Ceren KENAR
Hemen her seçim sonrası Türkiye'de muhalefet yas tutmanın beş evresinden geçiyor: İnkâr, öfke, pazarlık, depresyon, kabullenme... Bu seçim bir istisna olmadı:
1- İnkâr. Seçimde hile var: Elektrikler kesildi, kaynımın amcasından duydum çöpte oy pusulası bulmuş, arkadaşımın kardeşi görmüş insanlara zorla AK Partiye oy verdirmişler, vb.
2- Öfke. Halkımız aptal argümanları: Aziz Nesin Twitter'da trending topic olur. Yoksa halkımız celladına mı âşık soruları sorulur, Stockholm Sendromu teşhisleri konulur.
3- Pazarlık. Tamam seçimi kazandılar ama tek başına yönettirmeyiz, iç savaş çıkarsa hükümeti devirebilir miyiz soruları sorulur.
4- Depresyon. Bu memlekette yaşanmaz, çekip gitmek lazım bu diyarlardan serzenişleri başlar. Toplumun faşist olduğu yorumları yapılır, Türkiye'de yaşamaktan dolayı utanç ve tiksinti duyduğunu ifade eden “aydınlar”ın hezeyanları köşe yazısı olur.
Yerel seçimlerden sonra benzer bir girizgâh ile başlayıp, şöyle demiştim: “Eğer kabullenme aşamasına geldiyseniz gelin konuşalım. Küfretmeden, yaftalamadan, suçlamadan. Sakin sakin konuşalım.
Son on senedir seçim kazanan bir iktidar var. Türkiye gibi bir ülkede kolay iş değil. Hem MHP'nin tabanından oy alıyor, hem Kürtlerden. Hem Saadet Partisi'nin seçmeninin oyuna talip, hem de bu ülkenin en demokrat kalemlerinden Ermeni bir yazar oyunu ona vereceğini ilan ediyor.
Türkiye'nin her ilinde kazanma iddiası olan tek parti. Seçmeni arasında okuma yazma bilmeyen de var, Harvard doktoralı iktisatçı da.
Anladım doku uyuşmazlığınız var. Bazıları haklı, bazıları abartılı sebeplerden öfkelisiniz. Son on yılda hayat tarzınıza bir müdahale olmadı, toplumsal ve ekonomik statünüzden bir şey kaybetmediniz. Aksine orta üst sınıfların hayat standardı muazzam arttı bu son on senede. Türkiye'de mantar gibi çoğalan alışveriş merkezlerinden en çok siz alışveriş yapıyorsunuz, İstanbul'un Avrupa'yı aratmayan gece hayatının keyfini siz çıkarıyorsunuz. Eskisinden daha çok yurt dışına tatile gidiyorsunuz. Aslında biraz indirseniz gözünüzdeki öfke perdesini göreceksiniz. Siz kazanıyorsunuz. Bu ülke zenginleştikçe, dünyaya açıldıkça, bendine sığmıyor, aşıyor. Muazzam bir şekilde sekülerleşiyor. Bu ülkenin ideal toplumsal kodlarını, tüketim alışkanlıklarını hâlâ siz belirliyorsunuz.
Nefret objeniz “hülooğcular”, Gezici aktörlerin, senaristlerin, yönetmenlerin çektikleri dizileri izliyor. Norm olarak aldıkları hayat biçimlerini siz sunuyorsunuz. Nerede yenilir, içilir, adab-ı muaşereti Hürriyet'in Pazar eki ile siz belirliyorsunuz. Siz onlara benzemiyorsunuz, ama onlar gittikçe size benziyor, ama siz bunu görmüyorsunuz.
Ama bu yetmiyor. Bizim hayatımıza müdahale etme derken aslında siz fazla müdahil oluyorsunuz. Paylaşamıyorsunuz.
Mütedeyyinlerin okuduğu gazeteler kapılarını seküler yazarlara açarken, siz merkez medyada hükümeti savunan bir başörtülü yazara bile tahammül edemiyorsunuz.
2007 yılında Cumhuriyet Mitinglerine giden, artık karikatür haline gelmiş Kemalist ailenizden farklı olduğunuzu düşünüyordunuz. O kadar da farklı değilmişsiniz ki yine çareyi kadim aile partiniz CHP'de buldunuz. Laik depresif annenizden ilerici olduğunuza inanıyorsunuz, ancak aynı söylemi biraz farklı bir tonla yeniden ürettiğinizi görmüyorsunuz. Müthiş bir öfkeyi, inanılmaz bir tahammülsüzlüğü, doğruluğundan şüphe duymadığınız bir mağduriyet algısını yeniden üretiyorsunuz. Haklı olduğuna dair sorgusuz inanç, güçlü bir mağdurluk algısı ve ahlaki üstünlük duygusunun ürettiği kötücüllük ve bağnazlıkta merhem bulmaya çalışıyorsunuz.
Sizden farklı düşünenleri yaftaladınız, onları anlamaya çalışmak yerine onlara küfrettiniz. Sizden bir önceki kuşağın Kemalist refleksini farklı ithamlarla yeniden ürettiniz. Onların işbirlikçi, Amerikan ajanı, satılmış dediklerine siz yandaş dediniz. O kadar emindiniz ki haklı olduğunuzdan, o kadar narsist bir yanılgıdaydınız ki, sizden farklı düşünenin ya zekâ sorunundan ya da ahlak sıkıntısından mustarip olabileceğine inandınız.
Kendinize yakın insanları bile kazanmayı denemediniz. O kadar doğruydunuz ki, sizinle aynı fikirde olmayan insanların sizin hakkınızda ne düşündüğünü merak bile etmediniz. Kendinizi anlatma ihtiyacı hissetmediniz.
Matah bir şeymiş gibi, göğsünü gere gere “benim çevremde hiç AK Parti'ye oy veren yok, ayol!” diyenlerin hatasını tekrarladınız. Aldığınız her RT, like edilen her facebook postu ile “bu iş bitti, kazandık” moduna girdiniz. Çok gaza geldiniz. Aslında sizin olmayan bir savaşın en ön neferleri oldunuz.
Sakin olun diyenleri suçladınız. Kürt barışı önemli, bu küçük meseleler çözülür, asıl soruna odaklanmak lazım diyene kızdınız. “Faşizme karşı kutsal mücadele” ilan ettiniz ve sonrasında "CHP'nin olmadığı yerde MHP'ye oy verin" dediniz. “Faşizme” karşı mücadele etme stratejinizi barış sürecini destekleyenlere küfretmek olarak belirlediniz. En önemli sorun sizinkiydi, en öncelikli mesele sizdiniz.
Kabul edin biraz şımarık bir tavırdı bu. Size meze olsun diye servis edilen kayıtların nasıl ele geçirildiğini hiç merak etmediniz. Başbakanın ailesi ile dalga geçmeyi siyaset sandınız. Ayıp dendiğinde dalga geçtiniz. Mahrem, edep dinlemediniz. "AK Parti yenilsin de, gerekirse memleket batsın" dediniz. Ekonomik krizi iple çektiniz, Esad kazandıkça sevindiniz...”
AK Parti yanlışlarını görüp, bir revizyon arayışına girerken, muhalefet bu stratejisine sadık kaldı. Ve hatta el artırdı.
Yalan olduğunu bile bile hükümetin IŞİD'ci olduğu algısını canla başla savundu, PKK öldürdükçe bundan nasıl bir siyasi kazanım çıkar diye düşündü. ABD'den, AB'yi iç siyasette bir güç olarak kullanmaya çalıştı.
Ve sonuç Türkiye gerçeği ile sonuçlandı.
Bir Türkiye partisi olma iddiasındaki tek parti kazandı.
Öfke değil, sağduyu.
Sınıf çıkarı değil, ortak iyi.
Kimlik politikası değil. Türkiyelilik kazandı.
Tuttuğunuz yas kendi yasınız, Türkiye'nin yası değil...
Yazarlar
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.02.2017
5.02.2017
4.02.2017
27.06.2017
26.06.2017
21.06.2017
7.02.2017
5.02.2017
2.02.2017
30.05.2017