Alper GÖRMÜŞ
Ne kadar can sıkıcı olsa da, şu “hepimiz aynı gemideyiz” klişesiyle gerçekçi bir hesaplaşmanın zamanı gelmedi mi?
Bu klişenin bir anlam ifade edebilmesi için, buradaki “biz”in sadece aynı ülkenin sınırları içinde yaşayan insanların fiziki varlıklarını (bedenlerini) ifade etmek için kullanılmış olması gerekirdi. Fakat biliyoruz ki, “aynı gemideyiz” derken bundan çok daha fazlasını kast etmekte; küçük, ihmal edilebilir, giderilebilir, uzlaşılabilir farklılıklar dışında, gemidekilerin ortak bir hayata, ortak bir hayale, ortak bir gelecek tasavvuruna sahip olduğunu varsaymaktayız.
Oysa bu varsayımın geçerli olmadığını hepimiz biliyoruz. Karanlıkta ıslık çalmanın, “mış gibi” yapmanın âlemi yok, birbirimizi kandırmayalım: Çok uzun bir zamandır “biz” derken, bu topraklarda yaşayan insanların tamamını değil, sadece “biz”e benzeyenleri kast ediyoruz. Dolayısıyla: Bedenlerimiz aynı gemide olabilir fakat ruhlarımız kesinlikle değil.
Aynı gemide değiliz, çünkü birbirimizin hayatının düşmanıyız.
‘Aç kalmaya razıyım, yeter ki gidişlerini göreyim’
Ahmet Hakan, geçtiğimiz günlerde aynı gemide olmadığımızın tezahürlerinden birini çok güzel anlatmıştı:
“Bir memlekette bir kısım insan... Kafayı yemiş gibi... ‘Ekonomik kriz çıksın, sürüneyim, yeter ki bunlar gitsin’ diyorsa... ‘Aç kalmaya razıyım, yeter ki gidişlerini göreyim’ diyorsa... ‘Dolar yükselsin, param erisin, yeter ki bunlar kaybetsin’ diyorsa... O memleketin memleket olma özelliği kalmamış demektir. ‘Biz hangi ara bu denli nefret eder olduk’ ya da ‘Biz hangi ara bu denli nefret edilir olduk’ sorularının bile akıllara gelmediği bir ülkede... ‘Hepimiz aynı gemideyiz’ sözünün herhangi bir karşılığı olabilir mi? Biz galiba... Okyanusun tam ortasında çırpınan... Çırpınırken tam ortadan ikiye ayrılan... Ve iki parçası da aynı anda batan... Bir gemideyiz.” (Hürriyet, 1 Aralık 2016).
Ahmet Hakan’ın söylediklerinde fazla yok eksik var. “Yeter ki bunlar gitsin”e bağlı olarak bazı insanların nelere razı olduğunun bir dökümü yapılabilseydi, ortaya çıkacak tablonun tekinsizliği karşısında ürkmemek elde olmazdı.
Tanpınar’ın Türkiye’si, bugünün Türkiye’si
Aynı gemide olmaya, yani toplum olmaya hangisi daha büyük bir engel teşkil eder? Maddi-sınıfsal farklılıklar mı, yoksa hayatın nasıl yaşandığına ve hayat tasavvuruna dair farklılıklar mı? Tabii ki ikincisi... Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur adlı romanında, bunu bir kahramanının ağzından şöyle anlatır:
“Evvela insanı birleştirmek… Varsın hayat standardları yine ayrı olsun; fakat aynı hayatın ihtiyaçlarını duysunlar…”
Tanpınar, romanının kahramanına bu veciz cümleyi söyletmeden önce Beykoz çayırlarındaki hafta sonu atmosferini anlatır uzun uzun: Zenginlerle yoksullar farklı yemekler yese de aynı eğlencenin parçasıdırlar orada.
Peki, ya bir ülkede yaşayanlar “aynı hayatın ihtiyaçlarını duyan” insanlardan değil de, hayatı yaşama biçimleri ve “doğru” hayat algıları birbirlerinden farklı insanlardan oluşuyorsa? Yani Tanpınar’ın anlattığı Türkiye’de değil de bugünün Türkiyesindeysek?..
İşte o zaman, sadece kendi hayat algımızın kıymetli ve saygıya değer olduğuna inanmaktan vazgeçmek dışında bir çaremiz yok demektir. Çünkü onun alternatifi boğazlaşmaktır ve oraya doğru hızla ilerlemekteyiz.
Batılı paradigma: Yetmez ama evet
Batılı “haklar ve özgürlükler” paradigması, küçük, ihmal edilebilir, giderilebilir, uzlaşılabilir farklılıklar sayılmazsa, ortak bir hayata, ortak bir hayale, ortak bir gelecek tasavvuruna sahip olan ve “aynı hayatın ihtiyaçlarını duyan” insanlar için biçilmiş bir paradigma... Bu paradigma, Batı dünyası “Avrupalı ve Hıristiyan” kaldığı sürece işledi. Fakat görüyoruz, o homojen yapı göçlerle, yabancı işçilerle biraz seyrelmeye başlayınca Batı’nın dillere destan “hak ve özgürlükler” paradigması da işlememeye başladı.
Artık orada da anlam dünyaları ve hayat algıları farklı toplumsal kesimler var ve anlaşıldı ki, Batı’nın “hak ve özgürlükler” paradigması, insan malzemesi böyle olan bir ülkede barışı, huzuru, mutluluğu sağlamaya yeterli değildir. Yetersiz olması elbette gereksiz olduğu anlamına gelmez... Gereklidir, çünkü içinde çoğulculuk, örgütlenme ve ifade özgürlüğü gibi olmazsa olmaz değerleri barındırmaktadır... Yetersizdir, çünkü her toplumsal kesim bu olmazsa olmaz değerleri sadece kendi grup çıkarları için kullanma eğilimindedir, ki bu eğilim de “önce sen” diyen Batılı zihniyet kalıplarıyla uyum içindedir.
Bu haliyle, Batılı “hak ve özgürlükler” paradigması için söylenebilecek şey şudur: Yetmez ama evet.
Peki, ne yaparsak, neyi becerebilirsek anlam dünyaları ve hayat algıları birbirleriyle hiçbir zaman kesişmeyecek olan insanların barış içinde huzurlu bir hayat sürmesini temin edebiliriz?
Özellikle Gezi olaylarının yol açtığı, geri dönüşsüz izlenimi veren sert kutuplaşmanın ardından yazdığım bir dizi yazıda kendimce bu soruların cevabını aramıştım... O yazılardan geniş alıntılarla cevabımı aktarmaya çalışayım...
Toplum olabilmenin sigortası
İki büyük, zıt kutba bölünmüş bir toplum düşünün... Her iki kutupta yer alanlar sadece “karşı taraf”ı eleştirsin ve sadece “bizim taraf”ın haklarını savunsun... Böyle bir toplumun, içinde bütün bireylerin özgürce yaşayabilecekleri bir topluma evrilmesi mümkün müdür? Değildir elbette.
Toplumsal grupların kendi özgürlükleri hususunda hassas ve dirençli olmaları, o grupların özgürlüklerinin iktidarlar tarafından gasp edilememesinin başta gelen sigortalarından biridir.
Fakat toplumsal grupların tamamının özgürleşmesinden, yani gerçekten özgür bir toplumdan söz edeceksek, bu türden “grup sigortaları” için (de) en fazla “yetmez ama evet” diyebiliriz.
İktidarların, hiçbir toplumsal grubun özgürlüğüne müdahale edememesinin, yani özgür bir toplumun sigortası, kendi özgürlükleri konusunda hassas olanların, başkalarının özgürlükleri konusunda da hassas olabilmeleridir.
Türkiye'nin bir “kültürler savaşı” cehennemine sürüklenmemesinin yegâne sigortası, “bizim kültürümüz” açısından önemli ve anlamlı görünmeyen taleplere de sahip çıkmayı, çıkabilmeyi öğrenmektir.
Sadece kendi tatminini meşru gören bireylerden, gruplardan ve kimliklerden oluşmuş bir toplum cendereye sıkışmış bir toplumdur. Böyle bir toplumun cendereden çıkma sürecini ancak, kendisine “anlamlı” gelmese de başkalarının tatminini de samimiyetle savunan ve önemseyen birilerinin cesaretle ortaya çıkması başlatabilir.
Karşılıklı anlayışsızlıktan doğan karşılıklı korku...
Eskiden kendime, “niye bazı insanlar, kendi özgürlük alanlarını daraltmadığı halde başkalarının özgürlük alanını genişleten adımlara bu kadar sert bir biçimde karşı çıkarlar” diye sorar, işin içinden çıkamazdım...
Öyle ya, kendi mutluluğu azalmayacak, fakat bu arada başkalarının mutluluğu çoğalacak... O zaman niye bu sertlik?
Zamanla buldum bu sorunun cevabını: Karşılıklı korku... Başkalarının özgürlük alanının genişlemesinin zamanla kendi özgürlük alanını daraltacağına dair korku...
Bu korku da hiç kuşkusuz, “kutup”ların sadece kendi haklarıyla ve hukuklarıyla ilgili olmalarından, birbirlerinden hiçbir anlayış görmemelerinden kaynaklanıyor.
Bu deli gömleğinin bir anda ortadan kalkmasını bekleyemeyiz, bu romantizm olur. Fakat hiç değilse seküler ve dindar diye bölünmüş dünyaların içinde yer alsalar da “kutup”ların ağırlıklı tavrının dışına çıkabilmişleri, çıkmaya çalışanları boğmayalım.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025