Ekrem DUMANLI
“İçini boşaltın bu gazetenin!” Böyle ferman edildi. İstendi ki yazarları birer birer kopup gitsin gazeteden. Editörler terk etsin Tefekkür Burcu’nu. Muhabirler ardına bakmadan uzaklaşsın çeyrek asrı aşan düşünce merkezinden. Teklifler yapıldı, taltifler sunuldu, teşvikler devreye sokuldu; bu tarz çalışmalar sonuç vermeyince tehditler savruldu, takbihler yapıldı.
Kimi kendini o kadar coşkun bir söyleme râm etmişti ki, canlı yayınlarda, “Bu gazeteden kopuşlar yaşanacak, yakında yazarların Zaman’ı terk etmesini bekliyorum…” mealinde laflar sarf etti. Şahsî bir öngörü gibi paketlenen ve sağından solundan gevelenerek ifade edilen beklenti sıradan bir müneccimlik değil, toplumsal bir mühendislik ifadesiydi. Kapalı kapılar arkasında baş başa veren ve yukarıdan gelen her buyruk karşısında serfurû eden bir ekip, Zaman’ı parçalamak, bölmek, yalnızlaştırmak istiyordu. Daha doğrusu onlara öyle söylenmiş, bazılarına goygoyculuk rolü tevdi edilmişti.
Gerçekleri eğip bükmeden yazan, yazarken de rafine bilgilerle tefekkür namusundan taviz vermeyen bir gazete onları rahatsız ediyor, uykularını kaçırıyordu. Birkaç sarsıntı sonunda yazar-çizerlerin gemiyi terk edeceğini, editör ve muhabirlerin o korkunç fırtınadan endişe duyarak bir bota atlayıp kaçacağını sandılar. El Hak öyle davranan da oldu. Ne var ki bu ülkenin akl-ı selimini, fikr-i selimini, hatta zevk-i selimini temsil eden ve millet vicdanına mal olmuş bir gazetenin bırakacağı boşluğun bir daha doldurulamayacağını aklı olan herkes kavrıyordu. Nitekim öyle de oldu. Fikrin namusuna, düşüncenin şerefine inanan Zaman sevdalıları sabitkadem bir duruş sergiledi ve tarih yazdı…
Ya okurlar?
Gerçek bir kahramanlık destanı yazdı Zaman okuru. Meydanlarda alenen hakarete maruz kaldı gazeteleri. Zabıta eşliğinde abonelerin gazetelerine müdahale edildi, suç işlendi. Ücreti ödenmiş gazetesinin her sabah posta kutusuna bırakılmasını hazmedemeyenler “iletişim özgürlüğüne müdahale” suçu işledi, “Bunu bir daha iş yerine getirirsen…” diye başlayan tehdit cümleleri ile karşı karşıya geldi. Despotluğa boyun eğmedi Zaman okuru. Gazetesini bir şeref nişanı gibi taşıdı yanında. Dükkânını besmeleyle açarken gazetesini masasından eksik etmedi. Hoyratça ve külhanbeyce yapılan baskınları çoğu kez acı bir tebessümle karşıladı; okumaya devam etti. El hak; bu noktada çekinen, baskı karşısında endişe duyan da oldu; ama kahir ekseriyet Zaman’ın gürül gürül haykırması, fikir özgürlüğünün yaşatılmasını istedi; tercihini gazetenin yaygınlaşmasından yana kullandı.
Sonuçta ne Zaman çalışanları boyun eğdi baskıya; ne Zaman okurları. Değer üretmeyen; üretemedikçe de kıymetli hükümleri yiyip bitirmeyi tercih edenler başka bir sinsiliğe başvurdular. Bir yandan elleri altındaki kamu, yarı kamu kuruluşlarının reklam imkânlarını müfterilerin düşünce merkezine akıttı; diğer yandan ülke birliğinin pusulası olan bu gazeteyi reklamsız bırakmak için piyasaya baskı yaptı. Devlet zırhına bürünmüş despotluğu içselleştiren birileri koşar adım o haksızlığa râm oldu. Birileri ise hakkaniyetten ayrılmamak için direndi, direniyor. Neden? Çünkü herkes şahittir ki bu gazete zalimlerin kılıcı olmayı değil, mazlumların zırhı olmayı tercih etti. Bu haliyle demokrasinin, insan haklarının, düşünce ve ifade özgürlüğünün muhkem kalesi haline geldi.
Devlet imkânlarını yanlış istikamette kullanmayı huy haline getirenler ve keyfî yönetimi davranış şekline dönüştürenler her alanda akreditasyon uygulamayı denedi, deniyor. Hiçbir kıymeti yok bunun. Zira bu gazete, dünya standartlarında bir yayın haline gelmeyi ve Türkiye gerçekleri üzerinden evrensel bir değere dönüşmeyi yıllar önce kafasına koymuştu. Hâlâ da o yolda yürüyor. Bu istikamette mesafe alırken kendisine uygulanan sansürlerin, engellemelerin Zaman’a zarar vermesi mümkün değil. Daha önce askerî yönetimler tarafından yıllarca akreditasyon adı altında anti demokratik muameleye maruz kalmış ama asla boyun eğmemiş bir gazete, şimdi aynı ilkel ve hukuk dışı uygulamalarla karşı karşıya. Boyun eğecek mi? Tabii ki hayır. Hiçbir objektif kritere dayanmaksızın yapılan akreditasyon, bu baskıya maruz kalanlar için değil, bu keyfî davranışı sergileyenler için utanç vesilesidir.
Zaman’ı bitirmek, yalnızlaştırmak, ötekileştirmek, marjinalleştirmek isteyenler (her kim olursa olsun), kurdukları tuzağın ağlarına yapışıp kalmaya mahkûmdur. Zira millet vicdanına mal olmuş Zaman’ı durdurmak mümkün değil; tıpkı zamanı durdurmanın imkânsızlığı gibi. Zamanı durdurdum diyen, olsa olsa saatini durdurmuştur. Oysa zaman kişilerin keyfine ve talebine bağlı olarak durmaz; o hep akıp gider. Ve zamanın ruhunu kavrayamayanlar kendi kendini marjinalleştirir; tıpkı Zaman’ın ruhunu anlayamayanlar gibi...
ALLAH İNSAF VERSİN!
Birkaç gün önce bir öğretmen arkadaşa rastladım. Güneydoğu’da görev yapıyor. “30’dan fazla hizmet kurumunu yaktılar, yıktılar, yağmaladılar.” dedi. Dolu doluydu gözleri. Dokunsan ağlayacak. Sadece bir müessesenin başına gelenleri anlatabildi. Vahşice yakılan bir eğitim kurumunda mahsur kalmış öğretmen ve öğrencileri nakletti. Alevler içinde kalan bir avuç insan emniyeti arıyor, cevap yok; jandarmadan medet umuyor, gelen giden yok; itfaiyeyi çağırıyor, yardım eden yok... Neyse ki yöre halkından bir kısım kahraman insanlar “Okulumuzu yakıyorlar!” deyip imdada yetişiyor. Mahsur kalanlar alevler içinden geçiyor, arka taraftan binayı terk edebiliyorlar. Benzer hadiseleri ne onun anlatmaya takati var; ne bizim dinlemeye tahammülümüz. Feci bir vahşet, korkunç bir barbarlık. Zaten ülke sathında ortaya çıkan manzara bu dehşet ve vahşeti teyit ediyor. 40’tan fazla insan hayatını kaybediyor, yüzlerce kamu binası tahrip ediliyor, binlerce işyeri ateşe veriliyor, binlerce ticarethane yağmalanıyor. Sorumlular da yetkililer de nutuk çekmeye devam ediyor. Yüreğimiz yanarken bütün irademizi, öfkemizi bastırmaya harcıyoruz. Gazete manşetlerimizden insanları sağduyuya davet ediyor, anarşinin yayılmaması, toplumsal çatışmanın tırmanmaması için itidal dolu haberler, yorumlar, analizler yapıyoruz. Bu güzel ülkenin parçalanmaması, toplumun birbirine düşürülmemesi için herkesi sosyal barışa davet ediyoruz; toplumun bütün kesimlerini…
Bu arada bir başka cinnete şahit oluyoruz yandaş medyada ve onların izbe internet sığınaklarında. PKK’nın, IŞİD’in, Hizbullah’ın birbirine girdiği bu çatışma ortamında birileri kalkıp Hizmet Hareketi’ni suçluyor. Yuh artık! Kendi kifayetsizliğini gizlemek için sürekli iftirada bulunan kiralık kalemlerin iftirası tertemiz insanların vicdanlarını bir kez daha yaralıyor.
Kesinkes söylüyorum: Birileri cinnet geçiriyor. İnternet ortamının karanlık labirentlerinde operasyon yapan güç odaklarının esiri olmuş bazı kişiler, uzun zamandan beri aklını “paralel”le bozdu. Çaya çorbaya paralel nağmesi dizenler en âşikâr hadiselerde bile Hizmet’i hedef gösteriyor. Zerre miktar gerçekliği olmayan suçlamalar yalan çıktıkça, iftira olduğu anlaşıldıkça özür dilemeleri, hatalarını tashih etmeleri gerekiyor. Heyhat! Bir kere yalan söyleyen bin kere yalan söyler. Bir yalanı kapatmak için yeni yalanlara sığınanların ar damarı çoktan çatlamış, iftira adamlarda karakter haline gelmiş.
Lütfen acı gerçeği görelim artık: Türk dış politikasının lastiği çoktan patladı. Suriye üzerinden yapılan bütün planlar çöktü. Üstelik bu güzel ülke, PKK’nın, El-Nusra’nın, IŞİD’in, Hizbullah’ın esiri haline getirildi. Diplomatik temaslarda herkese farklı beyanlarda bulunarak şark kurnazlığına soyunan ve Türkiye’yi Ortadoğu’nun karmaşık girdabına mahpus edenler! Bir hatalı arıyorsanız önce aynaya bakın! Göreceksiniz ki kitabî bilgiler ve romantik söylemler eşliğinde yola çıktığınız Ortadoğu sizi yutmak üzere.
Allah korusun bu ülkeyi de batırmaya hiç kimsenin hakkı yok. Hele suçüstü yakalanmanın öfkesine boyun eğerek faturayı kendi hayal gücünüzle uydurduğunuz “paralel” safsatası üzerine kesmeye hiç hakkınız yok. Her şey alenen ve dünyanın gözü önünde yaşanıyor.
Dönüp yaptığınız anlaşmalara bakıldığında hiç kimseyi suçlama hakkınızın olmadığı ayan beyan ortaya çıkacaktır. Basiretsizliği, öngörüsüzlüğü, kifayetsizliği masum ve mazlum insanların üzerine yıkamazsınız. Ne diyeyim Allah akıl, iz’an, insaf versin…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.11.2015
6.01.2015
3.01.2015
30.10.2015
27.10.2015
23.10.2015
20.10.2015
16.10.2015
13.10.2015