Cemil ERTEM
Geçen yazımızda Türkiye’nin 24 Haziran seçimlerinden sonra, hızlı kur, faiz ve artan enflasyonla birlikte yaşadığı sorunları bankacılık sektörü ağırlıklı olarak ele almıştık.
Türkiye’nin başkanlık sistemiyle birlikte büyüme-kalkınma stratejisinin ve buradaki yeni yol haritasının nasıl şekilleneceği bugün temel sorularımızın başında geliyor. Çünkü finansal düzlemde yaşadığımız sorunlara, eğer sorunların kaynağını doğru tespit edebilirsek, kısa dönemde çözüm üretebiliriz. Ancak burasının, uzun vadede yeni bir kalkınma yolunun belirleyen- finanse eden- bir dinamik olması da şüphesiz, siyasi sistemimize uyum sağlayacak yeni bir büyüme-kalkınma hikâyesinin oluşmasından geçer.
Üç temel dönem...
Türkiye’nin AK Parti döneminde ekonomi üç temel dönemde değerlendirilebilir. Birincisi, 2001 krizinden hemen sonra uygulanmaya başlanılan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı (GEGP) kapsamında ve bunu takip eden yıllarda atılan adımlar. İkincisi, Erdoğan’ın 2008 yılında IMF ile 19. Stand-By’ı bitirmesi ve büyük sermayenin ısrarlarına rağmen IMF ile 20. Stand-By’ı yapmaması sonrası Türkiye’nin 2010 ve 2011 yıllarında başlayan yüksek büyüme temposunu yakalamaya çalışması. Üçüncüsü, Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanlığı döneminde ve başkanlık sisteminde “yerli ve milli” ekonomi paradigmasıyla şekillenmeye başlayan, üretim odaklı yeni ekonomi çıkışı.
Burada hemen şunu söyleyelim ki 2010 ve 2011 yılarında yakalanan güçlü ve yüksek tempolu büyüme, 2012’den başlayarak, Türkiye’nin dünya ortalamasının üzerinde büyümesini “tehlikeli” bulan çevrelerce ısrarla aşağıya çekilmeye çalışılmış ve bunda da ne yazık ki başarılı olunmuştur.
İşte burada şu önemli ayrım -tartışma- noktasına geliyoruz. Türkiye gibi ülkelerde yüksek büyümeye karşı çıkanların temel tezi -aşağı yukarı- şudur:
“Dış açık veren, dolayısıyla tasarruf-yatırım dengesizliği yaşayan bir ülkenin, dış kaynağa dayalı büyümesi zaten sorunludur ve bol-ucuz dış kaynak kullanımı ithalata dayalı sektörleri öne çıkartarak, büyümeyi borç-dış açık ve enflasyon sarmalına oturtur.” Özellikle ABD’nin 2008 krizini takip eden yıllarda, Fed’in parasal genişlemesiyle dünyada bol ve ucuz dolara dayalı bir yeni borç sarmalı oluşturması ve bunun sonucunda da gelişmekte olan ülkelerin hızlı borçlanması ve bunun, bu ülkeler için, yeni bir kriz dinamiği oluşturması bu tezin temel -konjonktürel- dayanak noktasıdır. Evet, suyun üzerinde görülen buz tam da böyledir. Ancak her şey sabitken ve kıyamete kadar da sabit kalacağını varsaydığımızda böyledir.
Büyümeyin, borçlanın...
Tabii ana akım-iktisada hâkim olan para ve maliye politikalarını da bu bağlamda belirleyen neoklasik büyüme teorisi için de bu böyledir. Öncelikle bu paradigma dünyadaki siyasi ve ekonomik hiyerarşiyi veri ve değişmez kabul eder. Burada büyümenin ana unsuru sermaye birikimidir ve sermaye birikimi içseldir. Kişi başına düşen gelir-tüketim ve birikim dengeli olmalıdır. Hızlı nüfus artışı ve dış teknoloji transferi dengeyi bozucu unsurlardır. Aynı şekilde kamunun rolü de bu büyümede yoktur. Bu büyüme(me) anlayışında “azalan verimler” kanunu geçerlidir. Sistemin giderek eskimesi -verimsiz hale gelmesi- kaçınılmazdır. Bu durumda yenilenme de ancak dışsal müdahalelerle olacaktır. Burada hemen şu notu düşeyim: Bizim Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) yıllarca bu büyüme modelinin bir alt versiyonu olan, ekonominin “bıçak sırtı” dengede tutulması gereğini, Keynesgil tasarruf-yatırım dengesi üzerinden kurgulayan, teknoloji değişim dinamiklerini hiç hesap etmeyen -çağ dışı- ilkel modeller (Bkz: Harrod-Domar modellemesi) üzerinden sözüm ona “planlama” yaptı.
Nobel ve Romer...
Şimdi bütün bu büyüme(!) tezleri yerle bir oldu. Zaten bu tezlere ciddi ama nitelikte bunlardan çok da ayrılmayan eleştiriler getirdiği ve neo-klasik büyüme teorilerini bir bakıma yenilediği için Paul Romer’e Nobel vermek zorunda kaldılar. Romer, toplumların kalkınması için teknolojinin içsel bir unsur olabileceğini kabul etti. Dolayısıyla, teknoloji, aynı zamanda, alınıp satılabilen iktisadi bir maldır ve bu, bir defa üretildikten sonra, sınırsızca yayılarak rekabetçi bir piyasanın unsuru olacaktır. Böyle olunca teknolojiyi büyükler kadar da küçükler de geliştirme yeteneğine sahip olabilirler. Ama burada da bitmiyor, teknolojinin beşeri sermaye ile birlikte büyüme-kalkınmanın başat faktörü olması, şimdiye değin, gelişmekte olan ülkelere dayatılan para-maliye politikaları çerçevesini tümüyle yerle bir ediyordu. Romer istemese de böyledir.
Yani teknolojiye ulaşan ve onu içsel bir faktör olarak yeniden üreten ülkeler; a) gelişmiş ülkelerin teknoloji rantını büyük ölçüde önlemeye başlıyorlardı. Pasifik Asya burada öncü oldu. b) gelişmekte olan ülkeler, kontrol ve öncü sanayilerde, gelişmiş ülkelerin önüne geçme fırsatını yakaladı ve yalnız doğal kaynaklara dayalı dış ticaret fazlası vermenin yanı sıra teknoloji odaklı fazla veren gelişmekte olan ülkeler de küresel sistem içinde önemli olmaya başladı c) bütün bunlara bağlı olarak, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler kendi bölgelerinde, siyasi ve ekonomik olarak, “bağımsız” inisiyatifler geliştirmeye başladılar. Çünkü savunma sanayii konusunda, teknolojinin küresel piyasanın bir unsuru olması (Romer) burada önemli bir dinamikti.
Şimdi Merkantilistlerden beri sömürgeci-emperyalist ülkeler lehine düzenlenen büyüme paradigmaları da değişmeye başladı. Hatta birbirine tepki olarak geliştirilen Keynesgil ve Liberal teoriler -birlikte- gelişmekte olan ülkelere aynı çıkmazı dayatmıştır. O da şudur: “Gelişmekte olan ekonomiler, gelişmiş ülkelerden ya da hâkim finans sisteminden borçlandığı/borçlanacağı ve bu borçları ödeme kapasitesi kadar büyüyebilir/kalkınabilir. Kalkınma doğrudan borç ödeme kapasitesidir. Para ve maliye politikası çerçevesi de buna göre şekillendirilir. Gelişmekte olan ülkeler, hele hele dünya ortalamasının üzerinde büyürlerse bu sözüm ona felakettir.”
İşte Türkiye’nin tam bu sıralar bağımsız, güçlü bir ülke olarak bu kısır döngünün dışına çıkması gerek. Piyasa da, rasyonel ekonomi de tam burada başlar.
Yarın devam edeceğim bu konuya...
Yazarlar
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2018
24.10.2018
18.10.2018
17.10.2018
25.09.2018
21.09.2018
18.09.2018
11.09.2018