Abdülkadir Küçükbayrak
Ortadoğu halkları, küreselleşen dünyanın yaydığı demokratikleşme ve zenginleşme rüzgarlarının kendi topraklarında etkisisini götermeye başlamasıyla ayağı kalkmıştı. Beklenti Bölgede hüküm süren totaliter rejimlerin tarih sahnesinden silinerek, bunların yerine halkların demokratik iradesinin yansıması olacak şekilde, insan haklarına dayalı, demokratik iktidarların iş başın gelmesiydi.
Başını ABD nin çektiği batılı devletler (“Sosyalist” blokun sahnede olduğu iki kutuplu dünyada) istikrarın sağlanması ve rakiplerinin güçlenmemesi için, uzun yıllar bölgede totaliter rejimlere ve bunların içeride uyguladığı insan hakları ihlallerine göz yumup sesiz kaldılar. Uzun yıllar çözülemeyen Filistin sorunu karşısında, İsrailin güvenliğini herşeyin önüne koydular. Bu politik tutumları nedeniyle bölge halklarının gözünde “Hıritiyan” batı, “müslüman” milletlere zulüm eden ve zalimlere destek veren “kafirler” olarak tanımlandı. Yerelde iktidarları sorgulanmadığı için bölgenin egemen güçleri bu tür muhalefetin halk arasında yaygınlaşmasına kayıtsız kaldılar. Bu nedele bölge halklarının gözünde batı “şeytan” laştırıldı. Batılı devletlerle yakın işbirliği içinde yaşayan iktidarlar bile eğemenlikleri altında bulundurlukları topraklar üzerinde bu anlayışın yaygınlaşmasına destek vererek muhalefetin kendilerine yönelmesinin önünü kesmiş oldular.
11 Eylül’de ABD nin merkezinde televziyondan naklen yayınlanan El Kaide sldırıları siyasallaşan İslam muhalefetinin içinde yeşeren duyguları gözler önüne serdi. 1970 li yıllarda SSCB nin Afganistan işgaline karşı ülkede bulunan muhalif güçleri “İslam” bayrağı altında örgütleyip Rus güçlerine karşı silahlı mücadeleye kanalize etmesi, siyasal islamın şekillenmesine ve sillahlanmasına hiç kuşkusuz büyük katkı sundu. İşte bu çerçevede şekillenen ve Afganistan’da Rus işgalinin bitmesinden sonra adım adım iktidarlaşan “Taliban” Afganistan’ı, her tür islami akımın örgütlendiği bir alan haline getirdi. Bu sahada örgütlenen El Kaide hareketinin dünyaya sesini duyurmak için düzenlediği 11 Eylül operasyonu ABD’yi deyim yerindeyse ölüm uykusundan uyandırdı.
ABD İslam coğrafyasında yaşanan tüm hak ihlallerine göz yummasının bedelini çok ağır biçimde ödemişti. El Kaide’nia ABD’nin ardından İngiltere ve İspanya’da eyleme geçmesi ve diğer batı devletlerinde de bu tür eylemler düzenleme girişiminde bulunması, batı devletlerinin, merkezinde orta doğunun bulunduğu, İslam Coğrafyasında uyguladıkları politikaları gözden geçirmelerine neden oldu. Bu çerçevede ABD artık kendisi için yük haline gelen ortadoğunun totaliter rejimlerine olan desteğini çekmeye başladı. İslam halklarının kendisine yönelik olumsuz bakış açısını değiştirmek için, başta İsrail, Filistin çatışması olmak üzere bölgesel tüm konularda yeni politikalar oluşturmaya bu şekilde bölge halkları arasında imajını düzeltme çabası içine girdi. Bu nedenle Filistin topraklarında seçimler yapılarak yasal iktidarın belirlenmesine destek verdi. Hamas’ın seçimleri kazanmasının muhtemel olduğu görünmesine karşın, seçime ve seçim sonuçlarına müdahale etmeyerek, terör örgütü olarak kabul ettikleri Hamas’ın iktidarlaşmasının önünü açtılar. Kuşkusuz Türkiye’de AKP nin iktidarlaşmasına muhalefet etmemelerine ve hazırlıkları yapılan darbe girişimlerine destek verilmemesine de, bu pencereden bakmakta fayda olacağını sanıyorum.
Bu koşullar da Irak’ta Saddam Hüseyin iktidarının şii ve Kürt nufusa karşı yeni operasyonlar düzenlemesi ve kimyasal imha silahlarına sahip olmasının yarattığı tehdit kapasitesi kendisini hedef haline getirmesine neden oldu. Birleşmiş milletler tarafından sürdürülen görüşmelere karşın Saddam Hüseyinin kimyasal silahlarını teslim etmemesi bardağı taşıran son damla oldu. Bunun üzerine başını ABD nin başını çektiği batılı devletler Irak’a müdahale kararı aldı. (Yeri gelmişken bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Bilindiği gibi bu gün bile birçok siyasi akım batılı devletlerin Irak’ın kimyasal silah stoklarının ele geçirilmemeiş olmasından hareketle Irak’ın kimyasal silahının bulunmadığını belirtip, ABD’nin Irak’a müdahalesine bu gün dahi muhalefet çizgisini sürdürmektedirler. Bence Saddam Irak’ının kimyasal silahlara sahip olduğunu gösteren en önemli kanıt, bu bombaların Halepçe de Kürt halkına karşı kullanılıp binlerce insanın katlinin bu silahlarla gerçekleşmiş olmasıdır. Saddam’ın kimyasal silahlara sahip olmadığını ifade etmek bu katliamlara ortak olmaktan başka bir anlam ifade etmez.) Nihayetinde gerçekleşen ABD müdahale ile bölgenin eli kanlı tiranlarından biri tahtını kaybederek, hak ettiği cezayı çekti. Bu durum bölgede yeni bir iklimin doğmasının başlangıcı oldu.
ABD eline geçen fırsatı değerlendirip Ortadoğu’ya yeni düzen getirmeye kalkıştı. Saddam rejiminin yıkılmasını takiben, Suriye ve İran rejimlerini değiştirmeyide hedef haline getirdi. Bunu takiben olacak şey tabi ki bölgenin tüm totaliter rejimlerinin tasfiye edilmesiydi. Bunu farkeden bölgenin yerel iktidarları bu iktidar savaşını Irak topraklarına taşımaya karar verdiler. ABD askeri güçleri bu savaşta istenen sonuçlara ulaşamadı. Başını Suriye, iran ve Suudi Arabistan ve körfez emirliklerinin çektiği bu savaş, ABD’nin Irak toprakları dışındaki hedeflere yönelmesinin önünü kesti. Bu savaş nedeniyle Irakı kan gölüne çevirdi. Tam bir mezhep katliamına dönüşen çatışmalar sonucu büyük sivil kayıpları yaşandı. Bu çatışmaların parçası olmayı red eden Güney Kürdistan halkı ve onun siyasi önderleri kendi güvenliklerini sağlayıp bölgede bir istikrar unsuru ve barış adası haline geldi. Bütün terörist eylem ve girişimlerine karşın bu tutumunu ısrarla sürdürüp komşularıyla iyi ilişkiler kurmaya çalıştı.
Hedef gözetilmeksizin insanlar çoluk çocuk, yaşlı genç, kadın erkek demeden bombalı saldırıların hedefi oldu. Pazar yerleri ve ibadet alanları hedef tahtası olarak seçildi. ABD bu saldırıları durdurmakta başarısız oldu. Bölgeye yeni bir dizayn vererek itibar kazanmayı hedefleyen ABD, tam tersine katliamların sorumlusu olarak lanse edildi. Daha fazla kaybetmek istemeyen ABD, Irak’tan kademeli olarak askeri güçlerini çekmek zorunda kaldı. Böylece bölgenin totaliter rejimleri bu savaştan kendilerince güç tazeleyerek çıkmış oldular.
Ancak teknoloji ve bilimde, iletişimde yaşanan büyük sıçramalar dünyayı bir köy haline dönüştürdü. Uydu yayınları üzerinden dünya ile tanışan ortadoğu halkları sınırların aşınmasıyla dünyanın geri kalanının bir parçası olmaya başladı. Bölge halkları dünyanın diğer halklarının sahip olduğu olanaklara ve demokrasiye sahip olma isteği ile doldu. Bu çerçevede Türkiye’de, İran’da, Kuzey Afrika ülkelerinde ve ardından Mısır ve Suriye’de halkın iktidarlar üzerinde demokratik baskısını kullanarak kitlesel eylemlerle iktidarları etkilemeye ve değiştirmeye başladı. Bu durum bütün bölge için büyük bir umut kaynağı oldu. Türkiye’de kendini “muhafazakar demokrat” olarak tanımlayan İslam referanslı AKP iktidarının çizdiği olumlu profil, batılı devletlerin kendisine siyasi ve ekonomik ciddi krediler açmasına vesile oldu. Türkiyenin komşularıyla kangrenleşmiş sorunlarda attığı cesaretli adımlar, bölgede barış ve istikrar isteyen güçlerin dikkatini çekmeye başladı. Yine türkiyenin AB ye katılımı konusunda gösterdiği çaba ve adımlar büyük takdir topladı. Ortadoğunun müslüman halkları Türkiyenin demokratikleşmesini, hukuk devleti haline dönüşmesini, sanayileşip, zenginleşmesini büyük bir sevinçle izlemeye başladı. Bu çabalar sonucu İran, Suriye, Irak ve bunlarıda aşar biçimde bütün ortadoğu halkları kendilerini AB’nin komşusu olarak hissetiler. Kuşkusuz bu durum bölge halkları arasında Türkiye’ye ve Siyasal İslamdan beslenen AKP iktidarına büyük bir prestij kazandırdı. Bu koşullarda Türkiyeye para ve yatırım akışı başladı. Bu da halkın yaşam koşullarının olumlu biçimde değişmesine katkı sundu. Bu tablodan etkilenen bölge halkları, siddet içermeyen kitlesel eylemlerle, Kuzey Afrika ülkelerinden başlayarak Suriye’ye kadar ayağa kalkarak ortadoğuda baharın gelişinin müjdecisi olarak selamlandı. Bir çok yerde iktidarların değişimini sağladı. Büyük ölçüde İslam referanslı siyasi hareketlerin iktidarlaşmasının önünü açtı.
Suriye halkının Esad rejimine karşı başlattığı kitlesel gösteriler ve Baas rejiminin bu eylemlere karşı kullandığı silahlı bastırma yöntemi bölgede mevcut sünni – şii eksenli kutuplaşmanın görünür hale gelmesine neden oldu. Son on yıldır Irak’ta devam eden bu çatışma Suriye’yi de içine alarak yeni bir şekil aldı. Bu kavga aynı zamanda İran – Suudi Arabistan eksenli çatışmanın iz düşümü niteliğindeydi. Kangrenleşen savaş adım adım her tür pervasızlığın yaşandığı bir alan haline dönüştü. Irak’ta Maliki iktidarının güç kazanmasından sonra uzun yıllar iktidarı elinde tutan sünni güçleri merkezden uzaklaştırıp iktidarı şiilerin tekeline almaya çabalaması bölgesel güç dengelerini bozdu. Bu durumda İran mevzi kazanırken, Suudi arabistan güç kaybetti. (Kürdistan federe devleti münkün oldukça bu çatışmanın dışında kalmaya çalıştı.)
Suriye’de uzun yıllardır en etkili muhalefet olan, sünni islam arasında örgütlü bulunan Müslüman Kardeşler hareketi, Suriye’de başlayan kitlesel gösterileri güç toplama alanı olarak gördü. Yoğun biçimde muhalefeti bünyesinde toplamaya çalıştı. Suudi Arabistan Irak’ın kaybedilmesinin acısını Suryenin ele geçirilmesiyle dengelemeye çalıştı. Bu nedenle Suriye, İran – Suudi Arabistan kapışmasında hayati bir önem arz etmeye başladı. İran, Irak ve Suriye üzerinden bir Akdeniz gücü haline dönüşmeyi hedefledi. Suudi Arabistan, Suriye’de halkın çoğunluğunun sünni olmasına karşın, aleviliğie yakın bir inanç olan Nusayrilerin uzun yıllardır iktidarı ellerinde tutmasının yarattığı çelişkiyi kullanıp, İran’a yakın duran Baas-Esad iktidarını devirerek, İran’ın Akdenize çıkışının önünü kesmek için savaşta sünnilere büyük destek verdi,
Türkiye’de İktidarlaştıktan sonra muktedirleşen AKP,Erdoğan iktidarı kendisini bölgesel bir güç olarak kanıtlayabilmek için varını, yoğunu Suriye savaşına yatırdı. Suriye’yi arka bahçesi olarak gören Erdoğan, Suriye üzerinden İslam coğrafyasının derinliklerine doğru inme çabası içine girdi. Bir süre öncesine kadar “komşularlr sıfır problem” ilkesine göre dış politika belirleyip bütün devletlerle diyaloğu esas alan Erdoğan iktidarı giderek yanlızlaştı. Üç önemli komşuyla derin bir çatışma yaşamaya başladı. İran, Suriye ve Irak’la yaşanan bu çatışma yetmezmiş gibi, bölgesel güç olan İsrail ve Mısırla kanlı bıçaklı oldu. İçeride seçimler kazanarak moral bulan Erdoğan iktidarı, dış politikalarındaki yenilgiler nedeniyle giderek moral ve güç kaybetmeye başladı. Köyün delisi gibi ulu orta, aklına her geleni haykırmaya başladı. Bu gün bir çok konuda dış politikasında yanlızlaşmış duruma düştü. Ortadoğuda en yakın partneri batılı devletler tarafından terör örgütü olarak kabul edilen Hamas’tır. Suriye de Esad iktidarını devirmek için her şeyi mübah gören bir anlayışa sürüklenmesi sonuçta kendisini İŞİD’in en büyük destekçisi ve partneri konumuna düşürmüştür. Oysa bu savaşın kazananı olma ihtimali; hele ki bu saatten sonra sıfırdır. Kaybettiğini kabul edip yeni politikalar geliştirmek yerine hırçınlaşıp ona buna saldırması kendi sonunu da hazırlayan etkenlerden biri olacağı not edilmelidir. Bu körlükle İŞİD’in işlediği vahşeti görmemesi doğal olsa gerek.
İşte bu koşullarda ortaya çıkan İŞİD vahşeti anlaşılır bir durum olsa gerek. Kendi topraklarında savaşmayan İran –Suudi arabistan hiç bir yıkım yaşamadan savaşı yıllardır başta Irak, şimdi de Suriye topraklarında yaşamaya devam etmektedirler. Dünyanın bütün sünni müslüman macerecılarını savaşa dahil etmeye çalışan Sünni güçler bu maceracıların eline her tür silahı ve olanağı vermiş durumdadırlar. İŞİD’in Suriye’den Iraka yönelmesi savaşı bir başka boyuta taşımış oldu. İŞİD’in kısa zamanda Irak’ın Arap coğrafyasının yüzde kıkını ele geçirmesi ve ardından Maliki’nin iktidardan ayrılmayı kabul etmesi Suudiler açısından büyük bir kazanım, İran açısından bir kayıptır. Ancak İŞİD’in bu güne kadar çoğunluğu sünnilerden oluşmasına karşın, mezhep eksenli bu çatışmayı doğru bulmayıp, bu savaşa müdahil olmayan Kürdistanın sınır bölgelerini zapta kalkışması ve katliamlara yönelmesi bölgede yeni bir duruma işaret etse gerek. (Ancak bu konuyu başka bir yazıda ele almayı deneyeceğim.)
İşte bölgemizde yaşanan yerel iktidar ve hegamonya mücadelesi kendisini İslamın Şii ve sünni mezhepleri üzerinden örgütleyip, kitleleri bu savaşta pervasız biçimde katletmektedir. Üzülerek tesbit etmek gerekirki yaklaşık 1400 yıllık İslam dini ve inancı malesef bu bölgeye hiçbir insani değer ve ahlak katmamış görünmektedir. Dünyanın farklı bölgelerinde farklı gerekçelerle savaşların yaşandığı bilinen bir gerçektir. Ancak savaşlarında kurallarının olduğu da bilinen bir başka gerçektir. Zaman zaman bu kurallar ihlal edilmiş olsa bile, bu ihlallere karşı insanlığın ortak vicdanı kınayıcı ve Mahkum edici olmuştur. Oysa bu gün her gün sosyal medyaya yansıyan yeni görüntülerle kendisine islam “mücahid”i gözüyle bakılan bu yaratıkların çoluk çocuk, yaşlı genç, kadın erkek, müslüman olan olmayan ayrımı gözetmeksizin insanları nasıl vahşice katlettiği, mallarını nasıl yağmaladığı herkesin gözü önünde olmaktadır. Vahşi hayvan olarak tanımladığımız canlıların bile birbirlerine reva görmediği işkence ve katliamları bu caniler islamiyet adına işlemektedirler.
Bu canilerin yaptığını, savaş pikolojisinin insan zihninde yarattığı tahribatın neticesi olarak maruz görmek olanaklı değil ama, diğelim ki gördük. Peki bu vahşete sesiz kalan bir milyarın üstündeki islamın tutumunu nasıl açıklayacağız. Yanı başımızda Filistinde yaşanan çatışmaları sağ, sol demeden bütün islam alemi ayağı kalkıp kınarken, bunu insanlık suçu olarak ilan edip İsrail’i terörist devlet olarak mahkum edreken, hata bu suça müslüman olmayan insanlık ailesi gösteriler, mitingler yaparak tepki koyarken neden islam alemi islam adına işlenen bu vahşete sesiz kalmaktadır. Yufka yürekli İslamın “Önderi” Erdoğan; Filistinli, Mısır’lı, Mayamar’lı insanlar için meydanlarda göz yaşı dökerken, sınırlarımızın yanı başında insanlığa karşı işlenen bu vahşete sesiz kalmaktadır. Suudi Arabistan dini ulemasının başı nasıl oluyorda İŞİD’in Ezidi kadınlarını köleleştirip pazarda satmasına olumlu fetva veriyor. Nasıl oluyorda dinler arası barış ve diyaloğ için çaba gösteren diyanet bu zulüm karşısında sesiz kalıyor. Nasıl oluyorda İslamiyeti barış, sevgi, hoş görü dini olarak görüp gösteren islami çevreler olan bitene sesiz kalıyor. Bu tablo karşısında artık “hep kendine müslüman” deyimi bile anlamını yitirmiş bulunmaktadır. Çünkü islam alemi sadece, Ezidi’ye, Asuri’ye, Keldani’ye, tüm Hıristiyanlara yapılan zulme değil şii Arap’a, sünni Kürd’e yapılan zulme karşı da üç maymunu oynayıp sesiz kalmaktadır.
11 Eylül sırasında ABD’de Lise eğitimi alan bir yakınımın anlattığına göre; kaldığı evin çocukları, o saldırıdan sonra, evde aile büyükleri olmadan kendisiyle yanlız kalmaya korktuklarını anlatmıştı. Şimdi soruyorum size bir komşusunun kesik başını oğlunun eline tutuşturup onun fotoğrafını çeken babadan İslamiyet ve İnsaniyet adına ne bekleyebiliriz. Bu gidişle bütün insanlık alemi, bir müslümanla aynı ortamd bulunmaktan ne kadar rahasız olsalar şaşırmamak gerekir. Çünkü biz kendimiz ile İŞİD mensubu bir müslüman arasındaki farkı hangi kriterleri esas alarak anlatabiliriz ki. Bu vahşet karşısında hangi gerekçeyle olursa olsun, sesiz kalmak, bu canilerin yakalanıp hak ettikleri cezaya çarptırılmamsı için çaba göstermemek, kabul edilbilir bir tutum değildir. Malesef İŞİD aynasından bakılınca İslamiyet sadece dini değerlerini değil insani değerlerinide kaybediyor.
Yazarlar
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.12.2015
4.02.2015
19.08.2014
13.06.2014
9.06.2014
10.03.2014
26.01.2014
6.01.2014
2.01.2014
1.08.2013