Besim F. Dellaloğlu
Yazıya, yazının başlığının pek çoklarına “tuhaf” gözükebileceğini kabul ederek başlayayım. Kavramsal olarak öyle gibi gözüküyor olabilir ancak içinde yaşadığımız toplumsal gerçeklik içinde bu kavramın “tuhaf” olmadığını düşünüyorum. Bu yazıda zaten “skolastik aydın” kavramının neden Türkiye tecrübesi içinde tuhaf olmadığını göstermeye çalışacağım. “Skolastik aydın” kavramı için “tuhaflık” saptaması yapanların akıllarının bir yerinden “oksimoron” nitelemesi de geçiyordur mutlaka. Ancak “tuhaflık” saptaması için söylediklerimin “oksimoron” nitelemesi için de geçerli olduğunu ifade etmek isterim.
“Aydın” kavramına daha önce yazdığım kitaplarda, makalelerde çok değindim. Bu yazıda konuyu yeniden ele almak istemiyorum. Ancak sadece şunu söyleyeyim: Ben Türkçede “münevver” ve “aydın” tipolojilerinin aslında çevirisi oldukları “entelektüel”i karşılamadığını düşünüyorum. Aydını daha araçsal, işlevsel, organik, ideolojik bir aparat olarak görüyorum. Bu anlamda pek çokları için “skolastik” sıfatının “aydın”ın yanında şık durmaması zaten bu kavrama aşırı değer yüklemekle ilgili biraz da.
Gelelim esas meselemize, yani “skolastik” kavramına. Bu konuya da çok net bir belirleme yaparak girmek isterim. Ben “skolastik” kavramını bir küfür olarak kullanmıyorum. Türkiye’de özellikle solcu/seküler okuryazarlıkta kavramın yaygın kullanımı biraz böyledir. Ben bunu biraz “Ortaçağ karanlıktır” önermesine benzetirim. Sanki Ortaçağ’da hiç güneş doğmamış gibi! Karanlık/Işık ve Ortaçağ/Aydınlanma gibi ikilemler yüzeyde şık karşılaştırmalar gibi görünür ancak konuya daha derinlemesine bakıldığında zihin açıcı olmaktan çok zihin daraltıcı bir işlev görürler. Aynı sorun “skolastik” için de geçerlidir.
Hasan Ünder’in benim için çok zihin açıcı olan Skolastik Eğitim ve Türkiye’de Skolastik Tarz: Salih Zeki, Yusuf Akçura, Muallim A. Cevdet başlıklı kitabında belirttiği gibi, “skolastikos”un kaynağı, “öğrenmek için boş zaman içinde olmak” anlamına gelen Yunanca “scholazein” kelimesidir. O da, “öğrenmek için kullanılan boş zaman” anlamına gelen fakat daha sonra “öğrenmek için bulunulan ya da öğrenilen yer”, yani “okul” anlamını kazanan Yunanca “schole”den gelir. Hasan Ünder’in kitabını herkese içtenlikle tavsiye ederim. Ayrıca İsmail Kara ve Durmuş Hocaoğlu’nun yazdıkları da bu çerçevede çok değerlidir.
Skolastik Felsefe, Okullu Felsefedir
Skolastik felsefe her şeyden önce yeri/yurdu belli olan, okullu felsefedir. Solcu/seküler okuryazarlık Ortaçağ’da, yani skolastiğin güçlü olduğu dönemlerde bu okullarda daha çok teoloji ağırlıklı bir eğitimin geçerli olmasına kafayı takmıştır. Bu önyargıyı eleyecek basit soru şudur aslında: O dönemde dünyanın neresinde teoloji ağırlıklı olmayan bir eğitim vardır?
Bence çok daha önemli olan skolastiğin bu okullarda verilen eğitimin içeriğiyle değil, daha çok biçimiyle ilgili olmasıdır. Türkçe okuryazarlıkta en büyük kafa karışıklığı buradadır. Skolastik eğitimi asıl belirleyen teoloji ağırlıklı olması değil, eğitimi gerçekleştirirken kullandığı yöntemlerdir. Usta/çırak ilişkisine, sosyolojik olarak lonca mantığına dayanması, pozitif, analitik, araştırmacı olmaktan çok mevcut geleneği yeni nesillere aktarmak anlamında “nakli ilimler” şeklinde yapılanması, skolastiği asıl belirleyen özelliklerdir.
Türkiye’de sol/seküler okuryazarlık “medrese” kurumuna da “skolastik”e yaklaştığı gibi yaklaşır. Örneğin beğenmediği üniversiteye medrese der. “Üniversiteyi medreseye çevirmek” çok sık kullanılan bir klişedir. Oysa skolastik olmayan modern üniversitedir. Ortaçağ bağlamında üniversiteyle medrese arasında özellikle skolastik olma bağlamında hiçbir fark yoktur. Hatta bugün artık ilgili literatürde Ortaçağ Avrupa üniversitesinin İslam medresesinin bir varyantı olduğu çok sık dile getirilen bir gerçekliktir.
Burada en fazla altı çizilmesi gereken nokta şudur: Tıp eğitimini de, hukuk eğitimini de, sosyoloji eğitimini de, güzel sanatlar eğitimini de skolastik bir tarzda yapmak mümkündür. Hatta bir toplumun, bir ülkenin fikri kamusu topyekûn olarak skolastik bir biçimde yapılanmış olabilir. Seküler olmak, solcu olmak, liberal olmak sizi otomatikman skolastikten azade etmeyebilir. Marksist bir skolastisizm mümkün olabileceği gibi, skolastik olmayan bir teoloji de mümkündür. Antropolojik kültürel manada Batılı bir skolastik olmanız da, doğulu bir anti-skolastik olmanız da imkânsız değildir.
Osmanlı-Türkiye Modernleşmesi
Osmanlı-Türkiye modernleşmesindeki en büyük kolaycılıklardan biri medresenin, yani nakli ilimler okulunun karşısına Darülfünun’u, üniversiteyi açınca skolastikten modern bilime geçebileceğinin zannedilmesidir. Ne Darülfünun ne İstanbul Üniversitesi ne de onun klonları olan diğerlerinin varlığı Türkiye’de skolastiğin aşıldığı anlamına gelmiştir. Konuya kurumsal değil de, biraz daha kamusal açıdan baktığımızda ise modernleşme okuryazarlığının Avrupa kanonuyla kurduğu ilişki tarzının da oldukça skolastik olduğunu vurgulamak gerekir.
Üstelik bu konular Osmanlı-Türkiye modernleşmesi tarihinde hiç tartışılmamış konular değildir. Hasan Ünder’in kitabının çok değerli olan bir yanı da, bu konuda geçmişte yazılmış bazı metinlere yer vermesidir. Ünder’in kitabında Salih Zeki, Yusuf Akçura, Muallim A. Cevdet’in konuyla ilgili metinleri de yer almaktadır.
Salih Zeki Bey metninde medrese eğitimini “skolastik” olarak nitelemektedir. Ona göre, skolastiğin zıddı, Rönesans ve sonrasında gelişen modern bilimdir. Akçura’ya göre ise, içeriği ne olursa olsun, bir eğitim ve düşünme tarzı kitaplara, üstatlara ve otoritelere bağlıysa, onların içerdiği doğrulara hapsolmuş ise, skolastiktir. Skolastik düşüncenin karşıtı, akla, deneye ve gözleme dayanan bilimsel yöntem ve eleştirel düşünmedir. Akçura’ya göre modern bilimi kabul etmek, medreseleri ortadan kaldırarak üniversite açmak Türkiye’de skolastik düşünme alışkanlığını ortadan kaldırmamıştır. O, Osmanlı-Türkiye modernleşmesi aydınında skolastik zihniyetin değişmediğini sadece hatmettikleri kitapların, üstatların ve otoritelerin değiştiğini savunur.
Muallim Cevdet Bey ise skolastiği, kanıt ve gerekçelerini bilmeden, eleştirel bir gözle incelemeden ve olgular karşısında doğruluğunu sınamadan bir otoritenin görüşüne bağlanmak anlamında yorumlar. O da bu zihniyetin sadece medreseye özgü olmadığını, modern mekteplerde hâkimiyetini sürdürdüğünü ileri sürer. Modernleşme aydınlarının birçoğunun taklitçisi oldukları Avrupalı otoriteler bulduklarını ve Avrupa kaynaklarını eleştirisiz ve incelemeden aktardıklarını söyler. Bir anlamda otorite merkezli zihniyet devam etmektedir. Muallim Cevdet Bey’e göre, modernleşirken gelenekten yararlanılmalı, daha doğrusu gelenek geliştirilmeli, modernleştirilmelidir. Ona göre öğrenciler, “eskiye düşman”, “yeniye esir” olacak şekilde değil, “her tür bilgiyi ve ahlaksal olgunluğu, dosttan ve düşmandan, muvafıktan, muhaliften, Müslim’den, gayrimüslimden gelen ve gelecek olan hakikatleri almaya hazır bir esneklikle yoğrulmalıdırlar.
Avrupa’da, Ortaçağ’ın skolastik üniversiteleri Humboldt sonrası bilimsel yöntem ve eleştiri merkezli üniversitelere dönüştü. Çünkü Rönesans ile birlikte temel düşünme biçimi değişmeye başlamıştı. Bir bakıma modern bilim skolastik üniversiteyi ele geçirdi. Ama tarihlerini biraz kazıdığımızda, bugün modern bilimin kaleleri olarak tasavvur ettiğimiz Oxford, Cambridge, Sorbonne, Bologna gibi kurumların birer skolastik medrese olduğunu görebiliriz. Osmanlı-Türkiye tecrübesinde olan ise, Avrupa’nın modern üniversitelerini alıp, onları skolastik Ortaçağ üniversitesi gibi kullanmak olmuştur. Belki içeriksel manada değil ama yöntemsel, işlevsel manada. Demek ki, esas olan kampüs inşaatı yapıp, kapısına üniversite tabelası asmaktan çok o kampüsün içinde tam olarak ne yapıldığıdır. Modern üniversite medresenin yerine geldi belki ama zihniyet değişmediği için üniversite medrese oldu.
Görüşlerini paylaştığım okuryazarlar meseleyi ne kadar berrak bir şekilde ortaya koymuşlar değil mi? Bu nedenle yazıyı daha fazla uzatmak istemiyorum. Umarım değerli okurlar, yazının sonunda “skolastik aydın” kavramının Osmanlı-Türkiye tecrübesinde bir “oksimoron” olmadığını, hatta “tuhaf” olarak bile değerlendirilemeyeceğini teslim etmişlerdir. Türkçe okuryazarlıkta “skolastik aydın” kavramına yönelik sözünü ettiğim olası değerlendirmeler aslında “aydın”ın fazla önemsenmesi ve “skolastik”in fazla küçümsenmesinden kaynaklanıyor olamaz mı?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.11.2022
17.11.2022
7.11.2022
19.09.2022
26.08.2022
29.07.2022
12.06.2022
12.06.2022
6.05.2022
25.04.2022