Atilla YAYLA
Uygarlıkla şiddet arasında tersine bir oran vardır. Şiddet arttıkça uygarlık geriler. Şiddetin sınır ve kural tanımadığı zaman uygarlık çökmekle kalmaz, insan cinsinin bekası da tehlikeye girer. Bu yüzden, hiçbir toplum ölçüsüz, kesintisiz ve kuralsız şiddete izin veremez. Şiddeti olabildiğince sınırlamanın yollarını arar. Şiddeti iktidar aracı olarak kullanan kimselerin egemen olduğu rejimlerde dahi, şiddetin durulması, sınırlanması, azalması arzu edilir.
Dünyanın devletler dünyası olması şiddeti üç kategoriye böler: Bir ülkenin içinde vatandaşların birbirine karşı kullandığı şiddet; bir ülkede devletin vatandaşlarına uyguladığı şiddet; devletlerin birbirlerine yönelttiği şiddet. İlki ceza kanununun konusudur. İkincisi insan hakları ihlâllerine sebep olması hâlinde hem iç hem uluslararası hukukun alanına girer. Üçüncüsü kısmen uluslararası hukuka dâhildir ama ondan ziyade reel politikayla, güç dengesiyle ve güç politikasıyla alâkalıdır.
Şiddet bütün kötülüklerine rağmen insan hayatından tümüyle çıkartılamıyor. Ama onu hem sınırlandırmak hem ahlâk ve hukuk kurallarına bağlamak yolunda teşebbüsler oldu, oluyor. İskoç Aydınlanma Düşüncesi’ne göre, devlet iç şiddeti sınırlamanın aracı. Ancak, bunu sadece sınırlı devlet felsefesine dayanan bir devlet gerçekleştirebilir. Aksi takdirde, devletin kendisi korkunç bir şiddet aygıtına dönüşebilir. Devletler arasında şiddeti önlemek, bir anlamda ebedî barışı kurmak için de uluslararası ilişkilerin Kant gibi idealist filozofları, cumhuriyetlerden oluşan bir dünya hayal etti. Milletler Ligi ve Birleşmiş Milletler bu idealin araçlarından biri olarak tasarlandı fakat amacına ulaşamadı. Statü toplumundan sözleşme toplumuna geçilmesinin, demokrasinin ve serbest ticaretin yayılmasının dünyada barışı sağlayacağına inanan liberal teorisyenlerin beklentileri de boşa çıktı. Dünya 20. Yüzyıl’da iki büyük pek çok küçük savaşa sahne oldu.
Liberal teori açısından tek meşru şiddet nefsi müdafaa şiddetidir. Bu hem ülke içindeki hem ülkeler arasındaki şiddet için geçerlidir. Bununla beraber, hangi şiddetin saldırı, hangisinin nefsi müdafaa şiddeti olduğunu tespit etmek ve herkese kabul ettirmek kolay değil. Devletler arası ilişkilerde saldırı şiddetini bile nefsi müdafaa şiddeti olarak sunmakta mahir bir dil geliştirildi. Özellikle ABD ve İsrail bu dili kullanmakta çok usta. Amerika 10 bin kilometre öteden gelip Irak’ı işgal etmesini nefsi müdafaa olarak sundu. İsrail, kendisinin binde biri kadar güce sahip olmayan Gazze’de sivil halkı katletmesini bile nefsi müdafaa şiddeti olarak adlandırıyor ve dünyadaki medya gücüyle böyle bir algı doğması için yoğun çaba sarf ediyor.
Türkiye’nin güneyinde, Irak ve Suriye’de, şiddet gemlerinden boşalmış durumda. Hiç kimsenin, hatta savaşan grupların bile tam olarak okuyamayacağı bir karmaşık savaş kompozisyonu içinde insanlar öldürülüyor, yerleşim birimleri yakılıyor, yıkılıyor. Türkiye, bana göre çok isabetli bir politikayla, şiddet mağdurlarına insanî yardım sağlamada elinden geleni yapıyor. Ülkenin bu alanda bir destan yazdığını söylemek kesinlikle abartma olmaz. Türkiye, yine bana göre doğru bir politikayla, zulme uğrayanlara ve diktatörlüklere karşı savaşanlara aktif politik-diplomatik, pasif lojistik destek sağlıyor. Ancak, askerî çatışmalara girmekten ve piyon olarak kullanılması ihtimalini barındıran operasyonlardan da uzak durmaya çalışıyor.
Bu çerçevede, Türkiye’nin Süleyman Şah Türbesi’ni bir askerî operasyonla boşaltmasını ve Suriye topraklarında Türkiye’ye yakın, korunması kolay bir yere nakletmesini doğru buluyorum. Bu adım, Türkiye’yi çeşitli oyunlarla savaşa sokma tezgâhlarına engel olacaktır. Toprak kaybı oldu naraları atanlar insan hayatına değer vermeyen tipler. Bir toprak kaybı yok. Türkiye bir tür toprak becayişi yaptı ve daha önce iki defa taşınmış ola türbeyi yine taşıdı. Türbe yeni yerinde de kalabilir, gerekirse, şartlar normalleştiğinde, eski yerine de dönebilir. Bu taşımanın başta türbede görevli askerler olmak üzere pek çok kimsenin hayatını kurtarmış ve ülkeyi bataklığa saplanmaktan uzaklaştırmış olması ihtimali kuvvetli. En önemlisi insanların hayatlarını kaybetmemesi ve ülkenin çok hayat kaybına ve maddi tahribata yol açacak bir savaşa girmek zorunda kalmaması. Türkiye açık, bariz bir saldırıyla karşılaşmadıkça asla savaşmamalı.
Süleyman Şah Türbesi’nin boşaltılmasına verilen tepkileri görünce hayret ve dehşet içinde kalıyor insan. CHP ve MHP yöneticileri, Gülen Cemaati’nin kurmayları, sol çevreler, bazı sözüm ona liberaller ve demokratlar... Meğer bunlar ne çok savaş, şiddet, ölü severmiş. Sırf hükümete muhalefet etmiş olmak için kan, ölüm, ceset talep ediyorlar. Onlara diyeceğim tek şey var: Çok istiyorsanız gidin kendiniz savaşın. Kendi savaşınızı kendiniz verin. Başkalarının hayatları üzerinden kabadayılık, vatanseverlik taslamayın.
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.04.2021
24.04.2020
12.02.2020
13.11.2019
28.07.2019
28.05.2019
22.05.2019
14.05.2019
12.05.2019
18.04.2019