Cemil ERTEM
Dün ABD yeni başkanını seçti. Bu yazıyı yazarken ABD’de oy kullanma işlemi bitmemişti. Ancak hiç önemi yok, Clinton ya da Trump... Bu ikisinden hangisi seçilirse seçilsin ABD’nin, 2008’den beri başını çektiği hegemonya krizi bitmeyecek, tam aksine, derinleşerek sürecek. Zaten her iki adaya da baktığınızda nitelik olarak birbirinden çok farklı profiller değiller ve tam da bundan dolayı ABD tarihindeki en renksiz seçim kampanyasına tanık olduk ve adaylar nitelikleri, özellikleri törpülenmiş başkan adayları olarak seçim kampanyasını yürüttüler.
Esasında bunun nedeni yalnız ABD’de değil, sistemin kendisinde...
Ortada büyük bir tükenmişlik var. Bunu artık açık olarak görüyoruz. Şu anda dünya ekonomisini omuzlayan iki rezerv para ve bunların arkasında iki tane merkez bankası var. Amerikan Merkez Bankası, (Fed) Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve bunların piyasaya verdiği dolar ve euro. Her iki paranın da karşılığı yok; hadi şimdiye değin Fed’in ortaya çıkardığı doların ABD’nin “kabadayılığına” dayanan bir karşılığı vardı. ABD donanması, bütün önemli ticaret limanlarının açığında belli aralılıklarla boy gösterir, dünyanın ne kadar sıcak bölgesi varsa buralarda ABD üsleri mutlaka olur ve bu üslerde yarın savaş çıkacakmış gibi yoğun bir askeri faaliyet olurdu. Bu, bir nevi Pax-Americana idi ve sürekli savaş tehdidiyle oluşturulan bir karşılıksız para (dolar) egemenliği (“barışı”) idi.
Bu egemenliğin çöküşü, aslında çöküşü görüp işgal ettiği yerde başlamıştı. Yetmişlerin başında Vietnam’da...
1971-2008
Başkan Nixon, 1971 yılında doların altına olan bağımlığını kaldırdığında, şimdiki krizin temellerini attığı gibi, sistemi bugün içinde bulunduğumuz çıkmaza da sokuyordu. Vietnam Savaşı dahil olmak üzere, sonraki hikâyeyi biliyorsunuz; 1973 krizi, dünyanın güneyinde ve doğusunda iç savaşlar, darbeler, ayaklanmalar ve sürekli kriz hali... Bu kriz, ilkönce 2001 Eylül’de ABD’de İkiz Kuleler’i vurduğunda Bush, tıpkı Nixon’un Vietnam’da yaptığı gibi, saldırarak ve işgal ederek buna cevap vereceğini sanmıştı. Bu saldırı, dünya sistemi için 2008 krizinin şiddetini artıracak daha fazla anormallik üretti. İşte bu anormallik bugün çöken hegemonyanın ta kendisidir aslında...
Aslında 2008’de ilk Obama iktidarı dahil olmak üzere, ABD’de Cumhuriyetçiler ile Demokratlar arasında önemli sayılabilecek ekonomi-politika farklılıkları vardı. Ancak şimdi yaşadıkları kriz öyle bir aşamaya geldi ki bu farklılıklar artık üzerinde pek konuşmaya değecek büyüklükte değil. Tabii bu durum bir hegemonya krizine de tekabül ediyor. Bu hegemonya krizini (kaybını) ABD’nin kendisi de tespit ediyor.
Samimi ikrar
ABD Ulusal İstihbarat Konseyi’nin (National Intelligence Council, NIC) “Küresel Eğilimler 2030: Alternatif Dünyalar” (Global Trends 2030: Alternative Worlds) Raporu’ndaki şu senaryo bu farkındalığı çok iyi anlatır:
“2030 yılına gelindiğinde ABD ve Çin gibi büyük ülkeler dahil hiçbir ülke hegemonik güç olarak kalamayacak ve dünya kökten değişecektir. 1750 yılından bu yana Batı’nın tarihsel yükselişi tersine dönecek ve Asya tekrar küresel ekonomisindeki ağırlığını kazanacaktır. Asya, uluslararası ve ulusal düzeyde ‘demokratikleşmenin’ yeni bir çağını yaratacaktır. Bununla birlikte, Avrupa, Japonya ve Rusya ekonomilerinin göreceli olarak yavaşlamaya devam etmesi muhtemeldir. Yani ABD’nin hegemonyası sona erecek, son beş yüzyıllık Batı’nın yükselişi son bulacak ve Asya’nın uluslararasındaki önemi tekrar artacaktır.”
İktisatçı Thomas Piketty, çok anılan kitabı 21. Yüzyılda Kapital’de bu raporu doğrulayan tahliller yapar: “Tam şimdi yeni bir ‘Doğu Kalkınması’ için, içinde bulunduğumuz krizin üretim açısından da süreci olgunlaştırdığını görürüz. 1900-1980 arasında tüm dünyadaki mal ve hizmet üretiminin % 70’i Avrupa ve Amerika’da yoğunlaşmıştı, bu da rakipsiz bir ekonomik hakimiyet anlamına geliyordu. 1970-1980 yıllarından bu yana bu oran düzenli olarak azaldı. 2010 yılında tam olarak %50’ye indi ki (yaklaşık olarak Avrupa %25, ABD %25) bu yaklaşık olarak 1860 yılındaki seviyedir. Görünüşe bakılırsa, daha da düşmeye devam edecektir ve 21. yüzyılın bir noktasında %20-30 seviyelerine kadar gerileyebilir. 19. yüzyıl başına kadar olan seviye budur ve Avrupa ve Amerika’nın dünya nüfusunda günümüze dek sahip olduğu ağırlıkla daha tutarlıdır. Diğer bir deyişle, Avrupa ve Amerika’nın Sanayi Devrimi sırasında açtıkları mesafe, bu ülkelerin uzun süre üretim terazisinde nüfus bakımından ağırlıklarının iki üç katı fazla çekmelerini sağlamıştır; bunun tek nedeni, kişi başına üretimlerinin dünya ortalamasından iki üç kat daha fazla olmasıdır. Tüm işaretler, dünya seviyesinde kişi başına üretimdeki bu mesafenin artık kapandığını ve bir tür yakınsama evresine girdiğimizi göstermektedir.”
Bugün ABD seçimleri bu gerçeği değiştirmeyecek. Yalnız şunu söyleyebiliriz; Clinton ya da Trump, Obama döneminde ABD’nin Pasifik’e verdiği ağırlığı Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Kafkasyatarafını da kaydıracaklar. Bunun için ABD, bütün bu bölgede Türkiye gibi güçlü eksen devletlerin, Pasifik’te bir Çin gibi, yeni hegemonyanın ortağı olmaması için çalışacak ve her türlü yöntemi kullanacak, kullanıyor da... Yani ABD’de kim seçilirse seçilsin, bulunduğumuz bölgede barış, ABD ile gelmeyecek, ABD’ye rağmen gelecek...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2018
24.10.2018
18.10.2018
17.10.2018
25.09.2018
21.09.2018
18.09.2018
11.09.2018