Bekir AĞIRDIR
Savaşların gerekçesi ne olursa olsun amasız, fakatsız karşı çıkılması gerektiğini, her savaşta siyasi, askeri, ekonomik elitlerin hayatları aynen sürerken kaybedenlerin hep insanlık ve coğrafya olduğunu düşünenlerdenim. Amacım Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının askeri, siyasi analizini yapmak değil. Daha geniş bir perspektiften dünyaya bakmak.
Son 30 yılda Türkiye etrafı coğrafyada yaşanan savaşları hatırlayalım. Balkanlar’da Yugoslavya iç savaşı, dağılışı, ardından Bosna ve Kosova savaşları, Kafkaslar’da Rusya-Çeçen, Rusya-Abhazya, Rusya-Ukrayna, Azerbaycan-Ermenistan savaşları, Doğu’da Afganistan, Orta Doğu ve Müslüman coğrafyada İsrail-Filistin, Körfez savaşları, Libya, Suriye, Irak, Yemen iç savaşları. Bunların bir kısmı da sona ermiş değil, neredeyse periyodik olarak tekrarlanıyor.
Dünya bunalımda. Türkiye’nin etrafı da barut fıçısı. Avrupa derin bir krizde. Orta Doğu savaşta. Balkanlar ve Kafkaslar için için kaynıyor. Dünya aslında siyasi, ekonomik, kültürel yeni bir bölüşüm kavgası veriyor. Bu kavgada taraflar arasında seçim yapmak yerine, demokrasi, insan hakları, toplumsal ve küresel barış, bilim ve sanat, merhamet, vicdan ve iyilikten yana olmak gerek.
Ama hikaye daha büyük bence. 1970-1990 arası büyük bir dönüşüm yaşadı insanlık. İletişim, bilişim ve ulaşım teknolojilerindeki gelişmeler küreselleşmeyi körükledi. Ulus-devletlerin düzenleyici güçleri zayıfladı. Batı ile Sovyet bloku arasındaki soğuk savaş bitti. Yerellik, katılımcılık, demokrasi, haklar ve özgürlükler daha çok konuşuluyordu o yıllarda. Dünya daha bir umutluydu.
Ama bilgi toplumu çağı olacak denilen milenyumla beraber bir şeylerin ters gitmeye başladığı görüldü. Ulus-devletler zayıfladıkça, uluslar üstü organizasyonların, zirvelerin küresel sorunları çözmeye yetmediği anlaşıldı. Ekonominin küreselleşmesi, gelir dağılımındaki adaletsizlikleri, yoksulluğu, çevre sorunlarını yalnız artırmadı aynı zamanda daha görünür kıldı.
Bilgi toplumu denilen yeni çağın gerektirdiği kurumlar, kurallar, üretim ve tüketim biçimleri geliştirilemedi. Bütün bu olamayışlar, geciken dönüşümler ulus-devletlere tarih sahnesine dönme fırsatı verdi. Ancak ulus-devletler meşruiyetlerini ve toplumsal desteğini geliştirdikleri yeni vizyonlardan değil, toplumlarının belirsizlikten kaçış ihtiyacından ve güvenlik arayışından alıyor. Bu nedenle de korkuyu, belirsizliği ötekiler üzerinden cisimleştiren popülist politikalar üretiyorlar. Güvenlik talebi ulus devleti, ulus devlet şovenliğini besliyor. Şovenlik de popülist liderleri ve korku siyasetlerini güçlendiriyor.
Yaşanan gerilimde, ekonomik, toplumsal, siyasal ve sınıfsal krizlerin yanı sıra, kültürel etmenlerin payı var. Dolayısıyla ortaya çıkan sonuçlar da ekonomik, toplumsal, siyasal ve sınıfsal olduğu kadar kültürel nitelik taşıyor. Bu nedenle tüm dünya bir “küresel ara buzul dönem” yaşıyor. Pandemi ve küresel ekonomik buhran toplumlarda, ülkelerde, devletlerde yeni bir dengelenme ihtiyacı üretir mi acaba derken şimdi Ukrayna’nın işgali girişimiyle yeni bir etap başladı galiba.
Soğuk savaş bitti derken siyasal ve ekonomik yeni küresel güç kavgaları yaşanıyor uzun süredir. Geleneksel rolüne dönmüş ulus devletlerin ve popülist liderlerin ürettiği yeni bir küresel bölüşüm kavgası, savaşları yaşıyorduk bir süredir. Bu bölüşüm savaşları Afrika’da, Asya’da, Orta Doğu’da, Güney Amerika’da epeydir yaşanıyordu. Küresel büyüklerin çevredeki tahkimatları bitti ve şimdi asıl sahne başlıyor Avrupa’nın göbeğinde.
Rusya yeniden sahnede, siyasi egemenlik bölüşümü kavgası yükseliyor
1. Dünya Savaşı’nın ardından oluşan iki kutuplu dünya ve Soğuk Savaş yılları gençlik dönemlerimizi belirledi. ABD öncülüğündeki NATO ile SSCB öncülüğündeki Varşova Paktı silahlanma yarışının iki temel ekseniydi. Uzay dâhil dünyanın her bir coğrafyası, her bir meselesi iki süper gücün egemenlik kavgasının zeminiydi. Derken SSCB dağıldı ve Berlin Duvarı yıkıldı. Tarihin sonu geldi denildi, ABD tek süper güç, kapitalist ekonomik sistem tek geçerli sistem olacaktı artık.
Fakat tarih öyle akmadı. Avrupa Birliği ve NATO, dağılan Doğu Bloku’nun Avrupa’daki ülkelerini hemen üye yaparak içine alırken, Rusya’nın bir kez daha dirilemeyeceğini düşünüyorlardı. Oysa Rusya, Berlin Duvarı’nın yıkılışından otuz yıl sonra bir kez daha sahne aldı. Bu kez kuralları aşağı yukarı belli bloklar ve paktlar da yoktu üstelik. Ukrayna’yı askeri güçle işgal eden, Kırım’ı bir gecede ilhak eden, Suriye’de tüm İslam coğrafyasını etkileyecek hamleleri yapan Rusya’nın hiç de bitmediği yıllar sonra nihayet anlaşıldı. Doğu Bloku dağıldıktan sonra ABD’nin becerebildiklerine ve beceremediklerine bakmak, dolayısıyla ABD’nin bu sürece katkısını ihmal etmemek gerekiyor. Her şeyden önce ABD’nin tek kutuplu dünyayı yönetme kapasitesinin yeterli olmadığını, dünyayı tek başına ve eski askeri yöntemlerle yönetme siyasetinin ürettiği felaketleri Irak’da, Afganistan’da, Suriye’de gördük.
Sonuçta bugün ABD ve Rusya arasındaki siyasi egemenlik alanını yeniden bölüşme kavgası, yeni bir dengeyi gerekli kılıyor. Bu dengenin nasıl oluşacağını henüz bilmiyoruz. Tek bildiğimiz, bu dengenin eskisi gibi net coğrafi sınırlarla belirlenemeyeceği. Üstelik bu kez ana aktörler ABD ve Rusya’dan ibaret değil. Avrupa Birliği ve Çin gibi aktörler de yeni dengeyi oluşturma sürecinde en az onlar kadar söz sahibi olacaklar. Buna bir de bu dört aktörün dışında, kenarında kalan ülkeleri eklediğimizde denklem iyice karmaşıklaşıyor. Şimdilik bu denklemin ortaya koyduğu soruların hiçbirine, kimse cevap veremiyor.
Üretim Çin’e ve Asya’ya kayıyor, ekonomik egemenlik kavgası büyüyor
Önümüzdeki on yılda Çin dünyanın en büyük ekonomik gücü olacak. Çin’in büyümesinin yalnızca ekonomik güç tanımı içinde kalacağını varsaymak gerçekçi değil. Yalnızca İpek Yolu Projesi’nin haritasına bakıldığında bile Çin’in nasıl bir vizyona sahip olduğu anlaşılır.
Hatta yalnızca Çin değil, başta Hindistan olmak üzere Asya ülkelerinin, hatta Brezilya ve Türkiye gibi ülkelerin de üretim kapasiteleri ve ekonomik büyüklükleriyle önemli birer ağırlık merkezi oluşturmaya aday oldukları bir süreç bu.
Sorun tam bu noktada belirginleşiyor. Yirminci yüzyılın küresel ekonomik kuralları ve kurumları Batı ekonomilerinin ağırlıklarına göre tasarlanmış ve oluşturulmuştu. Şimdi petrol başta olmak üzere hammadde kaynaklarından, ekonomik etki alanını çerçeveleyecek coğrafyaların tanımlanmasına, kredi derecelendirme kuruluşlarından Dünya Bankası ve IMF gibi küresel kurumların yönetimine kadar bir dizi alanda yeni bir denge tanımlanmak zorunda.
11 Eylül saldırıları, Batı ile Müslüman coğrafya arasındaki ilişkilerde din unsurunu hiçbir zaman olmadığı kadar ön plana çıkardı.
11 Eylül Batı’da ırkçılık, ayrımcılık, nefret söylemi, İslamofobi gibi bir dizi toplumsal dinamiği, Müslüman coğrafyada da karşı öfkeyi tetikledi. Siyasal İslamcı hareketler, geleneksel Batı düşmanlığı zihniyetini, dillerini, yöntemlerini güçlendirdi.
Irak’ın işgalinden seneler sonra Arap Baharı ve Suriye’de yenilik arzusunun iç savaşa dönüştüğü süreç, nicedir yaşanmakta olan çağ değişiminin yeni kavşaklarıydı.
Değişim ve dönüşümden kaçarak yeni dengeleri oluşturmak mümkün değil
Küresel süreçlerin bugün geldiği nokta değişimden kaçmak şeklinde özetlenebilir. Hızlanan hayatın yeni ritminden korkan insanlık değişime direndi. Geleceği, hayatın değişen dinamikleri üzerinden değil, ulus-devletlerin konfor alanları içinden inşa etmeye çalıştı. Ulus devletler popülist ve otoriter liderlerin eline geçti, onlar da yeni bir küresel bölüşüm savaşını seçti.
Öte yandan hemen herkes, bu durumun sürdürülebilir olmadığını biliyor. Yeni denge ve küresel barış senaryoları yok, yeninin hangi ilkelere göre kurulması gerektiği tartışmaları yok, bunlardan beslenen siyasi hareketler de yok. Karmaşa bir süre daha devam edecek. Diyelim ki uluslararası dengeler içinde bazı uzlaşmalar yapıldı, bu uzlaşmalar sürdürülebilir mi? Hayır. Çünkü geleceğe ilişkin bir denge, geleneksel güçler arasında ve geleneksel yöntemlerle kurulan uzlaşmalarla sağlanamaz.
Geleceği kuracak dengenin, hayatın ritmini ve karmaşasını kapsayacak aktörlerle kurulması gerekir. Çağ değişimi dediğimiz şey de ihtiyacımız olan da tam bu.
28 Şubat mutabakatının anlamını eksik okumak...
Benim gördüğüm hem ulusal hem küresel ölçekte yeni bir muhalefet anlayışına, tarzına ve örgütlenmesine ihtiyaç var. Meseleleri aktörler, geleneksel pozisyonlar üzerinden değil demokrasi, insan hakları, toplumsal barış çerçevesinden, yeşil ve kadın hareketlerinden beslenen, ülke için de dünya için de yoksulluğu ve adaletsizliği bitirmeyi hedefleyen, havaya suya toprağa saygılı yeni bir siyaset gerekiyor.
Altı partinin 28 Şubat mutabakatı bu denli derinlikli, kapsayıcı değilse de ilkeleri ve hedefleri öne koyan bir anlayışla hazırlanmış. Kamuoyundaki yankılarına bakıldığında birkaç nokta öne çıkıyor. İktidar yandaşları mutabakatı görmezden gelmeye ve meseleyi aktörlere sıkıştırmaya çalışıyor. İktidar bakımından bu tavır anlaşılabilir. İktidara muhalif kesimlerde ise iki ana eleştiri var. Birincisi altı partinin kimlikleri ve o masada HDP’nin olmamasından beslenen eleştiriler. Bu eleştirilerin haklı bir yanı da var. Eğer toplumsal yaşamda varlıkları yok sayılamaz kimliklerin kaçınılmaz bir aradalığının siyaseti inşa edilecekse Kürtler ve partileri olan HDP’nin yok sayıldığını ima eden her büyük muhalefet hareketi eksik olacaktır kuşkusuz. Mutabakatın referans ve hedefleriyle Kürtler ve Kürt meselesinin farkında olunduğu ima ediliyor. Etkileşim, ilişki ve diyalog kanalları açık ve çalışır olduğu sürece, zamanın bu değişikliği sağlayıp sağlayamayacağını göreceğiz. İkinci türden eleştiriler ise bir zihni karışıklıktan besleniyor. Atatürk’e referans, laiklik vurgusunun, anayasanın ilk dört maddesinin değiştirilmeyeceği taahhüdünün olmadığı üzerinden niyet okumalar yapılıyor. Kılıçdaroğlu ve Akşener’in son iki haftadaki Meclis grup konuşmalarına bakınca bile bu niyet okumalarının sorunlu olduğunu görebiliriz.

Ama bu tepkilerin bir kısmının da seküler milliyetçilerin, devletçi bakışların ve özü itibariyle de farklılıkların birlikteliğini değil yine kendi tanımlarınca makbul vatandaşların iktidarını savunan kimlik siyasetinden beslendiğini görüyoruz.
Benzer tepkiler Kılıçdaroğlu’nun helalleşme söyleminde de yaşanmıştı. O söyleme itirazlar da bir zihni karışılıktan kaynaklanıyordu. Kılıçdaroğlu suçlulara af vaat etmiyor. Toplumsal, duygusal ve zihni bir helalleşmeden, birbirlerinin acısını ve duyarlılıklarını içselleştirmekten, saygılı davranmaktan söz ediyor. Madımak’ın ya da Roboski’nin faillerini mahkemelerde yargılanmasından vazgeçmek değil söylediği şey. Suç ile zihniyeti ayırarak, zihniyetle siyaset zemininde mücadeleden ve barışmaktan söz ediyor. Suçların ve suçluların yargılanmamasını kim söyleyebilir ki.
28 Şubat mutabakatının eksikliklerine karşın siyasette önemli bir eşiğin geçilmesi anlamına geldiğini düşünüyorum ben. Ama gidilecek daha çok yol, örülecek daha çok güven ve daha önemlisi bu mutabakatın toplumsallaştırılması için yapılacak çok şey olduğunu da vurgulamak gerek.
Bekir Ağırdır'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları








































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.11.2025
27.10.2025
20.10.2025
6.10.2025
29.09.2025
8.09.2025
1.09.2025
25.08.2025
18.08.2025
11.08.2025