Abdülkadir Küçükbayrak
Ortadoğu halkları, küreselleşen dünyanın yaydığı demokratikleşme ve zenginleşme rüzgarlarının kendi topraklarında etkisisini götermeye başlamasıyla ayağı kalkmıştı. Beklenti Bölgede hüküm süren totaliter rejimlerin tarih sahnesinden silinerek, bunların yerine halkların demokratik iradesinin yansıması olacak şekilde, insan haklarına dayalı, demokratik iktidarların iş başın gelmesiydi.
Başını ABD nin çektiği batılı devletler (“Sosyalist” blokun sahnede olduğu iki kutuplu dünyada) istikrarın sağlanması ve rakiplerinin güçlenmemesi için, uzun yıllar bölgede totaliter rejimlere ve bunların içeride uyguladığı insan hakları ihlallerine göz yumup sesiz kaldılar. Uzun yıllar çözülemeyen Filistin sorunu karşısında, İsrailin güvenliğini herşeyin önüne koydular. Bu politik tutumları nedeniyle bölge halklarının gözünde “Hıritiyan” batı, “müslüman” milletlere zulüm eden ve zalimlere destek veren “kafirler” olarak tanımlandı. Yerelde iktidarları sorgulanmadığı için bölgenin egemen güçleri bu tür muhalefetin halk arasında yaygınlaşmasına kayıtsız kaldılar. Bu nedele bölge halklarının gözünde batı “şeytan” laştırıldı. Batılı devletlerle yakın işbirliği içinde yaşayan iktidarlar bile eğemenlikleri altında bulundurlukları topraklar üzerinde bu anlayışın yaygınlaşmasına destek vererek muhalefetin kendilerine yönelmesinin önünü kesmiş oldular.
11 Eylül’de ABD nin merkezinde televziyondan naklen yayınlanan El Kaide sldırıları siyasallaşan İslam muhalefetinin içinde yeşeren duyguları gözler önüne serdi. 1970 li yıllarda SSCB nin Afganistan işgaline karşı ülkede bulunan muhalif güçleri “İslam” bayrağı altında örgütleyip Rus güçlerine karşı silahlı mücadeleye kanalize etmesi, siyasal islamın şekillenmesine ve sillahlanmasına hiç kuşkusuz büyük katkı sundu. İşte bu çerçevede şekillenen ve Afganistan’da Rus işgalinin bitmesinden sonra adım adım iktidarlaşan “Taliban” Afganistan’ı, her tür islami akımın örgütlendiği bir alan haline getirdi. Bu sahada örgütlenen El Kaide hareketinin dünyaya sesini duyurmak için düzenlediği 11 Eylül operasyonu ABD’yi deyim yerindeyse ölüm uykusundan uyandırdı.
ABD İslam coğrafyasında yaşanan tüm hak ihlallerine göz yummasının bedelini çok ağır biçimde ödemişti. El Kaide’nia ABD’nin ardından İngiltere ve İspanya’da eyleme geçmesi ve diğer batı devletlerinde de bu tür eylemler düzenleme girişiminde bulunması, batı devletlerinin, merkezinde orta doğunun bulunduğu, İslam Coğrafyasında uyguladıkları politikaları gözden geçirmelerine neden oldu. Bu çerçevede ABD artık kendisi için yük haline gelen ortadoğunun totaliter rejimlerine olan desteğini çekmeye başladı. İslam halklarının kendisine yönelik olumsuz bakış açısını değiştirmek için, başta İsrail, Filistin çatışması olmak üzere bölgesel tüm konularda yeni politikalar oluşturmaya bu şekilde bölge halkları arasında imajını düzeltme çabası içine girdi. Bu nedenle Filistin topraklarında seçimler yapılarak yasal iktidarın belirlenmesine destek verdi. Hamas’ın seçimleri kazanmasının muhtemel olduğu görünmesine karşın, seçime ve seçim sonuçlarına müdahale etmeyerek, terör örgütü olarak kabul ettikleri Hamas’ın iktidarlaşmasının önünü açtılar. Kuşkusuz Türkiye’de AKP nin iktidarlaşmasına muhalefet etmemelerine ve hazırlıkları yapılan darbe girişimlerine destek verilmemesine de, bu pencereden bakmakta fayda olacağını sanıyorum.
Bu koşullar da Irak’ta Saddam Hüseyin iktidarının şii ve Kürt nufusa karşı yeni operasyonlar düzenlemesi ve kimyasal imha silahlarına sahip olmasının yarattığı tehdit kapasitesi kendisini hedef haline getirmesine neden oldu. Birleşmiş milletler tarafından sürdürülen görüşmelere karşın Saddam Hüseyinin kimyasal silahlarını teslim etmemesi bardağı taşıran son damla oldu. Bunun üzerine başını ABD nin başını çektiği batılı devletler Irak’a müdahale kararı aldı. (Yeri gelmişken bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Bilindiği gibi bu gün bile birçok siyasi akım batılı devletlerin Irak’ın kimyasal silah stoklarının ele geçirilmemeiş olmasından hareketle Irak’ın kimyasal silahının bulunmadığını belirtip, ABD’nin Irak’a müdahalesine bu gün dahi muhalefet çizgisini sürdürmektedirler. Bence Saddam Irak’ının kimyasal silahlara sahip olduğunu gösteren en önemli kanıt, bu bombaların Halepçe de Kürt halkına karşı kullanılıp binlerce insanın katlinin bu silahlarla gerçekleşmiş olmasıdır. Saddam’ın kimyasal silahlara sahip olmadığını ifade etmek bu katliamlara ortak olmaktan başka bir anlam ifade etmez.) Nihayetinde gerçekleşen ABD müdahale ile bölgenin eli kanlı tiranlarından biri tahtını kaybederek, hak ettiği cezayı çekti. Bu durum bölgede yeni bir iklimin doğmasının başlangıcı oldu.
ABD eline geçen fırsatı değerlendirip Ortadoğu’ya yeni düzen getirmeye kalkıştı. Saddam rejiminin yıkılmasını takiben, Suriye ve İran rejimlerini değiştirmeyide hedef haline getirdi. Bunu takiben olacak şey tabi ki bölgenin tüm totaliter rejimlerinin tasfiye edilmesiydi. Bunu farkeden bölgenin yerel iktidarları bu iktidar savaşını Irak topraklarına taşımaya karar verdiler. ABD askeri güçleri bu savaşta istenen sonuçlara ulaşamadı. Başını Suriye, iran ve Suudi Arabistan ve körfez emirliklerinin çektiği bu savaş, ABD’nin Irak toprakları dışındaki hedeflere yönelmesinin önünü kesti. Bu savaş nedeniyle Irakı kan gölüne çevirdi. Tam bir mezhep katliamına dönüşen çatışmalar sonucu büyük sivil kayıpları yaşandı. Bu çatışmaların parçası olmayı red eden Güney Kürdistan halkı ve onun siyasi önderleri kendi güvenliklerini sağlayıp bölgede bir istikrar unsuru ve barış adası haline geldi. Bütün terörist eylem ve girişimlerine karşın bu tutumunu ısrarla sürdürüp komşularıyla iyi ilişkiler kurmaya çalıştı.
Hedef gözetilmeksizin insanlar çoluk çocuk, yaşlı genç, kadın erkek demeden bombalı saldırıların hedefi oldu. Pazar yerleri ve ibadet alanları hedef tahtası olarak seçildi. ABD bu saldırıları durdurmakta başarısız oldu. Bölgeye yeni bir dizayn vererek itibar kazanmayı hedefleyen ABD, tam tersine katliamların sorumlusu olarak lanse edildi. Daha fazla kaybetmek istemeyen ABD, Irak’tan kademeli olarak askeri güçlerini çekmek zorunda kaldı. Böylece bölgenin totaliter rejimleri bu savaştan kendilerince güç tazeleyerek çıkmış oldular.
Ancak teknoloji ve bilimde, iletişimde yaşanan büyük sıçramalar dünyayı bir köy haline dönüştürdü. Uydu yayınları üzerinden dünya ile tanışan ortadoğu halkları sınırların aşınmasıyla dünyanın geri kalanının bir parçası olmaya başladı. Bölge halkları dünyanın diğer halklarının sahip olduğu olanaklara ve demokrasiye sahip olma isteği ile doldu. Bu çerçevede Türkiye’de, İran’da, Kuzey Afrika ülkelerinde ve ardından Mısır ve Suriye’de halkın iktidarlar üzerinde demokratik baskısını kullanarak kitlesel eylemlerle iktidarları etkilemeye ve değiştirmeye başladı. Bu durum bütün bölge için büyük bir umut kaynağı oldu. Türkiye’de kendini “muhafazakar demokrat” olarak tanımlayan İslam referanslı AKP iktidarının çizdiği olumlu profil, batılı devletlerin kendisine siyasi ve ekonomik ciddi krediler açmasına vesile oldu. Türkiyenin komşularıyla kangrenleşmiş sorunlarda attığı cesaretli adımlar, bölgede barış ve istikrar isteyen güçlerin dikkatini çekmeye başladı. Yine türkiyenin AB ye katılımı konusunda gösterdiği çaba ve adımlar büyük takdir topladı. Ortadoğunun müslüman halkları Türkiyenin demokratikleşmesini, hukuk devleti haline dönüşmesini, sanayileşip, zenginleşmesini büyük bir sevinçle izlemeye başladı. Bu çabalar sonucu İran, Suriye, Irak ve bunlarıda aşar biçimde bütün ortadoğu halkları kendilerini AB’nin komşusu olarak hissetiler. Kuşkusuz bu durum bölge halkları arasında Türkiye’ye ve Siyasal İslamdan beslenen AKP iktidarına büyük bir prestij kazandırdı. Bu koşullarda Türkiyeye para ve yatırım akışı başladı. Bu da halkın yaşam koşullarının olumlu biçimde değişmesine katkı sundu. Bu tablodan etkilenen bölge halkları, siddet içermeyen kitlesel eylemlerle, Kuzey Afrika ülkelerinden başlayarak Suriye’ye kadar ayağa kalkarak ortadoğuda baharın gelişinin müjdecisi olarak selamlandı. Bir çok yerde iktidarların değişimini sağladı. Büyük ölçüde İslam referanslı siyasi hareketlerin iktidarlaşmasının önünü açtı.
Suriye halkının Esad rejimine karşı başlattığı kitlesel gösteriler ve Baas rejiminin bu eylemlere karşı kullandığı silahlı bastırma yöntemi bölgede mevcut sünni – şii eksenli kutuplaşmanın görünür hale gelmesine neden oldu. Son on yıldır Irak’ta devam eden bu çatışma Suriye’yi de içine alarak yeni bir şekil aldı. Bu kavga aynı zamanda İran – Suudi Arabistan eksenli çatışmanın iz düşümü niteliğindeydi. Kangrenleşen savaş adım adım her tür pervasızlığın yaşandığı bir alan haline dönüştü. Irak’ta Maliki iktidarının güç kazanmasından sonra uzun yıllar iktidarı elinde tutan sünni güçleri merkezden uzaklaştırıp iktidarı şiilerin tekeline almaya çabalaması bölgesel güç dengelerini bozdu. Bu durumda İran mevzi kazanırken, Suudi arabistan güç kaybetti. (Kürdistan federe devleti münkün oldukça bu çatışmanın dışında kalmaya çalıştı.)
Suriye’de uzun yıllardır en etkili muhalefet olan, sünni islam arasında örgütlü bulunan Müslüman Kardeşler hareketi, Suriye’de başlayan kitlesel gösterileri güç toplama alanı olarak gördü. Yoğun biçimde muhalefeti bünyesinde toplamaya çalıştı. Suudi Arabistan Irak’ın kaybedilmesinin acısını Suryenin ele geçirilmesiyle dengelemeye çalıştı. Bu nedenle Suriye, İran – Suudi Arabistan kapışmasında hayati bir önem arz etmeye başladı. İran, Irak ve Suriye üzerinden bir Akdeniz gücü haline dönüşmeyi hedefledi. Suudi Arabistan, Suriye’de halkın çoğunluğunun sünni olmasına karşın, aleviliğie yakın bir inanç olan Nusayrilerin uzun yıllardır iktidarı ellerinde tutmasının yarattığı çelişkiyi kullanıp, İran’a yakın duran Baas-Esad iktidarını devirerek, İran’ın Akdenize çıkışının önünü kesmek için savaşta sünnilere büyük destek verdi,
Türkiye’de İktidarlaştıktan sonra muktedirleşen AKP,Erdoğan iktidarı kendisini bölgesel bir güç olarak kanıtlayabilmek için varını, yoğunu Suriye savaşına yatırdı. Suriye’yi arka bahçesi olarak gören Erdoğan, Suriye üzerinden İslam coğrafyasının derinliklerine doğru inme çabası içine girdi. Bir süre öncesine kadar “komşularlr sıfır problem” ilkesine göre dış politika belirleyip bütün devletlerle diyaloğu esas alan Erdoğan iktidarı giderek yanlızlaştı. Üç önemli komşuyla derin bir çatışma yaşamaya başladı. İran, Suriye ve Irak’la yaşanan bu çatışma yetmezmiş gibi, bölgesel güç olan İsrail ve Mısırla kanlı bıçaklı oldu. İçeride seçimler kazanarak moral bulan Erdoğan iktidarı, dış politikalarındaki yenilgiler nedeniyle giderek moral ve güç kaybetmeye başladı. Köyün delisi gibi ulu orta, aklına her geleni haykırmaya başladı. Bu gün bir çok konuda dış politikasında yanlızlaşmış duruma düştü. Ortadoğuda en yakın partneri batılı devletler tarafından terör örgütü olarak kabul edilen Hamas’tır. Suriye de Esad iktidarını devirmek için her şeyi mübah gören bir anlayışa sürüklenmesi sonuçta kendisini İŞİD’in en büyük destekçisi ve partneri konumuna düşürmüştür. Oysa bu savaşın kazananı olma ihtimali; hele ki bu saatten sonra sıfırdır. Kaybettiğini kabul edip yeni politikalar geliştirmek yerine hırçınlaşıp ona buna saldırması kendi sonunu da hazırlayan etkenlerden biri olacağı not edilmelidir. Bu körlükle İŞİD’in işlediği vahşeti görmemesi doğal olsa gerek.
İşte bu koşullarda ortaya çıkan İŞİD vahşeti anlaşılır bir durum olsa gerek. Kendi topraklarında savaşmayan İran –Suudi arabistan hiç bir yıkım yaşamadan savaşı yıllardır başta Irak, şimdi de Suriye topraklarında yaşamaya devam etmektedirler. Dünyanın bütün sünni müslüman macerecılarını savaşa dahil etmeye çalışan Sünni güçler bu maceracıların eline her tür silahı ve olanağı vermiş durumdadırlar. İŞİD’in Suriye’den Iraka yönelmesi savaşı bir başka boyuta taşımış oldu. İŞİD’in kısa zamanda Irak’ın Arap coğrafyasının yüzde kıkını ele geçirmesi ve ardından Maliki’nin iktidardan ayrılmayı kabul etmesi Suudiler açısından büyük bir kazanım, İran açısından bir kayıptır. Ancak İŞİD’in bu güne kadar çoğunluğu sünnilerden oluşmasına karşın, mezhep eksenli bu çatışmayı doğru bulmayıp, bu savaşa müdahil olmayan Kürdistanın sınır bölgelerini zapta kalkışması ve katliamlara yönelmesi bölgede yeni bir duruma işaret etse gerek. (Ancak bu konuyu başka bir yazıda ele almayı deneyeceğim.)
İşte bölgemizde yaşanan yerel iktidar ve hegamonya mücadelesi kendisini İslamın Şii ve sünni mezhepleri üzerinden örgütleyip, kitleleri bu savaşta pervasız biçimde katletmektedir. Üzülerek tesbit etmek gerekirki yaklaşık 1400 yıllık İslam dini ve inancı malesef bu bölgeye hiçbir insani değer ve ahlak katmamış görünmektedir. Dünyanın farklı bölgelerinde farklı gerekçelerle savaşların yaşandığı bilinen bir gerçektir. Ancak savaşlarında kurallarının olduğu da bilinen bir başka gerçektir. Zaman zaman bu kurallar ihlal edilmiş olsa bile, bu ihlallere karşı insanlığın ortak vicdanı kınayıcı ve Mahkum edici olmuştur. Oysa bu gün her gün sosyal medyaya yansıyan yeni görüntülerle kendisine islam “mücahid”i gözüyle bakılan bu yaratıkların çoluk çocuk, yaşlı genç, kadın erkek, müslüman olan olmayan ayrımı gözetmeksizin insanları nasıl vahşice katlettiği, mallarını nasıl yağmaladığı herkesin gözü önünde olmaktadır. Vahşi hayvan olarak tanımladığımız canlıların bile birbirlerine reva görmediği işkence ve katliamları bu caniler islamiyet adına işlemektedirler.
Bu canilerin yaptığını, savaş pikolojisinin insan zihninde yarattığı tahribatın neticesi olarak maruz görmek olanaklı değil ama, diğelim ki gördük. Peki bu vahşete sesiz kalan bir milyarın üstündeki islamın tutumunu nasıl açıklayacağız. Yanı başımızda Filistinde yaşanan çatışmaları sağ, sol demeden bütün islam alemi ayağı kalkıp kınarken, bunu insanlık suçu olarak ilan edip İsrail’i terörist devlet olarak mahkum edreken, hata bu suça müslüman olmayan insanlık ailesi gösteriler, mitingler yaparak tepki koyarken neden islam alemi islam adına işlenen bu vahşete sesiz kalmaktadır. Yufka yürekli İslamın “Önderi” Erdoğan; Filistinli, Mısır’lı, Mayamar’lı insanlar için meydanlarda göz yaşı dökerken, sınırlarımızın yanı başında insanlığa karşı işlenen bu vahşete sesiz kalmaktadır. Suudi Arabistan dini ulemasının başı nasıl oluyorda İŞİD’in Ezidi kadınlarını köleleştirip pazarda satmasına olumlu fetva veriyor. Nasıl oluyorda dinler arası barış ve diyaloğ için çaba gösteren diyanet bu zulüm karşısında sesiz kalıyor. Nasıl oluyorda İslamiyeti barış, sevgi, hoş görü dini olarak görüp gösteren islami çevreler olan bitene sesiz kalıyor. Bu tablo karşısında artık “hep kendine müslüman” deyimi bile anlamını yitirmiş bulunmaktadır. Çünkü islam alemi sadece, Ezidi’ye, Asuri’ye, Keldani’ye, tüm Hıristiyanlara yapılan zulme değil şii Arap’a, sünni Kürd’e yapılan zulme karşı da üç maymunu oynayıp sesiz kalmaktadır.
11 Eylül sırasında ABD’de Lise eğitimi alan bir yakınımın anlattığına göre; kaldığı evin çocukları, o saldırıdan sonra, evde aile büyükleri olmadan kendisiyle yanlız kalmaya korktuklarını anlatmıştı. Şimdi soruyorum size bir komşusunun kesik başını oğlunun eline tutuşturup onun fotoğrafını çeken babadan İslamiyet ve İnsaniyet adına ne bekleyebiliriz. Bu gidişle bütün insanlık alemi, bir müslümanla aynı ortamd bulunmaktan ne kadar rahasız olsalar şaşırmamak gerekir. Çünkü biz kendimiz ile İŞİD mensubu bir müslüman arasındaki farkı hangi kriterleri esas alarak anlatabiliriz ki. Bu vahşet karşısında hangi gerekçeyle olursa olsun, sesiz kalmak, bu canilerin yakalanıp hak ettikleri cezaya çarptırılmamsı için çaba göstermemek, kabul edilbilir bir tutum değildir. Malesef İŞİD aynasından bakılınca İslamiyet sadece dini değerlerini değil insani değerlerinide kaybediyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.12.2015
4.02.2015
19.08.2014
13.06.2014
9.06.2014
10.03.2014
26.01.2014
6.01.2014
2.01.2014
1.08.2013