Cemil ERTEM

Artık krizden çıkışın tek yolu kaldı
7.09.2011
2943

üncel ekonominin durumunu ifade eden piyasa göstergeleri, kriz sürecinin uzun süreceğini gösterdiği gibi, işin ekonomik kriz çerçevesinden çıktığını siyasi bir alt-üst oluşa doğru gittiğini de gösteriyor. Artık Avrupa’da ‘düze çıkış’ şu an işbaşında olan hükümetlerin değişmesi ile başlayacakmış gibi gözüküyor.

 En son Merkel, Yunanistan’ın Euro Bölgesi’nden dışlanmasının çok ciddi sonuçları olabileceğini itiraf etti. Bu itiraf bile, başta Almanya olmak üzere, merkez Avrupa’nın ‘birlikten’ vazgeçmeyi tartıştığını ama bunun sonuçlarını göze alamadığını bize gösteriyor. Çünkü Avrupa, 1929 krizi sonrası gündeme gelen ‘kriz çözümlerinin,’ yani ulus-devletlerin kapışmasına, devletçi ekonomiye ve pazar savaşına bağlı ‘çözümün,’ ne anlama geldiğini biliyor.

Bunun için rahatlıkla ulus-devletlerin ‘tek başına kurtuluşunun’ mümkün olmadığını, Avrupa ulus-devletlerinin bunu denediğini ve kesinlikle yeniden denemeyeceklerini söyleyebiliriz.

Dikkat ettiyseniz, bu sorun yalnız Avrupa için geçerli değil. İkinci dünya savaşı sonrası Amerikan egemenliği çerçevesinde oluşturulan bütün uluslar arası kurumlar, işlevlerini yapamıyorlar. IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlar yaşadığımız krize yanıt veremiyor.

Ne IMF krize çözüm reçetesi üretebiliyor ne de Dünya Bankası açlığa ilişkin somut adımlar atabiliyor. BM’nin durumu ise ortada; son İsrail meselesi BM’nin geldiği yeri bize bile anlatmaya yetti. Çünkü bu kurumlar, devletçi bir geleneğin ve bunun savaşının ürettiği kurumlar. 

O halde dünyayı bu krize götüren kurumlar ve bu kurumları üreten siyasi yapılar da yolun sonuna geldi.

Kriz sonrası dünya ekonomisi, 1929 krizi sonrasında geliştirilen devletçi politikaların benzerine değil, tam tersi politikalara ihtiyaç duyacak. Aslında bu anlamda krizden çıkışın tek yolu kaldı; şimdi tam da oraya geldik. Bu yol, ulus-devletler ve onların ürettiği kurumlar yerine uluslar üstü, tam anlamıyla küresel mekanizmaları inşa etmek ve kurumsallaştırmak.  

Yani küresel ekonomiyi daha etkin ve sorunsuz çalıştıran, çubuğu güçlü ulus-devletlerden yana büküp, piyasa mekanizmasını bu ulus-devletlerin korumasındaki tekellerden yana çalıştırmayacak yeni küresel mekanizmaları ve kurumları oluşturmak gerektiği çok açık.

Libya’nın devrik ama henüz yakalanmayan diktatörü Albay Kaddafi, bir yandan çölde kaçarken bir yandan da direneceğini ve zaferi kazanacağını söylüyor. Siz Kaddafi’nin geri geleceğine inanıyor musunuz? Ama o inanıyor; bugün içinde bulunduğumuz krizi, birkaç finansal operasyonla çözeceğine inananlar da Kaddafi’den farklı değil.

 Türkiye’nin şansı ve fırsatı

Burada Türkiye gibi ülkeler avantajlı. Çünkü küresel krizin ortasında değiller; bu süreci yönetirlerse ve kendi ayaklarına çelme takmazlarsa krizden çıkışın ve büyümenin merkezi olabilirler.  

Mesela yukarıdaki tabloda, Türkiye’nin çeşitli dönemlerde reel büyüme hızlarını ve tarım sanayi karşılaştırmasını göreceksiniz. Askeri darbelerle, krizlerle yarıda kesilen inişli-çıkışlı çok yüksek büyüme temposunun birdenbire durmasıyla baş aşağı düştüğümüz yıllar. Çünkü gerçek anlamda üretmeden, çarpık bir ithal ikamesine ya da yüksek faizli dış borca dayalı büyüme tempoları bunlar. Tarım sanayi geçişleri çok sert; dolayısıyla yıkımlar ve göçler, kargaşa-istikrarsızlık hâkim.

1980’de başlayan askeri ‘liberilizasyon’ süreci, zorunlu olarak ithal ikamesinden vazgeçmiş ve bu süreç, paradoksal olarak içe dönük devletçi ekonomik süreci de bitirmiştir. 2001 krizi sonrası finans alanından başlayan yeniden yapılanma, Türkiye’nin önüne, üretime ve ihracata dayalı bir liberal bütünleşme seçeneğini çıkarmıştır.

Bu hafta başı kamu kurum ve kuruluşlarında yerli ürün kullanılmasına ilişkin Başbakanlık genelgesi Resmi Gazete’de yayınlandı. Böyle bir genelge, akla hemen şu kriz koşullarında ‘devletçi bir ekonomik sapmayı’ hatırlatıyor değil mi? Ancak genelge, Türkiye’nin imalat sanayi ile hizmet üretim potansiyelinin ihracat ve teknoloji odaklı değerlendirilmesi anlayışına bağlı olarak, etkin bir piyasa gözetimi ve denetimi sağlanması gerektiğine işaret ediyor. ‘Piyasa Gözetimi, Denetimi ve Ürün Güvenliği Değerlendirme Kurulu’nun oluşturulmasını karara bağlanıyor.

 Türkiye, bu dönemde, hem etkin bir piyasa denetimi sağlamalı hem de kriz sonrası kurulacak yeni uluslar üstü-küresel kurumların oluşumuna öncülük etmelidir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar