Besim F. Dellaloğlu
Gazete Duvar’da geçen hafta yazdığım “Yersiz İdeoloji” başlıklı yazıda Türkiye’de özellikle milliyetçiliğin ve muhafazakârlığın yerlilik söyleminin yersizliğini tartışmaya çalışmıştım. Ve yazının akışı içinde muhafazakârlığa ayrı bir bahis açmaya niyetli olduğumdan söz etmiştim. Muhafazakârlığa milliyetçilikten daha fazla önem verdiğim için değil, milliyetçilik, ulus, ulus-devlet temalarında daha önce Gazete Duvar’dan epey yazı yazmış olduğum için. Bu yazıyla sözümü tutmaya çalışacağım. Belki ileride daha başkaları da olabilir elbette.
Geçen haftaki yazı, milliyetçilik ve muhafazakârlığın da tıpkı diğer ideolojiler gibi Türkiye’de modernleşme sürecinde batıdan geldiği fikrine dayanıyordu. Bu ikisiyle diğerleri arasında bir yerlilik/yersizlik hiyerarşisi kurmanın anlamsızlığını ileri sürüyordu. Ancak bu yazıda ele almak istediğim, meselenin bir başka boyutu. Hepsi Avrupa tarihinin birer ürünü olan modern siyasi ideolojiler, dünyanın diğer kesimlerine doğru yaygınlaşırken farklılaşabilirler. Başka topraklarda, o toprakların tarihsel özelliklerine göre biçim değiştirebilirler. Aslında bu söylediğim bütün ideolojiler için geçerlidir. Hiçbir ideoloji her toplumda mutlaka aynı biçimde şekillenmez. Hatta bizzat Avrupa tecrübesi içinde bile farklılaşabilirler. Örneğin liberalizm İngiltere, Fransa ve Almanya’da yüzde yüz aynı değildir.
Türkiye’nin muhafazakârlaştığı yönünden çok yaygın bir kanaat var. Üstelik bu kanaat genelde hiçbir konuda anlaşamayan, kutuplaşmış kesimler içinde ortak olan ender şeylerden biri. Kendilerini muhafazakâr addedenler de, muhafazakârlıktan rahatsız olanlar da Türkiye’nin muhafazakârlaştığı konusunda hemfikirler. Ancak hiç kimsenin mevcut durumundan memnun olmadığı, herkesin daha çok tüketmek istediği, bu anlamda değişim arzusunun bu kadar güçlü olduğu bir toplumda muhafazakârlıktan söz etmenin ne kadar anlamlı olduğu sorusunu da aklımızın bir kenarında tutmamız lazım.
Muhafazakârlık öncelikle zengin olmak isteyenlerin değil, hâlihazırda zaten zengin olanların ideolojisidir. İşte tam da bu nedenle Türkiye gibi modernleşme toplumlarda en azından Avrupa tecrübesine birebir benzer bir muhafazakârlığın olması pek kolay değildir. En azından şimdilik. Çünkü muhafazakârlık, adı üzerinde muhafaza etmenin bir ideolojiye dönüşmüş halidir. Bunun için ise asgari koşul maddi ve manevi güçlü değerler üretmiş olmaktır. Üstelik bu üretimin kuşaklar boyu devam etmiş, yerleşikleşmiş olması gerekir. “Dedenizin mezarının bulunduğu yerde ikamet etmiyorsanız henüz yerleşik hale geçmemişsiniz demektir” ifadesi elbette daha çok erken modernliğe karşılık gelir, ama benim meramımı size anlatabilmek için çok işlevsel olduğu da bir gerçektir.
Muhafazakârlık da tüm diğer ideolojiler gibi modernliğin bir tezahürüdür. Muhafazakârlığın geçmişle, gelenekle, dindarlıkla daha haşir neşir olmak istemesi bir önceki cümleyle çelişmez. Muhafazakârlık tam da bu tercihlerin modern zamanlarda vuku bulmasına denir zaten. Muhafazakârlık, fikrî kurucusu Edmund Burke’nin Fransız Devrimi üzerine düşünürken, “geçmişte hiç mi iyi bir şey yoktu?” diyerek serzenişte bulunmasıdır elbette. Ama bu konular tartışılırken hep unutulan basit bir gerçek Burke’nin bir İngiliz liberali olmasıdır.
İlginç bir biçimde modern siyasal ideolojiler hem modernliğin bir ürünüdürler hem de modernliğin sonucudurlar. Hepsi şehirde ortaya çıkmışlardır. Şehir kamusallığında gelişmişlerdir. Başka bir deyişle Avrupa tarihinde, modernliğin inşası sürecinde ilişkisel olarak ortaya çıkmışlardır. Daha farklı bir ifadeyle aynı tencerede pişmişlerdir.
Avrupa’da muhafazakârlık ortaya çıktığı zaman Rönesans’tan beri gelişen bir kültürel kamusal alan, bunun üzerine konmaya başlamış ulus-devlet kurumsallaşmaları, şehirlerde yerleşik sınıflar ve geniş bir siyasal kamu vardı. Değişim süreçlerinin daha jakoben ya da daha liberal olması bunların yanında talidir. Fransız ve İngiliz tecrübelerinin farklılığında olduğu gibi örneğin. Dolayısıyla Avrupa’da muhafazakârlık, modernliğin inşasında ciddi rol oynamış ve bunun ekmeğini yiyen, hatta bu ekmeği diğer bazı sınıflarla paylaşmaya pek de gönüllü olmayanlara işaret eder.
Avrupa muhafazakârlığı modernliği reddetmez. Hatta böylesi bir tutum muhafazakârlık için kendini reddetmeyi de içerir. Çünkü muhafazakârlığın arkasındaki ana sınıfın Marx’ın deyimiyle burjuvazi olduğunu kabul edersek, modernlik dediğimiz şey öncelikle burjuvazinin inşa ettiği bir şeydir. Muhafazakârlık tam da bu nedenle öncelikle muhafaza etmenin ideolojisidir. Değişimi reddetmez ama değişime karşı şüphecidir. Değişimin yavaş yavaş ya da sindire sindire veya kısık ateşte gerçekleşmesini tercih eder.
Türkiye’de ise muhafazakâr olduğu iddia edilen sınıflar genellikle mevcut ekonomik hallerinden pek de memnun olmayan ve hızla toplumsal mobilite talep edenlerdir. Bu kesimler hızla zenginleşmek, tüketim kapasitelerini nicelik ve nitelik açısından artırmak ve çeşitlemek isteyen alt ve orta sınıflardır. Bu ise benim yazının başından beri anlatmaya çalıştığım muhafazakâr eşyanın tabiatına o kadar da uygun değildir.
Bu yazının devamı olan ve önümüzdeki hafta yayınlanacak olan “Muhafazakârlığın Sosyoloji II” başlık yazımda Türkiye’ye odaklanarak konuya devam edeceğim.
Yazarlar
-
İsmet BerkanTrump’ın Gazze Planının Ak Parti çevresinde yarattığı derin çatlak 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTrump kuzulara şah olunca… 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasOrtada aslında bir ‘plan’ yok 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsıl sorunumuz TL değil dolar enflasyonu 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.11.2022
17.11.2022
7.11.2022
19.09.2022
26.08.2022
29.07.2022
12.06.2022
12.06.2022
6.05.2022
25.04.2022