Besim F. Dellaloğlu
Geçen hafta Perspektif’te “Skolastik Aydın” başlıklı bir yazı yazmıştım. Yazıya olumsuz bir tepki aldığımı hatırlamıyorum. Bunu, başlık “oksimoron” kavramını çağrıştırsa da, okuryazar kamuoyunun önerdiğim kavrama pek itirazı olmadığı şeklinde yorumlayabiliriz sanırım. Bu yazıda ise “İlmihal Aydını” başlığıyla konuyu biraz daha zenginleştirmek istiyorum. İşte tam da bu anlamda tıpkı “skolastik aydın” kavramında olduğu gibi “ilmihal aydını” da öyle gözükmesine rağmen bir “oksimoron” değildir Türkiye tecrübesinde.
“İlmihal” bilindiği gibi İslam dininin belli başlı ilkelerinin, kurallarının çerçevesini belirleyen bir kavramdır. Hatta bu öğretinin bir kitaba dönüşmüş halini de anlatır. Örneğin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın internet sitesinde pdf olarak yüklü olan iki ciltlik bir ilmihal kitabı vardır. İlk cilt, İlmihal I: İman ve İbadetler, ikinci cilt ise İlmihal II: İslam ve Toplum başlıklarını taşır.
İslam Ansiklopedisi, ilmihali “davranış bilgisi” olarak tanımlar. İlmihal, adı üzerinde halin ilmidir. Ancak burada ilmi, bilim olarak anlamamak lazımdır. Konu Eski Türkçe/Yeni Türkçe meselesi de değildir. İlim, İslam tecrübesinde daha çok kuşaktan kuşağa aktarılması gereken tecrübeyi ifade eder. Bu anlamda “nakli ilimler” demeye bile gerek yoktur aslında. İlim daha çok naklidir zaten. Belki de bu nedenle 19’uncu yüzyılda medresenin karşısına üniversite kurmak isteyen Osmanlı bu kurumun kapısına Darülfünun tabelası asmıştır. Fünun, ‘fen’in çoğuludur. Osmanlı’daki tartışma elbette aynı zamanda gayet politiktir ve modernleşme toplumu olmanın bütün işaretlerini taşır. Ancak başka bir açıdan tercih gayet mantıklıdır kendi içinde. İlim, skolastik eğitim modelinin kavramıdır. Fen, daha sonra bilim ise pozitif, analitik, araştırmacı modelin.
Ancak bu yazıdaki esas derdim ilim/bilim tartışması değil. Tıpkı geçen haftaki yazımda “skolastik” kavramı için yaptığım gibi, bu yazıda da “ilmihal” kavramını biraz daha geniş bir açıdan değerlendirmek istiyorum. Örneğin benim kütüphanemde 1952 tarihli, Peyami Erman tarafından çevrilmiş ve Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yayımlanmış bir Auguste Comte kitabı var. Kitabın başlığı Pozitivizm İlmihali. Yine kütüphanemde bulunan bir başka kitap, başlığında “ilmihal” kavramı bulunmasa da, bu toprakların bütün solcularının ilk okudukları kitaplardan biri olan Goerge Politzer’in Felsefenin Temel İlkeleri kitabıdır. Bu kitabın başlığı kolaylıkla Materyalist İlmihal de olabilirdi. Aslında bu kitabın artık solcu olmak/yapmak için değil, Türkiye solculuğunun zihniyet dünyasının çözümlenebilmesi için okunması çok daha anlamlı olabilir. Sözünü ettiğim kitabı sırf bu niyetle birkaç kez tekrar okumuşluğum da yok değildir. Ama henüz bu çözümlemeyi layıkıyla yapabildiğimi söyleyemeyeceğim. İlerdeki okumalara bakacağız artık!
Öğretiyle İlişki Kurma Tarzı Olarak “İlmihal”
Bu tür örnekleri elbette çoğaltabilirim. Ama meramım anlaşılmıştır sanırım. “İlmihal” kavramını sadece din, teoloji, ibadet bağlamında değil, daha çok bir öğretiyle ilişki kurma tarzı olarak kullanıyorum. Yani “ilmihal” deyince aklımıza sadece teoloji ya da İslam gelmeyebilir. Marksist bir ilmihal, hümanist bir ilmihal, liberal bir ilmihal mümkündür. Hatta vardır. Asıl olan inandığımız, tercih ettiğimiz felsefeyle, ideolojiyle, gelenekle, kanonla nasıl ilişki kurduğumuzdur. Onlarla ilişkimiz sadece doğru ilmihali bulmak mıdır, yoksa onlar hakkında koşulsuz düşünmeye devam edebilmek midir? Onlarla, yaşadığımız çağ, toplum arasındaki bağları görüp, her koşulda onu yeniden inşa edebilme kapasitesine sahip olabilmek midir? Ama bunun için asgari koşul düşünmeye devam edebilmektir.
Elbette burada son yıllarda alıntılamayı çok sevdiğim bir Nurullah Ataç cümlesini es geçemeyeceğim. Üstat şöyle diyor: “Bizde düşünmek, daha önce düşünülmüşlerin birine katılmak manasında kullanılır.” İşte bu tam da benim “ilmihal aydını” dediğim tutumdur, konumdur. İlmihal aydınlığı kolaydır. İlmihal aydınlığı aslında yeterince aydınlık bile değildir! İlmihal aydınlığı için bir kez düşünmek yeter. Hiç yorucu değildir, gayet konforludur, hatta konformisttir. Bir kere seçiminizi yaparsınız. Sonra da onunla mutlu, mesut yaşarsınız. Bir daha hiç düşünmeye zahmet etmeden Marksist, liberal, sağcı, solcu, İslamcı olup yola devam edersiniz. İlmihal aydınlığı, aidiyeti, teslimiyeti öne çıkarır; düşünmeyi, eleştirmeyi değil. İlmihal aydını koşulsuz abonedir. Esasa dair sorgulamayı, hatta şüpheyi içermez. Araştırmacı değil, çokbilmiştir. Her şeyi biliyorsanız araştırma zahmetine girmenin bir anlamı da yoktur zaten!
Ülke ile ilgili, dünya ile ilgili temel yargılarının onda dokuzu kendini dâhil hissettiği ideolojik, teolojik, kültürel hatta psikolojik cemaat tarafından belirlenmiş biri bile, diplomalı, unvanlı olduğu için kendini “entelektüel” zannedebilir bu ülkede. Benim bu tipoloji için uygun gördüğüm niteleme ise “ilmihal aydını”dır. Zaten böyle bir zanna sahip epey bir insan olduğu için bu topraklarda “ilmihal aydını” diye bir kavramsallaştırmaya ihtiyaç vardır. Yoksa niye gerek olsun!
İlmihal Dindarlık
Türkiye’deki imam hatip ve ilahiyat geleneği aslında ilmihal dindarlığının kurumlarıdır. İlahiyat fakülteleri ilahiyatçı/teolog değil iyi Müslüman, yani ilmihale uygun Müslüman yetiştirmeye odaklıdır. Üstelik burada referans alınan ilmihal cari siyasetin gündelik ihtiyaçlarına göre tanımlanmıştır. Bir ülkede bu kadar imam hatip lisesi ve ilahiyat fakültesi olması ama bu ülkeden dünya çapında bir ilahiyatçı/İslam ilahiyatçısı pek çıkmaması biraz da bu sebepledir.
İlmihal, Allah, din, inanç üzerine düşünmeye değil, dinin cari tarihselliği içinde yaşama telaşına işaret eder. Hakikati aramaz, yanlışa düşmemeye çalışır sadece. Fazla ilmihal az felsefedir. İlmihal ilginç bir biçimde müminin hakikatten uzaklaşmasını da içerir. İlmin hali hep bir imamdan, şeyhten, Diyanet’ten sorulduğu için aslında söz konusu mümin sorumluğunu bir türlü üstlenemez. Allah ile tek başına yüzleşemez.
Benzer bir durum aslında ülkenin bütün okuryazar kamusu için de bir anlamda geçerlidir. Sonuç olarak bileşik kaplar teorisi sadece bir fizik teorisi değildir! Örneğin Fransızcada Foucault üzerine yazılmış ikincil literatür kapsamında kitap sayısı Türkçedekinden daha azdır. Türkçedeki Foucault hakkındaki telif ve çeviri ikincil literatür Fransızcadan daha çoktur. Özellikle de Foucault’nun bütün eserlerinin çevrilmesinden önce. Aynı şey Heidegger için söylenemez mi? Ya Kant? Hegel. Weber. Söz konusu ikincil literatürün çok önemli bir bölümü de İngilizceden çevrilmiştir. Ne de olsa İngilizce tüm dünyanın ikincil literatür canavarı değil midir?
Son zamanlarda yavaş yavaş aşılmaya başlasa da Türkiye’deki yayınevlerinin uzun yıllar sanırım şöyle bir saptamaları mevcuttu: Temel düşünürlerin kitapları satmaz. Okunmaz. Okunamaz. Anlaşılmaz. Zaten iyi çevirmen de bulunmaz. Bu nedenle Türkçe okuryazarlık uzun on yıllar temel metinler yerine onların ilmihali niteliğinde ikinci literatürle idare etti. Ama belki de yayınevleriyle okurlar arasında gizli bir anlaşma vardı. Lozan’ın gizli maddeleri gibi! Yani okurlar da o temel metinleri gerçekten okuyup anlayabileceklerini pek düşünmüyorlardı. O yüzden ilmihallere sarıldılar.
İşte size “ilmihal aydını”nın bir köşe yazısına sığabilecek bir soykütüğü denemesi. Lütfen artık kimse bana Türkiye’den neden büyük entelektüel çıkmıyor diye sormasın!
Yazarlar
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.11.2022
17.11.2022
7.11.2022
19.09.2022
26.08.2022
29.07.2022
12.06.2022
12.06.2022
6.05.2022
25.04.2022