Etyen MAHÇUPYAN
Yıllar önce Sartre 2. Dünya Savaşı’nın getirdiği karamsar tablo karşısında “Eğer Tanrı öldüyse (yoksa) her şey mubahtır” demişti. Kastettiği açıktı… Tanrı’nın olmadığı, diğer bir deyişle Tanrı kavramının herhangi bir ahlaki kod, düstur veya yaptırım ima etmediği bir dünyada, insanın kötülüğe meyletmesinin önünde hiçbir engel kalmıyordu. 20. Yüzyılda yaşanan insanlık dışı olaylar bu önemli Fransız entelektüelini doğruladı. Ancak bir süre önce, günümüzün etkili düşünürlerinden Zizek buna itiraz ederek cümleyi aksi yönde kurdu: “Eğer Tanrı yaşıyorsa (varsa) her şey mubahtır.” Kabul etmek gerek ki bu önermede de epeyce doğruluk payı var. Çünkü insanlar Tanrı’yı bahane veya kalkan kılarak son derece insanlık dışı uygulamaları hayata geçirebiliyorlar. IŞİD olgusu bunun son örneklerinden sadece biri...
Eğer bir konuda birbirine ters gözüken iki önermenin her ikisi de doğruluk payına sahipse, esas meselenin ele alınan konuyu aştığını düşünmek gerekir. Burada da mesele Tanrı’nın varlığı ya da yokluğunun ötesine geçiyor. Çünkü açıkça görülüyor ki Tanrı ‘yaşıyor’ olsa da, ‘ölse’ de insanların şu veya bu bölümü ahlaki sorumluluğu yok sayan bir tutum içine girebiliyorlar. O halde sorunun özü bu tutumu sergilemenin ‘doğal ve meşru’ olduğunu düşünenlerin varlığıdır. Bu grubun bir kısmı Tanrı’nın varlığını, diğerleri ise yokluğunu kendilerine gerekçe yapabilirler ama bu sadece onların hayata tutunma meşrepleri arasındaki farkı gösterir. ‘Temelde’ bu iki grup arasında bir fark olmadığını söylemek durumunda kalırız ve nitekim bugün insanlık dışı davranışların herhangi bir kimliğe, aidiyete veya inanca bağlı olmadığı düşüncesi de epeyce yaygın.
Varacağımız ilk sonuç insanların tutum ve davranışlarının belirlenmesinde dinlerden ziyade dindarların, ideolojilerden ziyade o ideolojilerin takipçilerinin etkili olduğu. Diğer bir deyişle her dinde ve ideolojide ahlaki sorumluluğun farkında olanlar bulunduğu gibi, bu sorumluluğu ihlal etmeye hazır epeyce geniş kitleler de ortaya çıkabilmekte. Demek ki insanların tutum ve davranışları aslında inançlarından ve ideolojilerinden bağımsız… Bizler kendi duruşumuzu kendimizi bağlı hissettiğimiz bir din veya ideolojiye atfen anlatıyor olabiliriz. Ama aslında kendimizi kandırmaktayız… Eğer ahlakı ve temel insani değerleri öne çıkaran biriysek, bunun nedeni dinimiz veya ideolojimiz değil başka bir şey… Aynı şekilde eğer birileri insanlığa aykırı olarak değerlendirilen yollara tevessül ediyorsa, bunun da nedeni onların inancı veya ideolojisi değil.
Öte yandan bütün dinlerin ve ideolojilerin insani davranış bağlamında eşit veya nötr olduklarını söylemek de zor. Onların da bir bölümü bu tür tutumları desteklemeye daha yatkın. Oysa her din ve ideoloji kendisini ‘insanlık adına’ bir doğru olarak önerir, öyle kabul edilmeyi umar… Dolayısıyla aslında her din veya ideoloji kendisini kandırır. Dayandığı kabullerin evrensel anlamda doğru olduğunu öne sürer, ama aslında sınanması mümkün olmayan kabuller arasından bir tercihte bulunur. İşte o tercih bazı anlatıların Tanrı’nın varlığına, diğerlerinin ise yokluğuna dayandırılmasının nedenidir. Diğer bir deyişle herhangi bir inanç ya da ideolojinin nitelikleri savunduğu fikirlerle, vazettiği doğrularla belirlenmez. Onları aşan bir ön kabuller zemini üzerinde anlam kazanır.
Uzun yıllar ateist bir solcu olarak yaşayan birinin ‘bir anda’ dindarlaşması, ya da tersine inançlı birinin kısa bir sürede Tanrı’dan uzaklaşması, hayatı ideoloji düzleminde algılayanlar için açıklanması zor, psikolojik durumlardır. Oysa eğer bu örneklerdeki ateizm ile inanç benzer ön kabullerden beslenmekteyse, kişi kolayca bir ideolojiden veya inançtan diğerine geçebilir. Çünkü onu hayata adapte eden, kendi tutum ve davranışını kendi gözünde anlamlı, doğru ve meşru kılan şey inancı veya ideolojisi değil, söz konusu kabullerdir.
Görülüyor ki ister kişi davranışlarından ister mega anlatılardan gidelim, inançlar ve ideolojiler tutum ve davranışlarımızın sadece ‘kabuğu’, onlara haklılık kazandıracağını düşündüğümüz koruyucu kılıflarıdır. O zaman inanç ve ideolojilerin ‘altında’, onları kuşatarak tanımlayan daha geniş bir zemin var demektir… Öyle ki insanlar, kurumlar, öğretiler, inançlarya da kültürler ancak bu geniş zeminden beslenerek kendilerini ‘kurabilirler’.
Bu zemini hesaba katmadığımızda gerçekliği de anlayamayız. Gördüklerimizi ideolojiye veya inanca bağlar, böylece aslında kendi ideolojimizi ya da inancımızı besler, göreceli cehaletimizi sürdürürüz.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024
12.04.2024
11.04.2024
28.11.2023