Abdülkadir Küçükbayrak
İnsanlığın yerleşik hayata geçişinin başlangıcına ve tek tanrılı dinlerin doğuşuna tanıklık eden bölgemiz, bugün; iç çatışmalar, insan hakları ihlaleri, yolsuzluk, gelir dağılımı adaletsizliği ve her türlü vahşetin boy gösterdiği görüntüsü ile, yaşanmaz bir alan haline gelmiş bulunuyor.
Dünyanda uygarlığın beşiği sayılabilecek site devletlerinin doğuşuna sahne olmakla kalmayıp, Pers, Roma-Bizans ve Mısır uygarlıklarıyla yoğrulan, site devletlerinden, dünyanın en gelişmiş merkezi devlet yapılarına tanıklık etmiş bu coğrafya, böylesine zengin tarih ve kültür birikimine karşın nasıl oluyorda bugün bunca hoşgörüsüzlüğe ve adaletsizliğe sahne olabiliyor.
Tarihte yaşanan vahşete ve adletsizliğe karşılık insanlığın barış içerisinde birlikte yaşamalarını öğütleyen birçok dinin ortaya çıktığı bu coğrafya, nasıl oluyorda bugün; sadece insanların inançları yüzünden, birbirlerinin kanını içebilecek bir vahşetin içersine sürüklenebiliyor? Ya da bir başka şekilde soracak olursak, bizi çevreleyen Ortadoğu-İslam coğrafyasında neler oluyor?
Bence yaşadığımız bu durumun belirleyicisi olan etmenleri iki başlık altında ele alıp inceleyebiliriz:
Birinci gurup etkenler: Bölgenin, dünyada ilk yerleşik düzene geçişe ve kent devletlerinin doğuşuna sahne olmasıdır. Bunun doğal sonucu, bölgede bilgi ve sermaye birikiminin hızla ortaya çıkmasıdır.
Bunu takip eden süreçte; kent devletleri arasında yaşanan savaşlarda alınan esirlerin köleleştirilip üretimde kullanılması, ciddi bir zenginleşmeye neden oldu. Kölecilik esasına dayanan bu üretim şeklinden kaynaklanan göz kamaştırıcı büyük bir zenginleşmenin yağmacı toplumların ilgi odağı olması kaçınılmaz bir durumdu. Neticede bu zenginleşmeye el koymak isteyen yağmacı barbar toplulukların sürekli saldırılarıyla, yaratılan bütün değerlere el kondu, yok edildi. Bu yapılırken yerel halklar kılıçtan geçirilip, köleleştirildi. Tekrarlanan bu saldırılar sonucunda kent devletinin koruyucu duvarları, bu halkları güven içinde yaşamlarını devam etirmelerine olanak sağlamakta yetersiz kaldı.
Bunun sonucu, bölgenin merkezi Mezopotamya’nın yerleşik halkları, yaşamlarını sürdürebilmek için, kentlerini terkedip, hayvancılıkla geçinen göçebe topluluklar haline dönüştü. Köle emeği üzerine inşa edilen yeni devletler, bu ucuz emek sayesinde kısa zamanda görkemli saraylar inşa etmekte gecikmedi. Böylece, yağma, talan sayesinde varlığını sürdüren küçük toplulukların üstünde, eğemenliği altındaki herkesi haraca bağlayan yeni tipte merkezi devletler ortaya çıktı. Pers, Mısır, Roma-Bizans, bunları başlıcasıdır. Kölecilik özeliği dışarda bırakılırsa, Bizans’ın devamı olan Osmanlı da, bu geleneği devam ettirmiştir.
Bölgedeki devletlerin temel yapısı ahaliyi düzenli vergilerle vergilendirip, zenginleşerek iktidarını sürdürmek şeklinde olduğundan, insanların yaşadığı topraklar devletler arasında el değiştirse de, bu durum değişmemiştir.
Bu politikalar sonucu bölge halklarının sermaye birikimi yaratmaları nerdeyse olanaksız hale geldi. Halkların yarattığı artı değer, devlete ve devlet içinde rol alan asker, sivil brokratlara akmaya başladı. Bu koşullarda halkların ciddi bir üretim faaliyeti içine girmesinin anlamı da ortadan kalktı. Sermaye, devleti elinde tutan iktidar çevrelerinde yoğunlaşmaya başladı. Onlarda bu sermayeyi pervasızca harcamaktan çekinmedi. Durum herkesçe malum olduğundan, zenginleşmek istiyen guruplar açısından ortada bir tek alternatif vardı. O da iktidarlaşmaktı. İktidarlaşan guruplar halkın ürettiğinden aldığı vergiler ve kervanlardan elde ettiği haraçlar ile büyük bir zenginlik içinde yaşadı. Bölgeyi en son kontrolleri altında bulunduran Pers ve Osmanlı İmparatorlukları açısından da değişen birşey yoktu. Bir fark aranması gerekirse, o da bu son iki imparatorluğun, geleneksel haraççı sistemin sonuna yaklaşıldığında, tam bir çürüme hali yaşıyor olmalarıydı.
Duruma neden olan ikinci bir etken ise şöyle açıklanabilir: Avrupa da yaşanan manifaktür üretim yeni gelişmelere vesile oldu. Coğrafi keşifler, klasik ipek yoluna karşı, farklı alternatifler ortaya çıkardı. Bunun neticesinde doğu ile batı arasında yaşanan ticaretten büyük kazançlar elde eden bölge devletleri ve iktidar çevreleri bu gelirlerden mahrum kaldı. Yaşam alışkanlıklarını sürdürmekte kararlı olan iktidar çevreleri, dış fetihlerde başarısız olmaya başlayınca içeriye, yani kendi tebasına yöneldi. Zaten zor koşullarda yaşayan halk, bu insafsız yönelim neticesinde daha da yoksullaştı. Duruma başkaldırmaktan başka çaresi kalmayan halklar var güçleriyle direnmeye başladılar. Bunu fırsat bilen soyguncu, talancı güçler savunmasız halkın neyi var neyi yok el koymaya başladı. Neticede dirlik ve düzen bozuldu. Bu da durumun daha da kötüleşmesine neden oldu.
Buna karşın Batı Avrupa yarattığı sermaye birikimi, icatlar ve keşifler ile ciddi bir emtia üretir duruma geldi. Bu gelişme neticesinde batı toplumları üretip, ürettikleri malları dünyanın geri kalanına satarak hızlı biçimde zenginleşti. Farklı etnik aidiyete ait topluluklar örgütlenip devletleşerek kendi iç güvenliğini sağlarken, yaratığı askeri güçlerce rakiplerini pazarlardan dıştalayıp kendi hegmonik egemenliğini tesis etti. Yani Kapitalizimin gelişmesinin kaçınılmaz sonucu sömürgecilik ardından emperyalizm. Bu politika dünyanın geri kalanında ancak militarist, despotik anti demokratik işbirlikçi iktidarla sürdürülebilirdi. Bölgemizin özel koşullarıyla birleşen bu durum, bölge halkları açısından deyim yerinde ise yaşamı zindana çevirdi.
Dünya süper güçler arasında parsellenip yağmalanırken, kapitalizmin yarattığı bilgi birikimi yeni bir gelişmeye yol açtı. Bu değişim teknolojide ve iletişimde devrim diyebileceğimiz dönüşüme neden oldu. Pazarlarda silah gücüyle etkili olma olanağı ortadan kalkınca bunun yerini maliyet ve kalite üzerinden yaşanan yeni pazar kapma rekabeti başladı. Pazarda gücünü ve varlığını sürdürmek isteyen küresel şirketler-güçler, üretimlerini emeğin nispeten ucuz olduğu, dünyanın gelişmemiş bölgelerine kaydırmak zorunda kaldılar. Bu üretim, üretimin yapıldığı bölgelerde, kapitalizmin yaygınlaşmasına ve aynı zamanda bilgi birikiminin yaygınlaşmasına neden oldu. Bu üretimin sebep olduğu cılız sermaye birikimi, ucuz emek ve taklit etme yeteneği ile birleşince, kendisi için muazzam bir pazar olanağı buldu. Bunun neticesinde dünün bağımlı, geri kalmış ülkeleri muazzam üretici devletleri konumuna geldi. Üretmeyi hedefleyen bu devletler, kendi toplumlarında muazam gelişmelere kapı araladı. Kore, Çin, Endonezya, Hindistan gibi devletler oldukça hızlı bir şekilde üretip zenginleşmeye başladılar. Dünün gelişmiş batılı devletleri pazarlarda; Koreyle, Çin’le rekabet edemez duruma geldiler.
Ancak bu durum yaşadığımız coğrafyada hali hazırda malesef kavranabilmiş değildir. Ortadoğu-İslam coğrafyasında müthiş doğal zenginlikler dikkate alındığında, iktidar sahipleri ve yandaşları hiçbir şey üretmeden ve hiç bir rekabet ihtimali olmadan, oldukça büyük zenginliklere sahip olabilmektedirler. Ciddi bir üretim gücü olmayan halkın devlete karşı talepkar bir tutum içinde bulunması, hak talep etmesi olanaksızdır. Sıradan insanın zenginliğini sürdürmenin yolu devlete-iktidara biat etmekten geçmektedir. Buna ayak uydurmayan sermaye guruplarının başına neler geleceğini veya geldiğini Türkiye de son iktidar değişimini hiçe sayan sermaye guruplarının başına gelenlere bakarak anlamak zor olmasa gerek. Kaldı ki Türkiye bu coğrafyada batı tipi demokrasiye en yakın olma özellikleri dikkate alındığında durumun vahameti çok daha kolay anlaşılır nitelikte olsa gerek.
Üretici güçleri geliştirmeyi, zenginleştirmeyi ısrarla red edip iktidarını korumayı sağlayan bölgesel iktidarlar, bu politikalarıyla halklarının zenginleşmesinin önünü kestiğinden halkların sahip olmak istediği mal ve hizmetlere ulaşmasını da olanaksız kılmaktadır. Bazı bölge ülkelerin büyük fosil yatakları üzerinden muazzam zenginlere sahip olmasına karşın üretimin önünü açmamaları, üretici güçlerin iktidara sahip olma en azından ortak olma talebini ortaya çıkaracağından duydukları korkudur. Bu durumu halk kitlelerine kabul ettirebilmek için de halklarını batının “kötü ahlakından koruma” amaçlı despotik iktidarlarıyla dünyanın geriye kalanından koparmaya çalışmaktadırlar. Ancak yaşanan iletişim devrimiyle dünyada yaşanan her kes nerdeyse anında haberdar olmaktadır. Bu durumu değiştirmek isteyen geniş halk kitleleri her yerde ayağa kalkmış durumdadır. Açıkladığımız nedenlerle Ortadoğu islam coğrafyasının her köşesi, yaklaşan büyük bir depremin öncüleriyle sarsılıp durmaktadır.
Özetlersek; yaşanan bu çatışmaların nedeni, bölge halkının iletişim devrimiyle farkına vardığı dünya zenginliklerine kendisinin de sahip olmak istiyor olmasıdır. Bu talebin baskısıyla sarsılıp, yıkılan veya ayakta durmaya çalışan iktidarlar, bu talepleri karşılama olanağına sahip değillerdir. Kayda değer üretici konumu olmayan bu iktidarlar ancak halkı soymaya devam ederek zenginliklerini koruyabileceklerdir. Bu yapısıyla mevcut çelişkinin çatışmadan başka çözüm olanağı görülmemektedir. İşte bu durum, yaşanan depremlerin nedeni ve asıl yıkıcı olacak olanın da temel açıklayanıdır. Ortadoğu baharının yaşandığı bölgelerde birçok iktidar ayakta duramayıp yıkılmış, ancak yeni oluşan iktidarların eskisinden farkı olmamıştır. Çünkü yeni gelen iktidar sahiplerinin de temel politikası, kendileri ve yakın çevreleri açısından kazan, kazandır politikasıdır. Kısa zamanda kendileri gibi olmayanları ötekileştiren, yanlızca “kendisine Müslüman” olan bu yapılar, yeni zorbalar olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Muhalefette iken talep edip haykırdıkları özgürlük, eşitlik, kardeşlik söylemini kısa zamanda unutmakta, hızla yozlaşıp despotlaşmaya başlamaktadırlar. Üstüne oturdukları büyük maddi olanaklar pervasızca kontrol etme istemleri, kendileriyle muhalifleri arasında yeni çatışmanın sebebi olmaktadır. Esasen bölgemizde iktidar değişimlerinin bunca kanlı geçmesinin nedeni de bu durumdur. Böylesine kanlı geçen iktidar mücadelesinin din üzerinden kendini tanımlayıp örgütlemesi süpriz olmasa gerek. Çünkü kitleleri ölümüne iktidar mücadelesine çekmenin en kolay yolu, onun kutsallarına seslenmektir. Ancak bölgede yaşanan pratik; vadedilen ilahi adalet ve eşitliğin kısa sürede unutulduğunu, gelir dağılımındaki adaletsizliğin ve yolsuzluğun alabildiğine devam ettiğini göstermektedir. Olan; bu iktidar değişimi sırasında büyük bedeller ödeyen halka olmaktadır.
Kısaca zengin batı ile zenginleşme yönünde hızla mesafe kateden diğer toplumların da zenginliğin kaynağı, üretmek ve ürettiğini pazarlamak olurken, yaşadığımız coğrafyada zenginleşmenin kaynağı; iktidarlaşmak ve iktidardan nemalanmak olarak şekilleniyor. Bu dudrum, bu günde geçerliliğini korumaktadır. Bu koşullarda durumdan memnun olmayan büyük halk kitlelerinin dünya nimetlerinden hakkına düşeni almak yönündeki büyük baskısı karşısında, mevcut iktidarların sonsuza kadar dayanması olanaksızdır. Eninde sonunda mevcut iktidarlar alaşağı edilerek, halkın sırtından atılacaktır. Hangi ideolojiyle donanırsa donansın, bu asalak iktidarlar yıkılmaya mahkumdur. Çünkü bölgemizdeki İktidarların genel karekteri halkın ürettiklerini bolca tüketmektir. Bu durum, “sınıf”a dayanan iktidarlar için ne kadar doğruysa, ulusal kahramanlar-önderler etrafında şekillenen militarist iktidarlar için de o denli doğrudur. Kendini tanrının yeryüzündeki “hizmetkarı” olarak gören “dindar” sınıfı ve yöneticiler içinde bu durum değişik değildir. İktidar mensupları ister sınıfın öncüsü partiye, ister ulusun seçkin evlatları olan orduya, isterse imamlara, din ehline dayansın durum değişmemektedir. Bu gurupların ortak özelliği üretici değil tüketici olmalarıdır. Bu nedenle bize gerekli olan, bu sınıf ve katmanların yönetici-iktidar olma konumlarına bir an önce son vererek, onların yerine halkın üretici gücünü açığa çıkarıp, bilgi ve meta üretiminin önünü açacak, insanın kendisiyle ve doğayla barışık olarak yaşamasına hizmet edecek insanların görev yaptığı organizasyonlardır.
Böyle bir organizasyonda görev yapan ve yapacak kişilerin dininin, mezhebinin, cinsiyetinin, milliyetinin hiç bir öneminin olmayacağı açıktır. Çünkü bu organizasyonda görev alacak kişilerin zenginleşme, çevresini zenginleştirme gibi bir olanakları olmayacaktır. Esasen bugün birçok Avrupa ülkesinde görüldüğü gibi, sizde bulunuş sebebini yasalara uygun biçimde açıklayamadığınız menkul, gayrimenkul mal varlığı, başınıza bela olacaktır. Oysa bugün bölgemizdeki iktidar sahiplerinin kendi yurttaşlarına, dindaşlarına, ırkdaşlarına uyguladığı züllümü dikkate aldığımızda, bu değerlerin bizleri aldatmak için kullandıkları “kutsanmış değerlerimiz” olmaktan öteye hiç bir anlam ifade etmediği açıktır.
Bu koşullarda bölgemizin ve bölge insanımızın istenen yaşam koşullarına ulaştırmanın yolu, bölgesel iktidarlarca kendi halklarına karşı uygulanan zulme, sömürüye, talana son verip, insan merkezli, yeni tip bir iktidar yapılanmanın önünü açmaktır. Bunun gerçekleşmesi bölgemizde üretici güçlerin gelişmesinin önünü açacağı gibi dünyevi değerler üzerinden dünyanın geri kalanıyla barış içinde birlikte yaşamanın da önünü açacaktır. Ölümü pahasına ayağa kalkmış İslam Coğrafyasını dünya ile buluşturacak olan büyük iktidar depremi pek uzak olmasa gerek.
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.12.2015
4.02.2015
19.08.2014
13.06.2014
9.06.2014
10.03.2014
26.01.2014
6.01.2014
2.01.2014
1.08.2013