Cemil ERTEM
Bu haftaki YGS tartışmalarında hemen hemen herkesin kabul etmek zorunda kaldığı, ortaklaştığı nokta, üniversite eğitiminin, merkezi, devlete tamamıyla bağımlı bir alan olmaması ve eğitim sisteminin sorgulanması gerektiği...
Üniversitelerin YÖK ile devletin doğrudan bir aparatı olması biliyorsunuz 12 Eylül rejimiyle başlatılmıştır. Ama ondan da önce lise öğrenimi hem mesleki hem de akademik hazırlık anlamında işe yaramaz hale getirilmiş ve bu ülkenin gençliğine üniversite, mutlaka liseden sonra ‘kapağın atılması’ gereken bir ‘yer’ olarak kabul ettirilmiştir. ‘Üniversiteye girmek’ kavramsal olarak hayatın merkezine alınarak, meslek edinme, akademik kariyer hedefleme gibi gerçek anlamdaki kariyer hedeflerinin önüne geçmiş ama ‘üniversiteye girmek’ aynı zamanda sistem tarafından hızla metalaştırılarak devasa bir dershane sektörü yaratılmıştır.
Türkiye 12 Eylül 1980 darbesine doğru hızla yol alırken, darbenin hazırlayıcıları üniversiteleri, gençlerin birbirini öldürdüğü, terörün ve her türlü kargaşanın olduğu ortamlar olarak lanse etmişler ve bunun için de ellerinin altındaki “derin güçlere,” üniversite öğretim üyelerinin öldürülmesiyle başlayan ve 16 Mart 1978 İstanbul Üniversitesi katliamı gibi, üniversiteleri ‘terörle’ doğrudan bağlantılı gösterecek birçok katliamı, cinayeti tertip ettirmişlerdir. Böylece üniversiteler, 12 Eylül darbesinin ilk hedeflerinden birisi olmuş ve 12 Eylül rejiminin ilk işi, bilimden yana olan öğretim üyelerini üniversiteden uzaklaştırmak olmuştur.
Ama 12 Eylül darbecileri için en büyük tehditlerden birisi üniversite bağımsızlığı idi. Bunun için Yüksek Öğrenim Kurumu (YÖK) darbeden hemen sonra 6 Kasım 1981’de kuruldu. Ancak, 12 Eylül’e giden yolda eğitim sistemi öyle kurgulanmıştı ki, bütün yollar YÖK sistemine çıkıyordu zaten. Niteliksiz liseleri bitirenlerin, tek çaresi olan üniversite kapısına yağılmaları ve üniversiteye olan talebin her yıl katlanarak artması bugünkü çarpık eğitim sistemini yaratan planın ilk adımlarıydı. Bu sistem, ekonomik olarak bugünkü dershane sektörünü ortaya çıkartırken siyasi olarak da devletin denetiminde, bilimsel ve idari özerklikleri ellerinden alınmış uydular yaratıyordu. Bunun için lise öğretimi giderek niteliksizleştirildi. Ortaöğretim ve lise müfredatları bilimsel içerikli olmaktan ziyade resmi devlet ideolojisi doğrultusunda ideolojik ve siyasi ağırlıklı hazırlandı. Yetmişli yılların başında liseler, hiçbir mesleki ve akademik hazırlık vermeyen, matematik, fizik gibi temel bilimlerde bir hiç olan, tarih, sosyoloji, felsefe gibi sosyal bilim alanlarında da resmi ideolojinin propagandasını yapan, yabancı dili bırakın, Türkçe’yi bile öğretemeyen genç insan harcama merkezleri olarak boy gösteriyordu.
Üniversiteler 12 Eylül’e nasıl hazırlandı
Liseleri bu hale sokan zihniyetin ikinci adımı üniversitelerdi. Bunun için sistem, ilkönce üniversiteye girişi merkezileştirdi. Yetmişli yılların başında üniversiteler, artan talep karşısında, kendi öğrencilerini seçememe zorluğu ile karşı karşıya kalmıştı. Oysa bir üniversitenin özgürlüğünün başladığı yer öğrencisini seçme hakkıdır. İlgili bilim dalına uygun genç insanları özgürce seçmeden bünyesine alan bir üniversitenin başarılı olması, başarılı akademisyen ve meslek insanı yetiştirmesi çok zordur. Ve beklenen olur 1974 yılında, Üniversitelerarası Kurul, özellikle İstanbul ve Ankara’da artan talebi denetlemek ve ‘kargaşaya’ son vermek amacıyla üniversiteye giriş sınavlarının tek merkezden yapılmasını kararlaştırır. Aynı yıl ÖSYM kurularak faaliyete geçer. Aslında ÖSYM, 12 Eylül rejiminin en önemli kurumlarından birisi olan YÖK’ün bir ön habercisi ve başlangıcıdır. Çok ilginç değil mi; adeta bir uğursuz el, Türkiye için 12 Eylül karanlığını çok önceden planlamış ve bunu adım adım gerçekleştirmiş. 12 Eylül öncesi tezgâhlanan katliamlar, suikastlar ve cinayetler gibi eğitim sisteminde de, 12 Eylül’ün YÖK’ünü hazırlayan her şey yapılmış.
Yani bir toplum siyasetten, ekonomiye, kültüre oradan eğitime kadar faşist bir merkeze ve o merkezin tekçi ideolojisine yönlendirilmiş. Bütün toplum Ankara’da “o garnizonda” yeniden yapılandırılmış. İşte bunu yapanlar, bugün yargılanmadan ve yaptıkları yanlarına kâr kalarak bu hayatı terk ederken (12 Eylül darbesinin örgütleyicilerinden, 12 Eylül suçlusu Haydar Saltık İstanbul’da öldü) onların yarattığı bu sistemin de, her yerinden, dikişleri atıyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “Yeni Türkiye”de darbeci zihniyete yer yok dedi. Yeni Türkiye vurgusunun devletin tepesinden gelmesi çok önemli ve sevindirici. Darbeci zihniyet, tekçi, baskıcı, merkezi kışla zihniyetidir.
Her şeyin artık Ankara’da kotarılmayacağı, demokratik bir Türkiye’nin zamanıdır...
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Neden yeni bir kalkınma hikâyesi gerekli... (2)
25.10.2018 - Neden yeni bir kalkınma hikâyesi gerekli... Paylaş Twitle
24.10.2018 - SORUNLAR, TESPİTLER VE ÇÖZÜMLER...
18.10.2018 - Ekonomi politikasında ‘popülizm’ nedir, ne değildir?
17.10.2018 - Enflasyonla mücadele: Dün ve bugün...
- Dışarısı ve içerisi: Rakamlar-çözümler...
- BM Genel Kurulu: ABD, Türkiye ve diğerleri...
25.09.2018 - Yeni Ekonomi Programı üzerine
21.09.2018 - Cinayeti çözmek: Bakış açınızı değiştirin!
18.09.2018 - Büyüme ve dönüşüm meselesi üzerine...
11.09.2018
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
Ad Soyad Giriniz...
güzel bir yazı