Alper GÖRMÜŞ
“Balyoz” kararları tartışmasında bugünden itibaren 2003’te 1. Ordu’da bir darbe planlandığına işaret eden “dijital olmayan deliller” bahsine geçiyorum (deyim Nazlı Ilıcak’a ait).
Darbe Günlükleri, Balbay Günlükleri, 2003’ün en önemli tanıklarının (Hilmi Özkök, Aytaç Yalman) sözleri ve başka şeyler...
İlk olarak, Darbe Günlükleri’nde Balyoz’a dair ne var ne yok, ona bakacağız...
Taraf, 20 Ocak 2010’da Balyoz planına dair belgeleri yayımladığında aklıma bir soru takılmıştı:“Balyoz”un en önemli figürleri arasında zikredilen zamanın Donanma Komutanı Orgeneral Özden Örnek, tuttuğu günlüklerde neden bundan hiç söz etmiyordu?
O günlerde, aynı soruyu kendilerine soran, isimlerini şimdi hatırlamadığım birkaç muhabir bana telefon etmiş, yardım talebinde bulunmuşlardı:
“Siz sık sık, Nokta’da yayımlanan bölümlerin Günlükler’in tamamını içermediğini söylüyorsunuz, acaba tümüne tekrar bakıp bu konuda bizi bilgilendirir misiniz?”
Meslektaşlarımın ricası üzerine 1. Ordu’daki plan seminerinin yapıldığı 5-7 Mart 2003’ün öncesinde-sonrasında Günlükler’de Balyoz’a dair bir şeyler olup olmadığına bir daha bakmış, dönüp onlara“hayır, hiçbir şey yok” demiş, ardından da ilave etmiştim: “Şöyle bir şey var ama, cevabını aradığınız soru çerçevesinde o da çok anlamlı görünmüyor...”
Darbe Günlükleri’ndeki o “şey” şuydu:
“8 Mart (2003) günü 1. Ordu Komutanlığı’nın Harbiye Orduevi’nde düzenlediği anılar gecesine gittik. Emeklilerimiz ile birarada olmak güzel bir beraberlik...”
“Anılar gecesi”nin, meşhur plan seminerinin sona ermesinden sadece bir gün sonra düzenlendiği hesaba katılırsa, aslında ilginç bir not... Fakat bilirsiniz, her ilginç şey önemli ve anlamlı değildir. O günlerde meslektaşlarım da benim gibi düşünmüş olmalılar ki, bu “not”un üzerinde durmadılar...
Belki de hepimiz yanıldık o zaman, belki de önemli ve anlamlıdır, bilmiyorum...
Radikal’de ben, CNNTürk’te Burak Örnek
Radikal’den Ezgi Başaran’ın 11 Ocak 2011’de benimle gerçekleştirdiği söyleşide, bana bu yönde herhangi bir soru yöneltilmediği hâlde konuyu oraya getirmiş, bu “garipliği” kamuoyunun da dikkatine sunmuştum:
“Darbe Günlükleri’nin nasıl bir ayrıntı düzeyinde kaleme alındığını bilen biri olarak, Günlükler’de o dönemdeki faaliyetlere hiç yer verilmemiş olmasını garipsiyorum. Acaba ordunun kendi ‘legalite’ sınırlarını çok ağır biçimde ihlal ettiği için mi hiç girmedi bu konulara?”
Keza Özden Örnek’in oğlu Burak Örnek, Balyoz davasının karara bağlandığı günlerde Şirin Payzın’ın CNNTürk’te sunduğu programa bağlanmış, aynı “garipliği” o da dillendirmişti:
“Babam 2003 martındaki iddia edilen darbe girişiminin içinde olsaydı, bunu günlüklerine yazmaz mıydı?”
Böyle demişti ama sorduğu soru derin bir sorunla malûldü: Çünkü Burak Örnek, yukarıda aktardığım sözlerini sarf etmeden önce babasının hiçbir zaman günlük tutmadığını öne sürmüştü.
Bunu söyleyip, ardından da “Günlükler’de neden Balyoz darbesinden söz edilmiyor” diye sormak, takdir edersiniz ki epeyce tuhaf... Belki konuşmasının tümünü, her şeyi fâş eden bir lapsus olarak değerlendirecekler de çıkacaktır aranızdan, ben bu aşamada başka bir şey söylemek istemiyorum...
Yalnız: Burak Örnek’in, babasının Deniz Harp Okulu öğrencilerinin çıkardığı “Pusula” adlı derginin Mart 2004 sayısında yer alan söyleşisindeki şu soru ve cevabı bilmediğini düşündüğüm için, söyleşinin bu bölümünü aktarmayı gerekli gördüm:
Soru: “Komutanım, özellikle Deniz Harp Okulu öğrencileri için gündemi efektif bir şekilde takip edebilme, olaylara geniş perspektifle bakabilme, yorumlayabilme ve ders çıkarma konusunda hangi tavsiyelerde bulunabilirsiniz?”
Cevap: (...) Kendinize ileride faydalı olabileceğine inandığınız notlar tutun, mümkünse günlük tutun. (...) Mesela ben oturup 1975 senesinde gemide II. Komutanlık hatıralarımı eğer bir kenara günlük olarak yazmamışsam hepsini hatırlamam mümkün değil.”
Darbe Günlükleri’nde daha derin bir kazı...
“Darbe Günlükleri’nde neden Balyoz’u işaret eden bir şeyler yok” sorusu, Darbe Günlükleri’nin kamusal bölümlerinin tamamını kapsayacak İmaj ve Hakikat adlı kitabımın üzerinde çalışmaya başladığım günlerde de kafamı meşgul ediyordu... O nedenle çalışmalarımı, metinde bu soruya cevap teşkil edecek noktalar olup olmadığı üzerinde yoğunlaştırdım. Sonuçta, 2007 martında Günlükler’i sınırlı bir zaman diliminde hazırlayıp yayımladığımız için Nokta’daki versiyonda yer almayan fakat yukarıdaki soru açısından anlamlı ve önemli bazı notlarla karşılaştım.
Bunların bir bölümüne Taraf’ta kaleme aldığım yazılarda yer verdim, bir bölümü de İmaj ve Hakikat’i bekledi.
Cuma günü bunları derli toplu bir biçimde bir daha dikkatinize sunacağım.
***
Taraf’taki endazeyi kaçırmış manşetlerin zirvesi!
Taraf yazarları arasındaki, mealen “AK Parti günümüzde nedir” konulu tartışma iyice ele avuca gelmeye başladı...
Benim görebildiğim kadarıyla tartışma, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) Kürt meselesini çözme iradesinin devam edip etmediği sorusu etrafında şekillenmeye başladı, oradan da buralara sıçrandı.
Tabii, Kürt meselesi Türkiye’nin geleceğinin nasıl şekilleneceğini dolaysız olarak belirleyecek önemde bir mesele olduğu için, AK Parti’nin onu çözme iradesinin devam edip etmediği sorusuna verilen cevap, ister istemez “AK Parti nedir” sorusuna verilen cevapları da belirliyor.
Dolayısıyla, AK Parti’nin Kürt meselesini çözme iradesinin devam edip etmediği sorusuna “ediyor”cevabını verenlerin (mesela Gürbüz Özaltınlı, Yıldıray Oğur, Melih Altınok) AK Parti değerlendirmesiyle, “etmiyor” cevabını verenlerin (mesela Ahmet Altan) AK Parti değerlendirmesi de farklı oluyor.
Ben bu tartışmada kendimi “ediyor” diyenlere daha yakın hissediyorum. Fakat bu “ağır” konuya şimdilik girmeyeceğim.
Bugün, “etmiyor” çizgisini benimseyen ve o nedenle bir süredir AK Parti’ye karşı sert bir muhalefet çizgisi izleyen Taraf’ın bu çerçevedeki haberleriyle ilgili bir şeyler söylemek istiyorum.
“Bu kadarı da olmaz” dedirten manşet
Açık söyleyeyim, ben ne zamandır bu tercih doğrultusunda şekillenen başlık ve manşetlerde, yıllardır eleştiregeldiğim bir “muhalif” yazıişleri anlayışının yansımalarını görüyorum: Haberi kâh abartarak, kâh kullanışlı bir tarzda yorumlayarak, haberin, kendisine muhalefet edilen gücü zor duruma düşürme kapasitesini arttırdığını sanmak!
Oysa bu “tarz” kesinlikle istenen sonucu doğurmuyor. Tam tersine, bir yandan özünde haklı olan muhalif pozisyonun inandırıcılığını törpülüyor, bir yandan da kendisine muhalefet edilen gücü“mağdur” konumuna taşıyor.
Ben aslında bu söylediklerimi örneklerle ele almayı planlıyor, bunun için de Balyoz dizisinin bitmesini bekliyordum. Fakat Taraf’ın 7 ekim tarihli manşetini görünce dayanamadım.
Manşet, çok ciddi bir iddiayı dile getiriyordu: “Hür Ordu’ya jandarma servisi...”
Yani: Apaydın kampındaki muhalifler jandarma araçlarıyla Suriye sınırına taşınıyor, sonra da kampa geri getiriliyorlardı.
Bu dev iddia, Tuğba Tekerek’in, bölgede bir buçuk aydır akademik bir çalışma yürüten Koç Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Şenay Özden’le yaptığı söyleşinin şu bölümüne dayandırılıyordu:
Tuğba Tekerek: “Ben şöyle bir şey duydum. Jandarma aracı savaşmak için Suriye’ye gitmek isteyenleri Apaydın kampından alıyor, sınıra götürüyor. Dönerken de muhalifler sınırda silahlarını bırakıyor, yine jandarma aracıyla kampa götürülüyorlar. Sizin böyle bir tanıklığınız oldu mu?”
Şenay Özden: “Görmedim ama evet ben de duydum bunu.”
İşte hepsi bu kadar... Taraf yazıişleri, buradan “Hür Ordu’ya jandarma servisi...” gibi bir manşet cümlesi ve “Yrd. Doç. Dr. Şenay Özden, Esed’e karşı savaşan Suriyeli muhaliflerin Apaydın kampından jandarma araçlarıyla sınıra götürüldüğünü doğruladı” gibi bir spot üretebilmiş!
Taraf okurlarına çağrı
Bu örnek, zannediyorum sorunun ne olduğunu ve ne kadar büyük olduğunu ortaya koymaya yeter.
Balyoz dizisinden sonra Taraf’ın endazeyi kaçırmış manşetlerine ve haber başlıklarına geniş bir biçimde geri dönmek üzere şimdilik burada kesiyorum.
Bitirirken bütün Taraf okurlarına sesleniyorum: Gelin, bu işi birlikte yürütelim... Siz de rahatsızsanız ve varsa böyle tesbitleriniz, lütfen örnekleriyle bana yazın, ki gazetemizin güvenilirliğini önemli ölçüde zedeleyen bu gidişatla ilgili olarak uyarı görevimizi yerine getirmiş olalım.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları






























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025