaha sarılmak olduğuna inanmaya devam edeceklerdir. Bunun sonuçları ise karşılıklı insan kayıpları olarak karşımıza çıkacaktır.
Erdoğan’ın sabah, akşam karşımıza çıkıp “köklerini kazıncaya kadar teröristlerle her türlü mücadeleye devam edilecek” diyerek kürsülerden nutuk atması, farkında olmasa da, büyük ölçüde Kürt gençlerinin PKK saflarında ölüme koşmalarına zemin hazırlamaktadır. Bu gidiş doğal olarak devletin geleneksel politikalarına yeniden dönüş sinyalleri vermektedir. Devletin büyüklüğü, “kahredici gücü”, üzerinden Kürtleri sindirmeye yönelmek, büyük bir ayıp ve yanlıştır. Hele düne kadar bu “kahredici güc”ün mağduru olmuş bir siyasi geleneğin mensubu olan insanların, bu gücü kullanarak, ülkesinin gencecik yurttaşlarını öldürerek sorunu çözmeye çalışması kabul edilmez bir durumdur. Biraz düşünme yeteneği olan herkes, devletin “kahredici gücü”nün 1980 darbesi sonrası uygulamaları, 1984 te eline silah alan PKK’ye meşruiyet sağladığını, aynı gücün doksanlardaki vahşi uygulamalarının bugünkü PKK’yi karşımıza çıkardığını, o “kahredici gücün” bugünkü uygulamalarının ise, çok daha kötü gelişmelere yol açacağını aşikardır.
Adına ne derseniz deyin, ölen, öldürülen (asker, polis, korucu, sivil, PKK’li) her insanın bir annesi, babası, kardeşi, akrabası, yakını, arkadaşı olduğunu sakın unutmayın. Kürt geleneksel toplumunun anane ve geleneklerine göre; her ne gerekçeyle olursa olsun, birini öldürmek onun yakınlarının size silahlı olarak yönelmesini meşru kılan bir durumdur. Bölgede “kan davası” olarak tanımlanan bu durum, bilindiği gibi her gün birçok can kaybına neden olmaktadır. Tetiği çekenin devlet olması, ölümlere haklılık sağlamayacağı gibi, Kürt halkı nezdinde, yaptığına meşruiyette sağlamaz. Hele onlarca insanın bölgede “kaza kurşunu” ile yaşamından olması, kesinlikle kabul edilmez bir durumdur. Bu ölümler; devlet ile Kürt toplumu arasındaki güvensizliği daha da artırmakla kalmayıp, ciddi husumetlerin ve düşmanlıkların, zeminini yaratacaktır. Bu anlamda sokağa çıkma yasağı uygulanan bölgelerde karşılıklı can kayıpları ve sivil halkın yaşadığı insanlık dıramı, yeni bir kopuşun sinyali olmaktan öteye bir sonuç doğurmayacaktır.
Malesf yaşadığımız coğrafyada, insanı siyasi egemenliğe kurban etmeyi red eden bir Havel (Çekoslavakya’nın barışçıl tarzda bölünmesini sağlayan Devlet Başkanı) ortaya çıkmamıştır. Bu nedenle İslam coğrafyasının tamamında, su gibi kan akmaya devam etmektedir. Kendilerini “iri, diri” devletin hizmetkarı olarak gören iktidar aşığı insanların siyasi hesapları uğruna, her gün gencecik insanlarımız kurban verilmektedir. Gerek devletlerin, gerekse muhalif siyasi örgütlerin, siyasi sonuçlar elde etmek için; insan katletmesi kesinlikle kabul edilemez. Siyasi nedenlerle ölümüne neden olduğunuz her insan, (İster terörist değin, isterseniz şehit) annelerinin gözünde, bin bir güçlükle, sevgiyle büyütülmüş birer bebektir. Anneleri ağlatmayınız, unutmayın ki, bir gün anne, baba olarak ağlamak sırası size de gelebilir.
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.12.2015
4.02.2015
19.08.2014
13.06.2014
9.06.2014
10.03.2014
26.01.2014
6.01.2014
2.01.2014
1.08.2013