Alper GÖRMÜŞ
Ceylanpınar’da görevli iki polisin 22 Temmuz 2015’te öldürülmesinden iki gün sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı uçaklar Kandil’i bombalamış, böylece birkaç yıldır sürdürülen çatışmasızlık süreci fiilen sona ermişti.
Son yazımda (5 Mart 2018), ille de bir tarih vermek gerekirse Çözüm Süreci’nin bitişini bu olaya bağlamanın bir anlamının olabileceğini, fakat Çözüm Süreci’nin esasen sürecin iki aktörünün (iktidar partisi ve PKK), bir noktadan sonra kutuplaşmanın azalmasını ve barış ortamını kendi kısa vadeli siyasi yararları açısından uygun bulmamaya başlamasıyla bittiğini söylemiştim. Gerisi bir provokasyona bakıyordu ve o da Ceylanpınar cinayetiyle gelmişti.
Bu sonuca varmak için, tarafların Çözüm Süreci’nin bitmesini, onu bitiren aktör damgasını yemeden nasıl arzuladıklarını gösteren çıkışlarına bakmak yeterliydi ve ben de iki bölümlü bu yazının birinci bölümünü işin bu yanına ayırmıştım.
Ceylanpınar cinayeti, o atmosfer içinde işlenince kendisinden beklenen ‘fayda’yı ziyadesiyle yerine getirdi; karşılıklı bilenmişlik ortamında kimse bunun bir porovokasyon olma ihtimalini değerlendirmedi. Oysa aynı cinayet, tarafların Çözüm Süreci’ni sürdürme iradelerinin yüksek düzeyde olduğu bir anda gerçekleşseydi, cinayetin bir provokasyon olduğu iyot gibi açığa çıkacaktı ve zaten o nedenle de o koşullarda hiçbir karanlık güç böyle ‘faydasız’ bir cinayete tevessül etmeyecekti.
Geçen yazı cinayet öncesine odaklanmıştı, okumakta olduğunuz yazıda ise önce cinayetin davasıyla ilgili ayrıntıları özetleyecek, ardından da Ceylanpınar Cinayeti’nden bugün kimin hangi dersleri çıkartması gerektiği üzerinde duracağız.
Dava PKK’yı aklamadı ama kuşkuları güçlendirdi
İlk yazıda da hatırlattığım gibi, Ceylanpınar cinayeti davası, haklarında ağırlaştırılmış müebbet istenen ve PKK üyesi oldukları öne sürülen sanıkların tamamının beraatiyle sona erdi.
Bu sonuç, legal-illegal Kürt siyasetine yakın bazı yorumcular tarafından, PKK’nın aklandığının ve cinayetin devlet içinde yuvalanmış kimi karanlık öbekler tarafından işlenmiş bir provokasyon olduğunun ‘kesin kanıt’ı sayıldı.
Öte yandan, cinayet faili olarak yargılananları başından beri ‘polis katilleri’ olarak sunan iktidara yakın yorumcular ise davanın bu şekilde sonuçlanmasını sessizce geçiştirmeyi tercih ettiler.
Her iki yaklaşım da hakikati değil kendi siyasi pozisyonunun işine yarayacak olanı arayıp onu öne çıkarmayı refleks haline getirmişlerin davranış modelini yansıtıyor.
Oysa gerek cinayet ve gerekse cinayetin davası bize çok şey anlatıyor, onlardan çıkartılacak çok ders var. Fakat meselenin o yanına geçmeden önce cinayeti va davayı kısaca özetlememiz gerekiyor.
Olmayacak bir dava
Bugünden bakıldığında, ağırlaştırılmış müebbet istenen sanıkların davasının beraatle sonuçlanması hiç şaşırtıcı görünmüyor... Özellikle de, onların nasıl ve neden yakalanıp tutuklandıklarına baktığımızda... Bakalım...
Cinayetten bir gün sonra polis, GBT faaliyeti sırasında durdurduğu bir aracı ve içindeki dört genci (dayılarının taziyesinden döndüklerini söyleyen iki kişi ve onların iki arkadaşı), aracın üzerinde haciz göründüğü gerekçesiyle karakola götürür. Gençler, başkaca bir şeyle suçlanmayacaklarına o kadar emindirler ki GBT sonucunu karakolun bahçesinde sakince beklerler. Dosyayı yakından izleyen gazetecilerden Ayşe Yıldırım’ın anlatımıyla:
“GBT incelemesi uzun sürünce kendileri gönüllü olarak emniyete gidiyorlar. İçeride GBT taraması yapılırken onlar emniyetin bahçesinde bekliyorlar. Hiçbir baskı yok. Acıkınca gidip yiyecek su ihtiyaçları için çıkıp bir şeyler alıp geliyorlar. Hatta Sedat’ın ağabeyi Abdurrahim A. da bir ara uğruyor emniyetin bahçesine, sohbet ediyorlar. Ne hikmetse saat 24.00’ten sonra birden cinayet suçlamasıyla terörle mücadeleye götürülüyorlar...”(Cumhuriyet, 4 Ağustos 2016).
Mesele sonradan anlaşılıyor: Gençler GBT incelemesini beklerken polise bir ihbar telefonu geliyor: “Vicdanım rahat değil, polisleri öldürenleri biliyorum...”
İhbarcı, o sırada karakol bahçesinde bekleyenlerin isimlerini vermiştir polise.
Dava sürecinde, yargının, yargılamakta olduklarına değil, başka şeylere odaklanması gerektiğine dair bir yığın ayrıntı dökülür ortalığa. Bunları da Ayşe Yıldırım’ın dosyadan elde ettiği bilgilerden derlediği, sanıklara beraat kararının verildiği 1 Mart 2018 tarihli haberinden izleyebilirsiniz:
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/935536/_FETO__cemberinde_Ceylanpinar.html
Cemaat de işin içinde mi?
Bu cinayetten ve cinayetin davasından çıkartılması gereken dersler bahsinin hakkını verebilmek için dava sürecinde ortaya çıkan ve cinayete Gülen Cemaati’nin adını karıştıran bazı gelişmelere de işaret etmeliyiz.
Ayşe Yıldırım işin o yanını da şöyle anlatıyor:
“Gençleri tutuklayan hâkim Nurettin Bulut, 15 Temmuz sonrası ‘FETÖ’den tutuklandı. İddianameyi hazırlayan savcı Mehmet Kıvanç Kılsızoğlu genç yaşına rağmen terfi edip Ankara’ya Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Merkezi’ne hâkim olarak atandı. Söz konusu merkezde darbe girişimi sonrası 14 savcı gözetiminde ‘FETÖ’ şüphesiyle arama yapıldığını ekleyelim.
Otopsi savcısı dahil 22 polis ‘FETÖ’cü olduğu suçlamasıyla açığa alınıp, tutuklanıp, ihraç edildi.
Cinayetten sonra Şanlıurfa Emniyet Müdürü, polislerin cenaze töreninde kentteki paralel yapılanmaya dikkat çekti. Üstelik bir cemaat imamından söz edip, paralelcilerin emniyete sızdığını, istihbarat faaliyetlerini zafiyete uğrattığını, asayiş ve terör olaylarını tırmandırmaya çalıştığını anlattı.”
Cinayet kimin işi?
Yukarıda da dediğim gibi, legal-illegal Kürt siyasetine yakın bazı yorumcular -cinayetin ‘Apocu fedai timleri’ tarafından üstlenildiğini bilmelerine rağmen- davanın beraatle sonuçlanmasını PKK’nın aklandığının ve cinayetin devlet içinde yuvalanmış kimi karanlık öbekler tarafından işlenmiş olduğunun ‘kesin kanıt’ı saydılar.
Bunun karşısında ise şöyle bir argüman geliştirildi: ‘Tamam, yargılananlar suçsuz olabilir ama ortada cinayeti sahiplenen bir örgüt varken bunun ne önemi var. Bu durumda en fazla şöyle denebilir: Cinayeti Çözüm Süreci’ni sonlandırmak için PKK işledi ama failler yakalanıp yargı önüne çıkarılamadılar, onların yerine yanlış kişiler haksız yere iki buçuk yıl cezaevinde kaldılar.’
Bunlar, Türkiye gibi bir ülkede gerçeğin ne kadar karmaşık ve nüanslı olabileceğini hesaba katmayan yaklaşımlar...
Kanaatimce, gerçek olma ihtimali en yüksek tahmin bazı HDP yöneticileri tarafından şu surette dile getirildi: “Provokasyon kokan eylem büyük bir ihtimalle PKK’ya yakın kişilere yaptırıldı...”
Bende bu kanaati uyandıran şey, cinayetin ardından PKK yetkilileri tarafından yapılan çelişkili açıklamalar... Bunlara sırasıyla bakalım...
PKK önce kabul ediyor sonra te’vil yoluna gidiyor
PKK’nın yayın organı Fırat Haber Ajansı, olayın olduğu 22 Temmuz 2015’te PKK’nın askeri kanadının HPG’nin ‘saldırıyı üstlendiğini’ duyurdu. HPG’nin açıklaması haberde şöyle veriliyordu:
“22 Temmuz günü bir Apocu fedai timi, Suruç katliamına misilleme olarak bugün sabah 06.00 sularında Ceylanpınar’da DAİŞ çeteleriyle işbirliği içinde olan iki polise karşı bir cezalandırma eylemi gerçekleştirmiştir.”
Bundan bir süre sonra PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan’dan “biz yapmadık” açıklaması geldi:
“Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi bizim merkezi bir kararımızla yapılmış bir eylem filan değildir. Hatta resmi bir birimimizin yaptığı bir eylem bile değildir. Kendine ‘Apocu Fedailer’ diyen bir grup tarafından yapılmış bir eylemdir. Biz de zaten bunu böyle açıkladık. Hemen buna sarıldılar.”
Nihayet olaydan aylar sonra, 1 Aralık 2015 günü KCK Eş Başkanı Cemil Bayık da benzer bir açıklamada bulundu:
“Ceylanpınar'da iki polisin öldürülmesi bizimle alakalı değil. Ceylanpınar'da o iki polisi öldürenler, kendilerini Apocu İntikam Tugayı diye addeden birileri. Böyle bir örgüt var mı yok mu o da şüpheli. Yine, iki polisin uyuduğu yerde vurulması bizim yöntemimiz değil. HPG biz bu polisleri vurduk demedi. HPG dedi ki, ‘Kendilerine Apocuyum diyen bir grup bu eylemi yaptığını söylüyor.”
Karayılan ve Bayık neden ikna edici olamadı?
Karayılan ve Bayık’ın te’vil çabaları elbette ki yeterli olmadı. Çünkü HPG’nin açıklamasını ilk duyuran Fırat Haber Ajansı bile haberi “HPG üstlendi” diye vermişti ve o ilk açıklamada cinayetin faili olarak gösterilen ‘Apocu fedai timi’ne ve onun eylemine dair tek bir olumsuz gönderme yoktu.
Bu durumda galip ihtimal şöyle şekilleniyor: O eylem gerçekten de bir ‘Apocu fedai timi’ tarafından gerçekleştirilmiştir ve PKK geçmişte bu ‘tim’lerle ilgili zaman zaman olumsuz ifadeler kullanmış olsa da onların Ceylanpınar eylemini ‘işe yarar’ bulduğu için kınamak bir yana Fırat Haber Ajansı’nın bile ‘sahiplenme’ olarak algıladığı bir dille kamuoyuna duyurmuştur. Fakat sonradan bunun bir hata olduğu tespitini yaparak yukarıda anlatmaya çalıştığım te’vil yoluna gitmiştir.
Tabii bu ‘Apocu fedai timi’ ile ilgili olarak izleyen günlerde yaptırılan araştırmanın sonucunda bazı tatsız sonuçlara ulaşılmış (mesela devlet içinde illegal faaliyet gösteren bazı karanlık çevreler tarafından içlerine sokulmuş kişiler oldukları anlaşılmış) ve açıklamalar o nedenle de farklılaşmış olabilir.
İşte bu nedenle ben, olaydan sonra bazı HDP yöneticilerinin “Provokasyon kokan eylem büyük bir ihtimalle PKK’ya yakın kişilere yaptırıldı” tahminini önemsiyorum ve bunun gerçeğe en yakın ihtimal olduğunu düşünüyorum.
Şayet cinayetin gerçeği burada gizliyse, o zaman başkalarının onun adına yaptığı bir eylemi istemese de savunmak zorunda kalan ve daha sonra te’vil yoluna gitse de haliyle inandırıcı olamayan bir örgüt tablosuyla karşı karşıyayız demektir ki, bunun PKK için hayli düşündürücü olması gerekir.
Provokasyonlar her zaman olur ama...
Ceylanpınar cinayetinin hakikatinin ‘PKK yaptı’ ile ‘devlet yaptı’ arasında bir yerlerde olduğunu sezebilmek cinayetin hemen sonrası için de mümkündü. Fakat bunun için, her iki tarafın sözcülerinin ve medyasının kafayı sadece Çözüm Süreci’ni istemeyen ve bozmak isteyen tarafın kendileri değil karşı taraf olduğunu ‘ispat etmeye’ takmaması gerekirdi.
Asıl amaç bu olunca karanlık odakların işi de kolaylaşıyor, çünkü amaçlarına ulaştıktan sonra kimse onlarla uğraşmıyor; tam tersine herkes birbirini suçluyor ve bu da yaptıkları provokasyonun etkisini kat kat büyütüyor.
Açık ya da ima yollu iddiaları toparlarsak: Bu provokasyonu a) Gülen Cemaati’nin devlet içindeki uzantıları gerçekleştirmiştir, b) Devlet içindeki birtakım illegal karanlık odaklar gerçekleştirmiştir, c) doğrudan doğruya PKK gerçekleştirmiştir.
Bunlardan hangisi geçerli olursa olsun, bence bu musibetten bundan sonrası için çıkartacağımız temel ders şu olmalıdır: Provokasyonlar her zaman olur, fakat onların etkili olabilmeleri için siyasetin iradesinin zayıflaması gerekir. Tıpkı bu örnek olayda olduğu gibi.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025