Atilla YAYLA
Dünyanın her tarafında egemen olan siyasî kültür, insanları demokrasiyi esas itibarıyla bir öz meselesi olarak görmeye teşvik etmekte. Bu anlayışa göre demokrasi bir öz meselesidir ve bu öz mutlak iyiyi temsil eder. Bundan dolayı, beşerî hayatın her alanında ve her şeyde, bir demokratik olan ve bir de demokratik olmayan vardır. Tabiatı icabı ilki iyi, ikincisi kötüdür.
Demokratik sistemlerin yer yer yetersiz kalması ve hattâ patlamasının en önemli sebebi, bence bu. Çünkü aslında demokrasi az miktarda öz, daha fazla miktarda usul meselesidir. Demokrasinin öz kısmı da, demokrasinin kendisinden ziyade liberal düşünceyle ilgilidir. Demokrasi liberalizm tarafından aşılandığı vakit işe yarar bir sistemdir. Liberalizm tarafından aşılanmadığında ise, anti-demokratik sistemlerde karşımıza çıkan kötülüklere -- hem de bazen daha ağır biçimde -- sahne olması mümkündür. Başka bir deyişle, demokrasi dediğimiz şey aslında liberal demokrasidir. Liberalizmden arındırılmış demokrasi, rüzgârın önündeki yaprak gibi sürüklenecek ve birçok anti-özgürlükçü akım tarafından rahatlıkla etiket olarak kullanılabilecektir. Örneğin sosyalist diktatörlükler demokrasi kavramını sahiplenmiş fakat liberal etiketinden özenle uzak durmuştur. Çünkü liberal değerlerin benimsenmesinin sosyalist diktatörlüğün tasfiye edilmesini mecburî kılmasından korkmuştur.
Demokrasi kimin yöneteceği ve bunun nasıl belirleneceğiyle; başka bir deyişle, kamu otoritesini kullanma makamına oturanların o makama nasıl gelip gidecekleriyle ilgili bir kurallar manzumesidir. Burada temel ilke bellidir. Önemli siyasal makamlara seçimle gelinir ve seçimle gidilir. Bunu kabul etmeyen hiçbir görüş ve akım demokrat olma iddiasında bulunamaz. Tabiî ki bu seçimlerin hür, âdil, eşit, yarışmacı ve periyodik olması gerekir. Her seçim demokratik değildir ve demokrasilerde seçimlerin yeri başka hiçbir şey tarafından alınamaz. Usul kurallarını kabul edenler sonuçlarını da peşinen kabul etmeye rıza göstermiş olur.
Demokrasimiz hakkında değişik tartışmalar yapıyoruz. Bence en önemli problemimiz demokrasinin usul kurallarının yeterince içten ve yaygın biçimde benimsenmemesi. Şahsen ben son dört beş yılda bunu daha iyi fark etmeye başladım. Bu yüzden yazı ve konuşmalarımda sık sık bu hususa değiniyorum. Yakın tarihe göz atalım. 28 Şubat post-modern darbesi usul kurallarını çiğnemeyi alışkanlık hâline getirmiş TSK mensuplarının demokrasiye karşı bir hamlesiydi. Bürokratik iktidarın siyasî iktidarı tayin etmek istemesiydi. Gezi isyanları demokrasinin usul kurallarının bir başka reddiydi. İsyanların nihaî amacı, seçilmiş iktidarı yaygınlaştırılan ve alevlendirilen sokak şiddeti yoluyla yıkmaktı. 17/25 Aralık (2013) devlet bürokrasisi içine gömülmüş illegal bir yapılanmanın -- bugün buna FETÖ deniyor -- hukukun silâh, hukukçunun tetikçi, yolsuzluk iddialarının susturucu-kamuflaj olarak kullanıldığı bir operasyonuydu. 15 Temmuz (2016) ise, tıpkı daha önceki benzerleri gibi, demokratik usul kurallarını an açık ve en kaba biçimde çiğneme teşebbüsüydü. Hedefi sadece hükümeti yıkmak değil, Erdoğan ve ailesini fiziksel olarak da yok etmekti.
Bütün bu vakalarda ben, iktidarda bulunan partinin ve liderlerinin kimliğine bakmadan usul kurallarını savundum. Seçimle gelenin seçimle gitmesi gerektiğine vurgu yaptım. Usul kurallarının yıkılmasının bir kaos yaratacağını ve hepimizi enkaz altında bırakacağını belirttim. Mikro-analizlerimde yanıldığım noktalar olsa da, bu makro-analizlerimde hep haklı çıktım.
Şimdi usul kurallarına ilişkin bir başka tartışma gündemimizde: Belediye başkanlarının istifa etmesi veya ettirilmesi. AK Parti birkaç hafta önce şiddetli bir sarsıntı geçirmeye başladı. Sebebi bazı belediye başkanları hakkında çıkan şayialardı. Partinin 2019 seçimlerine hazırlanması için başarısız veya problemli görülen belediye başkanlarının görevden çekilmesi istenmekteydi. Kadir Topbaş bu hengâmede istifa etti.
Belediye başkanlarının seçilmesi ve görev yapması sistemimiz şöyle: Şahıslar bazen bağımsız bazen parti adayı olarak başkanlık seçimlerine giriyor. Basit çoğunluk usulüyle en çok oyu alan belediye başkanı oluyor. Olağan şartlarda görevini süresi bitene kadar sürdürüyor. Belediye işlerini yürütebilmek için de, özellikle bağlı oldukları partinin belediye meclisindeki üyelerinden destek alması gerekiyor.
AK Parti'nin yenilenme hamlesinde belediyelere yönelik olarak geliştirilen tutum, bu kuralın şu veya bu ölçüde ihlâl edilmesine yol açacak nitelikteydi. Parti yönetiminin memnun olmaması, yetersiz görmesi veya o makamdan uzaklaşması gerektiğini düşünmesi yüzünden belediye başkanlarının “gitmesi” isteniyordu. Belediye başkanları elbette gidebilir. Cinayet gibi bir suç işlerse, güncel bir problem olarak FETÖ’ye mensupsa, şu veya bu sebeple kendisi arzu ederse... elbette görevi bırakır. Bunun dışındaki yollar sıkıntı yaratır. Onları istifaya zorlamak, seçimle gelen seçimle gider ilkesini çiğnemek anlamına gelir. Bu gerçeği parti yönetiminin o kişiden memnun olmaması, parti tabanında o kişinin gitmesine yönelik baskın ve belirgin bir talep bulunması da değiştirmez. Demokrasiden söz edebilmek için usul kurallarına uymak gerekir.
Sistem izin verse başka türlü de olabilir. Meselâ, genel seçimlerle mahallî seçimler birleştirilebilir. Bir yerde en çok oyu alan oranın belediye başkanlığı da kazanmış olur. O makama partisi daha sonra bir atama yapar ve başkanı istediği zaman değiştirir. Başka bir sistem şu olabilir: Mahallî idareler için ayrı bir seçim yapılır. Ama ilgili mevzuat seçilen başkanın gerektiğinde partisi tarafından görevden alınabileceğini ve yerine yenisinin atanabileceğini hükme bağlar. Bu sistemlerin hepsi olabilir. Mühim olan bu yollar üzerinde bir toplumsal uzlaşma sağlanmış, oyunun kurallarının öncede belirlenmiş olmasıdır. Ama sistem bunlardan biri değilken belediye başkanlarını istifaya zorlamak, seçimle gelme ve gitme kuralına zarar verir.
Öyle sanıyorum ki siyasî konularda çok rasyonel olan ve burnu olağanüstü iyi siyasî koku alan AK Parti lideri Recep Tayyip Erdoğan, bu tarzın sebep olabileceği sıkıntıları gördü ve frene bastı. İyi de etti. Aksi takdirde AK Parti önceden tahmin dahi edilemeyecek karışıklıklar içine düşebilir ve istediğinin tersine güçlenerek değil zayıflayarak seçimlere girmek zorunda kalabilirdi
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.04.2021
24.04.2020
12.02.2020
13.11.2019
28.07.2019
28.05.2019
22.05.2019
14.05.2019
12.05.2019
18.04.2019