Alper GÖRMÜŞ
Meselenin nasıl başladığını unuttuk ama onu hatırlamadan Erdoğan’ın “50+1’le olmuyor” çıkışını anlamlandırma çabası eksik kalır. Hatırlayalım o halde…
Şöyle başlamıştı…
2019 Mart’ında “Eski iktidar ortaklarının şimdi çok tuhaf görünen iki hamlesi” başlıklı bir yazı yazmıştım. Bu hamlelerden birini şöyle anlatmıştım:
“Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), eski sistemle ve eski hükümet modeliyle ülkeyi tek başına yönetmeye devam edebilecekken, neden ancak koalisyonla [ittifakla] yönetebileceği bir hükümet modelini zorladı? (Bu soruyu, AK Parti’nin muhtemelen başına gelecekleri sezmesinden itibaren telaffuz etmediği, o nedenle gündemden rafa kaldırdığı ve dolayısıyla hepimizin unuttuğu yeni sistem önerisini hiç hesapta yokken Devlet Bahçeli’nin bir salı toplantısında pimi çekilmiş bomba gibi ortaya bırakıverdiğini hatırlayarak sormak çok daha anlamlı olacak.)”
Yani Devlet Bahçeli, Erdoğan’ın işin tehlikelerini görmeye başlayıp başkanlık sistemini gündemden düşürdüğü bir sırada ona ‘şah’ demiş, böylece yeni sistemin ilk adımını atmıştı.
Evet, böyle oldu: Bahçeli bombayı ortaya bırakıverdi ve süreç başladı. Yani yeni sistem bu anlamda Erdoğan’dan çok Bahçeli’nin çocuğu olarak doğdu ve Bahçeli çocuk üzerindeki velayet hakkını kullanarak Erdoğan’ı giderek daha fazla istemediği sulara çekiyor.
Bahçeli, yüzde 50+1’i Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin vazgeçilemez özü olarak tarif ederken haklı kuşkusuz; bu kadar geniş yetkilerle donatılmış, denetim dışı bir başkanın yüzde 30-35’le iş başına gelebileceği gerçekten de düşünülemez. Fakat mesele bu kadar basit değil tabii. Yüzde 50+1 aynı zamanda Erdoğan’ı Bahçeli’ye bağlamanın gerek ve yeter şartı.
Erdoğan Cumhur İttifakı’yla kazanıyor ama karşılığında AK Parti kaybediyor
Erdoğan’ın mevcut ittifaktan kurtulma çabasının nedeni sadece Bahçeli ve MHP ile yaşadığı, zaman zaman su yüzüne çıkan akut siyasi gerilimler değil. Derinlerde, bir sızı gibi sürekli olarak hissedilen başka bir mesele daha var, o da şu: Erdoğan Cumhur İttifakı’yla kazanıyor ama karşılığında AK Parti kaybediyor; bir tür Pirus zaferi bu.
AK Parti yarısı kendi sert çekirdeğinden, yarısı da siyasetsiz seçmenlerden gelen oylarla yüzde 50’yi bulmuşken 20 puan birden kaybedip yüzde 30’lara geriledi. Kayıpların tamamı Selim Türkhan denilen siyasetsiz seçmenlerden… Bu sadece bir nicelik kaybını değil, partinin niteliğini de değiştiren bir kaybı ima ediyor. İşte bu kaygı nedeniyle Erdoğan’ın son seçimlerden önce ve sonra önüne koyduğu soru değişmiş görünüyor: Öncesinde, “Cumhur İttifakı’nın oylarını nasıl arttırabilirim?”, sonrasında “AK Parti’nin oylarını nasıl arttırabilirim?” (Selim Türkhan, siyasi kampanya yöneticisi Ateş İlyas Başsoy’un kurgusal seçmen tiplemesi… Başsoy’a göre, Türkiye’deki seçmenlerin kabaca yüzde 75’i ideolojik saiklerle oy verirken, yüzde 25’i “hizmet”e bakarak oy veriyor. Yüzde 75’in oy tercihleri hemen hemen hiç değişmezken (ki bunlar partilerin sert çekirdeğini oluşturuyor), yüzde 25 “hizmet”i hangi partinin yüklendiğine bakarak şu veya bu partiye oy veriyor. Bu tablo, bir seçimin nasıl kazanılabileceğini de gösteriyor: Siyasetsiz, ideolojisiz, sadece “hizmet”e bakan seçmenleri kazanarak. İşte Başsoy, bu seçmenlerin tamamını Selim Türkhan adını verdiği hayali bir kişiyle ifade ediyor, onların partisine de Selim Türkhan Partisi –STP diyor. Partilerin seçim kampanyaları STP tabanını etkilemeye yönelik olmalıdır, çünkü partilerin taşlaşmış tabanlarından birkaç parça sökmek bile zorken Selim Türkhan Partisi’nin (STP) tabanında “hizmetle tavlanmayı” bekleyen, oyunu her an değiştirmeye hazır milyonlarca seçmen vardır.)
Erdoğan Bahçeli’den kurtulmak ve Selim Türkhan’ları yeniden kazanıp AK Parti’nin imajını restore etmek istiyorsa muhalefete ne önerebilir?
Bu aşamada şunu kabul edelim ki her şeye rağmen “Erdoğan Bahçeli’den gerçekten de kurtulmak istiyor mu?” sorusuna hâlâ net bir ‘evet, mutlaka’ cevabını veremiyoruz. O nedenle biz şimdilik Erdoğan’ın ‘kurtuluşu’ istediğini varsayalım ve bunu gerçekleştirmek için elinde hangi kartların olduğuna bakalım.
İstediği şeyin gerçekçi olmadığını, hatta ‘imkânsız’ olduğunu söylemiştik, fakat ona rağmen telaffuz ettiyse burada bir amaç olmalı.
Benim spekülasyonum da tam bu noktada başlıyor: Acaba Erdoğan gerçekçi olmayan önerisini muhalefetin de tartışmaya değer bulacağı muhtemel ‘gerçekçi’ önerilerinin önünü açacak bir koçbaşı gibi mi kullanmayı planlıyor?
Acaba Erdoğan’ın Bahçeli ve MHP markajından duyduğu rahatsızlık, onun yetkilerinin bir bölümünden vaz geçeceği, bugünkü kadar at koşturamayacağı yarı başkanlık gibi bir sisteme geçişi ehven-i şer kılacak kadar güçlü mü? Diyelim öyle, Erdoğan bunu muhalefete teklif etti ve fakat muhalefet işbirliğini reddetti, bu durumda muhalefete ‘şah’ diyebilir mi: “Madem çok istiyorsunuz, hadi bakalım buyurun parlamenter sisteme…” (Nedense ortada cumhurbaşkanının yüzde 40’la seçilmesi gibi bir laf dolanıyor, tartışmalar bunun üzerinden yürüyor. Oysa Erdoğan öyle dememişti, “en fazla oyu alan” demişti, yani cumhurbaşkanının pekâlâ yüzde 30-35’le de seçilebileceğini söylemişti. İşte sözleri: “Mevcutta 50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil. Yok altılı, yok on altılı masa… Bundan sonra kim bilir daha neler çıkar? Ama oy sayısı itibarıyla ‘En fazla oyu alan aday seçilir’ denildiği zaman seçim hızlıca tamamlanır.”)
Böylece spekülasyonumu da dillendirmiş oldum: Erdoğan önümüzdeki dönem muhalefete yepyeni sistem önerileriyle gelebilir.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025