Besim F. Dellaloğlu
Perspektif’te bu konuda yazmaya iki hafta önce “Laiklik Nedir?” yazısıyla başlamıştım. Onun ardından geçen hafta “Sekülerleşme Nedir?” yazısı geldi. Şu an okumaya başladığınız yazıyı sözünü ettiğim diğer yazılarla birlikte okursanız çok daha anlamlı olacağını düşünüyorum. Hatta ilk yazıda Türkçede kullandığımız “laiklik” kavramının bize geldiği dil olan Fransızcada laïcité ile laïcisme arasında bir ayrım olduğunu ama Türkçede her ikisine birden laiklik dediğimizi belirtmiştim. İlk yazının başında ise laiklik hakkında o yazıda açıkladıklarımın laïcité olarak laiklik olduğunu ifade etmiş ve laïcisme olarak laiklik hakkında ise ileride yazmaya söz vermiştim. İşte bu yazıyla verdiğim sözü tutmaya çalışacağım.
O yazıda belirttiğim gibi ilk anlamıyla laiklik; devletin, kamu erkinin bir sıfatı olarak ortaya çıkmıştır Kıta Avrupası tarihinde. İkinci anlamı ise bu niteliğin zaman içinde toplumsallaşması, kamusallaşması, siyasallaşması halidir. En basit biçimiyle söylemek gerekirse, ilk anlamıyla laiklik devletin özellikle din ve vicdan hürriyeti konusundaki renk vermeyen tutumunu ifade eden bir sıfat iken, ikinci anlamıyla laiklik devletin bu niteliğinin giderek topluma da nüfuz etmesi ve neredeyse bir ideoloji halini almasıdır. Her şeyden önce şunu belirtmeliyim: Laikliğin bu iki anlamı arasında elbette belli bir ilişkisellik söz konusudur. Devletin güçlü bir laiklik siyaseti uyguladığı toplumlarda elbette bu özelliğin belli bir dozda olsa ideolojileşmesi kaçınılmaz bile olabilir. Zaten esas mesele tam da budur: Olası dozaj aşımlarının, devletin laikliğine ve söz konusu toplumda din ve vicdan hürriyetinin kullanımlarına olan etkileri.
Yazının kalan bölümünde artık her seferinde başta yaptığım ayrımı tekrar etmemek için, ikinci anlamıyla laiklik demek yerine doğrudan laisizm diyeceğim. Osmanlı-Türkiye modernleşmesi, başlangıcından itibaren tahmin edeceğiniz gibi özellikle Fransız kültürü ve dili üzerinden Batı’yla ilişki kurmuştu. Dolayısıyla Batı’dan gelen birçok diğer kavram ve kurum gibi laiklik de Fransızcadan geldi. Sadece kavramsal olarak değil aynı zamanda uygulama olarak da en çok oradan etkilendi Türkiye’de laisizm. Kıta Avrupası tecrübesi içinde laïcité ile laïcisme geçişkenliğinin en yoğun olduğu ülkelerden biri Fransa idi. Kıta Avrupası diye özellikle ayırıyorum, çünkü Anglosakson toplumlarında, yani İngilizce dünyasında laiklik asla Kıta Avrupası’nda olduğu kadar güçlü olmamıştır. Orada dolaşımda olan kavram daha çok sekülerleşmedir. Bunun tarihsel nedenlerini inşallah başka bir yazıda ayrıntılandırma imkânım olur. Fransa, Kıta Avrupası’nda göreli olarak laisizmin en güçlü olduğu ülkedir. Ancak daha önce belirttiğim dozaj tartışması açısından özellikle Cumhuriyet Türkiye’si tecrübesiyle karşılaştırılamaz bile.
Yurttaşlardan “Laik” Olmalarının İstenmesi
O zaman nedir bu laisizm? Laisizm, özellikle Türkiye gibi modernleşme toplumlarında aslında devletin bir sıfatı olması gereken bir özelliğin, bütün topluma giydirilmeye çalışılması, yani toplumsal öznelerden, yurttaşlardan da ayrıca “laik” olmalarının istenmesidir. Yani kısaca laikliğin laisizm olarak bir modern siyasal ideoloji haline gelmesi, getirilmesidir. Bu konuda yazdığım ilk yazıda da belirttiğin gibi laiklik, devletin eylem ve tutumlarını niteleyen bir kavramdır, yurttaşların değil. Laiklik için devletin laik olması yeter. Ayrıca bir de yurttaşların laik olmasına gerek yoktur.
Türkiye modernleşmesinde bunun böyle olmasını artık birtakım siyasi kişiliklerin şahsi tutumlarıyla, dine yönelik yaklaşımlarıyla açıklamaktan bir an önce kurtulmak gerekiyor. Tarihsel süreçlere, her ne kadar siyaseten hâlâ sıcak olsalar da belli bir soğukkanlılıkla yaklaşabilmek, meselelere daha analitik yaklaşımlar getirebilmek lazım. En azından üniversite erbabının, okuryazar kamunun bu konuda daha olgun bir tutum sergilemesini beklemek fazla talepkâr olmak anlamına gelmemelidir. Benim daha önceki bazı çalışmalarımda öne sürdüğüm, şu an yazmakta olduğum yeni bir kitapta daha ayrıntılı olarak ele alacağım temel tez, Osmanlı-Türkiye modernleşmesi açısından kurucu iradenin, laisizmi aslında ulus-devlet merkezileşmesinde milliyetçilik açığını ikame edecek bir öge olarak görmesinde yatmaktadır. Yani Osmanlı toprağında çıkmış olan neredeyse son milliyetçilik olan Türk milliyetçiği, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçerken yeterli bir maya olarak addedilmemiştir. Osmanlı tebaasından arta kalan üzerine cumhuriyetin çatılacağı insan unsuru, Türklük ile Sünni Müslümanlık arasında bir yerde temellendirilmiştir. İşte laiklik de bu temelin çimentosu olarak düşünülmüştür. Elbette bunun ayrıntılarını kısa bir yazıda tamamlamak mümkün değildir. İleride bunu tamamlamayı düşünüyorum bir şekilde. Ancak burada önemli olan, laisizmin ayrıca bir siyasal ideoloji olarak topluma yansıtılması bu mayalanmayı kontrol edebilme çabasından kaynaklanmaktadır.
Bir bakıma özellikle Erken Cumhuriyet, kendisi devlet erkini laik bir biçimde kullanmak yerine, toplumdan laik olmasını talep etmiştir. Bu da aslında devlet açısından kendi laiklik açığını ikame etmek için yaptığı bir tercihtir. Bunu, ünlü Alman hukukçu Carl Schmitt’ten esinlenerek bir tür “siyasal desizyonizm” yani kararcılık olarak niteleyebiliriz. Yani bunun böyle olmasını isteyen devlettir ya da moda deyimle kurucu irade. Bu karar elbette tartışmaya açıktır ve tartışılabilir ama ben daha çok siyasi kamunun zaten en sevdiği tartışma konularından biri hakkında söylenebilecek pek yeni bir şey olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca beni ilgilendiren daha çok bu kararın yol açtığı toplumsal sonuçlar. Konuya böyle bakmamın bir nedeni elbette öncelikle mesleki. Yani bir sosyolog olarak meselelerin sosyolojik boyutları beni daha çok ilgilendiriyor. Ama aynı zamanda bu kararın tarih içinde yol açtığı sorunlara gündelik siyasetin yüzeyselliğinin biraz dışında yaklaşabilirsek eğer, bugün yaşadığımız ve bir türlü aşmayı beceremediğimiz bazı meseleleri en azından daha yaşanabilir hale getirebiliriz. Yani bizler, sosyal bilimciler, kronikleşmiş sorunları öncelikle tahlil etmekten sorumluyuz. Suçlu, sorumlu aramak bizim görevimiz değil. O konudaki siyasi tercihlerimizi tüm diğer yurttaşlar gibi sandık kurulduğunda oy vererek yerine getirebiliriz zaten.
Laisizmin Modern Siyasi İdeolojilerle Rekabeti
Türkiye’de laikliğin siyasi kamuya inerek yurttaşları da kavrayan bir kimlik olarak ortaya çıkmasının birbiriyle ilişkili iki temel sonucu olmuştur. Birincisi, siyasal arenada laisizmin tüm diğer modern siyasi ideolojilerle rekabete girmesidir. Bu çerçevede laisizm artık milliyetçiliğin, muhafazakârlığın, liberalizmin, sosyalizmin, komünizmin, anarşizmin bir rakibidir. Bunu açıklamak için lafı fazla uzatmayacağım ve sadece CHP diyeceğim. Ama özellikle Bay Kemal’in son yıllarda bu konuda ortaya koymaya başladığı yeni tutumdan önceki CHP. Burada kimilerinin hemen gocunacağı gibi bir hakaret yok, hatta bir eleştiri bile yok. Dediğim gibi bu sadece bir tahlil. Bugün bile CHP seçmenine, kendinizi siyasi/ideolojik olarak tanımlayın dediğinizde, size vereceği en güçlü tanımlardan biri “laik olmak” olacaktır. Hep söyleyegeldiğim gibi bu, yurttaşın devletin bir sıfatı olan bir niteliği giyinmesidir. İşte Türkiye modernleşmesi tarihinde laïcité, yani devletin laikliğinden çok laïcisme, yani bir siyasi ideoloji olarak laikliğin güçlü olmasının ardındaki algoritma budur.
Devletin bu konudaki kararının ikinci önemli etkisi, teoloji-politik çerçevede ortaya çıkan sonuçlardır. Burada yeniden Carl Schmitt’i hatırlatmam gerek, çünkü teoloji-politik kavramını da ondan yola çıkarak kullanıyorum. O şöyle der mealen: “Modern siyasetin bütün kavramları ilahiyat kavramlarının sekülerleşmiş halidir”. Yani ne modernlik ve Aydınlanma ne de pozitivizm aslında teolojiyle politika arasındaki ilişkiye tam anlamıyla evrensel bir algoritma önerebilmiştir. Önermiş olsa bile kabul ettirememiştir. Türkiye’ye dönersek, laisizm, yani devletin laikliğinin toplumsallaşması, tıpkı laisizmin modern siyasi ideolojilerin karşısına bir rakip olarak çıkması gibi, aynı zamanda toplumda var olan inançlara, dinlere, mezheplere karşı bir seçenek olarak görünmesine neden olmuştur. Yani laisizm olarak göründüğünde laiklik, özellikle dindar kesimlere nerdeyse yeni bir dini tercih önerisi olarak gözükmüştür. Laisizm, yurttaşın da ayrıca laik olması talebi, Türkiye’de dindarlığın aşırı siyasallaşmasının temel nedenidir bence. Ne kadar paradoksal gözükse de İslamcılık bu anlamda Osmanlı-Türkiye modernleşme projesinin bir hasılasıdır. Laisizmin ötekisi olarak.
“Seküler Din”
Modernleşme projesine kendilerini yakın hissedenlerin bu söylediğimi anlamalarının hiç de kolay olmadığını ben de kabul ediyorum. Ama keşke mümkün olsaydı da bunu onların deyimiyle “samimi bir dindar” ile empatik, sempatik bir çerçevede tartışabilselerdi. Çok ayrıntıya girmek istemiyorum ama şu kadarını söyleyeyim: Buna, ilgili literatürde “seküler din” ya da “sivil din” diyorlar. Din ve vicdan hürriyetinin kullanım alanlarını vakumlayıp, onu bir siyasi-hukuki çitle çevirdiğinizde laisizmin bu sefer de Sünnilikle, Alevilikle, ateizmle, deizmle, agnostisizmle rekabete girmesi kaçınılmaz hale gelebiliyor. Ya da şöyle diyeyim: Siz bunu öngörmeseniz de iş oraya kadar varabiliyor veya öyle algılanabiliyor.
Yazının sonunda meseleyi toparlamak gerekirse, Osmanlı-Türkiye modernleşmesinde laisizmin gerçekten çok belirleyici bir rolü olmuştur. Artık bunu, tüm diğer büyük meselelerimiz gibi idrakimizin zincirleri olan ideolojilerden (Cemil Meriç) biraz mesafelenerek ele almamız lazımdır. Theoria geniş açıdan bakmaktır. Geniş görebilmek içinse biraz yükseğe çıkmak gerekir. Yükselebilmek için ise aslında belki de sırtımızda taşımamızın zorunlu olmadığı bazı yüklerden kurtulabilmek gerekir.
Bu üçüncü yazı oldu. Ben konuyu bitirmek istesem de, konu benim peşimi bırakmıyor! Daha bir süre bu konuya devam edeceğim gibi gözüküyor.
Yazarlar
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.11.2022
17.11.2022
7.11.2022
19.09.2022
26.08.2022
29.07.2022
12.06.2022
12.06.2022
6.05.2022
25.04.2022