Alper GÖRMÜŞ
2008’de yazdığım “Sihri şurada: Hem mazlum hem kibirli” başlıklı Recep Tayyip Erdoğan portresinin ana fikri -başlığın da imâ ettiği gibi- şuydu: Erdoğan’ı iktidara taşıyan temel dinamik, toplumun hatırı sayılır bir kesiminin, maruz kaldığı siyasi-toplumsal kibir karşısında hissettiği öfkedir. Erdoğan bu öfkenin taşıyıcısı olarak iktidara gelmiştir. Portrenin bir bölümünde bunu neden Erbakan’ın değil de Erdoğan’ın başardığını anlatırken de şöyle yazmıştım:
“Sınıf kibrine maruz kalan insanların önünde iki yol vardır: Kibirlilerin küçümseyen tavırlarına karşılık onlara aynı şekilde mukabele etmek, onlara ‘ben sizin eşitinizim’ mesajı göndermek ya da küçük bir çocuk gibi onların anlayışına sığınıp onlar nezdinde kabul görmeyi beklemek. Yani ya Tayyip Erdoğan gibi olmak ya da Necmettin Erbakan gibi… İkisi de kendilerini mazlum hissedenlerin liderliğine oynadı, fakat ikincinin liderliği hiçbir zaman tam olmadı. Çünkü o, mazlumların gözünde, evet, kendileri gibi bir mazlumdu, fakat en çok ihtiyaç duydukları şeyden, kendilerini dışlayanlara onların adına kibirle mukabele etme yeteneğinden yoksundu.”
Toplum söz konusu olduğunda onun insanlardan müteşekkil olduğunu unutuyor, toplumsal davranışların ille rasyonel temelli olması gerektiğini düşünüyoruz. Oysa tek tek her insan kendi hayatından duyguların, hele hele birikmiş duyguların neredeyse maddeleşmiş bir ağırlığa sahip olduğunu, ‘o an’ geldiğinde maddi çıkarlarını geri plana atarak duygularının gösterdiği doğrultuda yürüdüğünü bilir.
Tek tek insanlardan müteşekkil bir toplum neden tek bir insan gibi davranmasın?
‘Ezik’ kitlelerin plasebosu: Popülist liderler
Ağrıları ya da hastalıkları iyileştirmede hiçbir etkisi olmadığı bilinse de kullananlara ‘iyi gelen’ nötr maddelere plasebo deniyor.
Tıpkı bunun gibi, popülist liderlerin de mağduriyet duyguları ve korku düzeyleri yüksek kitlelerde plasebo etkisi yarattığını söyleyebiliriz. (Hele hele, liderleri, öfke biriktirdikleri yüksek kültürel mertebe sahiplerini küçümser tarzda konuştuğunda.)
Popülist liderlere oy veren kitlelerin ‘çağdaş-modern’ ölçülere uymayan ‘ilkel’ davranışları var evet, fakat bunlar onların içinde doğal olarak bulunan kötülükten gelmiyor, gerçek ve insani duygulardan (eziklik ve korku gibi) kaynaklanıyor.
Peki, bu duygularını izale etmede neden artık ‘demokrasi’ye güvenmiyorlar da (ya da neden demokrasiden umutlarını kestiler de) popülist liderlere güveniyorlar, onlara umut bağlıyorlar.
Milei’nin bir kez daha gündeme taşıdığı büyük sorular
Trump’ın 2020’de Biden karşısında seçimi kaybetmesi popülizmin dünya çapında gerilemesinin başlangıcı olarak görülmüş, büyük bir umut yaratmıştı. Ben aynı kanaatte değildim, nitekim seçimden hemen sonra şöyle yazmıştım:
“Trump’ın yenilgisi şayet ABD’de kitlelerin dört yılda popülizmin ipliğinin pazara çıktığını gördüğü, korku filminin sona erdiği diye yorumlanırsa, asıl yenilgi bu olacaktır. Hepimiz biliyoruz ki, koronavirüs salgını ortaya çıkmasaydı Trump bu seçimi rahat rahat kazanacaktı. Yani aslında galip sayılır bu yolda mağlup.
“Bazı rakamlara bakınca, sevinmekten ziyade dört yıl sonrasını düşünmeye başlamanın daha isabetli olacağı ortaya çıkıyor.
“Birincisi: Trump’ın, seçim öncesi propaganda döneminde göstermeye fırsat bulamadığı yalancılıklarını ve şarlatanlığını pervasızca sergilediği uzun dört yıldan sonra bir daha seçilmesinin mümkün olmadığı, bırakın bunu farklı yenilginin mukadder olduğu beklentileri tutmadı.
“İkincisi: [Trump] 2016’ya göre oylarını artırdı ve bundan da önemli olarak önceki Cumhuriyetçi başkanlara pek nasip olmayan bir biçimde Demokratların oy depolarından da teveccüh gördü.
“Üçüncüsü: [Trump] Siyahlar ve Hispanikler arasındaki oy oranlarını artırmayı başardı.
“Bu gerçekler ortadayken, kaçınılmaz soruları ertelemenin âlemi yok, soruları dümdüz sormalı ve onlarla halleşmeye başlamalıyız: Demokrasi artık neden yetmiyor? Demokratik geleneğe sahip koca koca ülkelerde kitleler neden ‘demokrasi’ye güvenmiyorlar da popülist liderlerden medet umuyor? Demokrasiye inanç neden zayıfladı? Demokrasi neyi çözemedi?”
Nitekim Trump’ın yenilgisinden sonra Macaristan (Orban) geldi, onu İtalya (Meloni) izledi, şimdi de Arjantin (Milei) geliyor. Belki onu da Trump izleyecek. Yani popülist iktidarlar konjonktürel değil, gelip geçici değil.
“Tarih, kast ayrıcalıklarını önderliğe tercih eden sınıfların mezarlığıdır”
Ben, Trump popülizminin seçimi kaybetmesinin ardından kaleme aldığım bir dizi yazıda neden Trump’tan sonra da böyle liderler göreceğimizi anlatmaya çalışmış, yukarıdaki sorulara cevap aramıştım. Daha önceki yıllarda konuya dair başka yazılar da yazmıştım. O yazılarda işlediğim temel tez, popülist liderlerin, siyaseti ve kültürü 20. Yüzyıl boyunca yöneten ‘aydınlanmış-elit’ tabakaların bir ‘kast’ gibi hareket etmesine, kendi ihtiyaçlarını öne çıkarıp ‘sıradan’ insanların ihtiyaçlarını ve duygularını görmezden gelmesine karşı bilhassa 20. Yüzyılın son çeyreğinden itibaren ortaya çıkan itirazın (ve öfkenin) bir çıktısı olduklarıydı.
Serbestiyet’te dün (20 Ağustos) yayımlanan ve aşağı yukarı aynı çerçeveyi savunan bir çeviri beni heyecanlandırdı ve çok sevdiğim bu konuyu yeniden ele almaya sevk etti.
New York Times yazarı David Brooks, “Peki ya bu hikâyedeki kötü adam bizsek?” başlıklı yazısında şöyle diyordu:
“Biz Trump karşıtları iyi adamlar oluyoruz. İlerlemenin ve aydınlanmanın güçleri olan ‘iyi adamlar’. Trumpçılar ise gerici yobazlar ve otoriterleri temsil ediyorlar. Bu argümana kısmen katılıyorum diyebilirim, fakat argüman aynı zamanda elitlerin kendi kendini tatmin etmesi sağlayan bir anlatı. 2020’de Biden yalnızca 500 kadar ilçede seçimleri kazandı, fakat bu 500 ilçe Amerikan ekonomisinin yüzde 71’ini oluşturuyor. Trump ise 2.500’den fazla ilçede kazanmıştı fakat bu ilçeler toplam ekonominin yalnızca yüzde 29’unu oluşturuyordu. Daha az eğitimli sınıflardaki insanların neden ekonomik, siyasi, kültürel ve ahlaki saldırı altında oldukları sonucuna vardıklarını ve neden eğitimli sınıfa karşı en iyi savaşçıları olarak Trump’ın etrafında toplandıklarını anlamak zor değil. Trump, işçiler için en tehditkâr görünen insan setinin girişimciler değil, uzmanlaşmış sınıf olduğunu çok iyi anladı. Yani biz. Sosyolog E. Digby Baltzell’in on yıllar önce yazdığı gibi, ‘Tarih, kast ayrıcalıklarını önderliğe tercih eden sınıfların mezarlığıdır.’ Bizim sınıfımızın şu anda flört ettiği kader tam olarak budur.”
Sonraki birkaç yazıda hem eski yazılarımın arasında dolaşarak konuyu yeniden hatırlatmak hem de o yazılarda sormadığım bir soruyu sorup cevabını aramaya çalışacağım, o da şu: Daha az eğitimli sınıflardaki insanların ‘aydınlanmış elit’lere karşı öfkesinin kristalize olması neden 21. Yüzyılı bekledi? Ve daha spesifik bir soru: Cep telefonu, internet ve sosyal medya olmasaydı bu itiraz ve öfke kınından yine sıyrılabilir miydi?
Yazarlar
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025