Besim F. Dellaloğlu
Haysiyetin insanlar arasında en eşit paylaşılmış şey olmadığı kesindir. Bu yazının ilk cümlesi de Descartes’a nazire olsun. Özellikle de onun Yöntem Üzerine Konuşma’sının ilk cümlesine. Bazı insanlar haysiyetlidir. Bazı insanlar haysiyetsizdir. Aradaki fark emektir, ilkedir, sürekli üstüne koymadır. Haysiyet bazen istikrardır, tutarlılıktır. Bazen ise vazgeçebilmektir, kapıyı çekip çıkmayı bilmektir. Ancak bütün bunların böyle olması haysiyetin doğal, organik bir şey olduğu anlamına gelmez. Haysiyet doğuştan elde edilmez. Ya da doğuştan kaybedilmez. Haysiyet, tarihseldir, kültüreldir, sosyolojiktir, hatta sınıfsaldır, ilişkiseldir. Vakumda haysiyet olmaz. Tercihin olmadığı yerde haysiyet olmaz. Haysiyet ya da haysiyetsizlik kişinin kendisiyle ve tüm dünyayla olan ilişkisinden dolayımlanır.
Haysiyet performatiftir. Kendinizi ve diğerlerini nasıl değerlendirdiğinizle ilgilidir. Haysiyetli insanlar kendilerine de, tüm ötekilere de saygı duyarlar. Daha önemlisi haysiyetli insanlar diğerlerinden saygı görürler. Dolayısıyla haysiyet, kişinin kendine biçtiği değer değildir sadece. Ötekilerin ona biçtiği bir değerdir de. Örneğin “Ben çok haysiyetli biriyim” demenin pek bir anlamı yoktur. Falanca kişi “Çok haysiyetsiz” demenin de pek bir değeri yoktur. Ama biri diğeri hakkında “O gerçekten çok haysiyetli biri” diyorsa bunun sahiden bir anlamı vardır. Üstelik bu konuda aynı fikirde olanlar da çoğalınca o kişinin haysiyeti daha da garanti olur.
Şöyle düşünün: Sürekli “Ben çok müdanasız biriyim” diyen birini ciddiye alır mısınız? Gerçekten müdanası olmayan biri asla “Benim müdanam yoktur” demez. Aklına bile gelmez. Sürekli bunu tekrar eden biri aslında çok fazla hesap kitap içindedir. Kafasında pek fazla tilki dolaşır bu tiplerin. Kendilerine pek düşkünlerdir. Ama aslında pek değerli de değillerdir. Oscar Wilde’ın dediği gibi, her şeyin fiyatını bilirler ama hiçbir şeyin değerini bilmezler. Haysiyet de buna benzer. Haysiyet, onu zat-ı şahanelerinin bir sıfatı olarak sürekli dile getirenlerde birikmez genellikle. Çevrelerinde sürekli haysiyet açığı arayan detektör zihinliler de haysiyet açısından çok zengin insanlar olmazlar çoğunlukla.
Haysiyetliler ve Haysiyetçiler
Geçen hafta Perspektif’te yazdığım “Ahlakın Sosyolojisi” yazısında ahlaktan en çok söz edenlerin en ahlaklı olanlar değil genellikle en ahlakçı olanlar olduğunu ileri sürmüştüm. Haysiyet konusunda da durum aslında çok farklı değildir. Sürekli haysiyetten dem vuranlar genellikle en haysiyetli olanlar değildir, haysiyetçi olanlardır. Bir bakıma haysiyet tüccarları. Onlar haysiyeti nakde çevirmeyi çok iyi bilirler. Kimilerinin en büyük sermayesi budur.
Bir dine, mezhebe ait olmanız sizi otomatikman haysiyetli yapmaz. Kendinize göre çok doğru bir ideolojiye inanıyor olmanız da. Sizi haysiyetli kılan eğitiminiz, diplomalarınız değildir. Cüzdan da bir insana genellikle haysiyet katmaz. Çok ünlü bir film yıldızı ya da futbolcu olmanız sizi otomatikman haysiyetli kılmaz. Milyonlarca oy alan bir siyasetçi olmanız da. Haysiyet bütün bunlarla ne yaptığınız, yaptıklarınızı nasıl yaptığınızla ilgilidir. Yaptıklarınız kadar yapmadıklarınız da elbette.
Müslüman olmanız sizi Hıristiyan veya Yahudiye göre daha haysiyetli kılmaz. Sünni olmanız da sizi bu açıdan bir Aleviye göre daha iyi bir duruma koymaz. Türk olmanız sizin bir Almana göre daha haysiyetli olmanız anlamına gelmez. Doğulular Batılılara göre daha haysiyetli değildir. Ne demekse? Erkekler kadınlardan daha haysiyetli değildir. Hatta bunun tersinin geçerli olma ihtimali çok daha yüksektir. Bunu böyle söylememin nedeni ise bu konuda bir araştırma yapmış olmam değil. İnsanlık tarihi erkek egemenliğinin tarihidir de. Bunun hâlâ böyle sürüyor olması aynı zamanda erkekler için bir haysiyet sorunudur. Yoksa haysiyetsizlik mi demeliydim?
Demokrasi tüm siyasi rejimler içinde en haysiyetli olanıdır çünkü haysiyetli olmayı teşvik eder. Cumhuriyet ve demokrasinin ünitesi yurttaştır. Hukuki ve siyasi eşitlik, fırsat eşitliği aynı zamanda yurttaşa potansiyel haysiyet yüklemesidir. Asgari demokrasi, asgari haklarla donanmış yurttaşların rejimidir. Ama örneğin asgari bir ekonomik eşitliğin daha önce saydıklarıma katılmadığı bir toplumda haysiyet vasatını yükseltebilmek de zordur. Geçen haftaki yazımda ayrıntılı bazı rakamlarla belirtmiştim. Burada sadece değineyim. Nüfusun yaklaşık yarısının açlık sınırının altında yaşadığı bir toplumdan yüksek haysiyet beklemek de pek insaflı olmaz. Aynı şey hukuk için de geçerlidir. Hukukun gücünün etkin olduğu toplumlar daha haysiyetli toplumlardır. Gücün hukukunun egemen olduğunu toplumlar ise göreli olarak daha haysiyetsizdirler.
Hakkın Ne Kadarsa Haysiyetin O Kadardır
Otoriter, totaliter rejimler ise toplumda haysiyet bırakmaz. Lider, tüm haysiyetleri ezer, geçer. Çevresindekilerin haysiyetlerini emer ve onları haysiyetsizleştirir. Güç temerküzüne çok yakın olmak haysiyetini korumanın en iyi yöntemi değildir. Mesafe iyidir. Hatta mesafe haysiyettir. Güçten ve nimetlerinden mesafelenmekten söz ediyorum. Daha geniş çerçevede ise, tüm toplumsal öznelerin asgari gelir garantisinin olmadığı toplumlarda haysiyetin kurumlaşması mümkün değildir. İnsanların sürekli yardıma ihtiyaç duymaları onları daha haysiyetli yapmaz. Bu nedenle demokrasi daha haysiyetli insanların rejimidir. Bunun içinse güç temerküzlerinin etrafında biriken servetin topluma temel, doğal haklar çerçevesinde dağıtılması gerekir. Sosyal yardım olarak değil ama hak olarak. Hakkın ne kadarsa haysiyetin de o kadardır.
Otoriter rejimler haysiyet celladıdır. İnsanda haysiyet de, şahsiyet de bırakmaz. Çünkü herkes otoriteye benzemek zorundadır. Herkes otoriteden farklı olmadığını kanıtlamak zorundadır. Üstelik bu kanıtlama çabası hiç bitmez. Güneşin doğuşuyla daha önceki kanıtlama çabalarınız kadükleşir. Tekrar ve tekrar bağlılığınızı kanıtlamanız gerekir. Bana eğer insanda en haysiyet bırakmayan davranış nedir diye sorsaydınız size şöyle cevap verirdim: Masum olduğunuzu her gün yeniden kanıtlamak zorunda olmak. Hukuki olan elbette suçluluğun kanıtlanmasıdır. Yani hukukun en temel ilkesi olan masumiyet karinesi. Suçsuzluğunu kanıtlamak zorunda olmanın kendisi zaten mahkûmiyettir, ezeli ve ebedi bir hükümlülüktür. Otoriter toplumlarda aslında herkes hükümlüdür. Hayat bir hapishane değilse bile bir nezarethanedir.
İşin en trajik yanı ise otoriter toplumların ürettiği haysiyetsizliğin bir anlamda iyiliğin ve kötülüğün bile ötesine geçebilmesidir. Yani bu noktada iyilik, kötülük, doğruluk, yanlışlık, güzellik, çirkinlik anlamsızdır artık. Her şeyin, herkesin yekpare bir otorite etrafında, neredeyse onun klonları olarak vücuda geldiği ortama artık toplum demek bile mümkün değildir. İşte en vahimi de budur: Herkesin birbirinin neredeyse aynı olduğu yerde aslında kimse kalmamıştır. Elbette haysiyet de.
Haysiyet en zor elde edilen ve en kolay harcanabilendir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.11.2022
17.11.2022
7.11.2022
19.09.2022
26.08.2022
29.07.2022
12.06.2022
12.06.2022
6.05.2022
25.04.2022